Babası bir maden işçisi olan ekonomi muhabiri Paul Mason?ın ?Çalışarak Yaşamak ya da Savaşarak Ölmek? adıyla yayınlanan kitabı, çözülüş sonrasında işçi sınıfının, iddia edildiği gibi yeni dünya düzenini içine sindirmediğini, aksine yarım kalan sözünü tamamlamak için dünyanın her tarafında mücadeleye devam ettiğini gösteriyor.

Partice Lumumba, Belçikalı sömürgecilerin işbirlikçileri tarafından kurşuna dizilerek öldürüldüğünde, ardında, eşine yazılmış bir mektup bırakmıştı. Mektubun bir yerinde şöyle yazmış; ?Tarih bir gün sözünü söyleyecek. Brüksel, Paris, Washington ya da Birleşmiş Milletler’in öğrettiği tarih değil; bizim sömürgecilik ve kukla hükümdarlarından kurtulmuş, özgürleşmiş ülkelerimizde öğretilecek tarih…? Sanki bugün ?profesyonel tarihçiler? eliyle halkların belleğinin yok edilmek istenmesini sezmiş gibi… Siyasal mücadelenin güncelliğine kapılanlara çok da önemli bir şey değilmiş gibi gelebilir tarih. Geçmiş ile bugün, güncel olanla tarihi olan birbirlerine hiç temas etmeyen iki karşıt kutba yerleştirildiğinde çoğu insan tercihini bugünden yana kullanacak, bugüne müdahale etmenin, bugünü dönüştürmenin öneminden bahsedecektir. Oysa bugün, geçmişin ona sağladığı zeminden hareket edecek onun yarattığı maddi temel üzerinde yükselecektir. Bu yüzden Washington?un öğrettiği değil gerçek tarihin bilgisine ulaşmak bugüne talip olanlar için elzemdir.

Peki, tarih işçi sınıfı için nasıl seyretmiştir? Sovyetler Birliği?nin çözülüşü sonrası emperyalist merkezler ve uyumlu ?aydınları? tarafından işçi sınıfının artık tarih sahnesinden silindiği ilan edilip, elveda proletarya çığlıkları atılmıştı ama sınıfın sözü henüz bitmemişti. Babası bir maden işçisi olan ekonomi muhabiri Paul Mason?ın ?Çalışarak Yaşamak ya da Savaşarak Ölmek? adıyla yayınlanan kitabı, çözülüş sonrasında işçi sınıfının, iddia edildiği gibi yeni dünya düzenini içine sindirmediğini, aksine yarım kalan sözünü tamamlamak için dünyanın her tarafında mücadeleye devam ettiğini gösteriyor. Sadece yakın dönemin değil, 1800?lerden 2000?lere kadar geniş bir tarihsel yelpazede ve geniş bir coğrafyada işçi sınıfının ekonomik-politik mücadeleleri anlatılıyor kitapta. Her bölüm kendinden çok önce yaratılmış başka bir direniş örneği ile birlikte aktarılıyor.

Hindistan?da 2005 yılında dokuma işçilerinin hayatta kalma mücadelesini okurken bir anda kendinizi 1830 Temmuz ayaklanmasında Lyon?lu dokuma işçileriyle barikatta buluyorsunuz. Dokuma işçilerinin 1848?e uzanan süreçte ekonomik mücadeleyi aşarak nasıl bir işçi sınıfı cumhuriyetçiliğine ulaştığını görüyorsunuz. Kanlı ayaklanmalardan sonra bir dokuma işçisi şöyle diyor; ?bizi düelloya davet ettiler(…) tam son halkasını taktıklarını düşündükleri anda zincirlerimizi kırabileceğimizi kanıtlamak için düelloyu kabul etmek zorundaydık.?

Sonra 2004 yılında Londra?daki göçmen taşeron işçilerinin mücadelesine geçiyoruz. Sömürü sisteminin denetiminden ve yönetiminden sorumlu yeni orta sınıf ile kendilerine orta sınıf oldukları söylenen beyaz yakalı emekçilerin arasında yok sayılan Afrikalı, Amerikalı ve Asyalı göçmenler? Sendikalı olma mücadelesinin verildiği 21.yüzyıl Londra?sından tutup, 19.yüzyıl Londra liman işçilerinin sendika mücadelesine götürüyor bizi Paul Mason. Yaşam koşullarının emekçiler için çok da değişmediğini görüyoruz.

2006?da çoğunluğu yerli Aymara halkından olan, emekçi kenti El Alto?daki isyana bakıyoruz. Bolivya?nın bu teneke kentinde etnik baskılar ve yoksulluğa isyan edenler Evo Morales?i iktidara taşıyorlar. Yeni iş alanları getireceği söylenerek başlayan ancak işsizlikten başka bir şey getirmeyen özelleştirme macerası Morales?in kamulaştırmaları ile son buluyor. El Alto gettosunun yerlileri ise komün ekonomisinin kurulacağı yerli devrimine kadar mücadele etmekte ısrarlı? Bolivya gettolarından yüz yıl geriye Polonya gettolarına ve Yahudi işçilerin örgütü Bund?un direnişine geçiyoruz.

Amerikan işgali altında Irak?ta 1 Mayıs?ı kutlayan petrol işçileri, hem işgal karşıtı direnişe hem sendikal mücadeleye omuz veriyorlar. 2006?da Basra?da düzenledikleri eylemde 1 Mayıs?ı yaratan Amerikalı işçileri de anıyorlar. Yolumuz 1886 Chicago?ya düşüyor. Yedi terzinin kurduğu mistik bir işçi tarikatı olan Soylu ve Kutsal Emek Şövalyeleri Tarikatı?nın 15 yıllık bir sürede nasıl 700 bin kişinin üye olduğu kitlesel bir işçi örgütüne dönüştüğünü öğreniyoruz. Çekirdekteki tarikattan giderek kopan, radikalleşen işçi hareketi ve Haymarket Katliamı?

İşçi sınıfı mücadelelerinin anlatıldığı bir kitapta Paris Komünü?ne yer vermemek herhalde düşünülemez. Nijerya?nın gecekondu kenti Amukoko?da başlayan hikaye Paris barikatlarında son buluyor. Bölümün epigrafı ise üstüne söz söyleme gereği bırakmayacak şekilde her şeyi özetliyor; ?Eski dünya çöküyor. Yerküreyi kaplayan gece, kefenini paramparça ediyor. Şafak söküyor? Bugün, halkın zaferiyle birlikte emeğin çağı başlamış oldu? Tüm dünyadan kardeşlerim, kanımız özgürlüğünüz için akıyor. Zaferimiz zaferinizdir. Ayağa kalkın! Şafak vaktidir?? Marx?ın deyimiyle cennetin zaptına çıkmışlardı ama yenildiler. Her şeye rağmen tarihe, işçi sınıfının eşit ve özgür bir gelecek kurabileceğini yazdılar.

Bahsetmediğim diğer bölümlerinde de farklı zamanlarda, mekanlarda gerçekleşen birçok mücadeleden bahsediyor kitap. Almanya?da emperyalist savaş, Çin?de sömürgecilik ve Arjantin?de yoksulluk karşısında işçi sınıfı?

İşçilerin yaşam koşulları ve mücadelelerine dair tuttuğu notlar, günlükler, ikincil kaynaklar ya da yakın dönem direnişlerin içinde yer alanlarla yapılan röportajlarla, çok canlı ve akıcı bir şekilde ilerleyen bu belgesel-anlatı yer yer edebi bir dille besleniyor. Kitabı okurken birçok işçi önderiyle ve mücadele dolu hayatlarıyla tanışacaksınız, öncüsü oldukları örgütlerle ve nihai hedefleri bir olsa da sahip oldukları farklı stratejilerle? Kitabın tüm bölümlerinde bu farklı katmanlar ve aralarındaki geçişler çok güzel harmanlanmış. Emek tarihi çalışmalarının çok az olduğu günümüzde Paul Mason?ın kitabı okunmaya değer bir kaynak.

Meşhur Afrika atasözü ?aslanlar kendi tarihlerini yazana kadar, av hikayeleri avcıları yüceltecektir? der. Haklıdır. Komün?den yaklaşık 150 yıl sonra ?yer küreyi kaplayan gece? yeniden musallat olmuşken, emekçiler kendi tarihine bakmak, kavramak ve orada yaratılan birikime yaslanmak zorunda. Çünkü sınıfın bağımsız bir güç olarak sahneye çıktığında neleri başardığı o tarihte mevcuttur, Washington?un öğrettiği tarihte değil.

Emre Fidan
http://ilerihaber.org/, 30-08-2014

KÜNYE: Çalışarak Yaşamak Ya da Savaşarak Ölmek, Paul Mason, Çeviri: Gözde Orhan, Mehmet Ertan, Yordam Kitap, 2010, 352 sayfa

Previous Story

Hansel ve Gretel Masalı Bize Aslında Ne Anlatıyor?

Next Story

8 ayda 981 basın emekçisi işten çıkarıldı

Latest from Emek Tarihi / Teori

Türkiye’de ilk 1 Mayıs şiiri…

Türkiye’de işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs’la ilgili ilk şiir emekçi kadın şair Yaşar Nezihe Bükülmez tarafından 1923 yılında Aydınlık
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ