Çizgi Filmlerin Ekonomi Politiği ve Psikolojisi 1* – Özgür Özer

sinemaGiroux (1994) ve Artz’ın da (2002) üzerinde durduğu gibi çizgi filmler genellikle çocuksu ve masumane bir eğlence ya da eğitim aracı olarak kabul edilip siyaset-dışı ve zararsız addedilir (Aytaç, 2009, s.11). Çocukların en çok izledikleri, etkilendikleri ve model alıp taklit ettikleri bir iletişim aracı olarak çizgi filmler günümüz dünyasında çocukların bir tüketici olarak kodlanmasıyla başlayan ve onlara yönelik pazar anlayışıyla şekillenen bir sürecin içinde önemli yer alır (Aytaç, 2009, s. 11; Güneş, 2010, s. 17; Atan, 1995, s. 4).

Sinema özellikle 2000’li yıllarda endüstrileşmeyle birlikte popülerleşmiştir. Sinema yaygın kullanım alanına TV kadar sahip olmasa da sinemanın çocuğun kavramlar ve değerleri üzerinde ne zaman etkili olmaktadır sorusuna da çok farklı cevaplar bulunmaktadır. Nasıl ki bir yarışma programı, TV’de yayınlanan herhangi bir program sadece bir yarışma programı yada izlerlik yada bir eğlence, vakit geçirme ya da bilgi alma aracı değilse; bir çizgi filmde sadece bir çizgi film değildir. Örneğin bir eğlence ve oyun programı olarak sunulan “Çarkıfelek” yarışma programı sadece bu şekilde bir program olmadığını bilmek gerekiyor. Oyun ve eğlenceyi de aşan insanlara kısa yoldan zenginleşme yolları olduğu, herkesin zengin olabileceği, bu işte beceri ve şansın da rol oynadığı gibi düşünceler işlenirken, belli mal ve hizmetlerin promosyonu yapılır. Çarkıfelek’e stüdyoda katılan misafirler bir ürünün üretimine katılmakla kalmaz aynı zamanda bu ürünün bütünleşik bir parçası olurlar. Televizyon başındaki izleyiciler programı izlediklerinde hem canlı eğlence/oyun ürününün üretilmesine ve hem de aynı anda ürünü tüketerek bu tüketim sırasında sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel kendilerinin yeniden üretilmesine katılırlar. Bu katılmaya da televizyon seyretme ve eğlenme derler. Televizyonla olan bu iletişime, izleyiciyi kattığımızda, ürün artık izleyici oluyor; çünkü bu televizyon programı onu izleyen ve izleyici denen ürünü yaratıyor. Peki bu güdümlü ürünün ve onun sonucuna oluşarak ürüne dönüşen izleyicinin işlevi ne? Çarkıfelek örneğinde, program boyu reklamı yapılan malların, ilişki biçiminin ve dünya görüşünün tüketicisi olmak ve böylece sosyo-ekonomik düzenin yeniden yaratılmasında, belli ürünlerin tüketimine katılarak hem ekonomik, sosyal; hem de sosyal olarak kendini üretmektir. Bir diğer işlevi de televizyon ve sinema endüstrisinin kalıcılığını sağlamaktır. Sinema ve TV örgütleri sunumlarıyla çektikleri izleyicileri kendi-malı/ürünü olarak reklamcılara satar ve kazanç sağlar. Bu anlamda izleyiciler “televizyonun ürettiği ve reklam pazarında sattığı izleyici-üründür.” Erdoğan, Pınar, 2011). Örneğin reklamlardaki çocuklar hiçbir sorumluluk duygusu taşımadan sürekli bir renk, eğlence ortamı içinde yaşayan mutluluğu örneğin şekerlemelerde, dondurma veya alışverişte bulan kişiler olarak gösterilmektedir. Bu reklamlarda çocuklarda onlar gibi olma isteği uyandırmaktadır. Sonuçta çizgi filmlerde yiyecek reklamlarını izleme alışkanlıkları ile reklamı yapılan ürünleri tercihleri arasında doğrusal bir ilişki olduğu, çocukların reklamı yapılan yiyeceklere bağlı olarak yeme alışkanlıkları edindikleri ve bunun çocuk ile ailesi arasında sürtüşmelere yol açtığı gösterilmektedir (Güneş, 2010, s.48).

Sinemada benzer bir sürecin içinde gerçekleştir. İzleyici Tv’lerde, bilboardlarda, etrafında yoğun bir şekilde bulunan eğlence ve sinema merkezlerinde büyük ve gösterişli afişlerde sunulan filme ait görüntülere, seslere, fragmanlara, yayınlara, eleştirmenlerin konuyla ilgili görüşlerine, popüler kişi yada kurumların filmle ilgili yayınlarına, görüşlerine bakar veya baktırılır. Dikkatini, ilgisini çekmek için her türlü yola başvurulduğundan filmle ilgili yiyecek, giyecek, oyuncak ve ürün reklamlarından etkilenerek filme gitmesi, filmi izlemesi ve filmle ilgili yaratılan atmosferin içinde başka bir hayat yaşaması için teşvik edilir, yeniden üretilir. Filmi izlemiş ve bir ürünü kullanmış kişi olarak diğer kişilerden farklı bir havanın içine girdiği yanılsaması yaratılarak bireysel ego şişirilir, pohpohlanır ve bir sonraki filme kadar süreç böyle devam eder.

Gerçekte yetişkinler tarafından üretilen ve kar amaçlı olarak yönetilen bir ileti türü olarak ele alınması gereken çizgi filmler esasen içinde bulunduğumuz ekonomik, sosyal, tarihsel ve kültürel sistemin, kapitalist toplumun temel değerlerini, dünya görüşünü ve yaşam tarzını popülerleştirirler (Erdoğan, Alemdar, 2005, s. 106; İnal, 1996, s.13). Çizgi filmlerin sinemayla ilişkisini doğru tarzda kurmamız gerekiyor. Bunun için çocukların neden çizgi filmleri izlediğini ortaya koymak zorundayız. Aslında bu soru çocuklar neden TV izler ? sorusuyla eşdeğer bir sorudur. TV’yi neden izledikleri, nasıl etkilendiklerine ilişkin kuram ve yaklaşımlar sinemalarda gösterilen çizgi filmlere çocukların neden gittikleri, neden tercih ettikleri sorusu da eklenebilir.

Sinema endüstrisinin yetişkinlerin yanı sıra çocukları da izleyici olarak değerlendirmesi, 2000’li yıllarda daha da hızlanan ve onların da izlemesi için filmler üretmeye başlaması sonucu popüler kültürün yaygınlaşmasıyla başlayan bir süreçtir. Teknolojinin gelişmesi ve çocuklarında bir tüketim nesnesi olarak tanımlanmasıyla yetişkinler gibi çocuklara yönelik uzun metrajlı sinemalarda gösterime giren filmler yapılmaya başlanmıştır (Aytaç, 2009, s.12; Sarı, 2006, s.13). Çizgi film tarihi içinde sinemanın toplumda yaygın olarak bir eğlence ve zaman geçirme biçimi olarak çocuk ve sinema ilişkisi bugün içeriğini ve işlevini biraz daha farklılaştırılmış ve değiştirilmiş biçimde karşımıza çıkmaktadır (Öcel, 2002, s.196; Atan, 1995, s. 76-77). Sinemada yansıtılan dünya, elde edilmeye çalışılan erdemler, ulaşılmaya çalışılan idealler, filmlerden çıkarılacak dersler ince elenip sık dokunularak büyük bütçelerle hazırlanmakta, genelde insanların özelde ise çocukların bu filmleri bolca izlemeleriyle takip etmeleriyle de kimlikleri ve kişilikleri, dünyaya bakış açıları filmlerde ki iletilere göre biçimlenmektedir (Öcel, 2001, s. 118; Pamuk, 2004, s. 20; Aytaç, 2009, s. 11; Canarslan, 1998, s. 55; Öcel, 2002,s. 257).

Özellikle kapitalist ideolojinin “eğlence” aracılığıyla aktarıldığı, toplumsal sınıfların reddedildiği, statükonun desteklendiği, geleneksel olan veya düzene uygun olan güzellik, çirkinlik ve toplumsal cinsiyet düşünce kalıplarının kuvvetlendirilerek devam ettirilmesine olanak veren, dille farklı kültürleri ötekileştiriren, filmdeki kodlarla, sembollerin özel tekniklerle bilinç veya bilinçaltına pazarlandığı bir araç olarak karşımıza çıkar (Aytaç, 2009, s. 11-12). Disney ve diğer Hollywood yapımlarında bu tekniklerle iletilen mesajlar, konu hakkında yeterli teknik bilgi sahibi olmayan yetişkinlerin, özellikle de çocukların dikkatini çekmekte ve yüklenen mesajlar eleştiri süzgecinden geçirilemeden pasif bir şekilde içselleştirilmektedir. Disney Pictures ve Dreamworks gibi özellikle Hollywood film stüdyolarının, şirketlerinin, bütçeleri milyonlarca doları bulan yapımları, reklamları ile üretilen içerik, hem çocuk hem de ebeveynlere kimi zaman örtük, kimi zaman ise açık bir şekilde aktarılmakta, filmlerde verilen mesajlar, eleştirel düşünce yetisi gelişmemiş çocuk veya yetişkinler tarafından olduğu gibi benimsemektedir (Yıldız, 2013, s. 93-95; Burton, 1995, s. 152). Bu süreç bir organizasyonda yüzlerce medya ve teknoloji uzmanı ve sanatçı tarafından, bir üretim süreci sonunda farklı bir kültürel ürün, ya da endüstriyel ürüne dönüştürülmekte, pazarlamanın tüm incelikleri kullanılarak bir döngü içerisinde yeniden yüzlerce ürün yaratılmaktadır. Ayrıca ortaya çıkarılan ürünle birlikte pazara kahramanlar, kahramanların maket oyuncakları, kitap, oyun parkları, boyama kitabı, dergi, oyuncaklar, oyuncak bebekler, yatak örtüleri, tişörtler, sigara küllükleri, atkılar, yorganlar, stickerlar, kostümler, oyuncak bebek kostümleri, tebrik kartları, duvar kağıtları, parti malzemeleri, hediye paketleri, kupa bardakları, anahtarlıklar vb. ürünler ve bunların telif hakları gibi bir çok üründe pazarlanmaktadır. Orijinal içeriğinden farklı bir içeriğe dönüşen kaynak eser, sonrasında üretilen uyarlaması ile daha gerçek bir hale gelmektedir.

Bu endüstriyel üretimin en temel çıktısı görsellikle gerçek bir kişilik kazanan ana karakter ya da yan karakterlerdir. Onların sunduğu yaşam tarzlarıdır. Onlara benzeme yada taklit ederek kendini “mış gibi bir dünyanın” içine sokmadır. Bu kahramanlar, seyirciden alınan tepkiye göre gerekirse yeniden üretim döngüsüne sokularak bir kâr merkezi haline dönüştürülürler. Shrek’te bir yan karakter olan “Marksist” eğilimli olduğu Çizmeli Kedi’nin ayrı bir canlandırma filminin yapılması buna örnek gösterilebilir. Kısaca sinema endüstrisi varlığını sürdürebilmek için için seyirciyi aynı zamanda ürünlerinin tüketicisi konumuna getirmeye çalışır (Yıldız, 2013, s. 98; Aytaç, 2009, s. 11, Özden, 2004,s.92; Öcel, 2002, s.196). Çizgi filmlerin anlam verme sürecinde ayrıca yapımcılarda belirledikleri bazı ölçütler koyarlar. Kahramanlar üzerinden hareket ederek özellikle evrensel nitelikli olabilecek özelliklere sahip karakterler tasarlanır. Karakterleri Batılı standartlara uydurup, evrenselleştirirler. Konuları dünyanın her yerinden çocuklar izleyebilecek şekilde düzenlerler. Verilen mesajlarda evrensel temalı olmasına çalışırlar. Karakterlerden lokomotif görevi gören karakter başkalarına yardım eder, yanlışlıkları düzeltir, kötülükleri önler, iyinin kötülüklere rağmen engellerin üstesinden gelmesi ve mutlu sonla bitmesi önemli hale getirilir (Can, 2000, s.94).

Öncelikle birkaç şeyi aydınlatmak gerekiyor. Çocuklar neden televizyon izler yada sinemaya gider, bir ürünü tercih eder, bir diğerine benzemek ister? Televizyonun çocuğun kavramlar ve değerleri üzerinde ne zaman etkili olmaktadır ? sorusuna çok farklı cevaplar bulunmaktadır. Bu soruların genişliğini dikkate alarak bu yazı bu sürecin temel açıklamalarına dair bazı yorumlar içermektedir. Bazı ayrıntılar daha sonra tekrar açıklanacaktır.

Çocuklarla çizgi filmlerin ilişkisi, yetişkinlerinkinden farklıdır. Çocuklar öncelikle bir sosyalizasyon süreci içinde geçerler. Yarının büyüklerini temsil ederler. Kültür taşıyıcısıdır. İkincisi çocuklar da yetişkinler gibi bir izleyicidir. Dolayısıyla bir izleyici hangi süreçlerden geçiyorsa iletişimin alıcısı konumunda kodları aktif veya pasif anlamlandırmakla yükümlüdür. Bu süreç yetişkin gibi sağlıklı ve bilinçli bir şekilde gerçekleşmediği için bu sürecin sağlıklı olmasına yönelik çeşitli teoriler ve kuramlar geliştirilmiştir. Olayın sosyolojik, psikolojik boyutları olduğundan hareketle çizgi filmlerin çocukları olumlu yada olumsuz nasıl etkilediğine ilişkin psikolojik kaynaklı kuramlarda vardır. Öncelikli olarak çizgi filmlerin çocuklarda saldırganlığı ve anti sosyal davranışları etkileme sürecini açıklamak için geliştirilmiş bir takım kuramlar bulunmaktadır. Bu kuramlar özellikle televizyon için oluşturulmuşsada çizgi filmlerin çocukları nasıl etkilediğini ve bunun nasıl gerçekleştiğini ortaya koyması bakımından önemli buluyor ve çocuklar içinde geçerli olduğunu düşünüyoruz.

P. H. Tennenbaum (1975) tarafından savunulan Uyarma Kuramı belli tür etkinin insanlara aşırı yüklenmesinin onları nasıl etkileyeceği sorusuna cevap arar. İzleyiciler izledikleri araçtaki şiddete maruz kaldıklarında saldırganlıklarını artırdığını öne sürmektedir (Sarı, 2006, s.109). Çünkü şiddet seyircileri heyecanlandırmakta veya uyarmaktadır. Bu yaklaşıma göre, televizyon gibi araçlar bireyi çeşitli uyarıcılarla aşırı yüklemekte ve böylelikle onları hiperaktif hale getirmekte, izlediği program veya filmin bir bölümünde geçen ölüm teması bireyde intihar davranışı bile uyandırmakta, dinledikleri müzikle uyarılan gençlerin kendilerine zarar vermekte, izledikleri erotik içerikli yayınlar sonrası toplum içinde sapkın davranışlar sergilemekte olabileceğini ortaya koymaktadır (Sarı, 2006, s.108-110). Bazı araştırmacılar da aşırı yüklemenin insanları hiperaktif yapma yerine onlar üzerinde anestezi etkisi yarattığını belirterek duyarsızlaştırdığını, psikolojik bir donukluğa, boşluğa dönüştürdüğünü belirtirler. Bir diğer kuramda yukarıda bahsettiğimiz sosyal öğrenme kuramıdır. Bandura’nın kuramına göre, insanların öğrenmesinde üç ayrı araç bulunmaktadır: dolaysız, gözlemsel ve simgesel. Bunların ilki, çevreyle insanın dolaysız ilişkisinin sonucunda ortaya çıkar. İkincisi, gözlem veya taklit yoluyla gerçekleşir. Üçüncüsü de, dil ve simgelerin kullanımıyla olur. İzlediği ve televizyondaki karakterin verdiği tepkiyi, gözlemleyerek içselleştiren birey, gerçek hayatta maruz kaldığı benzer bir durumda öğrendiği tepkiyi verecektir. Çünkü daha önce izlediği ve öğrendiği kadarıyla, aynı tepkiyi veren karakter onun gözünde kazançlı ve kahramandır. Birey karakterin tepkisini içselleştirerek kendi hayatına uyarlar (Mutlu, 2005, s.178).

Çizgi filmlerin şiddetin ödüllendirildiği, filmlerdeki şiddet temsiline benzer uyaranların insanın çevresinde ortaya çıktığı ve çevrede daha önce izleyiciyi kışkırtmış veya izleyiciye zarar vermiş bir hedefin bulunduğu durumlarda Kısıtsızlaştırma Hipotezi geçerlidir. Bu hipotez, böyle durumlarda karşılaşıldığında, kişiler arası ilişkilerde insanların saldırgan davranışlarda bulunma olasılığı televizyondaki şiddet içeriğiyle bağlantılı olarak arttığını belirtmektedir. Bunlara ek olarak Katharsis teorisi de belli kosullar altında çizgi filmlerde şiddete maruz kalmanın izleme sonrasında izleyicilerdeki saldırganlık eğilimini azalttığını öne sürmektedir. Çünkü bu tür gösterimler, insanların şiddet içerikli anti sosyal davranışlarından arınmalarına, bunun deneyimlenmesi haz veren bir duygu olduğunu bunun sonucu bir çeşit rahatlamanın gerçekleştiğini, şiddet davranışına daha az eğilim gösterecek hale getirdiğini anlatmaktadır. Berkowitz ve Rogers tarafından geliştirilen ” Kullanıma Hazırlama” teorisine göre de bir düşünce harekete geçirildiğinde, bu düşünceyle ilişkili olan diğer düşünceler çağrışıma dayalı olarak bilince getirilir. Bu işleyiş, ilişkili düşüncelerin yeniden zihne gelme olasılığını artırır ve böylelikle bunlara ortaya çıkma, gerçekleşme talimatını verir. Televizyon programları, saldırgan düşünceler gibi değişik edinimleri izleyicilerin daha sonra kullanmaları için hazırlar, bilinçaltına yerleştirir, çağrışımlar olduğu takdirde bu düşünceler harekete geçer, ama olmadığı takdirde de bu düşünceler yok olup gider (Mutlu, 2005, s. 181). Lee ve Lee’nin insanlarının filmleri nasıl ve niçin izlediklerini yanıtlamayı amaçlayan araştırmaları, izleyici için TV’de yada sinemada film izlemenin çok önemli etmenlerinden birinin gerilimden kurtulmak, rahatlamak, gündelik dertlerden ve uğraşlardan kaçınmak olduğunu ortaya koymaktadır. Bu anlamda fimler bir tür sakinleştirici, yatıştırıcı işlevi görmektedir. Fakat filmler sayesinde sakinleştirilen, geçici olarak unutulan ve ertelenen gerilimin, insanlar üzerinde sonraları daha yıkıcı ve zarar verici etkiler gösterebileceği ihtimali de söz konusu olabilmektedir (Sarı, 2006, s. 118; Burton, 1995, s. 197-200). Buradan anlaşılacağı üzere çocuklar ister Tv izlesin, ister çizgi film herhangi bir kitle iletişim sürecinde tek taraflı olarak etkilendiğinde bu teorilere göre bir etkilenme yaşayacaktır. İzlediği filmlerden etkilenebilir, taklit edebilir. İçindeki olumsuz düşünce ve hislerden arınabilir, duyarsızlaşarak tepki geliştiremeyerek davranabilir. Bilişsel yapısında var olan eğilimleri, farkındalıkları meşrulaştırarak olumlu yada olumsuz tavır, tutumlar geliştirebilir.

Ayrıca sinemada, televizyonda şiddet ve cinselliği kullanarak gerçekleştirilen program ve yayınlarla, izleyici kitlenin bilinçaltı işlenmektedir. Bilinçaltına yerleşen bu algılar, çocuğun sonraki dönemlerinde tekrar ortaya çıkmaktadır. Enformasyon bombardımanına tutarak tekrar tekrar verilen şiddet içerikli yayın ve programlar sayesinde içselleştirilerek onların gözünde şiddet, cinsellik, ürün tüketimi, reklamlar normalleşir. Bireyin toplum içindeki davranış ve yaşam biçimlerine dolaylı bir etki eder. İzlenen şiddet içerikli görüntüler, toplum içinde saldırganlık eğilimini artırmaktadır (Can, 2000, s. 98- 102). Konuyla ilgili bir çok araştırma bulunmaktadır. Örneğin Şiddet Sahneleri İçeren Video Filmleri ve Çocukların Korunması (Video Violence and the Protection of Children-1985) adını taşıyan rapor bize çocuğun bu süreçten nasıl etkilendiğine ilişkin önemli fikirler vermektedir. Çocuk davranışlarının bundan etkilenmesi ile ilgili olarak çocukların cinayet, yaralama, tecavüz ve soygun gibi şiddet sahnelerinin gerçek hayatta da birer eğlence türü olduğuna inanmaya başladığını, seyrettiği sahnelerden o güne kadar yaşamadığı ve tecrübe etmediği özellikle cinsellik ve şiddet öğelerinin bir arada olduğu sahnelerde duygusal açıdan etkilenebildiği, filmlerdeki vahşet sahnelerinin çocuklar tarafından bir tür eğlence olarak tasvir edilmeye başladığı, filmlerdeki şiddet ve vahşet kurbanlarının ise çocuklar tarafından sadece acınması gereken zavallılar olarak düşündüğünü ortaya çıkarırlar. Ayrıca çizgi filmlerinin kahramanlarının, çocukların sağlıksız beslenmesine sebep olduğu, (İngiliz The Sun gazetesinin haberine göre yağlı, şekerli ve tuzlu yiyeceklerin paketleri üzerinde Shrek, Bratz, Simpsonlar ve Pembe Panter gibi çizgi karakterlerin resimlerinin bulunması, çocukların beslenmesini olumsuz etkiliyor. Gazetenin bir izleme komisyonunun araştırmasına dayandırdığı haberinde, İngiltere`de satılan ballı bir kahvaltılık gevreğin üzerinde Simpsonlar`ın, dünyaca ünlü bir çikolata markasının üzerinde de Örümcek Adam`ın resminin bulunduğu hatırlatıldı. Haberde, bu tür resimlerin çocukları sağlıksız bir beslenmeye yönlendirdiği bildirilmiş), bazı küçük yaş çocukların intihar girişimlerinde bulunduğu, yada çizgi film kahramanlarını taklit ettiklerinde başlarına ölüme kadar giden kazalar yaşadıklarını, televizyon kanallarında savaş, korku ve dehşet içerikli çizgi filmlerin sayısı günden güne arttığı, RTÜK`e gelen şikayetler arasında çizgi filmler önemli yer tuttuğu, yurtdışından getirilen yapımların denetlenmeden yayınlandığı, çocukların çizgi film izleyerek hiperaktif olduğu, çocukların televizyonda şiddet ve haberlerden kötü etkilendiğini ve gelecek 10-15 yıl içinde yetişecek genç neslin yarısının, dünyayı karamsar yorumlayacağını ve gerçeklerden kaçacakları vb gibi çizgi filmlerin çocukları olumsuz yönde de etkileyebileceğine ilişkin haber ve görüşler de zaman zaman belirtilmektedir (2007-08-23 Zaman Gazetesi http://www.zaman.com.tr, 2009-04-14 Evrensel http://www.evrensel.net, 2008-11-18 Takvim http://www.takvim.com.tr, 2004-02-20 www.turkiyegazetesi.com, 2006-04-15 Haber7 http://www.haber7.com, 2009-04-13 www.timeturk.com). Çizgi filmler ister TV’de gösterilsin ister sinemada çocuklar çizgi filmleri izlemektedir. Sonuçta çizgi filmler çocukların bilişsel, duygusal ve davranışlarına yakın olması ve çizgi film kahramanlarıyla özdeşleşebilmesi sayesinde filmleri izlerler (Güneş, 2010, s. 50). Bu izleme, takip etme, sürece katılma sayesinde koca bir sektör kendini yeniden üretir.

Eğlence, sinema, medya devlerinin en temel hedefinde “Küresel ergen” ya da “küresel ergenlik öncesi çocuk,” denilen kesim oluşturmaktadır. Çocuklarla yetişkinlere aynı ürünlerin tüketilmesi sonucu “çocukluk” artık yok olmakta, onlar da “minyatür birer insan” olarak görülmektedir. Aşırı bilgilendirme ile beslenen çocuklar giderek yetişkinlere benzemekte; kadın-erkek ayrımı gibi çocuk-yetişkin ayrımı da giderek silinip, yok olmaktadır Bir zamanlar üçüncü bir ebevyn olarak eleştirilen televizyon, artık yerini başka toplumsallaşma araçlarına bırakmış olsada bu yeni teknolojik araçlarla çocuklar için birinci ebeveyn olma yolunda ilerliyor gibidir. Televizyonlarda ve sinemalarda gösterilen çizgi filmler, bilgisayar oyunları ve bunlardaki kahramanların çocukların bütün hayatlarını, ebeveynlerin hayatlarını istila etmiş gibidir. Teknoloji dünyanın her yerinde, her yaştan, her cinsiyetten insanı kuşatmış ve onu yönetmeye başlamıştır. Üstelik bireyler, onları birer köleye dönüştüren prangalarını gönüllü olarak, hatta para vererek satın almakta ve onlara yaşamlarının vazgeçilmez bir parçası haline getirmektedirler. Her teknolojik ürün, onu üreten toplumun kültürünü yansıtır ve her araç bir mesaj taşıdığına göre kitle iletişim teknolojileri de bu araçları üretip, en iyi şekilde kullanan ve pazarlayan toplumların kültürel değerlerini yansıtıp; onları kendi kimliklerinden ve kültürlerinden uzaklaştırmaktadır. Bilgisayar teknolojisinin yardımıyla kalitesi giderek artan animasyon çizgi filmleri de çocukları hedef alınmaktadır. Teknoloji, yalnızca izleme ve kontrol etme aracı olarak kalmamakta; bizi yönlendirmekte, davranışlarımızın ve kimliğimizi şekillendirmektedir. Günümüzün en belirgin özelliği teknoloji merkezli bir yaşam tarzıdır. Günümüzün insanı, rasyonalite ve aklın ürettiği teknolojinin tehditleri altında yaşamını sürdüren insandır. Teknoloji bir kısım insanın yaşam biçimini dönüştürürken bir kısımkini de söndürmekte olup yeni bir eşitsizlik ve kontrol aracına dönüşmektedir Dolayısıyla çocuklar her ne kadar masum bir şekilde çizgi filme gitselerde bütün resme baktığımızda ana akım sinema dahilinde yer alan ve çocuklara yönelik olarak üretilen çizgi filmlerin çoğunun toplumsal-ekonomik sistemin, popüler kültürün ideolojik üretimini gerçekleştirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu yüzden çocuklarımızı sinemaya götürürken, herhangi bir çizgi film seçerken nelere dikkat etmemiz gerektiği konusunda daha iyi bir medya okuryazarı olmanın yollarını yetişkin olarak bulmamız gerektiği ortaya çıkıyor.

* Bu Makale ” 2000 Sonrası Sinemalarda Gösterime Giren Çizgi Filmler ve Okul Öncesinde Kazandırılması Gereken Değerler Açısından İncelenmesi” Tezinden bir bölümdür.

Kaynaklar:

1. Atan, Uğur. (1995) Animasyonun kültür aktarımındaki yeri. Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Resim-İş Eğitimi Anabilim Dalı.
2. Aktuğlu, Işıl Karpat. ve Eğinli, Ayşen Temel. (2010). Küresel Reklam Stratejilerinin Belirlenmesinde Kültürel Farklılıkların Önemi. Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Akademik Dergisi, 6, 3, 167-183.
3. Aytaç, İren Dicle. (2009). Hollywood’un Kapitalist Masalları: 2000’lerin Canlandırma Çocuk Filmlerinde Sınıf ve Mülkiyet İlişkilerinin Temsili. Büyüteç Dergisi, 106, 11-13.
4. Burton, G.(1995). Görünenden Fazlası. İstanbul: Alan Yayıncılık.
5. Canarslan, Serdar. (1998). Neden Çizgi Film. Klarnet Dergisi, Ocak-Şubat-Mart 98, 8.
6. Can, Aytekin. (200). Çocuk ve Çizgi Film. ÖzEğitim Yayınları.
7. Erdoğan, İrfan ve Alemdar, Korkmaz. (1990). İletişim ve Toplum. Ankara: Bilgi.
8. Erdoğan, İrfan ve Beşevli, Solmaz Pınar. (2005). Sinema ve Müzik: Materyal Satış ve Bilinç Yönetimi İçin Bilişselin ve Duygusalın Oluşturulması. Ankara: Genel Yayın ve Dağıtım.
9. Güneş, Vildan ( 2010) Çizgi film karakterlerinin çocukların satın alma davranışı üzerine etkileri. (Yüksek Lisans Tez). Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Sakarya.
10. İnal, Kemal. (1996). Eğitimde İdeolojik Boyut. Doruk Yayıncılık.
11. Karakoç, Enderhan ve Mert, Abdullah. (2013). Sinemada Siyasal İktidar, İdeoloji ve Medya Üçgeni: Wag The Dog Filminin İncelenmesi. Journal of Turkish Studies, 34, 279-297.
12. Mutlu, Erol. (2005). Globalleşme, Popüler Kültür ve Medya. Ankara: Ütopya Yayınevi.
13. Öcel, Nilüfer. ( 2001). Türk Sinemasında Çocuk İmgesi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yayınları.
14. Öcel, Nilüfer. (2002) İletişim ve Çocuk : İletişim Ortamlarında Çocuk Reklam ve Etkileşimi. İstanbul: İ.Ü.İletişim Fakültesi Yayınları.
15. Özden, Zafer. ( 2004). Film Eleştirisi Film Eleştirisinde Temel Yaklaşımlar ve Tür Filmi Eleştirisi. İmge Kitabevi Yayınları, İstanbul.
16. Pamuk, Saffet. (2002). Kitle iletişim çözümleme yöntemleri ve bu yöntemlerden toplumbilimsel çözümleme yöntemi ile ‘Zübük’ filminin incelenmesi. (Yüksek Lisans Tez). Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Eskişehir.
17. Sarı, Ümit. (2006). Kitle Kültürü Ve Popüler Kültür Bağlamında, Kitle iletişim Araçlarının Kitle Kültürüne Etkileri: Örnek Olarak Popstar Türkiye Yarışması. (Yüksek Lisans Tezi). İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Radyo Televizyon Sinema Anabilim Dalı. İstanbul.
18. Yıldız, Hakan. (2013). Canlandırma Filmleri ile İdeoloji Aktarımı: Shrek Disney’e Karşı. Akdeniz Üniversitesi İletişim Dergisi, 20, 93-109.

Previous Story

Elma Tadında Bir Masal: Elma Hükümdarlığı – Müslüm Üzülmez

Next Story

Raskolnikov: Neden yasa koyucular kan dökünce suçlu olmuyor da ben suçlu oluyorum?

Latest from Makaleler

Van Gogh’un kitap tutkusu

Geçtiğimiz haftalarda Paris’in izlenimci koleksiyonuyla ünlü Musée d’Orsay, Antonin Artaud’un Van Gogh: Toplumun İntihar Ettirdiği kitabından yola çıkarak yazar ile ressamı, Artaud ile Van

George Orwell’a ilham veren kitap: Biz

George Orwell‘ın 1984’ünü neden sevdiyseniz, Yevgeni Zamyatin‘in Biz‘ini sevmeniz için en az 1984 kadar nedeniniz var. Üstelik Biz, 1984’ten çok daha önce, 1920 yılında
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ