Cizre – Bohtan Beyi Bedirhan (Direniş ve İsyan Yılları) – Ahmet Kardam

İnsanlık tarihi, efsaneleşmek için çok haklı gerekçelere sahip olsa bile sırf “zamanın ruhu”na ters düşmesi yüzünden yenilmeye mahkûm direniş ve isyan örnekleriyle doludur. Kürdistan’ın Osmanlı tarafından fethine karşı verilen mücadeleyle (1836) tarih sahnesine çıkan Cizre-Bohtan miri Bedirhan Bey’in direniş ve isyanı da (1840-1847) bunlardan biridir.

Ahmet Kardam’ın Osmanlı Arşivi’nden bulup günyüzüne çıkardığı yüzlerce sayfa belgeye dayalı bu çalışması; Bedirhan Bey’in özerk/bağımsız bir Kürt federe devleti kurma mücadelesinin aşamalarını, o güne kadar görülmemiş genişlikteki Kürt ittifakını nasıl kurduğunu, bir yandan müttefiki diğer Kürt beylerinin direniş ve isyanlarını teşvik ederken, kendisini hep arka planda tutarak Osmanlı’yla kurduğu diplomatik ilişkileri kopartmamaya özen gösteren mücadele yöntemini, Cizre-Bohtan’ı nasıl büyük bir çekim merkezi haline getirip ona “devlet” özellikleri kazandırdığını, yaşamının en karanlık sayfasını oluşturan iki Nasturi katliamına niçin giriştiğini, yenilgisinin nedenlerini ve bu yenilgi sonucu çok çeşitli etnik ve dinsel unsurlardan oluşan Kürdistan’ın kendi iç dinamikleriyle gelişme imkanının nasıl yok edildiğini ve günümüzdeki “Kürt sorunu”nun temellerinin nasıl daha o tarihte (1847) atıldığını inceliyor.
Tanıtım Yazısı

‘Kürt sorunu’ dün de varmış – Barış Ünlü
(29/04/2011 tarihli Radikal Kitap Eki)
Ahmet Kardam?ın ?Cizre-Bohtan Beyi Bedirhan: Direniş ve İsyan Yılları? adlı kitabı aslında iki ayrı hikâye anlatıyor ve her iki hikâye de Kürt meselesini anlamak açısından çok ilginç ve ilişkili örnekler. Bu hikâyelerden birincisi yazar Ahmet Kardam?ın kişisel tarihi, ikincisi ise 19. yüzyılda yaşamış efsanevi Kürt beyi Bedirhan hakkında… Ahmet Kardam 1992?ye kadar, bir başka deyişle 47 yaşına kadar bir ?beyaz Türk?tü, öyle yetiştirilmişti. Türkiye Komünist Partisi ve onun yerine kurulan Türkiye Birleşik Komünist Partisi Merkez Yürütme Komitesi üyeliği yapmış, sürgünde yaşamış, hapis yatmış bir aydındı. 47 yaşında ise, eline geçen Osmanlıca bir aile defterinin transkripsiyonundan aslında bir Kürt olduğunu öğrendi. Kişisel bir tarih için yeterince sarsıcı olabilecek bu bilgi bununla da sınırlı kalmıyordu. Kardam aynı zamanda ünlü Bedirhan Bey?in beşinci kuşaktan torunu olduğunu da öğrenmişti.

Öyle bir aile ki…
Bu kadar önemli ve büyük bir ailenin bir mensubu olduğunu bir hayat boyu bilmemek nasıl açıklanabilir? Kardam?ın Bedirhanları araştırmaya başlamasının arkasında yatan saiklerden biri işte bu soruya bir cevap bulmak. Bedirhan Bey?in öncülük ettiği direniş ve isyan, Bedirhan ailesini Osmanlı Devleti için çok tehlikeli kılmıştı. Ailenin takip eden kuşaklarının Kürt milliyetçisi eylem ve yayımları aynı tehlikenin Türkiye Cumhuriyeti için de sürdüğünü gösteriyordu. Modern devlet aklı -bu ister ayakta kalmaya ve çağa ayak uydurmaya çalışan bir imparatorluk olsun isterse de bir Cumhuriyet- merkeziyetçiliğine ve asimilasyon projelerine karşı gerçek veya potansiyel bir engel teşkil eden bu ailenin ?kökünü kazıma?ya kararlıydı. Bu baskı ve kararlılık karşısında, hayatta kalabilen Bedirhanların bir kısmı sürgünde yaşadı ve politik faaliyetlerine yurtdışında devam etti; bir kısmı da, özellikle ailenin gelecek kuşaklarını korumak adına, Bedirhanlıklarını ?unuttu?, unutturdu. Bir başka deyişle, bütünüyle asimile oldu, Türklük içinde eridi. Bedirhan Bey isyanı hakkında 1968 yılında makaleler yayımlayan emekli jandarma albayı Nazmi Sevgen de bu duruma, biraz da tehdit ederek, dikkat çekiyordu: ?Bugün dahi ?Bedirhani? adıyla bu sülaleden gelme bu ailenin fertleri aramızda yaşamaktadırlar. (?) Nedense, bazı kimseler, bu aileye intisaplarını tamamıyla gizlemek sevdasındadırlar.?
Ancak asimilasyon öyle bir politika ki, bütün acımasızlığı ve duygusuzluğu bir yana, en başarılı olduğu ailelerde bile hiç beklemediği bir anda fire verebiliyor. Kişi, Kardam örneğinde olduğu gibi, bir tesadüf eseri köklerini öğrenebiliyor ve o köklere sahip çıkmaya, onlarla gurur duymaya başlayabiliyor.
Kardam, kendi ifadesiyle, atalarına ve Kürt kimliğine olan borcunu bir nebze de olsa ödeyebilmek amacıyla Bedirhan Bey?i araştırmaya koyulmuş. Meslekten bir tarihçi ya da sosyal bilimci olmamasına rağmen, bilimsel bir disiplin ve sabırla çalışmış, Başbakanlık Osmanlı Arşivi?ne girmiş, ikincil kaynakları taramış ve ortaya Bedirhan Bey ve isyanı hakkında titiz, ayrıntılı bir çalışma ortaya çıkarmış. Eser Bedirhan isyanı üzerine olduğu kadar, içinde yaşadığımız Kürt meselesinin kökenleri hakkında da çok öğretici ve düşündürücü.
Modern anlamda Kürt meselesinin başlangıcı genellikle 19. yüzyılın ikinci çeyreğine götürülür. II. Mahmud döneminde hızlanan, yoğunlaşan ve agresifleşen modernleşme ve merkezileşme politikaları etkisini 1830?larda Kürdistan?da da hissettirdi. Osmanlı 16. yüzyıldan beri buralarda özerk bir şekilde hüküm sürmüş mirlikleri (beylik) ortadan kaldırmaya karar vermişti. Bu tabii o dönemde Kürdistan?a özgü bir politika değildi. Osmanlı fazla güçlü ve özerk olduğunu düşündüğünü beylere, valilere ve ayanlara karşı birçok yerde benzer mücadeleler yürütüyordu. Buna karşılık da farklı yerlerde farklı direnişlerle karşılaştı. Bu tür direnişlerin Kürdistan?daki öncülüğünü ise Cizre-Bohtan Beyi Bedirhan yürüttü. Osmanlı 1830?larda bölgeyi merkezi kontrolüne almaya, o zamanların jargonuyla yeniden ?fethetme?ye ve mirleri de memur yapmaya çalışıyordu. Bedirhan Bey buna diğer Kürt beyleriyle kurduğu ittifaklarla, yavaş yavaş güçlenerek karşı koymaya çalıştı. Bunu yaparken de, Osmanlı?nın Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa?ya karşı düştüğü aciz durumdan faydalandı. Osmanlı?nın Mısır Valisi?ne 1839?da Nizip?te yenilmesi, Kürdistan?ın fethi projesini erteleme zorunluluğu getirmişti. İşte Bedirhan bu boşlukta güçlendi. Askeri anlamda güçlenirken ve nüfuz bölgesini genişletirken, aynı zamanda Cizre civarını Kürdistan?ın cazibe merkezi haline getirmişti. Bohtan Beyliği?nin getirdiği düzen, güvenlik ve ılımlı vergi politikası çevre bölgelerde yaşayan Kürtleri kendine çekiyordu. Bedirhan?ın kendi adına hutbe okutması ve sikke bastırması, bir devlet kurma yolunda olduğunu da gösteriyor.

Kaybedilen özerklik
Tabii Osmanlı da Bedirhan Bey?den faydalanıyordu. Kürdistan?ı, kendi gücünün yetmediği bir dönemde gücü yeten biri eliyle ?yönetmiş? oluyordu. Osmanlı?ya karşı silah kullanmamakta dikkatli olan bu Kürt beyinin fazlaca güçlenmesine bu nedenle bir süre ses çıkarmadı. Ancak Bedirhan?ın 1846?da giriştiği ikinci Nasturi katliamı, Cizre beyini artık uluslararası bir sorun haline getirmişti. Osmanlı 1847?de ordusunu Bedirhan?ın üzerine gönderdi, çok kısa bir sürede ve kolay bir şekilde Bedirhan direnişini sonlandırdı. Bey ve ailesi sürgüne gönderildi. Bundan sonra Kürdistan?ın özerkliği tarihe karışacaktı. Bölgeyi bundan böyle devletin memuru olan Kürtler ve Türkler yönetecekti, ya da en azından yönetmeye çalışacaktı.
Bugün Kürt hareketi demokratik özerklik istediğini söylüyor, bunun elde etmek için çalışıyor. En azından görünür gelecekte de bu siyaset devam edecek gibi. Bir anlamda, 1830?larda kaybedilen özerkliğe geri dönüş isteniyor. O günden bugüne on binlerce insan öldürüldü, yerinden yurdundan edildi, bir halkın hakları ve dili yok sayıldı. O halk bugün hala ve sadece özerklik istiyor ve karşılığında hala ?olmaz? deniyor.
Yukarıda bir özetini sunmaya çalıştığım kitap, işte bu hikâyenin kökenlerini ayrıntılı bir şekilde anlatıyor ve belgeliyor. Kullanılan Osmanlıca arşiv belgelerinin ve bunların Yücel Demirel tarafından yapılan transkripsiyonlarının kitabın sonuna eklenen bir DVD?de sunulması ise okuyucuya sunulan değerli bir armağan.

Kitabın Künyesi
Cizre – Bohtan Beyi Bedirhan ( Direniş ve İsyan Yılları )
Ahmet Kardam
Dipnot Yayınları
Mart 2011,
424 sayfa

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir