Çocuklar için yazdığı ?Sudanya Gezegeni? adlı kitabı hakkında söyleştik Halime Yıldız ile. Çocukluğunu ?ses, koku ve sözcükler? ekseninde paylaştı bizimle. Göçle birlikte değişen hayatı, eski zamanı hüzünle yad ettirse de kendisine, çocukluğunu tarif ettiği o kokuyu duyumsamasına engel olmamış hiç ve böylece biriktirebilmiş düşlerini çocuklar için heybesinde? Annesinin masallarıyla büyümüş ve şimdi kendisi masallar yazmakta, çocuklar düş renklerini alıp konsun diye masallarına?

GÖÇLE BİRLİKTE REÇELİME BİRAZ SİRKE KATILDI

Çocukluğunuzu; ıhlamur, gül ve orman kokusundan oluşan bir Balkan reçeli gibi tarif etmeniz ne güzel ve böylesine tatlar yakalamış birinin çocuklara armağan olsun diye masallar yazması ne hoş. Yazma serüveninizden önce, Halime Yıldız?ı ?Balkan Reçeli?nin başladığı yerden anlatmanızı istesem kısaca neler anlatırdınız?
İnsanın şifresi kırılsa sanıyorum içinden yalnızca çocukluğu çıkar. Çocukluk yıllarım için ruhsal haritam diyebilirim. Balkanlar, özellikle doğduğum kent gerçekten muhteşem bir koku reçelidir. Az önce yol kenarındaki kavak ağaçlarının altına arabamı park edip on beş dakika kadar gözlerim kapalı kavak yapraklarının hışırtısını dinledim. Parlak saten yapraklarıyla söyledikleri şarkıyı artık kimse duymuyor. Oysa benim bunu duymamam mümkün değil. Çünkü bu sesle büyüdüm. Ses, koku ve sözcükler benim için çok önemli. Ve elbette annemin masalları? Tabii her şey bu kadar güzel değil. Çocukluğumun büyüsünü bozan bir de göç travması var. Göçle birlikte eğitim dilim değişti, göçle birlikte yaşam tarzım değişti, ekonomik şartlarım zayıfladı. Göçle birlikte çok sevdiğim dedemi kaybettim, arkadaşlarım Bulgaristan?da kaldı. Böylece reçelime biraz sirke katılmış oldu. Ama ben kaçıp kaçıp çocukluğuma gitmekten hiç vazgeçmedim.

?AMA İLLE DE NEHİR OLMAK VE İLLE DE AKMAK??

Derim ki sana : Nehirler boyu git ve gör nehirlerin nasıl yol aldıklarını sen de bir nehirsin ey yolcu senin de varmak istediğin bir yer var gerçekten varmak istiyorsan oraya, nehirlere iyi bak. Hasan Hüseyin Korkmazgil?in ?Yolcu? şiirini sevdiğiniz için soruyorum, siz de bir nehirsiniz, varmak istediğiniz yer neresidir ve size ilham olan nehirler hangileridir?
Ne güzeldir nehirler! Engelleri aşa aşa diledikleri yerden giderler. Aka aka büyürler. Ve denize ulaşırlar bir gün. Evet, ben de bir nehirim belki. Çünkü çürütmedim hiç suyumu. Ömrümce akmak ve denize varmak isterim. Bütün nehirlerin birbirine karıştığı ve şu lanet ayrımcılığın olmadığı bir denize varmak… Hayatıma giren çok nehir oldu, hepsiyle arkadaş kaldık, unutmadım hiçbirini. İlk nehirim Bulgaristan?daki evimizin bahçesinden geçen küçük bir dereydi. Çocukluğumun çoğu anısında rolü vardır bu derenin. Sonra Tuna?ya vuruldum. O ne nehirdi öyle!.. Üstünden feribotlar, gemiler geçer, kıyısındaki plajlarda insanlar yüzerdi. Sonra Fırat ve Dicle?ye kaydı gönlüm. Derken Vardar girdi hayatıma. Sonra Mostar köprüsünün sevgilisi zümrüt yeşili Neretva?ya sevdalandım. Ah Neretva, son aşkım!.. Kim bilir sırada daha ne nehirler var?.. Ama ille de nehir olmak ve ille de akmak?

Çocuklar ve gençler için yazdığınız kitaplarda öğretmenliğinizin etkisi mutlaka olmuştur. ?Sudanya Gezegeni? kitabınızda çocuklara düşsel bir zenginlik kazandırmayı mı amaçladınız yoksa eğitici olma dürtüsünün vermiş olduğu bir sorumlulukla mı yazdınız?
Öğretmenliğimin etkisi yalnızca kitaplarda değil yaşamın içinde de devam ediyor. Bir arkadaşım ?Halime sen çok öğretmensin? demişti. Bu durum bazen iyi, bazen de kötü olabiliyor. Etrafınızdaki insanlara öğretmen gibi davrandığınız ve her şeyi biliyormuş gibi konuştuğunuz oluyor, bu durum antipati yaratabiliyor. Çocuk kitapları yazarken ise öğretmen olmanın verdiği avantaj tartışılamaz. Her gün çocuklarla birliktesiniz, değişen nesli gözlemleme fırsatı buluyorsunuz. Bir nesil gidiyor, yerine yeni nesil geliyor ama siz hep çocuklarla ve gençlerlesiniz. Onların enerjisi, heyecanı, düşleri bulaşıyor size. Eğitici olmanın sorumluluğunu kurduğum her cümlede duyarım. Yazarken de derste de. Öğrencilerimin ve okuyucumun düşlerini kısıtlayacak her tür kalıba karşıyım. Einstein?in dediği gibi, hayal bilgiden önde gider. Sudanya Gezegeni kitabı düş ile gerçek arasındaki köprüde yazıldı. Hayatın gerçekleri, masalların sihirli dünyasının altında bir yer altı nehri gibi usul usul akıyor.

?90?larda çocuk olmak? bambaşka bir şeydi; sokakları tanırdık, bilmediğimiz oyun hemen hemen yok idi. ?Sudanya Gezegeni?nde yer alan oyunlarla eski oyun zamanlarımı hatırladım. Ne dersiniz masallarınız, çocukları bilgisayar başından kaldırıp doğal oyun alanlarına kazandıracak güçte midir?
O yıllarda çocuk olmak sahiden muhteşemdi! Bir yazımda yazmıştım, şimdiki çocuklar gelincikten gelin yapmayı bilmiyor demiştim. Ama biz de onların bildiği pek çok şeyi bilmiyoruz. Doğadan ve kendi doğasından kopmamış insanın daha sağlıklı olacağını savunduğum için bilgisayar oyunlarını hiç sevmedim. Gelelim Sudanya Gezegeni?ne… Çocuklar masallarımı sevdiler. Ama onları bilgisayardan koparmak zor, epeyce yapıştılar. Galiba arada bir yerde buluşmak lazım.

SAHİ BU ÇOCUKLAR NEREDE?

Çocukların sokakları tanıması önemlidir fakat sokaklar artık hiç tekin değil. Çocukların kendilerine zarar verebilecek kişileri tanıması adına, bu gibi durumlarda nasıl davranmaları gerektiğine dair çocukları bilinçlendirici kitaplar yazmak mümkün müdür?
Çocuklar için artık sokak kavramı yok, onun yerini cadde kavramı aldı. Sitelerin uygun alanları bu ihtiyacı belki bir parça karşılıyor. Buralarda da eski çocuk oyunlarının oynandığını gördüğümü söyleyemem. Her çocuğun elinde bir cep telefonu var. Bu demek değil ki çocuklar sokakta oynamaktan hoşlanmıyor. Pek çoğu sokakta oynamak için yaz tatili bekliyor. Sokakların daha güvenli olması birilerinin görevi, bu görev yerine getirilmeli, çareler bulunmalı. Sokaklardaki tehlikelere karşı çocukların bilinçlendirilmesine yardımcı olacak konular kitaplarda işlenebilir. Çocuk oyunları yazılabilir. Yeri gelmişken şunu da söylemek isterim, çocuk edebiyatının oyun türünde eserlere ihtiyacı var. Sözünü ettiğiniz konuları tiyatro oyunuyla vermek çok daha etkili olabilir.

Son zamanlarda edebiyatın çocuklar için eğitici ve sınırlandırıcı olduğunu göz önünde bulundurursak bu durumun hayal dünyalarına olumlu-olumsuz etkileri sizce neler olabilir?
Dört beş seçenekli eğitim sisteminden farklı bir sonuç beklemek mucize beklemek gibi bir şey. Çok yetenekli ve çok yaratıcı olan öğrenciler bile bir süre sonra hizaya giriyor. Şu anda özel ve üstün yetenekli öğrencilerin eğitim gördüğü bilim ve sanat merkezinde çalışıyorum. Buradaki öğrenciler bile bize geldiklerinde çoktan hizaya girmiş oluyor. Edebiyata çerçeve çizmek saksıya plastik çiçek dikmeye benzer. Çerçevesi olan hiçbir şeyden yenilik, gelişme, değişme çıkmaz.

DÜŞLERİNİ KENDİLERİ BOYASIN

Kitabınızda yer alan kendi çizimleriniz, ilki hariç tonlama yapılmamış çizimler. Tamamen öznel merakımdan soruyorum, sanki çocukların kendi düş renkleri ile tamamlamaları istenmiş gibi, öyle midir?
Çizgi, renkten daha etkilidir. Bir de ben minyatür tarzı resimleri çok seviyorum. Bazen derste öğrenciler yazı yazarken oyalanmak için masamdaki kağıtları karalıyorum. Öğrenciler bu karalama kağıtlarını almak için birbiriyle yarışıyor. Onların isteğiyle yaptım kitabın çizimlerini. Ve elbette dediğiniz gibi, çocuk kendi düşlerini kendi boyasın. İsterse kitabın resimlerini de boyasın!..

ÇOCUK EDEBİYATINDA DÜŞÜNCE YAZILARI İHMAL EDİLİYOR

Çocuklar için edebiyat denildiğinde ilkinde masallar yer alıyor. Siz ?Uçurtmayla Balık Tutmak? ve ?Kertenkelime? adlarında iki de deneme kitabı yazdınız. Çocuklar en çok şiirden yana besinsiz kaldı, çocuklar için şiir de yazmak ister miydiniz?
Çocuklar, önce ninnilerle tanışıyor edebiyatla. Sonra masallarla besleniyor, öykülerle filizleniyor, şiirlerle coşuyor. Bir tür hep ihmal edilmiş. Çocukların düşünce yazısı da okuması gerekiyor. Ben bu düşünceden yola çıkarak yazdım Uçurtmayla Balık Tutmak ve Kertenkelime kitaplarını. Sorgulayan, düşünen ve kendi fikirleri olan çocuklar yetişsin istiyorum. Deneme kitaplarımda metinler arasında şiirler de var. Düz yazıya şiirle su vermeye çalıştım. Yalnızca şiirlerin olduğu bir kitap da düşünebilirim. Zaten edebiyata şiirle başladım, büyükler için yazılmış üç şiir kitabım var.

Teknoloji çağı çocuklarının farkındalığı da artıyor, artık leylekler tarafından getirildiklerine inanmıyorlar. Çocukların zekasını küçümseyen tarzda yazılmış kitaplar çocuğun gelişimine ne gibi bir katkı sunabilir? Hem yazar hem de öğretmen olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Özellikle çocuk şiirlerinin çocukları aptal yerine koyduğu düşüncesine katılıyorum. Şiir diyoruz ama şiir değil onlar. Saçma sapan laf yığınları, sıradan günlük konuşmalar, kimileri de mani bozması. Bu şiirlerin ve bazı düz yazı kitaplarının okuyucusuna bir şeyler vereceğine kesinlikle inanmıyorum. Alır ama vermez. Son zamanlarda çocuk edebiyatına bir yönelme oldu. Şiir kitaplarıyla çöplüğe çevirdiğimiz edebiyatı, dilerim çocuk kitaplarıyla kirletmeyiz. Çocuklara yazılan kitapların muhakkak denetlenmesi gerekiyor.

KADIN SURETLERİNDEN SIKSANIZ GÖZYAŞI AKAR

?Sûzinak evlerde çürütüldü yaz masalı tülbentler güz ağıdına berdel, akasya ölüsü ten? Her kitabın oluşum hikayesi vardır ya hani ?Kadın Suretleri? adlı şiir kitabınızın hikayesi neydi?
Bu ülkede kadın olmak, özellikle ekonomik özgürlüğü olmayan ve doğu bölgelerinde yaşayan bir kadın olmak çok zor. Töre cinayetleri, dayak, taciz, yok sayılmak? Kadın Suretleri?ndeki şiirlerin yazıldığı dönem, kadın olmanın zorluğunu kendi hayatımda da hissettiğim dönemdir. Gerçi bu bahsettiğim sorunların hiçbirini yaşamadım ama boşanmak ve tek başına bir çocuk yetiştirmek de apayrı bir zorluk. Kadın Suretleri, benim ve hemcinslerimin kuş bakışı çekilmiş bir fotoğrafıdır diyebilirim. Sıksanız gözyaşı akar. Gözyaşı, gözün ucuna kadar geldiyse elbette ki akmalı ama sonra ayağa kalkmalı kadın ve bir nehir gibi akmalı! Tâ oraya!.. O büyük denize?

Söyleşi: Kıymet CEVİZ
www.evrensel.net, 28.05.2014

Previous Story

“Acı günlerden geçiyoruz” – Ahmet Ümit

Next Story

Reşat Nuri Güntekin’in ilk ses kaydı yayınlandı

Latest from Söyleşi

Arif Damar ‘ın şiir serüveni (kendi sözleriyle)

Henüz 15 yaşındayken, bir öğretmeninin çıkardığı “Yeni İnsanlık” dergisinde “Edirne’de Akşam” şiiri yayınlanıyor ve “yetenekli çocuk” olarak dikkatleri üzerine çekiyor. Şiir serüveninin sonrasını Arif
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ