1969 Uruguay yarı-askeri diktayla yönetilmektedir. Devrimci gerillalar CIA’in Uruguay’daki en önemli adamını, Philip Mike Santore’yi kaçırmıştır. Gerillarlar Santore’yi sorgulamaya başlarlar. Görünüşte bu adam Uluslararası Kalkınma Örgütü’nün bir ‘uzman’ı olarak çalışmaktadır. Uzmanlık konusu istihbarat ve iletişimdir, hem polis merkezinde hem de ABD elçiliğinde bir bürosu bulunmaktadır. 

Filmden, Uluslararası Kalkınma Örgütü’nün açık amacının ilgili ülkenin kaynaklarının saptanması olduğunu öğreniriz. Tabi bu kaynaklar belirlenmekle kalmaz aynı zamanda Amerikan sermayesini ucuz girdi olarak finanse etmekte kullanılır. Fakat, dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun, ABD emperyalizmin bu tür girişimlerine o ülkenin solcuları karşı durmuştur, durmaya da devam ediyorlar. Bu noktada, CIA’in ‘gizli’ pasifikasyon uzmanları devreye giriyor. Bu uzmanlar ‘enternasyonel’in koordinatörleri ya da yerel yöneticileri mantığıyla dünyanın her yerinde çalışıyorlar. Git-tikleri her ülkede emek çeşitli yöntemlerle mutlaka disiplinize ediliyor. Santore daha önce Brezilya’da bulunmuştur ve Brezilya’ya gelişinin hemen arkasından darbe olmuştur. San Dominik’e darbeden sonra gitmiştir. Bu ülkelerdeki devrimcilerin ve sendikacıların işkence tezgahlarından geçirilmesinden sorumludur.

FİLMİ İZLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ

‘Uzman’ların, öncülük ettiği örgütlenmeler 2. Dünya Savaşı sonrasında komüzim paranoyası üzerine kuruluyor. İlk önce, komünizm paranoyası yayılan ülkeler, ABD ile anlaşmalar imzalıyor. ABD bütün kurumlarıyla o ülkeye giriyor. Filmde, bir meclis tartışmasında bir milletvekiline, komünizm yardakçısı olduğu yönünde itirazlar geliyor. Milletvekilinin yanıtı tüm süreci açıklıyor: “Burada ideolojiyi değil coğrafyayı konuşu-yoruz, Sovyetler Birliği çok uzak, ama Amerikalılar her yerde.” Arkasından ülkenin seçilmiş kadroları ABD’de eğitime gidiyor.

Santore’nin sorgusu sırasında, Uruguay’dan ABD uluslararası polis akademisine gönderilen polislerin eğitimini de görürüz. Santore ABD’deyken bu akademinin üst düzey bir eğitim görevlisidir. Dünyanın dört bir yanından gelmiş polisler rahat ve samimi bir ortamda, kendi ülkelerindeki politik durum, ekonomik durum, komünist partiler, sendikalar, öğrenci hareketleri, gerilla hareketleri gibi konular hakkında ABD’li eğitimcilerine raporlar hazırlarlar. Eğitimin diğer önemli bir ayağı patlayıcılarla ilgilidir. Bu tür eğitimlerin işkence ve işkence tekniklerini içerdiğini de, kamuoyunca Manisa davası olarak bilinen olayın sorumlularından birisi kendi ağzıyla itiraf ediyor: “Terörle mücadelede çalışan arkadaşlarımız işkence tekniklerini çok iyi bilen arkadaşlardır. Kime nasıl davranacaklarını iyi bilirler. Bunlar Amerika’da eğitim görmüşlerdir.”

Patlayıcı eğitimi o ülkelere, provokasyon olarak geri döner. Bu darbe şartlarını hazırlamak, ülkenin devrimci güçlerini sindirmek için kullanılan destabilizas-yon yöntemlerinden bir tanesidir. Hem ABD’de eğitilen kolluk güçleri hem de amerikan emperyalizminin temsilcileri yerel faşist güçlerle sıkı ilişkiler içindedir. Bu grup-lar sermaye tarafından alabildiğine desteklenir. Bu topluluğun kurdukları ‘çete’ler, halk üzerinde yoğun baskılar oluşturur, işkence tezgahlarını çalıştırır, cinayetler işler, kitleleri sindirmek için herşeyi yaparlar.

Santore’nin, Gerillalar tarafından sorgusu sürerken, polis de operasyonlara başlar. Bu operasyonlardan en önemlisi polisin üniversiteyi aramak istemesidir. Filmin sinemasal anlatımının en yoğun olduğu sahneyi görürüz. Polis üniversiteseye girmek için hazır beklemekte öğrenciler de polisin karşısında toplanmıştır. En sonunda polis saldırır, üniversitenin avlusuna girer, avluda bir kaç öğrenci yakalanmıştır ve her öğrenciyi 4-5 polis kontrol altına almaya çalışmaktadır. Bu sırada avlunun sağ tarafındaki bir hopörlörden bir müzik duyulur. Bu Che Guevara’ya adanmış Carlos Puebla’nın Hasta Siempre (Sonsuza Kadar) şarkısıdır. Avludaki polislerden bir kısmı öğrencileri bırakıp hopörlöre saldırır. Fakat hopörlör biraz yüksekte olduğu için susturmak için akrobatlık yapmak zorunda kalırlar. Hopörlör susturulunca bu kez tam karşı taraftan yine aynı müzik duyulur. Polisler müziğin geldiği yöne saldırırlar…

Mike Santore, herşeyin aydınlandığı, sonun beklendiği süreçte “ne yapacaksınız?” der. “Sizinkilerin ne yapacağına bağlı” yanıtını aldığında, bütün hayatını adadığı pislik düzeninin nihayetinde bir hiç olduğunu bildiğinden, “onların ne yapacağını biliyorum, önemli olan sizin ne yapacağınız” der. Sorgulama bittiğinde gerilla ‘böylesi bir yaşam’ı ‘niye’ seçtiğini sorunca, gerçek insanların her zaman seçim yaptıkları yanıtını alır. Elbette seçim bir dünya görüşünden kaynaklandığı ölçüde özgürleştirir. Ama, bu noktada bile insanlara bakışında sınıfsal bir ayrım yapan ajan, halk nezdinde işçi sınıfını küçümseyip onların seçimsiz, özgürlüksüz olduğunu belirtir. Gerillanın yanıtı “biz gerçek insanlardan değil, yaşayan ve insan olduğu içim güzel olan herşeye layık insanlardan sözediyoruz”dur. Gerilla, bütün bunları niye yaptığını sorunca da, “siz hristiyanlığın insan anlayışını ve varlığını tehdit edi-yorsunuz” diyerek, bütün pisliğe bulaşmasını kendisiyle tamamen çelişerek temizlemeye çabalar.

Filmin, diğer önemli bir kısmını hükümet ve mecliste olanlar oluşturuyor. Bir bakanlar kurulu toplantısı öncesinde hükümet binasına gelen bakanları görürüz. Her birini tek tek tanırız. Bu adamlar, ABD ortaklı şirketlere, bankalara ve gazetelere sahiptirler. Hükümetin tek çulsuz bakanı içişlerinden sorumludur, o da askerdir.

Sıkıyönetim filminde anlatılan ilişkiler ya da kontrgerilla gizli olmadığı gibi; bu yapılanma ve onun mağdurları ulusal meclislerin de gündemine defalarca gelmiştir, bu konuda komisyonlar kurulur, raporlar açıklanır. Filmde, Uruguay meclisi işkence komisyonu raporu:

“1. İşkencenin ülkemizde sistemli bir şekilde uygulanmakta olduğu kanıtlanmıştır.

2. İşkence görenler arasında daha sonra mahkemece yargılandığında beraat edenler olduğu gibi hiç bir yasal işlem yapılmadan gözaltına alınıp aylar sonra yasa karşısına çıkarılmış olan masumlar da bulunmaktadır.

3. İşkenceye maruz kalan kişiler arasında en çok sendika liderleri ve öğrenciler bulunmaktadır.

4. Ülkemizde işkencenin bulunmadığını iddia eden yetkililerin sözlerini ciddiye almak mümkün değildir. Ancak, hiç birinin bunu itiraf etmesini beklemiyoruz. Çünkü böyle bir şey güvenlik örgütünün içinde, hükümetten bağımsız ve dışında, başka güçlerin var olduğunu kabul etmek anlamına gelecektir…”
(kadrajsinema.com)

Previous Story

Çav Bella – Bella Ciao (seslendiren: Mehmet Celal)

Next Story

Matematikle barışan çocuklar – Murat Naroğlu

Latest from Film İzle

“1 Mayıs İlk Dileğimiz” belgeselini izle

BELGESEL-1 MAYIS İLK DİLEĞİMİZ 2006 yılında hazırladığımız Türkiye’de ilk 1 Mayıs kutlamasından 70’li yıllardaki yığınsal 1 Mayıs gösterilerine kadar belge, anı ve tanıklıklardan oluşan
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ