Dağ Kokusu -Kalbini Arayan Kavmin Öyküleri- Seyit Oktay

dağ_kokusuEdebi üretimin boyutlarından biri de özelden kamuya ulaşmanın yordamlarından olmasıdır. Anlatı ve hikayeleştirmede ilmek ilmek örülen kurguda, sisle kaplı karlı dağların şahikasını tırmanmanın yazımsal edimidir bizleri sarıp sarmalayan.
İşte Seyit Oktay’ın “Dağ Kokusu” adlı öykü kitabını okurken adım adım yücelere erme gizlerinin şifresi metinde görünür kılındı demek yanlış olmayacaktır. “Dağ Kokusu”, “Kalbini arayan, Kavmin Öyküleri” alt başlığıyla Ceylan yayınlarından Nisan 2015’te çıktı.(…)

Çatısını kurduğu, yaşamdan damıtılan hakikat ekseninde dile getirilmiş on öykü ve iki şiir bütünselliğinden oluşan kitap, yazarın ustalığını gözler önüne seren bir çalışma olmuş. Hani kıraç topraklarda çatal sopayla su aramaya çıkılır ya, tam da buna benzer bir durumdur karşı karşıya kalınan. (…)
Titreşimlerden devşirdiği kelimelerin imgesel kullanımı satır satır cümle yapılanmalarında ifadelenmiştir. Bunu yaparken de farklı disiplinlerin geçirgenliğinden yararlanarak daha bir derinlik kazanan anlatı geleneğiyle yoğurmuş, öykülerini.
Yazarın yanı başında gölgesi olmuş lirizm hep var olageldi. Bu yüzden hayat imgesinin anlatıya dönüşmüş olması olağandan sayılmalı. Hayatın gökkuşağı rengindeki tanımlamaları Oktay’ın öykülerinin izleğinde ana temadır. Hayatın tozpembe olmadığı bu topraklarda, büyük bedeller karşılığında yeniden ve yeniden inşa edilirken harcını karan kan olmuştur. Acıların çığlık çığlığa yakılan ağıda dökülmesi öykülerin hepsinde duyumsanır.
Oktay’ın zengin düş dünyasında beslenen hayatın anlamına olan yolculukta “Kalbini Arayan Kavmin Öyküleri”yle yaşanmışlıkta sözü olanların tarihe kendi edebi verimlerinde hamiş düşmelerini görürsünüz.
Kitabın özsözünü yazan Ozan Adil Okay şöyle tanımlamış kitabı ;
“Oktay, bu çalışmasıyla zoru başarmış. Divan edebiyatından ninesinin mesellerine, dengbejlerden, Acem ve Kürt edebiyatına kadar geniş alandan beslenmiş. Aldıklarını harmanlamış ve yeni sembol ve metaforlarla estetize ederek sunmuş. “
Elbette sözün özüne parmak basmış Adil Okay . Her öykünün sonunda divan edebiyatından birer beyit yer alması yazarın aynı zamanda deneysel arayışının mührü olmakta. (…)
Çağdaş Destan yazıcısıdır Seyit! Kullandığı yoğun imgesellikten başınız döner. Bu kadar bonkörlük yerine başka başka edebi verimlerde kullanılmaya yetecek cephaneliğe hayıflanabilirsiniz de. Tanıdığım Oktay bitimsiz cephaneliğe sahiptir. Disiplinlerin birbirine geçişlerini başarıyla kurgularken epigramlaşabilecek şiirsel cümlelerin içinde yönünüzü kaybedersiniz. Pusulanızın göstereceği yegâne yol öykülerdeki derinlik çerçevesindeki hakikat olmaktadır. Yazarın edebi üretimleri maddeye vurulduğunda çıkacak sonuç, arayış ve dinamizmdir. Söz sanatında mahir olanların yenilenme arayışıdır bu. Öykülerde Anaforalar gözlenmekte. Edebiyatta bir cümle veya cümleciğin başında ya da sonunda aynı sözcüğün yinelenmesiyle yapılan söz sanatının adıdır Anafora. Söz erbabı olmayanlarda rahatsızlık yaratacak bu durum, yazarın kaleminde şiirsel anlatının büyüselliğine ulaşmasıdır. (…) Virginia Woolf, “En iyi düzyazı, içinde en çok şiir sanatı olandır” demiş. Seyit Oktay’ın yazımsal serüveninin çıkış noktası da şiiri düzyazıya yedirmesiyle örülmüştür. Değil mi ki “Bütün dağlılar içlerinde kadim zamanın o masalsı sesini taşırlar.” Ve nice nice mottosal cümlelerle, öykülerin düşünselliğinde bir olursunuz. “Hayat; bir heyecan bir hüzün arasında gidip gelen tuhaf bir bahar kelebeği gibi aktı gözlerinden” derken aslında heyecan ve hüzün mürekkebiyle sayfalara dökülmüş metinlerdir bizleri bekleyen.
Son söz niyetine Ozan Adil Okay dile gelsin; “ Okumak için sırada bekleyen binlerce kitap var belki ama Seyit Oktay’ın “DAĞ KOKUSU”, bu sırayı bozmayı değecek bir yapıt.”

Son not: Seyit Oktay halen Siirt E Tipi Hapishanesinde yatmaktadır.

AYHAN KAVAK
D Tipi Cezaevi
DİYARBAKIR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir