Değer Yasasını Tartışmak, Eleştiriler, Yanıtlar – Suat Kamil Aksoy

Bu yazı değer yasası ve meta üretimi konularındaki iddialarımıza eleştirel tutum takınan herkese bir cevap içerecek şekilde mektup olarak kurgulandı. Eleştirileriyle konuyu tartışanlar uygun buldukları durumda burada kendi isim ve fikirleriyle yer alacaklardır. Bu hakkı kullanmayı kendilerine bırakarak mektubumuza başlıyoruz.

Değer Yasasını Tartışmak, Eleştiriler, Yanıtlar
Merhaba, yaptığınız değerlendirmede benim ifadelerime ilişkin bazı yanlış anlamalar var. Böyle olmasında benim rolümün ne olduğunu kestiremiyorum. Ama bunları düzeltmek karmaşık bir iş değil. Değerlendirmenizin içinde sizin görüş açınıza ilişkin veriler de bulunuyor. Sizi yanlış anlamamak için yaptığınız değerlendirmeyi birçok defa okudum. Umarım sizi, yanlış anlaşılmalarınızı düzeltmek zorunda bırakmam. Bazen başka etkenler, bazen yorgunluk yanlış anlamalara yol açabiliyor. Birde aynı sözcüklere başka anlamlar veriyor olmanın getirdiği dil farkı etkili oluyor. Ben azami dikkat göstermeye çalışarak metninizi inceledim. Sonuçta düşüncelerinizi dile getirirken samimi olmanız, yani yazdıklarınızın gerçek olması çok önemli. Ben de öyle ilginçlik olsun diye yazıyor değilim. Tartışmak, eleştirmek, beraberce düşünmektir. Sonuçta ortak noktalara varılabilir yada farklılıkların gerçek yüzü ortaya çıkar. Birbirini anlama üzerine kurulu tartışmaların her zaman yararlı olduğuna inanıyorum.
Öncelikle şu yada bu amacın değil, işin doğrusunun ne olduğunun, basitçe gerçeğin peşinde olduğumu belirtmeliyim. Benim açımdan Marx dahil herkes yanılıyor olabilir. Ezilenlerden yana taraf olmak, haksızlıklara maruz kalmış olmak, doğru düşünmenin garantisini sağlamıyor. Ben hiçbir ön kabul ile yola çıkmıyorum yada tüm ön kabullerle yola çıkıyorum. Gerçek başka ise ben de buna uyayım isterim..
İnsan doğallıkla kendi kabullerinin geçersizliğini değil, geçerliliğini arıyor. Örneğin siz kapitalizm sonrası için inşa süreci, sosyalizm ve komünizm şeklinde epey ayrıntılı projeksiyonlara sahipsiniz. Olağan sorgulamalarınız sonucunda bu belirlemelerin tamamen yanlış olduğu gerçeğini bulmanızı sağlayacak verilerden kaçınma eğiliminde olacaksınız. Kimileri kabul ettikleri gelecek kurgusu ile çelişen her şeyin kategorik olarak yanlış olduğu şeklinde bir düşünme yöntemi de geliştirebilir. Eğer kabuller doğruysa bu düşünme yöntemi kolaylaştırıcıdır. Eğer gerçek sizin bildiğinizden başka ise, sadece eğilim duyduğunuz kaçınmalarınız bile sizi doğru düşünmekten de, doğruyu bulmaktan da alıkoyacaktır. Varsayalım ki kapitalizmin aşılması ile sizin umduğunuz gibi bir gelecek söz konusu olmasın. Kapitalizm, öyle sandığınız gibi bin bir türlü evre ile uzun bir sürede değil, görece hızlı bir süreç ile global bir komünizme dönüşecek olsun. Bu gelişmede bir de işçi sınıfının hiçbir rolü olmasın. Böyle bir gelecek sizin şu anki pencerenizden görünür olabilir mi? Kurulan özgürlükler alemi sizin tahminlerinize uyumlu olmadığı gibi çabalarınızla da ilgisiz olabilir.
Elbette gelecek güzel olmak zorunda da değil, feodal üretimin içinden bakan memnuniyetsiz gözler, yakındaki geleceğin kapitalizm olacağını bilseydiler, ayaklanan köleler, daha toprak köleliği ve ücretli köleliğin kendilerini beklediğini bilseydiler, ne düşünürlerdi? Gelecek ne olursa olsun, ben gerçeği bulmak isterdim. Gerçeğin güzel olup olmayacağı bu gerçekten başka bir yere bakılarak bulunamaz.
Sorumuzu, kendisinden çok uzaklaşmamak için tekrar ifade edelim.
Değer yasası, marksistlerin ortak fikri olarak meta üretimi ile sınırlı mıdır, ona yapışık mıdır?

Benim temel iddiam marksistlerin bu görüşünün yanlış olduğu yönünde. Siz de kendi değerlendirmenizde marksistlerin bu fikrini paylaşıyorsunuz.
Ben değer yasası meta üretimi ile sınırlı değildir diye genel görüşe karşı çıkarken, Marx?ın da değer yasasını meta üretimi ile sınırlamadığını iddia ediyorum. Ayrıca Marx Kapital’de konuyu yetkin bir şekilde irdelediği için, marksistlerin okuduğunu anlamak konusunda özensizlik gösterdiklerini, yüzeysel bir kavrayışla yetindiklerini düşünmek durumunda kalıyorum.
Marksistler çoğu durumda kapitalin satırlarına ulaşıncaya kadar çoktan sayısız ön kabul ile donanmış oluyorlar. Zaten belirli bir siyasal atmosferin güdüleyiciliği altındayken okudukları satırları bu atmosferle uyumlu kalacak şekilde anlıyorlar.
Ben bu yüzden kapital’in hiçbir ön donanım olmaksızın okunmasının en doğrusu olduğunu düşünüyorum.
Değer yasası meta üretimi ile sınırlı değil demekle benim değer yasasını ve meta üretimini insana yapışık saymış olacağımı söylüyorsunuz. Bu sonuca nasıl vardığınızı açıklamıyorsunuz ve benim de bu yönde bir ifadem bulunmuyor. Burada bir düzeltme yapmak istiyorum.
Yazdıklarımda da içeriliyor ama ben yine de açık olarak ifade edeyim.
Ben sadece değer yasasının emek ile üretime yapışık olduğunu söylüyor olabilirim. Meta üretimi ise insana da, emek ile üretime de yapışık değildir.
Elbette eğer insan her durumda üretim yapacaksa, yani emek ile üretim insana yapışık ise, değer yasası da insana yapışık olur. Ancak bu yapışıklık her zaman emek ile üretim bağlacını gerektirir. Siz de kabul edebilirsiniz ki, insanın tüm ihtiyaçları gelişmiş bir teknoloji tarafından üretilebilir. Bu olasılık emek ile üretimin, insandan hiç ayrılmayacak olsa bile, insana yapışık sayılamayacağını kanıtlar. O halde insan ile değer yasası arasında bir yapışıklıktan bahsedilemez.
Meta üretiminin insana yapışık olmasından da bahsedilemez. Sizin teriminiz olan yapışıklığı karşılıklı birbirini gerektirme anlamıyla kullandığımızı unutmazsak, meta üretiminin, emek ile üretime de yapışık olmadığını söylememiz gerekir. Bir nesnenin meta olabilmesi için emek ile üretilmesi zorunludur, ama emek ile üretilenin meta olması zorunlu değildir.
Benim fikrim açık haliyle böyle olduğuna göre, beni niçin yanlış anladığınızın açıklanması gerekir.
Ben Kapital’de yer alan analiz de herhangi bir yanlış bulmadığım için, Marx?a ait metinler referans noktamız olabilir. Aslında şu anda ben kendime özgü bir fikir ortaya atıyor değilim, sizinle konuşan kişinin Karl Marx olduğunu varsaymanız daha doğru olur. Şimdilik burada bana özgü fikirler yer almıyorlar.

DEĞER VE DEĞER YASASININ TANIMI

Sizin tanımınızla, eşit emek zamanı içeren ürünler eşit değerdedir. Değer yasası budur. Buradaki emek zamanı toplumsal olarak gerekli ortalama olarak iyice belirli hale getirilebilir. Ben üretkenlikteki artışları da içermesi açısından, değer için toplumsal olarak gerekli güncel ortalama emek zamanı dersek daha tam olacağını düşünüyorum. Ben kendi metinlerimde bu uzun tanım yerine soyut emek zamanı diyorum. Soyut emek zamanı derken parayı kastetmiyorum. Değerin uzun tanımını kısa bir hale getirmekten başka bir derdim yok. Dilerseniz soyut yerine toplumsal olarak gerekli güncel ortalama tamlamasını tercih edebilirsiniz. Değer yasası konusundaki sizin tanımınız bana aykırı gelmiyor. Ben değer yasası ürünlerin belirli miktarda soyut emek zamanı içermeleridir diye bir tanım yapmıştım. Bu iki ürün eşit soyut emek zamanı içeriyorsa eşit değerdedir anlamına da gelir. Teorik olarak en tam ifade ise Marx?ın cümlesi ile, “değer yasası toplumsal üretimin iç bağıntısıdır.” Marx bu tanımın ardından bu bağıntının yani değer yasasının değişik tarihsel dönemlerde kendisini değişik biçimlerde dışa vuracağını, ürünlerin özel değişimi koşullarında bu bağıntının kendisini değişim değeri olarak dışa vurduğunu, bilimin görevinin, değer yasasının kendisini gösterdiği biçimlerin ortaya çıkarılması olduğunu söyler. Aslında değer yasası bireysel üretimin de iç bağıntısıdır. Toplumsal üretimi analiz ederken bu tanıma ihtiyaç yoktur ama Marx bu ayrıntıyı atlamamış olduğu için burada anmakta fayda var. Tanımlarımızın eşdeğer olduğu konusunda anlaşacağımızı umuyorum. Değerin ve değer yasasının tanımı tartışma konumuzun belirleyici bir parçası durumunda.
İnsan çok uygun doğa koşullarında bile olsa belirli bir miktar emek harcamadan varolma şansına sahip değildi. İlkel komün ortaklaşa bir emek ile ve işbölümü ile varoldu. Değer yasası burada da emek ile üretimin yasasıydı. Sizin bahsettiğiniz yarı komünal köyde olduğu gibi bu ilkel komünizmde meta ve para yoktu, değişim yoktu. Elbette topluluğun üyeleri farklı işler yapıyordu ve her bir üyenin emeğinin ürünleri beraberce tüketiliyordu. Burada örneğin birisi süt, birisi ekmek üretiyor ama süt üreten herhangi bir alım satım ilişkisi olmadan ekmek elde edebiliyordu. Ürünler bir anlamda zorunlu olarak değişiliyordu, ama bu bir alım satım ile olmuyordu. O halde biz değişim derken alım-satım işlemini kastediyoruz. Yoksa ilkel komünde değişim yok demekle herkesin kendi ürününü tükettiğini söylemek istemiyoruz. Bu akıldışı olurdu.
İlkel komün tek olmaktan çıktığı andan itibaren meta ve para ortaya çıkma imkanı edinir. Biz insanlığın 15 kişiden oluşan bir aile olduğu dönemden bahsetmiyorsak, epey uzun sürmüş olan ilkel komünizm döneminin sayısız topluluktan oluştuğunu kabul etmeliyiz. Bu yüzden para ve meta ilkel komünizm ile birlikte, onun belirli bir aşamasında değil, daha en başta varolmuş demektir. Bir komünün eksik yada fazlası, yada farklı ürünlerin varlığı ürünlerin takasını gündeme getirir. Bir kilo süt ile kaç kilo buğdayın değişileceğinin belirlenmesi gerekir. Böylece takas oranları olarak ürünlerin değişim değerleri ortaya çıkmış olur.
Bu paranın ilkel biçimidir. Bir metanın örneğin altının genel takas aracı haline gelmesi ile para bir nesne olarak ayrışır. Paranın tarihsel yolculuğu konumuz değil, ama para ve meta olgusu ilkel toplum ile başladıktan sonra köleci, feodal toplumda da varlığını devam ettirir. Ancak para ve meta varolsa da ilkel toplumun kendi içindeki üretim esas olarak meta üretimi haline gelmez. Köleci ve feodal üretimde de üretim meta üretimi değildir. Üretimin meta üretimi haline gelmesi kapitalizm ile olur. Kapitalizm koşullarında her ne kadar meta üretimi egemen ise de örneğin ev içi emek meta üretimi dışında kalır. Annemizin yaptığı çorbayı para ödemeden içeriz. Yine kapitalizm koşullarında da varolabilen kendine yeterli yarı komünal köylerde üretim bir meta üretimi değildir.
Tüm bunlar meta üretiminin insana yapışık olmadığını, emek ile üretime yapışık olmadığını kanıtlıyorlar.
Asıl tartışmalı alana gelmeden önce bir de sizin gelecek projeksiyonunuzu netleştirelim.
İnşa sürecinde hem içeride üretim toplumsallaştırılmamış olduğu için hem de kapitalist ülkelerle ticaretin varlığı yüzünden değer yasası, para ve meta varolmaya devam etmek zorundadır diyorsunuz.
Sosyalizmde, yani nihai zaferle birlikte tüm bu zorunluluklar kalkar. Dünyada kapitalist ülke yoktur ve dış ticarette olmaz, üretim tamamen toplumsallaşmıştır. Para ve meta yoktur. Ürünler arasında bir değişim yoktur. Alım satım yoktur.
Sosyalizm komünizmden, henüz üretkenliğin yeterince artmış olmaması ve herkese ihtiyacına göre verilemeyişi ile ayırt edilir. Bölüşümün herkese emeğine göre ilkesi ile yapılması gereklidir. Çalışkan ile tembel olanın bir olmaması gerekir. Ayrıca sosyalizmde zorunlu işbölümü devam etmektedir. Emekçilerin işkollarına zorunlu dağılımı sürmektedir.
Komünist toplumda artık zorunlu işbölümü yoktur, herkese ihtiyacına göre ilkesi geçerlidir. Dolayısı ile ne üretimde, ne de paylaşımda emek zamanı ölçüsüne ihtiyaç yoktur.
Sizin anlatımınızı algılamış olduğumu anlamanız için bunları tekrarladım. Bu kurgunuzu tartışacağım, ama önce bazı ek netleştirmeler yapmak gerekiyor.
Anlatımınızda komünizm döneminde insan emeğinin yaratıcı gücünün makinelere aktarılması ile yüksek bir üretkenliğin olduğunu bu sayede herkese ihtiyacına göre ilkesinin yürürlüğe girdiğini söylüyorsunuz. Burada sanki insan emeği ile üretimin ortadan kalktığı izlenimi oluşuyor. Biliyorsunuz Marx?ın projeksiyonunda komünizm dönemi için herkesten yeteneğine göre şeklinde emek ile üretimin varolacağı varsayılıyor. Sizin kurgunuzun verdiği izlenimi bir an için kabul edersek, böyle bir komünizmde değer yasasının varlığından bahsetmek abes olur. Bence değer yasası emek ile üretimin doğa yasasıdır. Emek ile üretim yoksa bu yasaya bir etkinlik alanı kalmaz. Zaten değer olmayınca meta’da olmaz, değişim değeri de olmaz. Açık olarak ifade etmeseniz de komünizm döneminde ihtiyacına göre verilebilmesini olanaklı kılan yüksek bir üretkenlik olduğunu, zorunlu işbölümü ortadan kalktığı için emekçinin emeğini dilediği gibi harcadığı fikrinde olduğunuzu varsayacağım. Asıl tartışma konumuz açısından ben değer yasası emek ile üretimle yapışıktır dediğime göre ne şekilde olursa olsun emek ile üretim komünizm döneminde varolduğuna göre değer yasası komünist üretiminde yasasıdır. Sizce değer yasası meta üretimine yapışıktır. Meta üretiminin söz konusu olmadığını varsaydığınız sosyalist ve komünist üretimde doğal olarak değer yasası da olmamalıdır.
Ben emek ile üretim varsa, emek zamanı vardır, değer yasası da vardır diyorum. Bu akıl yürütmeye karşı sizin itirazınıza gelirsek. Sizce değer yasası meta üretiminin başlıca niteliği ve varlık biçimi olduğu için meta üretimi alanı dışında mevzubahis değildir. İlkel üretimde ve sosyalizmde elbette emek zamanı vardır, hatta emek zamanı işkolları yada işbölümüne göre dağılır. Ama buralarda değer yasası özniteliği ile değil biçimsel olarak vardır. Değer yasasının özniteliği ile ne demek istediğinizi açıklamıyorsunuz. Açıklamanız, meta üretimindeki emek zamanının soyut, metalaşmamış üretimdeki emek zamanının somut olduğu yönünde!
Benim kafamın karıştığı yerin de burası olduğunu söylüyorsunuz. Sizin deyişinizle emek ürünü nesnelerdeki emek zamanı hem üründe yani kullanım değerinde, hem de metada yani değişim değerinde ortak öz olarak bulunuyor. Ancak kullanım değerindeki somut, değişim değerindeki soyut emek zamanıdır. Bu farklılığı algılamadığım için, değer yasasını genelleştiriyorum, meta ile ürünü aynılaştırıyorum ve meta üretiminde geçerli olan değer yasasını, sosyalizmdeki, ilkel komündeki kullanım değerleri üretimi dönemine uzatmış oluyorum.
Şimdi soyut ve somut emek zamanı kavramlarını inceleyelim.

SOYUT VE SOMUT EMEK NEDİR

Bir ceket somut bir nesnedir, Terzi bunu 5 saatte dikmiştir. Emek terziliğin gereği olan tüm hareketler olarak somuttur. Soyut emek genel olarak emek demektir, ne olduğundan bağımsız insan faaliyeti soyut bir kavramdır. Somut bir varlığa sahip değildir. Soyut emek zamanı önce çeşitli terzilerin, yada aynı terzinin değişik zamanlardaki somut üretimlerindeki, somut emek zamanlarının bir ortalamasıdır. Bu bir ortalama olduğu için soyuttur. Bir ceketin değeri 100 adet ürünün ortalaması açısından 4 saat olarak bulunmuş olabilir. Bu yüz üründen hiçbiri 4 saatte üretilmemiştir ama hepsini somut emek zamanlarını toplayıp 100’e bölünce 4 elde edilmektedir. Bu 4 saat soyut terzilik ile 1 ceket üretilmektedir. Daha doğru bir deyişle 400 saatte 100 ceket. Ancak bu emek belirli bir somut emeğin yani terziliğin soyut emek zamanıdır. çeşitli türden emekler için de böyle bir ortalama bulabiliriz. Çeşitli emekler, çeşitli ve eşit olmayan emek zamanına malolan hazırlıkları gerektirirler. Bu yüzden 1 saat terzilik ile 1 saat dokumacılık soyut emekleri eşit olamazlar. Ancak bu emek türlerine ilişkin yeteneğin elde edilmesi için de belirli bir ortalama emek zamanı vardır. Bu yüzden 1 saat terzilik 2 saat dokumacılıkla eşlenebilir. Hiçbir ön hazırlık gerektirmeyen emeğe vasıfsız emek dersek, bunun kat sayısı 1 olacak şekilde, diğerlerine katsayılar koyarsak tüm farklı türde emekleri aynı ortalama ile buluşturabiliriz. Toplumun 1 milyon saat vasıfsız emeğe indirgenmiş soyut emek zamanı vardır. Bu terzilik, dokumacılık şeklinde belirli nitelikteki emek zamanlarının ham toplamından farklıdır. Bu ham toplam örneğin 500 bin saat olabilir. İstatistiklerde toplam çalışma zamanı olarak ortaya çıkar. Toplumun vasıfsız emeğe indirgenmiş soyut emek zamanı 1 milyon ile çalışma zamanı arasındaki ilişki bir çarpan aracılığı ile kurulabilir. Örneğimizde bu çarpan 2 olmuştur. Toplam çalışma zamanı ile toplam soyut emek zamanı arasındaki çarpan toplumdan topluma, bölgeden bölgeye ve zaman içinde değişebilir. Ama verili bir durumda o da verilidir. Bir terzi bir gün üretince 4 gün, doktor 6 gün, dokumacı 2 gün, vasıfsız 1 gün genel emek zamanı değer üretmiş olur.
Burada emek genel soyut emek ve emek zamanı da genel soyut emek zamanı olur. Biz buraya somut emeklerden ve onların niceliklerinden ulaştık. Şimdi biraz daha öteye gidelim. Herhangi bir kullanım değerini ele alalım.

SOMUT ÜRÜNDE SOYUT EMEK

Örneğimizdeki ceket, içinde pamuk tarlasındaki emeği, bu pamuğun işlenip iplik yapılmasındaki emeği, ipliğin dokunmasındaki emeği, tüm bunların yapılmasında kullanılan makineleri üreten emeğin aşınma ile aktarılan kısmını, tüketilen boyayı üreten emeği vb. aslında her durumda sayısız türde emeği barındırır. Terzi ceketi oluşturur ama ceket tümüyle ona ait bir ürün değildir. Ceket içinde sayısız ve farklı nitelik ve vasıftaki emekler bir araya gelmiştir. Somut bir ürün bu yüzden hiçbir durumda somut bir emek zamanının ürünü değildir. Bu yüzden her ürünün vasıfsız emeğe indirgenmiş soyut emek zamanı ile üretilmiş olduğunu varsaymamız gerekir. Bunun birimi yine belirli bir rakamdır. ceket 6 saatlik toplumsal olarak gerekli emek zamanı içerir. yada ceket 6 saat soyut emek zamanı içerir. Eğer toplum bir milyon cekete ihtiyaç duyuyorsa, toplumun indirgenmiş soyut emek zamanının 6 milyon saati bu iş için harcanacak demektir. Bütün ihtiyaçlar belirli ve bunlar için gerekli soyut emek zamanı biliniyorsa, toplumun toplam emek zamanı bu bilinen rakama denk olmalıdır. Denk değilse bazı ürünler üretilemez, yada bazı emekler boşta kalırlar. Değer yasası burada, bu matematik zorunluluktur. Bu toplum ister cekete fiyat etiketi yapıştırıp ceketleri kullanıcılara ulaştırsın, isterse doğrudan kullanıcılara ulaştırsın hesap aynıdır.

SOYUT EMEK ZAMANININ MADDİ-NESNEL OLUŞU
Soyut emek zamanının para ve değişim ilişkilerini gerektirdiğini sanıyorsunuz. Halbuki soyut emek zamanı maddi birşeydir. Her emek ürünündeki emek zamanı soyut emek zamanı olarak kurgulanabilir. Öyle olmasaydı biz her üründeki yüz çeşit emek türünün hepsini ve bunların ayrı, ayrı ortalama sürelerinin listesinden bahsetmek durumundaydık.
sadece yararlılığı için üretilmiş olsa ve ceketi terzinin oğlu giyecek olsa da bu cekette belirli bir soyut emek zamanı vardır. Bu emek niceliği belki kimsenin bilgisine sahip olamayacağı bir rakamdır. Zaten piyasada bu rakamın karşılığı 100 TL olarak belirlendiğinde de tam rakam bilinir hale gelmiş olmaz. Terzi ceketi kullanım değeri olarak kullanacakken, birden bire karar değiştirip ceketi satmaya kalkıştığında ceketteki emek zamanı, soyutlaşmaz. O aynı cekettir. Maddi varlığında bir değişim olmaz. Ceket 100 TL ye satıldığında ise, eğer ceketteki soyut emek zamanı tesadüfen 100 TL’nin temsil ettiği soyut emek zamanı ile eşitse terzi emeğinin karşılığını doğru olarak almış olur. Ancak böyle bir denklik rastlantısaldır. Terzi ceketi 120 TL ye de satabilir. Bu yolla gerçek değerinden yüksek fiyata satmakla ceketin barındırdığı soyut emek zamanı değişmez. Birçok farklı işlemin ardından terzi ortalama bir fiyat elde eder. Bu ortalamanın ceketin değerini temsil ediyor olduğu kabul edilebilir.
Değişik ürünlere yada işkollarına emeğin dağılımı bir planlama gereği gibi görünebilir. Ama planın bu konu ile ilgisi yoktur. Ceketin 6 saatlik soyut emek zamanı içermesi üretimin teknik donanımının zorunlu bir sonucudur. Belirli bir tarihsel evrede bu rakam 3 saat haline de gelebilir. İnsanın bu ürünü 1 saatte üretebilmesi için üretimde büyük teknik devrimlere ve başka koşullara ihtiyaç olur. Değer yasası insan emeğinin belirli bir tarihsel uğrakta belirli bir ürünü elde etmek için belirli bir emek zamanını ayırması zorunluluğudur. Bu zorunluluk, 1 mol hidrojenin 2 gram, 1 mol oksijenin 32 gram olması türünden birşeydir. O belirli tarihsel uğraktaki üretim donanımı maddi bir dönüşüm geçirmeden gerekli emek zamanı değişmez. Ayrıca hiçbir üretim biçimi o maddi olarak belirli emek zamanını kısaltacak mekanizmalara sahip olmadan bir adım bile ilerleyemez. Örneğin siz ceketi 6 saat yerine 5 saatte üretebilecek maddi alt yapıya erişebilmek için bu soyut emek zamanı bilgisine doğrudan yada dolaylı olarak erişmek durumundasınız.
Üretimde yaptığınız değişiklik bu zamanı kısaltmak yerine uzatabilir. Hesabı bilmeden üretimi çok yüksek üretkenliğe eriştirmeyi nasıl hayal edebilirsiniz?
Kullandığınız terminolojideki bazı sorunlarla devam edeceğim.

KULLANIM DEĞERİ, DEĞİŞİM DEĞERİ

Ürün ile kullanım değeri, meta ile değişim değeri eşleştirmesi yapıyorsunuz.
Kurgunuzda somut emek zamanı kulanım değerinin, soyut emek zamanı da değişim değerinin özü oluyor.
Ben size başka türlü bir kurgu önereceğim.
Değerin ikili niteliği olarak kullanım ve değişim değerinden bahsediyorsunuz. Ancak kullanım değeri değerin bir niteliği olamaz ki. Kullanım değeri bir nesnenin yararlı niteliğidir. Bu niteliğin niceliği o nesnenin maddi niceliğidir. Değer ile ilgisizdir.
Bir nesnenin değerinin olması için bir yararlılığa sahip olması zorunludur. Kullanım değeri olup, değeri olmayan şeyler olabilir. Üzerinde emek harcanmamış doğa ürünlerinin kullanım değeri yani yararlılığı vardır, ama değerleri yoktur. Zaten Marx hiçbir yerde değerin ikili niteliği diye birşeyden de bahsetmez.
Ama yararlı emek iki yönüyle ele alınabilir. İlki onun niteliğidir. Yararlı emek niteliği ile kullanım değerini yani yararlılığı yaratır. ikincisi niceliğidir. Yararlı emek niceliği ile değeri yaratır. Değer de niteliği yönünden yani soyut emek zamanı olması yönünden, ve niceliği yönünden yani 5 saat, 5 gün olması yönünden ele alınabilir. Emeğin niceliği ister somut olsun, bir heykeltraş doğadaki bir taştan heykel yontsun, ister soyut olsun, bin bir türlü emek bir üründe bireşsin hiçbir durumda yararlılığın, yani kullanım değerinin özü olamaz. Emeğin niceliği her durumda değerin özü olur. Bu öz kendisini nesnenin fiyatı olarak belirtik kılsın kılmasın öz aynı özdür.
Meta ile meta olmayan ürünü, Meta (değişim değeri), Ürün(kullanım değeri) olarak eşleştiriyorsunuz. Ancak bu eşleştirmede bir problem var. Sadece ürün değil, meta da bir kullanım değeridir.
Yani meta ve ürün iki ortak paydaya sahiptir. Her ikisi de birer kullanım değeri yani yararlılık nesnesidir. Bunlar aynı zamanda belirli bir miktarda toplumsal olarak gerekli emek zamanının cisimleşmeleridir, her ikisi de değer içerir. Meta ile ürün arasındaki tek fark metanın alım-satıma yani değişime tabi olması ve üzerinde değişim değerini temsil eden bir fiyat etiketi taşımasıdır. ürünün üzerinde bu etiket değişim vesilesiyle vardır. Ancak o etiketteki rakam nesnede içerilen emek zamanının dolaylı bir ifadesidir. Fiyat etiketinde 1 gr altın yada eğer buna karşılık gelen bir banknot varsa 100 TL yazar. Bu rakam nesnenin içerdiği emek zamanını doğrudan temsil etmez. Arz-talep ile etkilenen fiyat hareketlerinin belirli dönemdeki ortalamasının içerilen emek zamanı ile örtüşmesi sözkonusudur. Değişim değeri bir çok etkenle oluşan dinamik bir rakamdır. Gerekli emek zamanı ise üretimin ve emeğin maddi altyapısının koşulları ile belirli bir niceliktir.
Kullanım değeri olmak, sadece metalaşmamış ürün için değil, meta için de zorunlu bir niteliktir. Her ikisi soyut emek zamanı, yani değer içerir. Meta ürünün değişim ilişkisi içindeki varoluşudur. Sizin kurgunuzdaki gibi, bir durumdaki kullanım değeri değişime maruz kalarak değişim değerine dönüşmüş değildir. Ürünün değeri (yani içerdiği emek zamanı) kendisini değişim değeri olarak ortaya koyar. Burada da değer dönüşüm geçirerek değişim değerine dönüşen birşey değildir. Yararlı nesnedeki değer ile değişim değerinin bir arada bulunuşu, nesneye meta sıfatını kazandırır.
Kullanım değeri kavramı aslında klasik iktisatta değerin kaynağı tartışmalarında ortaya çıktı. Değer, ancak bir değişim değeri yada fiyat olarak gözlem alanına girdiği için birçok etkenle dalgalanma eğiliminde olan fiyatların ardında bir dayanak olup olmadığı sorgulanmaktaydı. Arz ve talebin bariz belirleyiciliği yanında, nesnenin yararlı niteliklerinin kişilere göre öneminin farklılığının farklı fiyatları beraberinde getireceği de bariz olarak hissedilmekteydi. Bir açık artırmada o nesneyi en çok arzu edenin ödediği fiyat epey keyfi de görünüyordu. Bu tartışmada fiyatların ardında emek zamanı bulunduğu fikri her zaman vardı. Ama bunun tek belirleyen olduğu fikri de olgularla çelişen aşırı bir fikir gibi görünüyordu. Bugün herhalde tek belirleyicinin emek olduğu fikri Marx?ın mülkiyetinde kalmış durumdadır. Yararlılığın değerin belirleyenlerinden biri olduğu fikri kullanım değeri kavramında belirleyenidir. Marx?ın mülkiyetinde kalmış olan tek belirleyicinin emek olduğu fikri, yararlılığın değer ile anlamsal olarak ilgisiz olduğunu da söyler. Kullanım değeri tamlamasında yer alan değer sözcüğü, iktisadi anlamdaki değer ile ilgisiz bir sözcüktür. Size değer verdiğimi söylediğimde de iktisadi bir değerden bahsetmemiş olurum. Ancak yine de yararlılığın değer ile bir ilgisi vardır. Emek zamanı ancak yararlı bir nesnede cisimleşmişse değer olur. Harcanan emek zamanı ile bir yararlılık üretilmemişse değer de üretilmemiş olur. O halde biz yararlılık değeri ve değerin büyüklüğünü belirlemese de varlığının zorunlu koşuludur. Emek zamanı ancak kullanım değerleri gezegeninde yaşıyorsa bir değer olur. Bir değer ne kadar büyük olursa olsun kullanım değerleri gezegeninin dışına düştüğünde bir değer olarak yok olur. Boşa harcanmış emek olur.
İlginç bir şekilde değişim değeri de kendi halinde belirli bir emek zamanı içeriyor değildir. Zira o bir nesne olarak değil bir orantı olarak karşımıza çıkar. İki nesnenin nicelikleri arasında saptanmış bir orandır. 1 ton demir/100 gram altın orantısı emek ile ilgili olmak zorunda değildir. Zaten bu iki metal kasalarda beklediği halde, fiyat tahtasındaki oranları mütemadiyen dalgalandığı için ve bu dalgalanma sırasında, bunlarla ilgili emek sürecinde herhangi bir değişim mevzubahis olamadığı için, tahtada yazan orantının yada fiyatın emek ile ilgili olduğunun iddia edilmesi güç bir hal almaktadır.
Üstelik emek zamanı en nihayetinde bir niceliktir, bir orantı değildir. Bir orantının özünde bir nicelik olduğunu söylemek çelişkilidir. Bu çelişkiyi ortaya koyup, tartışıp, çözmek ilk olarak ve galiba son olarak Marx?a nasip olmuştur.
Marx bir orantı olan değişim değerinin bir tarafını eşdeğer, diğer tarafını nispi biçim olarak ayrıştırmak suretiyle bu çelişkiyi çözer. 1 ton demir, 100 gram altındır dediğimizde yada demir külçesinin üstüne 100 altın yazdığımızda altın eşdeğer tarafı oluşturur. Altın burada demirdeki emek zamanını yani değeri dile getirir. Ancak kendi değerini söyleyemez. 100 altın 100 altındır cümlesi anlamsızdır. Altının değerini ancak demiri eşdeğer haline getirerek dile getirebiliriz. 100 gram altın 1 ton demirdir dediğimizde 1 ton demir altının değerini anlatır.

META TAHLİLİNDE DEĞİŞİM DEĞERİ VE DEĞER

Marx meta analizinde, meta hem bir kullanım değeri, hem de bir değişim değeridir şeklinde bir tanım yaptıktan sonra, bu ifadenin terimlerde bir çelişki olduğunu bu haliyle yanlış olduğunu söyler. Gerçektende tek başına bir meta yalıtık halde iken değişim ilişkisi içinde değildir. Marx bu yanlışlığı düzeltir ve (tek başınayken emek ürünü nesne olarak) meta bir kullanım değeri ve bir değerdir der. Değişim ilişkisine girdiğinde nesnede içerilen bu değer, değişim değeri biçimine bürünür, böylelikle nesnemiz tanımına uygun olarak meta olur.
Emek ürünü yararlılık nesnesi, bir kullanım değeridir. 3 saatlik emeğin ürünüdür. Ancak değişilmek zorunda değildir. Üreten kendisi kullanabilir yada bir yakınına verebilir. Eğer bu nesne bir başkasına satılmaya, yani bir başka nesne ile değiştirilmeye kalkışılırsa meta olur. Değişim sırasında 3 saatlik emeğin ürünü olan bu nesne, 6 saatlik emeğin ürünü olan bir başka nesne ile değişilebilir. Buradaki orantı bir miktar keyfidir. Diyelim ki 1 saatlik emek karşılığına denk gelen ve genel kullanıma tabi olan bir meta varolsun. Bir saatlik emeği temsil eden bu meta 1 gram altın olsun. 3 saatlik metasını 5 gram altına satıp, pazardan 6 saatlik emek ürününü 5 gram altın karşılığında satın alan kişi bir trampayı değişimi gerçekleştirmiş olur. Burada ne 3 saat ürünü meta 5 saat değerine çıkmış, ne de 6 saat değerindeki meta 5 saate değer yitirmiş olur. Metanın değişim değeri 5 olmasına karşın değeri 3 tür. Değer ile değişim değeri birbirlerine rakamsal olarak denk düşebilir de, düşmeyebilirde. Buradaki değer kullanım değeri değildir. Kullanım değerinin üretilmesi için gerekli emek zamanıdır. Değişim değeri ise bu zamana dolaylı olarak bağlı olan fiyattır. Nesnede içerilen emek zamanı değerin özü, değişim değeri ise bu değerin yansıması, biçimidir. Başka şekilde ifade edersek değerin özü zaman ile (burada gerekli emek zamanı), biçimi fiyat ile (burada bir başka nesnenin örneğin altının niceliği ile vardır. Para, değerin özünün yansıdığı genel soyut biçimdir. Para ister altını temsil eden paylar olarak, ister metaların genel ortalamasını temsil eden paylar olarak ortaya çıksın, değerin özünün yansıdığı biçim olmaktan çıkmaz. Basitçe değer emek zamanıdır, değişim değeri paradır.
Konuya küme yaklaşımı içinde de bakılabilir. Emek ürünleri, ile kullanım değerleri iki ayrı kümedir. Yararlı olup emek ürünü olmayan nesneler, emek ürünü olup yararlı olmayan nesneler bu iki kümenin kesişim alanı dışındadır. Kesişim kümesi emek zamanının değer olduğu alandır. Bu kesişim alanındaki bir değer eğer sahibi açısından fazla haline gelmişse, artık yararlı değilse ya kesişim kümesi dışına düşecek değer olmaktan çıkacaktır. yada bir başkasına yararlılığı gündeme gelirse kesişim kümesinde kalacak ama metaya dönüşecektir. Metaya dönüşmeden önce bu nesne bir değere sahip olmalıdır yoksa meta olamaz. Değersiz bir nesne istediği kadar yararlı olsun pazarda satılamaz değişilemez. Emek gerektirmeyen bu nesneyi herkes doğadan edinebilir. Değer bu yüzden değişimi önceler. Ancak değişim yoluyla bir başkasının kullanımına girecek olan bu nesne eğer değişilmez ise kesişim kümesinin dışına düşebilir. Böylece değersizleşebilir. Elbette ihtiyaç duymayan sahip bu değeri saklayabilir, değer birikimi haline getirebilir. Gelecekte satabilir, yada kullanabilir. Tüm bu durumlarda nesne kesişim kümesinde kalır. Değişim bu yüzden değer tarafından öncelenir ve koşullanır. Değer yoksa değişimde yoktur. Ama değişim olmadan önce değer varolmalıdır.
Bahsettiğiniz komünal köyde bir yılın iyi hasadı, o yıl tüketilmeyebilir. Bu gerekirse gelecek yılların kötü hasatlarından korunmak için stoklanabilir. yada bir başka ihtiyaç için satılabilir. Yada karşılığında elde edilen altın sayesinde buğday stoğu, altın stoğu olarak sürdürülebilir. Komünal köyünüzün emeği buğdayda cisimleştiği için bu pazarda başkalarının altında cisimleşmiş emeği ile değişime tabi olabilir. Pazara deniz suyu götürmekle altın yada değer içeren bir başka nesneyi elde edemezsiniz.
Marx değer yasası toplumsal üretimin zorunlu iç bağıntısıdır diyor. Bu bağıntının kendisini dışa vurma biçimi olarak değişim değeri ve tabi meta olgusu sadece birer yansımadır. Bir yasallığın değişik görüngüleri tarihsel olarak değişebilir, ortadan kalkıp, yeniden ortaya çıkabilir, ama yasallık bu biçimlerce belirlenmez. Marx değer belirlenimine her değindiği yerde doğa yasası, tüm toplumsal biçimler, üretimin her durumu gibi genişletmeler yapar. Kapital’in bir çok bölümünde tüm toplumsal biçimlerde geçerlikten bahsedilir. Özetle kapital sadece kapitalizmin çözümlemesi değildir. Marx insan anatomisi, maymun anatomisinin anahtarıdır derken çözümlemelerinin genel uzantılarını gündeme getirir. Ben kendimden emin olarak Marx?a ait metinlerde kendi fikir ve kavrayışlarınıza herhangi bir destek bulamayacağınızı, ve benim görüş açımla çelişkili satırları en azından Marx?tan edinemeyeceğinizi iddia ediyorum.
Değer yasasını meta üretimi ile sınırlı bulan anlayış örtük olarak değerin değişimden doğduğunu söylemiş olur. Bu gerçekliğin tepe takla edilmesi demektir.Olayın bu biçimdeki felsefi boyutu bizi çok daha ilginç yerlere götürüyor. Ben bu yüzden marksistlerin iktisada baş aşağı bakışlarından yola çıkarak, onların Marx ile materyalizm konusunda da ters düştüklerini iddia ediyorum.
Bu yüzden sizinde içinde bulunduğunuz, ve kendisini Marx ile ilişkilendiren tüm yaklaşımların birbirlerine tüm aykırı düşüşlerine rağmen aynı kategori içine dahil edilebileceğini düşünüyorum. Wallerstein ile Adorno, Troçki ile Stalin, Lenin ile Mao,Fikret Başkaya ile Yalçın Küçük vb, vb reel marksizm adı altında toplanabilecek eklektik idealist bir felsefi bakışta ortaklaşıyorlar.
Özünde basit olan bir iktisadi kategoriyi kavrayamamak, kendi dogmalarına güven içinde konuyu düşünmeye bile değer bulmamak, en fazla hiçbir belge göstermeden Marx böyle düşünüyor demekle yetinmek, yada marksistler böyle düşünür deyip genel yanlış yargının sarsılmaz gücünü öne sürmek nasıl açıklanabilir.
Ben yanılıyor olsaydım hiç sorun değildi. Herkesin yanılıyor olması ise çok ciddi bir sorun. Üstelik yanılanlar öyle boş durmuyorlar insanlığa gelecek projeleri sunuyorlar, sorumluluk alıyorlar. Bu aynı zamanda çok büyük bir sorumsuzluk potansiyelini de barındırıyor.
Şimdi yoğunlaşmış emek konusunu netleştirmek için
soyut ve somut emek zamanı kavramlarını tekrar ele alabiliriz.

SOYUT EMEK, YOĞUN EMEK

Emek her zaman somuttur. Örneğin terzilik, kunduracılık vb. Somut emek zamanı hep o belirli nesne için, belirli bir zamandır. Ayakkabı 2 saat 35 dakikada üretilmiştir. Aynı emekçi bir öteki sefer biraz daha uzun, biraz daha kısa zamanda üretebilir. Bir ortalama saptanabilir. Her kunduracı aynı sürede yapamayabilir. Her birinin ortalaması farklı olabilir. Bu ortalamaların da bir ortalaması vardır. Bu ortalama günde 3 ayakkabı olabilir. Terziler için de bir ortalama vardır. Günde 4 takım elbise olabilir. Dokumacı için günde 50 metre x kumaşı olabilir. Bu emeklerin her biri ayrı tecrübeler gerektiriyor olabilir. Kimisi 1 haftalık kimisi 1 yıllık kimisi 5 yıllık tecrübe gerektirebilir. Tüm bunlar 1 saat ortalama terzilik, ayakkabıcılık, dokumacılık emekleri arasında katsayılar olarak belirir. 1 saat terzilik 2 saat dokumacılık, 1,5 saat ayakkabıcılık bu da, 10 dakika hekimlik, 30 dakika öğretmenlik, 20 dakika matematik öğretmenliği vb olabilir. Tüm bunlar 2 saatlik genel ortalama vasıfsız emek ile eşitlenebilir. Bunun niceliği soyut emek zamanıdır. Ortalamalar çerçevesinde bu indirgemeler varsayılabilir.

ORTALAMA EMEK, YOĞUN EMEK

Belirli bir emek ürünü için verili ortalama her koşulda aynı değildir. Örneğin kunduranın 2 saatlik ortalaması, emekçinin kendini zorlaması ile belirli bir limite kadar kısaltılabilir. Örneğin insanın fizik limiti 1 saati olanaklı kılıyor olabilir. Üretim istenildiği kadar geniş bir zamana da yayılabilir. Burada insanın fizik ortalaması da konuya dahil olur. Örneğin iki saatlik ortalamanın altına inilmesi emeğin yıpranması pahasınadır. Bu yüzden yoğunlaştırılmış emek sayılır. Bir emekçinin olağan yaşamı ile ömür boyu harcayabileceği emeğin belirli bir sınırı vardır. Örneğin bir kunduracı ömrü boyunca ortalama 100 bin saat çalışabilir. Ortalama emek zamanı ile bu 50 bin kundura demektir. Eğer emek yoğunlaştırılırsa emekçi birim zamanda daha çok kundura üretebilir, ama harcayabileceği emek zamanı da yıpranma ile kısalır. Deneyimler insanın fizik sınırının zorlanmasının toplam harcanabilir süreyi yani emekçinin ömrünü geometrik olarak artan bir şekilde kısalttığını göstermektedir. O halde ortalama emek zamanı emekçinin olağan yaşamıyla bağdaşan bir rakamı da temsil etmek durumundadır.
Burada yoğun emeğin tersine hafif yada seyreltik emek bahsi açılabilir. İnsanın fizik kapasitesiyle bağdaşmamaya başlayan yoğun emek verdiği ürüne bağlı olarak ortalamadan daha çok değer üretmiş olur. Örneğin 2 saatlik yoğun emek, 3 saatlik ortalama emeği yada 3 saat soyut emek zamanını temsil eder. Seyreltilmiş emek yine aynı şekilde ortalamadan saptığı kadar daha az değer üretir. Bu yüzden emekçi emek sürecini gereksiz yere uzattığı zaman kendi yaşamından çalmış olur. Bunu birim zamanda elde ettiği kazancın az olmasıyla gayet iyi bilir. Emek yoğunluğunu ortalamaya uygun olacak düzeyde tutmaya özen gösterir. Seyreltilmiş emek tıpkı yoğun emek gibi emekçiye ömründen kaybettirir. Biri yaşamını kısaltarak, öbürü serbest zamanını işyerinde geçirmek zorunda bıraktırarak aynı sonucu verir. Emekçinin emeğini seyreltik bir biçimde harcaması kendi aleyhine olduğu kadar, sermayenin de aleyhinedir. Sermaye zaman kaybetmiş olur ve bir alman atasözünde olduğu gibi vakit nakittir!
Emeğin yoğunlaşması emekçiye para kaybettirmese bile ömür kaybettirir. Ayrıca yoğunlaşan emek bir yerden sonra dikkat bozulmasına da yol açar. Bu sermaye açısından hesapta olmayan malzeme ve zaman kaybı ve dolayısıyla para kaybı demektir. Toplumsal olarak gerekli ortalama emek zamanı tüm bu etkenlerin bileşkesi ile oluşan bir optimumu da temsil eder. Bu optimum çevresindeki yoğunluk ve seyreklik esnemeleri dar sınırlar içerisinde kalırlar. Optimum yoğunluk emek ve sermayenin ortaklaşa çıkarına denk gelir. Kapitalizm üretimin bu rasyonalitesiyle esas olarak uyumludur. Optimumdan uzaklaşmalar her iki etmen içinde zararlı sonuçlara yol açarak uzaklaşma sürecini sonlandırır. Optimum çevresinde yinede üretimle barışık bir skala vardır. Bu skalanın neresinde bulunulduğu hem sermayenin o anki ihtiyaçlarına, hem de emekçinin sosyal yaşam koşullarının getirdiği zorunluluklara bağlıdır.

DEĞER VE DEĞİŞİM DEĞERİ ARASINDAKİ İLİŞKİ

Marx tüm eseri boyunca, tüm emeği vasıfsız emeğe ve tüm emek zamanını soyut emek zamanına indirgenmiş varsayarak konuya devam eder. Zaten bu konu Marx öncesi klasik iktisat tarafından tartışılıp bitirilmiş bir konudur. Somut emek sahibi 2 saatlik emeği ister bir saatte gerçekleştirmiş olsun ister 4 saatte gerçekleştirmiş olsun bu onun bileceği bir iştir. Ürettiği şey 2 saatlik soyut emek ve soyut emek zamanıdır. Bu emeklerin trampası sözkonusu olduğunda emekler eğer soyut emek zamanları ile uyumlu olarak değişiliyorlarsa kimsenin emeği kimseye geçmemiş olur. Eğer bir grup diğerine oranla 2 saat karşılığı 3 saat alma pozisyonunda bir süreliğine kalırsa bunlardan biri zenginleşir, diğeri fakirleşir. Adam Smith ve elbette Marx bu durumun süreç içinde dengeleneceğini söylerler. Ürünler belirli bir vadede değerlerine yani içerdikleri soyut emek zamanlarına denk gelen oranlarla değişilirler. Geçici dalgalanmalar bu değerin çevresinde oluşur ve bu dalgalanmaların ortalamaları eşdeğerlerin değişimi sonucunu verir. Böylece serbest değişim ile eşdeğerler değişilir. Kimse kimsenin değerine el koymamış olur. Bahsi geçen ortalamalar değişim olsun olmasın nesnel olarak vardır. Kendilerini o belirli toplumda 100 değil de 200 dokumacı bulunması 20 hekim değil 10 hekim bulunması, 200 terzi değilde 400 terzi bulunması biçiminde gösterir. Bu rakamlar ortalamalar çerçevesinde rastlantısal değil zorunlu rakamlardır. Değer belirlenimi ister kendini kunduranın ortalama fiyatı olarak, ister toplumdaki kunduracı sayısı olarak ortaya koysun aynı belirlenimdir. İhtiyaç verilidir. 1000 kundurayı 10 kunduracı üretir. 10 kunduracı 2000 saat kundura emeğidir. 1 Kundura 2 saattir. 2 saat 100 TL dır.

SOSYALİST TOPLUM, META VE PARA

Sosyalist toplumla ilgili olarak verdiğiniz örnekte 5 saatlik emek karşılığında 5 saat belgesi, bonosu veriliyor. Herkes emeği ile orantılı olarak mağazadan bu bono karşılığında ihtiyaçlarını alıyor. Bu bono da saat yazıyor. Siz de kabul ediyorsunuz ki emekler arası vasıf farkı var. O halde 5 saat hekim, 5 saat terzi vb yazan bonolar olması gerektiğini kabul ediyorsunuz. Elbette katsayılar vasıf farklarını oluşturabilmek için devreye girmek zorunda olacaktır. Bu durumda 5 saat hekim yazana 20 saat, 5 saat terzi yazana 10 saat, 5 saat dokuma yazana 5 saat genel emek bonosu verilmelidir. Dilerseniz artık somut emek zamanı olmaktan çıkmış bu bonolara 1 saat yerine 1 TL de yazabiliriz. Böylece artık 20-10-5 şeklinde 5 saatlik işgünü ücretlerine ulaşmış oluruz. Mağazaya gittiğinde hekim bir kilo et almak isteyecektir bunda 1 saat genel emek zamanı varsa 1 TL ödemelidir. Burada basbayağı fiyata, ücrete varmış oluyoruz. Emek bonosu basbayağı para olmuştur. Marx para yerine saat koyarak problem çözme heveslileriyle alay eder ve onlara saatçi lakabıyla hitap eder. Paranın ismini değiştirmekle para olmaktan çıkmayacağını siz de kabul edersiniz. Para zaten genel emek bonosudur. Farkında iseniz nihai zaferden sonra sosyalizmde emek bonosundan bahseden ben değilim. Vasıf farklarını gözetmeyi kabul eden de ben değilim. Halbuki sosyalizmde emek zamanı bonosunu hiç katmadan komünal köyümüzdeki gibi yaşanabileceğini varsayabilirdiniz. Emek bonosunun, meta ve para olgusunun varlığı anlamına geleceğini anladığınızı umuyorum. Vasıf farklarını hesaba katıyorsanız, herkese emeğine göre paylaşımı kabul ediyorsanız, bu koşullar altında meta ve paranın ortadan kalkacağını söyleyemezsiniz. Çünkü bu iki varsayım maddi olarak çelişiyorlar. Nesne ve olguların isimlerini değiştirmekle gerçeği değiştiremezsiniz.
Ben meta ve para olguları görüngüseldir, öze ilişkin değildir, varlıkları yada yoklukları mutlaka birşeyin göstergesidir, ama örneğin sömürü olgusu gibi sizin de çok önem verdiğiniz noktalarda etkisizdirler diyorum.
Sizin kapitalizme yönelttiğiniz eleştirinin merkezinde tahmin ettiğim kadarıyla sömürü gerçeği bulunuyor. Sömürünün ortadan kalktığı koşullarda, yani sizin nihai zafer olarak tanımladığınız sosyalizmde para ile ilgili kaygı beslemenize ne gerek var. Feodal ve köleci üretim bildiğiniz üzere meta üretimi değildi. Yani meta ve para üretime egemen olmadığı halde sömürüde vardı,sınıflarda vardı. Üstelik bunlar metalaşmamış bir üretimin içindeydiler. Sadece bu bilgi bile meta ve paranın sömürü ile ilgisiz olduğunu yeterince kanıtlıyorlar.

DEĞER YASASI VE KAPİTALİZM

Değer yasasının kapitalizmde aldığı biçimin gözden kaçırılmasının kafa karışıklıklarına yol açtığını söylüyorsunuz. Burada sizin görüş açınızı doğru algılayıp algılamadığım konusunda tereddüte düştüğümü söylemeliyim. Aslında siz belirsiz bırakmış durumdasınız ben de dilediğim gibi yanlış anlayarak düzeltmenize vesile olacağım.

Kapitalist yatırımıyla emek kiralar. Emeğe değeri karşılığında para öder. Ama emeğin ürünü bu değerden fazla olunca yatırdığından daha fazla değer çekmiş olur diyorsunuz. Burada değer yasasının uğradığı başkalaşım nedir açıklamıyorsunuz. Yatırılan değerden daha fazla çekilmesi bir başkalaşım mıdır? Emekçi 10 saat çalışmış, 10 adet ürün üretmiş, bu ürünler 10 TL dir. Kapitalist işçiye, onun geçinmesini sağlayacak 5 TL vermiştir. İşçi bu parayla yine eşdeğerlerin değişildiği piyasadan ihtiyaçlarını almıştır. Burada ürün kendisi için harcanan emek zamanı ile uyumlu bir fiyattadır. Eğer siz kapitalizm, ürünler için konulan değerden daha fazla değer elde edilmesidir derken, eşitsiz bir değişim olduğundan, eşdeğerlerin değişilmiyor olduğundan bahsediyorsanız, kapitalizmi eşdeğerlerin değişiminin ihlal edilmesi ile tanımlamış olursunuz. Eminim ki böyle değil. Böylesi Marx?ın tüm çabasını yok saymak olurdu. Marx eseri boyunca kapitalizmin eşdeğerlerin değişiminin ihlal edilmediği koşullarda nasıl varolabileceğini tanıtlamaktadır. Pazar her şeyi değeriyle uyumlu hale getirir. Kapitalizm ve onun sömürü mekanizması bu tam adil değişim koşullarında tıkır tıkır işlemektedir. Özetle Marx kapitalizm koşullarında emeğin iç bağıntısının işleyişinden ötede fiyatların değerlere denk kaldığı bir durumu varsaymaktadır. Fiyatların değerlere denk olması zaten değer yasası değil, arz talep yasası yada arz-talep dengesidir.
Evet soru ortada duruyor. Kapitalizm değer yasasının işleyişinde nasıl bir değişiklik yapar.
Değer yasası konusunu tartışırsak.
Toplumun ihtiyaçları verilidir. Toplam emek zamanı bu değişik ürünlere belirli bir oranda dağılacaktır. Bu dağılım
Marx?ın deyişiyle toplumsal üretimin iç bağıntısıdır, değer yasasıdır. 1000 saat toplam emek zamanı içinden 100 saat ayakkabı üretimi içindir. Toplam 100 ayakkabı 100 saatte üretilmiştir. 1 ayakkabı 1 saattir. Üretimin iç bağıntısı tekil üründeki gerekli emek zamanıdır. Meta üretimi koşullarında bu ayakkabı mağazada 50 TL fiyat etiketi ile bir metadır. Bu 50 TL nin ardında o 1 saat vardır. Buradaki bağıntı öz ile biçim bağıntısıdır. Bu bağıntı değer yasası değildir. 1 saat değerin özü, 50 TL bunun ifadesi, görünüşü, yansıması, biçimidir. Değişim değeridir.
Meta üretimi mevzubahis değilse, değişim değeri gibi bir biçim olmayacak, başka tür ifadeler olacaktır.
Bu konu Kapital’de meta tahlili bölümünde, yani en başta irdeleniyor. Değişim ve kullanım değeri, değer, değerin biçimi olarak değişim değeri, değerin özü olarak emek zamanı kavramları tanımlanıyorlar. Marksistler gerçeği kendi kendilerine bulma yeteneği de gösterebilirlerdi, olmadı diyelim, okuduklarını anlamak konusunda özenli olsalardı yine de kurtarabilirlerdi. Sözün doğrusu bundan yüz elli yıl önce söylenmişken, bir de bu söz Marx tarafından söylenmişken ortada büyük bir skandal var demektir. Marx kendi ardıllarına kendisini anlatamamış ise onun anlatımında bir problem olduğu da iddia edilebilir. Anlaşılamama probleminde marksın ne gibi bir rolü olduğu ayrıca incelenebilir. Ama kabahatin anlamayanlarda olduğunu kabul etmek gerekir.
Siz belirli bir güven duygusu ile Değer yasası konusundaki netleştirmelerimin Marx ile çelişki içerisinde olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki Marx?a ait metinlerden yazdıklarımla çelişen herhangi bir satır bulma şansınız yok. Belki metinlerin kalabalığı içerisinde bir yerlerde birşeyler mutlaka vardır diye düşünüyorsunuz. Kapital ile samimi bir yüzleşme bu problemi çözer. Ben illa da hatasını bulayım diye değil ama bana aykırı gelen ve dikkatimden kaçan birşeyler var mı acaba ?diyerek bu metinleri bir çok defa okudum. Grundrisse, artı değer teorileri, kapital ve diğer Türkçede yayınlanmış kısa metinlerin hiçbirinde bir çelişki yok. Ayrıca bir fark bulsaydım, şu an Marx?ı eleştiren yazılar yazıyor olurdum.
Siyasetin güncel sıcak ve dramatik akışı içinde belki önemsiz bulabilirsiniz. Ama ben başlangıçta bu iktisadi konuların siyasete değgin bir yanı olmayacağını sanıyordum. Şimdi konunun siyasete çok kritik uzanımları olabileceğini düşünüyorum. Bu yüzden konu iktisadın bir ayrıntısı olmakla kalmıyor ve bir çokları gibi sizi de yakından ilgilendiriyor. Topluma ve birçok bireye çok belirleyici önermelerle seslenmek ve bu uğurda büyük bir çaba harcamak, insanı sorumlu kılar ve insanın çok temel konularda hatalı olmamasını gerektirir. Sorumluluk sadece topluma karşı da değildir. İnsan kendisine karşı da sorumludur.
Ben herkesle birlikte sizin de hatalı olduğunuzu yazdığım yazılarla söyleyip geçmiş oldum. Marx bir ilah değil, yanılabilir de, ancak bence iktisatta yanılmıyor. Bir sovyet ideolojisini yada dogmasını Marx?a tercih etmek öylesine anlamsız ki! Bir dogmanın neredeyse hiç tartışılmadan birbirine düşman olanlar dahil tüm merkez komiteler ve parti liderleri tarafından bu kadar büyük bir konsensusla kabullenilmiş olması ve büyük bir hassasiyetle korunuyor olması hayret verici bir durum.
Belki de, İçinde bulunulan politik konumlanışı gözden geçirme ihtimalini doğuracak kabullerden uzak kalmaya ilişkin sezgi birçoklarını düşünmekten vazgeçiriveriyor. Örneğin siz de meta üretimi ile geleceğin toplumunun kategorik olarak bağdaşmaz olduğu şeklinde bir kabule sahipsiniz. Bu olasılığı kaale alan tartışma otomatik olarak gündeminizden düşüyor. Olasılığın kaale alınması size bir tür yoldan çıkış alameti gibi görünüyor olmalı. Elbette, güncel zamanlarda hiç anlamı ve alıcısı olmasa da, birileri kapitalizm ile sosyalizmin bir bileşkesini üretme güdüsüyle hareket ediyor olabilir. Aynı şekilde kapitalizm savunuculuğunu Marx desteğine kavuşturma güdüleri de varolabilir. Böyle anlamsız ve özünde açık yalan anlamına gelen işler şu ana kadar yapıldı ve bence bittiler. Herkes şimdi kendisine basit bir soru sormak durumunda, ben esas olarak ne yapmak, nereye varmak istiyorum. Ardından yapmak istediğim şey gerçekçi mi, olası mı? Güncel politik tavrı ne olursa olsun, örneğin Kemal Okuyan, meta ekonomisinin ortadan kaldırılmasını istiyor. Aslında iyice sorgulandığında sizde aynı noktaya bakıyorsunuz. İnşa sürecinde devrimci yada doğru taraf sizce meta üretiminin alanını daraltma faaliyeti içinde oluyor. Dönüp dolaşıp bambaşka açılardan bakan Adorno, Wallerstein bile aynı noktalara ulaşıyorlar. Bu hedefe ilerledikçe her şeyin yoluna gireceği varsayılıyor. Bu konsensus o kadar güçlü ki ben dolaylı sözler söylemek istemiyorum. Bu yüzden meta ve paranın varlığı toplumsal yaşamda herhangi bir arıza yaratmazlar diyorum. Güncel politik tutumlar sözkonusu olduğunda belki de çok yerinde şeyler yapılıyor, söyleniyor olabilir. Ama hedefin kof olduğunu birisinin söylemesi gerekiyor. İnsanları politik faaliyetin içine çeken en önemli faktör sosyal adalete ilişkin kuşkular oluyor. Herhalde iktisat açısından bunun karşılığı sömürü kavramıdır. Sömürü açısından konuya eğilirsek, feodal ve köleci üretimlerde meta ve para ilişkilerinin belirleyici olmadığını hatırlayabiliriz. Buralarda sömürü meta havzası dışında gerçekleşir. Meta ve para olmadığında sömürünün ortadan kalkma garantisinin olmadığını bu tarihsel veriye bakarak rahatlıkla söyleyebiliriz. Meta ve paranın alanını daraltma hedefi ilk olarak bu basit mantık icabınca problemlidir. Marx?ın para yerine emek saati belgeleri geçirmek isteyenlere yönelik alaycı eleştirileri, sömürünün dolaşımdan değil üretimden kaynaklandığına ilişkin kanıtlamaları nasıl yok sayılabilir ve tüm bunlardan nasıl kaçınılabilir. Bunları yok sayıp, meta üretimini yok etme hedefini bayrağına yazanlara ses çıkarmamak olur mu? Ses çıkarırken bir meta üretimi hayranlığı ve bunun düşmanlarına husumet denklemi içerisinde değilim tabi ki. Problem anlamsız ve boş hedeflerle nice değerli emeğin heba edilmesinden ibaret.
Değer yasası konusu zincirin kritik halkası. Dolayısıyla bu konuda bir yeterlilik elde etmeden, kriz, emperyalizm vb hakkında bir irdelemeye girişmenin anlımı yok. Emperyalist ülke sıfatına layık görülenlerin güçlerini başkalarının sömürüsünden elde etmediklerini değer belirlenimi olmadan anlatma imkanı yok. Krizlerin üretim anarşisiyle ilgisiz olduğunu anlatmak için de değer analizine ihtiyaç var. Marx?ın yazdıklarını tüm marksistlerin anlamamış olduğunu iddia ediyorum. Bu iddia çok büyük olduğu için biraz gülünç gibi. Gerçekte ise çok trajik. Gazete bulmacalarında olduğu gibi bir yanlış cevap sonrasında, tahmini cevapları bu yanlış cevabın harflerine göre uydurmak zorunda kalırsınız. Değer yasasında sanki küçük bir nüans gibi görünen, yada küçük bir telaffuz farkı gibi görünen yanlış, diğer sütun ve satırların da ayarını bozuyor.
Değerlendirmenizden devam edersek.
Kullanım ve değişim değeri arasındaki farkı bir kalemde silip attığımdan bahsediyorsunuz, ama aslında siz bu iki kavramı değer ortak paydası ile yanlış bir şekilde ilişkilendiriyorsunuz. Değer kullanım ve değişim değeri olarak iki yönü olan birşey değildir. Değer kullanım değerinde bulunmak zorunda olmayan, değişim değerini ise belirleyen birşeydir.
İnsan doğada değişiklik yapar ürün elde eder, bu kullanım değeridir. İnsana yapışık olan budur diyorsunuz. Bu kısmen doğru, yararlılık insana yapışık sayılabilir, ama sadece insana değil tüm canlılara da yapışıktır. Nefes aldığımız hava barındırdığı oksijen ile değersiz olmasına karşın, bir kullanım değeridir ve yaşamsal olan bir nesnedir. Bu oksijen yanan bir ateşi de besler, ve ateş için de yararlıdır. İnsan doğada değişiklik yaparak kullanım değeri üretir, ama yalnızca bu değil, değer de üretir.
Meta kullanım değerlerinin değişim ilişkisidir. Değişim ilişkisinin ölçüsü gerekli ortalama emek zamanıdır diyorsunuz. Yine kısmen doğru, Meta bir ilişki değil bir nesnedir. değişim ilişkisi içindeki nesnedir. Meta nesnedeki ilişki değil, çünkü nesnedeki ilişki değişim değeridir. Değişim değeri ile emek zamanı arasındaki ilişki ise bizim soyutlamamızdır. Soyut emek zamanı kavramı, değişim olgusundan yani alım-satımdan çok sonra konuşulan birşeydir. insanlar birşeyleri değişirken bir çok şeyden etkilenir. Değişim oranı ihtiyacın yakıcılığı, çekilen zahmet ile etkilenir, ama kimse karşısındakinin ihtiyacının yakıcılığını yada çektiği zahmeti bilmez ve umursamaz. Karşılıklı anlaşma ile oluşan oran soyut emek zamanına uymak zorunda da değildir. Soyut emek zamanı hiç hesaba katılmasa da kendisini çok dolaylı yollardan gösterir. Örneğin fiili değişim değeri soyut emek zamanlarını ne kadar az yansıtıyorsa, ve bir ilkel komün, diğerine karşı bu açıdan hep aleyhte oranlara razı geliyorsa, değer yasası kendisini değişim değeri ile ilgisiz bir şekilde, bir komünün diğerine anlaşılmaz üstünlüğü şeklinde gösterecektir. Yani değişim ilişkisi soyut emek zamanı ile maddi bir bağa sahip değildir. Bağ değer yasası ile değişim keyfiyetinin sonuçlarının toplumsal alanda doğurdukları dolaylı sonuç ve çelişkiler üzerinden oluşur. Adam Smith değişimin, fiyat dalgalanmalarının ardından değer ile bir ortalama çerçevesinde örtüşeceği varsayımına dayanıyordu. Değer ile fiyat arasında arz-talep hareketi üzerinden bir uyum oluşacağı fikri bir iç tutarlılığa sahipti ve basitçe mantıklı görünüyordu. Halbuki bu varsayımı kendisine başlangıç alan Marx kapitalizm ve serbest piyasa koşullarında fiyat ile değer denkliğinin bozulmak zorunda olduğu sonucuna varıyordu. Adam Smith’in bu yalanlanışı, onun doğrulanışından doğuyordu. Bu yüzden biz değişim ilişkilerinde ölçünün soyut emek zamanı olduğunu söylerken dikkatli olmalıyız. Çünkü bu tam olarak doğru değildir. Yanlışın algılanması için yalın olarak ifade etmekte fayda var. Gerekli ortalama emek zamanı, yani soyut emek zamanı değişim değerinin değil değerin ölçüsüdür. Değişim değeri ise bu değerin bir yansımasıdır. Her yansıma gibi ilişki birebir değildir. İnsanın bilgisi de maddi gerçekliğin yansımasıdır, ama aynısı değildir. Biz bu yüzden yanlışı, doğruyu arayıp bulmak için çabalarız.
Değer yasasının özniteliği ile ve biçimsel olarak işlemesinden bahsediyorsunuz. Burada aslında değer yasası esas olarak meta üretiminde işler, bunun dışında ise biçimsel olarak işler demiş oluyorsunuz. Biçimsel işleyiş değer yasası olmamış oluyor. Burada ne anlamalıyım. Burada daha önce söylediklerinizle birlikte, meta üretimi dışında emek zamanı somut olduğu için değer yasasının özniteliği ile varolamadığını söylüyorsunuz. Özniteliği ile işleme üretimde soyut emek zamanlarının etkili olması olmuş oluyor. Soyut ve somut emek zamanı kavramlarına ilişkin eleştirimi ortaya koymuştum. Burada bir başka noktayı aydınlatmaya sıra gelmiş oluyor.
Sosyalizm de değer yasası biçimsel olarak işliyor. Kollektif irade somut emek zamanını işkollarına göre gereği gibi dağıtıyor. Herkes belirli türde bir emeği harcama yükümlülüğünde oluyor. Herkesin harcadığı emek zamanı kaydediliyor ve mağazalardan bu kayıtlar çerçevesinde ürünler kullandırılıyor. Komünizmde tüm bu zorunluluklar kalkıyor. Kalkan zorunluluk nedir? Elbette herkese emeğine göre verilmesi zorunluluğudur. Hatırlarsak bu zorunluluk kapitalizm için de sözkonusu değildir. Kapitalizm koşullarında bölüşümün asli ilkesi herkese sermayesine göredir. Aslında emek zamanına göre paylaşım, yada dağıtım herhangi bir yasallığa tabi değil. Değer yasasının buradaki tek etkinliği emekçiye varoluşunu sağlayacak derecede pay verilme zorunluluğudur. Daha azı ile emekçi yok olacağı için, üretim de yok olur. Değer yasası burada emek gücünün değeri onun yeniden üretilmesi için gerekli emek zamanıdır şeklinde vardır. Bu yasallık ihmal edilmesi halinde emekçinin ve üretimin yok olması şeklinde hükmünü sürdürür. Aynı yasallık komünizm dahil tüm üretim biçimlerinin zorunlu koşuludur.
Emeğin işkollarına göre dağılımı yani zorunlu işbölümü ortadan kaktığında, emekçinin dilediği zaman şu işi, dilediğinde başka işi yapabileceğini varsaydığınızı düşünüyorum. Emekçi burada tamamen kendi insiyatifine tabidir ve emeğini zorunlu olarak belirlenmiş bir işe harcamaz. Peki ama bu üretkenlik aşamasında oluşmuş olan x ihtiyacı için y emek zamanı gerekmeyecek midir? Örneğin otomobil imalatında verimlilik ne kadar artarsa artsın, bir otomobil için 5 saat gerekiyorsa, bu beş saatin şu yada bu emekçinin keyfi çalışmalarının sonucunda harcanmış olması gerekmeyecek midir. Bir emekçinin yaşamında harcadığı emek zamanları ne kadar çeşitli işlere rasgele dağılsa da, yüksek üretkenlik bir ürünü böylece rasgele bir süre ile üretemez ki. Bu belirli zaman ancak üretkenliğin artması ile bir başka ama belirli bir seviyeye çıkabilir. Değer yasası da bu belirliliktir. Emekçilerin diledikleri işlerde diledikleri kadar çalışmaları değer yasasında hiçbir değişiklik yaratmaz.
Üzgünüm ama her şeyi birbirine karıştırmışsınız, fikrinizi Marx?a maletmeniz ve sizin gibi bakmayanları yüzeysel bulmanız kabul edilebilir değil diyorsunuz. Bence karmaşa sizin kavram setinizle, benimkilerin farklı olması. Ama ben kavram setini kapitalden alıyorum, henüz kendi kavram setim yok. Siz ise konuyu açımlamak için kendinize özgü kavramlar kullanıyorsunuz.
Benim metnimden “değerin özü soyut emek zamanıdır” alıntısı yaptıktan sonra, değişimin özü soyut emek zamanıysa diye devam ediyor ve ardından soyut emek zamanının bir ürün ile bir başkasının değişilmesi ile ortaya çıktığını söylüyorsunuz. Doğrusu ya ben burada her şey gibi değişim de özü olmadan varolamaz diye anlarım. Aynı şekilde değişim olmasa soyut emek zamanı kendisini ortaya koyamazdı derken kendi varlığını görünür kılamazdı diye anlarım. Bu bile tam doğru olamaz. Ama siz, kuşkusuz başka birşey demek istiyorsunuz. Değişim olmayınca soyut emek olmaz, değer değişimden doğar şeklindeki ön kabullerinizi dile getiriyorsunuz.
Sonuç olarak ben kendi fikrimi değişik biçimlerde tekrarlamanın ötesinde bir açıklama yapabildiğimi düşünüyorum. Şimdi konuyu tekrar irdelerken, size fikrinizin egemen fikir olduğunu, görebildiğim kadarıyla tek aykırı ses olduğumu hatırlatmak istiyorum. Egemen fikirler kolay savunulabilirler, ama onların kitlesellikleri doğruluklarının kanıtı olmaz, çoğunlukların yanılgıları gün gelip aşikar olunca da şaşkınlık yaratırlar. Değer yasası konusunda sizden başka bir tepki gelene kadar söyleyebileceklerimi söylemiş oldum.
Sınıflı toplumların insanlığın gelişimi içerisinde bir arıza olduğunu siz de düşünmüyorsunuzdur. Kapitalizm bir yandan tarihsel zorunluluktur. Öte yandan doğal içerimi olan sömürü olgusu ile adalete ve ahlaka uygun değildir. Buradan tarihsel zorunlulukların adil ve etik olmak zorunda olmadıkları sonucu çıkar. Bir başka sonuç ise, kapitalizmin adil ve etik olmadığı için yıkılacağı fikrinin geçersiz olduğudur.. O adalet ve ahlaktan bağımsız olarak bir tarihsel zorunluluktur. Eğer kapitalizmin ötesi yada sonrası diye birşey varsa, bu yine tarihsel bir zorunluluk olabilir ve tıpkı kapitalizm gibi etik ve adalet ile bağlı olmak zorunda olmayacaktır. Sadece yeni tarihsel zorunluluk kendi yapısı gereği etik ve adil olabilir. Ben kapitalizm sonrasında sizin sandığınızdan çok başka bir tarihsel zorunluluk dönemi olduğunu ve bunun kendi yapısı gereği özgür, adil ve etik olacağı görüşündeyim. Böyle bir geleceğin reform yada devrime gereksinimi olmayacağını sanıyorum. Tarihin akışı ile uyumlu etkinliğin gereksiz olduğunu iddia ediyor değilim, ama bu siyasetle, devrimle, reform ile özsel bir bağa sahip olmayan bir etkinlik olmalıdır.
Değer yasası kimseyi para ve meta olgusuna mahkum ediyor değil, ama zaten meta para mahkum olunacak olsa bile varlıkları ile insanlığın geleceğini karartabilecek şeyler değil. Sadece bunların yokluğu ile ilgili bilime aykırı hayaller kuranlar üzülebilirler. insan kendi seçimleri yüzünden üzülüyorsa, ona kendi düşen ağlamaz denir ve insan acı veren seçimlerinden vazgeçme özgürlüğüne her zaman sahiptir.
Kendi fikrinizi ifade ettikten sonra marksizmin söylediği budur, diyorsunuz. Haklısınız, ben de marksizmin söylediğinin yanlış olduğunu, Marx?ın da iktisat konusunda marksizmin söylediklerine katılmadığını söylüyorum. Eğer tutarlı kalmak istiyorsanız, Marx?ın iktisat konusunda yanıldığını savunmanız gerekir. Ama eğer Marx?ın yanılgılarını gündemimize alırsak, ben bu sefer sizin Marx?ın tüm yanılgılarını harfiyen savunmakta olduğunuzu konuşmaya başlayabilirim.
Ama şimdilik buna gerek yok!

Suat Kamil Aksoy

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir