Demiryolu Öyküleri?ni hazırlayan Kemal Varol, kitaba yazdığı önsözde, demiryollarında çalışan babasından söz ettikten sonra cümlelerini, ?Yolun bir parçası olmak hâlâ gurur verici,? diyerek bitiriyor.
Edebiyatın sağladığı sınırsız imkânlar arasında yolun, yolculuğun bir parçası olmak da var. Tren, tüm taşıma araçları içinde en insanisi olduğu için belki, edebiyata en çok yakışan yolculuklar da onunla yapılıyor. Taşıtın ritmi, yolcusuna sunduğu hem fiziksel hem de zihinsel alan yaratıcılığı besliyor ve bunu da en iyi öyküler anlatıyor.
Türk edebiyatının en önemli kalemlerinin bir araya geldiği Demiryolu Öyküleri?ne katkıda bulunan yazarlar şöyle: Sait Faik Abasıyanık, Sabahattin Ali, Vüs?at O. Bener, Leyla Erbil, Bekir Yıldız, Oğuz Atay, Erdal Öz, Rasim Özdenören, Osman Şahin, Tomris Uyar, Nursel Duruel, Mustafa Kutlu, Cemil Kavukçu, Kadri Öztopçu, Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Hasan Ali Toptaş, Ethem Baran, Ayfer Tunç, Behçet Çelik, Murat Yalçın ve Faruk Duman.
Demiryolu Öyküleri her zaman her yerde, ama özellikle de yolculuklarda zevkle okuyacağınız bir kitap.

‘Kendini tren sanıyor’ – Ömer Erdem
(23/10/2010 tarihli Radikal Kitap)

Kim ne derse desin tren başlı başına bir simgedir. O zamanın sisleri altında ilerleyişi hiç bitmeyen bir metal mekanizması değil, ilkin var oluşun gizli imgesi olarak asırlarca saklı kalmış sonra da günün birinde ete kemiğe bürünmesi engellenememiş bir yeni zaman mahlûku gibidir. Gibidir fazla tam da odur. Tren canlıdır.
Benim ne çocukluğum ne sonraki yaşantım trenlerle çok içli dışlı olmadı. Ancak bir kez trenle yolculuk yapmanın zevkine varan kişi bir ömür hem geçmişinin eksikliğini kapatmış hem de geleceğin anılarına yatırım yapmış sayılır. O yüzden olacak ikide bir kırılan kuş yumurtaları gibi canımı acıtan beni bir tren vagonundan dağlara, ıssız bozkırlara ve elbette soğuk ırmaklara fırlatan yine odur. Bir yandan kıskanırım trenleri, demiryolunu yazanları. Fakat ne çare yetenek kadar yaşamak da bir kader işidir ve kader treninin istasyonları hiç bitmeyecektir.
Kemal Varol?un hazırladığı Demiryolu Öyküleri?ni okurken yaşantı ile hatıraya dayalı geri dönüş haline sıkıştığını gördüm demiryolu ve tren imgesinin. O her ne kadar en az yetmiş küsur yıldır bir anlatım malzemesi olarak yaşasa bile sosyal hayatımız ve siyasal tarihimizin tercihlerine göre makas değiştirmiştir. (Acaba bizde ilk demiryolu-tren öyküsünü, şiirini, romanını kimler yazmıştı?) Ki, Sait Faik ile başlayıp Faruk Duman ile sonlanan seçkide de sadece demiryolunu değil geçmişimizi de buluruz. Tam da burada bir mühim soru baş verir. Ya gelecek. Geleceğin yazarlarına da kaynaklık edecek mi, edebilecek mi trenler, demiryolları? Avrupa dağlarında, kırlarında dolanan insanı insana, şehri şehre bağlayan trenleri bizler de yaşayabilecek miyiz?

Öykücülüğümüzün dönüşümü
Demiryollarını değil kendimizi de buluruz dedim ya, yazarlarımızı ve edebiyat anlayışlarını da buluruz aynı zamanda. Zaten bir seçki tam olarak nedir ki? Temanın dışına taşan şeyler olmaz mı onlarda? ??Bu seçki iki şeyi birden göstermeye çalışıyor aslında. Bir yandan Türk öykücülüğünün geçirdiği dönüşümü göstermeye çalışmak, diğer yandan da bu öyküler aracılığı ile demiryollarının Türk yazarları tarafından nasıl alımlandığının altını çizmek? amacını güttüğünü söylüyor Kemal Varol. Bu yerinde isteğin izlerini sürmek için okuma zevkinden vazgeçmek gerekmiyor. Bir ana istasyondan kalktıktan sonra farklı bölgelerdeki farklı istasyonlara uğrar gibi okuyorsunuz öyküleri. Bir foto muhabiri soğukkanlılığı ile etrafında olup bitenleri fotoğraflayan Sait Faik ile sosyal gerçekçiliği alttan alta ideolojinin kıyılarına ince hissettirişlerle götürüp getiren Sabahattin Ali arasında elbette fark vardır hem duyuş hem yazış bakımından.
Sait Faik trenin içindeki insana bakarken, Sabahattin Ali öykü niteliğinden taviz vermeksizin sert, çıplak, yoksul ve çaresiz Anadolu insanını trene, demiryoluna doğru yaklaştırır. Vüsat O. Bener bir sinemacıdır adeta. Diyalog yazar. Çerçeve kurar. Leyla Erbil, İkinci Yeni Şiiri ve daha çok Ece Ayhan?dan mülhem bir dille çarpar okuru. Tren ve demiryolu bekleyeni isyan ettirir. Ama edebiyat budur. Olmayanı yeniden kurmak budur. Metin And?ın ömrünü döktüğü folklor ve inanç dilciliği eleştirel bir güncelikle yumaklanır. Bekir Yıldız inadına acemidir. Bir demiryolu işçisinin tutarlı hareketleri bile yoktur onda. Sanki zorla yazmış, yazmaya mecbur kalmıştır. Oysa Oğuz Atay, bir yazar, yaratıcı bir yazar işte budur dedirten Oğuz Atay: ?Ülkenin büyük şehirlere uzak bir dağ başı kasabasında, bir demiryolu istasyonunda çalışan üç hikâyeciydik? cümlesini yazan Oğuz Atay. En siyasi hikâyelerimizdendir o.
Kemal Varol, hemen eklemiş önsözde: ?Bu seçkinin (?) aslında bir amacı daha var. Demiryolu işçisi bir babanın oğlu olarak, demiryollarının dışarıdakini olduğu kadar içeridekini de ne kadar etkilediğini bu öyküler aracılığıyla bire bir göstermeye çalışmak.? Faruk Duman?ın öyküsü buna karşılık gelebilir gerçi ama Godard zekâsına sahip Murat Yalçın için ne söyleyeceğiz? Ya Nursel Duruel. Ya ilk cümlede muziplik yapan Rasim Özdenören? Diyeceğim, öykü trenine atın kendinizi. Bir de Mehmet Aycı?nın yazıp hazırladıklarını unutmayın. O da eşsiz çalışmalar kazandırdı, tren adına, demiryolları adına.

Tanıtım Yazısı
Geçen yüzyılın başında en önemli ulaşım aracı olarak beliren trenlerin, Türk edebiyatında özellikle öykü türünde kendisine sıklıkla yer bulduğu görülüyor. Türk öykücüleri arasında konusunu trenlerden alan, hikâyesini çeşitli trenler arasından geçiren nice öykü var. Türk edebiyatının değişik dönemlerinden yirmi bir usta öykücünün yapıtlarının yer aldığı Demiryolu Öyküleri, tren yolculuğunun büyülü havasını her sayfasında hissettiriyor
.

Kitabın Künyesi
Demiryolu Öyküleri
Hazırlayan: Kemal Varol
Sel Yayıncılık
2010, 192 sayfa

Previous Story

“Sorumluluğunu Arayan Sözün Derinliği” / “yaşamayı bilmeden, ölümü bilemezsin?(*) – Nejdet Evren

Next Story

Bir Kadından Hayat Dersleri – Elif Kutlu*

Latest from Öykü Kitapları

Trevor’ın çok şey anlatan son öyküleri

William Trevor’ın geçen günlerde yayımlanan ‘Son Öyküler’ kitabı Yağmurdan Sonra’da olduğu gibi yalnız insanların umutsuzluklarını, hayal kırıklıklarını, terk edilmiş kadınların deneyimlerini, kendini dışlanmış hisseden

Boş Kentin Masalı – Ergün Doğan

Bu hikâye aslında bir kentin var oluş ve yok oluş hikâyesidir. O nedenle bu hikâyeyi kadınıyla çocuğuyla, otuyla böceğiyle ve kurduyla kuşuyla bütün bir

Önce Ekmek – Orhan Kemal

Orhan Kemal´in 1968 yılında yazdığı ve 1969 yılında hem Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü hem de Sait Faik Hikaye Armağanı kazanan kitabı Önce Ekmek,

Uyku – Orhan Kemal

Türkiye edebiyatının en özgün ve gerçekçi yazarlarından Orhan Kemal, yazdığı roman, oyun ve öykülerin hepsinde yoksul, hayatla mücadele etmek zorunda olan ama umudunu, yaşama
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ