Dengbêjler / Sözün Yazgısı – Abidin Parıltı “Önce deng (ses / söz) ve bej (söyle) vardı”

Abidin Parıltı?nın 2005 yılında basılan ?Dengbêjler / Sözün Yazgısı? adlı kitabı, Homeros?un ?İlyada?sından ozanlara saygıyı anlatan dizelerle başlıyor. Dengbêj, Kürtçe?de ?söz söyleyen? anlamına geliyor. Kitap, dengbêjleri ?genelde okuma yazma bilmeyen, sözlü kültürün özellikleri ve değerleriyle yetişmiş, yaşadığı toplumu, geleneklerini, koşullarını, çelişkilerini iyi bilen, güçlü belleğe sahip, sese ve söze biçim verebilirken onu estetize edebilen yetenekte, Kürt halk hikayelerini bir ezgiyle yoğurarak, kimi zaman da bir enstrüman eşliğinde belli bir zaman diliminde bu hüneri dinleyici topluluğu karşısında icra eden anlatıcılar? olarak tanımlıyor.
Kitapta, dengbêjlere ulaşmak için öncelikle kültür kavramına açıklık getirilerek, toplumsal kavramlar tanımlanmış. İlk yazının M. Ö. 3500 yıllarında Mezopotamya çevresinde yaşamış Sümerler?e ait olduğu bilgisi verilen çalışmada, sonraki yüzyıllar boyunca yazının hiç kullanılmamasına dikkat çekiliyor. Mezopotamya halkları arasında yer alan Kürtler de, tüm bu birikimin üzerinde bir sözlü kültür inşa etti. Kitabın sözlü kültürün karakteristik özellikleri üzerine durulan ilk bölümünde, sözlü ve yazılı kültür arasındaki farklar da işleniyor. ?Sözlü kültürle yazılı kültür arasında önem taşıyan farklardan biri de sözlüktür. Sözlü kültürde ?açıp bakma? gibi bir kullanım söz konusu değildir? diyen yazar, sözlü kültürde anlatılan bilginin bir belgeye dayanmadığından, kişiden kişiye değişebileceğini ifade ediyor. Sözlü kültürün Doğu?da, Batı?dakinden çok daha uzun süre etkili olmasını ise yazar, yazının yaygınlaşmasının gecikmesi dışında, kültürel alışkanların da etkisine bağlıyor.

Yazar sonraki ?Dengbêjler ne anlatır?? adlı bölümde halk hikâyeciliği, destan, anlatılar, masal ve efsanelere giriş yaparak, tematik bakımdan neler üzerinde durulduğunun sınırlarını aralıyor. Bu bölümde Parıltı, Kürt kültürü açısından sözlü kültür ürünleri hakkında karakteristik bilgiler veriyor. ?Dengbêjlerin akrabaları? şeklinde adlandırılan bölümde, hikâye anlatma geleneğinin insanlık tarihi açısından önemi üzerinde durularak, diğer toplumlardaki karşılıklarına bakılmış. Hikâye anlatmanın yanı sıra gelişim ve özellikleri etrafında ortaklıklar kuruluyor. Birçok ortak özelliğin yanı sıra sokak dili kullanmalarına rağmen soylu sınıf tarafından dinlenilmeleri de ilginç bir ortak payda. Homeros?un ?rhapsodoi?leri, ?minstrel? ve ?bard?ları, ?jester? ve ?mummer?ları, ?trubadur?ları, Anadolu?nun ozanları, aşıklar, dengbêjlerin yolları arşınlayıp, kültürü yayan akrabalarını oluşturuyor. Yazarın bu bölümdeki bir amacı da kültür kuramcısı Levi Strauss?un sözünü ettiği ?kültür koalisyonu? kavramını düşündürtmek. Yazar, Ortadoğu?da kültürlerin dengbêjleri görmezden geldiklerini ifade ederek, çalışması boyunca hiçbir kaynakta dengbejlere rastlamadığını vurguluyor. Oysa yazar, Strauss?un da belirttiği gibi, kültürlerin ancak birlikte var olabileceğini bu çalışmasıyla gösteriyor.

Yazar, kitabın son bölümünü ise Evdalê Zeynikê, Karapetê Xaço, Eyşe Şan, Meryem Xan, Şakirobir kaç ünlü dengbêj portresine ayırmış.

Savaşlarda dengbêjler ortalıkta gözükmezler, ardından ağıt yakarlar, sonraki kuşaklara yaşananları taşırlar. Abidin Parıltı, kendisiyle yapılan bir röportajda kültür sosyoloğu Walter Benjamin?in ?Savaş döneminde öykü anlatıcılarının hiçbiri ortalıkta görülmez. Çünkü bir yerde savaş varsa söz ölür? sözleriyle yanıtlayan yazar yeniden dengbêjlerin söylemeye başladığını, ?Yeniden söze anlam yüklemeye başladılar. Öte yandan dengbêjler köy meclislerinde var oluyorlardı. Ancak ne köy var artık, ne de meclis? diyor.?
Müjde Aslan

Şu günlerde yok olmaya yüz tutan dengbêjliğin anlamı, ortaya çıkışı, var olma koşulları, hikaye anlatma mekanları, hikayeyi anlatma biçimleri ve diğer dünya kültürlerindeki hikaye anlatıcılarıyla ortak niteliklerini enine boyuna irdeleyen bu kitap, üzerine pek az çalışma yapılmış bir konuda önemli bir boşluğu doldurarak, umarız yeni çalışmaların da yolunu açar.

Uygarlık, insanın deneyim ve birikimlerini, yani kültürel ve toplumsal mirasını kayıt altına alarak sonraki kuşaklara aktarmasıyla başlar. Önceleri sözlü olarak aktarılan “toplumsal bellek”, bilinen tüm toplumlarda benzer nitelikler taşıyan “anlatıcılar” tarafından korunur ve usta-çırak ilişkisi aracılığıyla sonraki kuşaklara devredilirdi.”

Dengbêjler Üzerine Efnan Atmaca Söyleşisi, 20/10/2006 tarihli Radikal Gazetesi
Abidin Parıltı, ?Dengbejler? adlı araştırma kitabında geleneksel Kürt ozanlarını anlatıyor. Parıltı ?Dengbejler artık yok, çünkü görsellik sözü bitiriyor. Bir de onlar köy meclislerinde vardı, artık ne köy kaldı ne de meclis?? diyor

Hikâye dinlemeyi hepimiz severiz. Hele bir de anlatıcı keyifli sözcükler seçiyor ve hikâyesini ballandıra ballandıra anlatıyorsa. Meddahlar, âşıklar, ozanlar hepsi ?sözlü kültür? geleneğini bu yolla çağdan çağa taşımaya yardım ettiler. Aynı topraklarda hikâye anlatan bir grup daha var: dengbejler. Yani Kürtçe hikâye anlatanlar. Onlar tıpkı diğer akrabaları gibi uzun kış geceleri köy köy dolaşıp aşk, kahramanlık hikâyeleri anlatırlardı. Geceleri seçerlerdi çünkü gece kutsal zamandı. Kış ise insanların dinlendiği ve eğitildiği zaman. Ancak onlar da tıpkı diğer akrabaları gibi zamana yenildiler. Radikal Kitap yazarlarından Abidin Parıltı ?Dengbejler? kitabında çocukluğundan tanıdığı o seslere şimdi bir saygı duruşunda bulunuyor. Parıltı?nın üniversite tezi için uzun araştırmalar sonucu hazırladığı kitap dengbej geleneğini detaylarıyla ele alıyor. Hatta Parıltı?nın söylemiyle ?Bu konudaki ilk kapsamlı çalışma?. Biz de Parıltı?yla bugün sayıları ancak 20?yi bulan dengbejleri konuştuk. Dengbejlerin korsanlar tarafından kasede çekilmiş hikâyelerin bugün Kürtler arasında tabiri caizse yok sattığını da etkilerini açıklamak açısından belirtmek gerekiyor.

Dengbejlerle ilgili bir kitap yazma fikri nasıl ortaya çıktı?
Aslında ben dengbejlerin hikâyeleriyle büyüdüm. Daha sonra Atlas dergisinde staj yaparken dengbej dosyası fikrini sunmuştum. Onlar da kabul etmiş, ben de Yüksekova, Mardin, Diyarbakır gibi yörelerde dolaşıp dengbejlerle röportajlar yapmıştım. Ancak dosya yayımlanmadı. Ama bilgiler bende kaldı. Üniversitede okurken tezimi bu bilgiler ışığında dengbejler üzerine yaptım. Çünkü benim için önemli bir dertti dengbejlerin hikâyesi. Şimdi de kitap oldu.
Dert derken neyi kastediyorsunuz?
Dengbejler en yalın anlatımıyla ?hikâye anlatıcıları?. Bu kültür dünyanın dört bir yanında var. Meddahlar, ozanlar, âşıklar dengbejlerin akrabaları. Dünya üzerindeki sözlü kültürlerin hepsinde dengbejin akrabaları var. Örneğin Fransa?daki trubadour?lar. Ben bu seslerin içinde büyüdüm. Mardin Nusaybinliyim. Çok yakın bir zaman öncesine kadar dengbejler vardı orada hâlâ. 28 yaşındayım ama hatırlıyorum. Sonra yok oldular ve ben onların neden yok oldukları merak ettim, tıpkı neden soğuk kış gecelerinde uzun uzun hikâyeler anlattıklarını merak ettiğim gibi.
Peki ne anlatırdı dengbejler? hikâyelerinde nelerden bahsederlerdi?
Aşk, kahramanlık, savaş ve bunun etrafında gelişen toplumun temel ihtiyaçlarını hikâyenin içinde özümseterek anlatıyorlardı. Yani hayatın içinde ne varsa onu. Bu yüzden dengbejler toplumun geleneğini ayakta tutan kişilerdir. Sözlü toplumlarda söz kanundur derler ya hani antik Yunan tragedyalarında ?öğütler?de bulunurlar, dengbejler de böyle bir işleve sahip Kürt toplumunda.
Neden yok oldular sorusunun cevabı nedir?
15-20 kadar kaldı aslında. Ama olanların hepsi de çok yaşlı. Dişleri dökülmüş, hikâye anlatamıyorlar artık. Önce söz vardı. Söz bittiği zaman, ki mecburen bitiyor, hikâye anlatıcıları da yok oluyor. Çünkü yazılar, yazıdan öte görsellik sözü bitiriyor. Görsel söz varken işitilen söze ihtiyaç kalmıyor. Öte yandan dengbejlerin yok olmasının başka nedenleri de var. Bunlardan ilki hiç şüphesiz Kürtçenin makûs talihi. Bir türlü kendini oluşturamaması ve oluşturmasına izin verilmemesi. Bir diğer sebep sırf dengbejler için değil tüm söz avcıları için geçerli. Walter Benjamin ?Savaş döneminde öykü anlatıcılarını hiçbiri ortada görülmez. Çünkü bir yerde savaş varsa söz ölür? der. Son 30-40 yıldır Türkiye?de bir şeyler yaşanıyor. Dengbejler de o zamandan beri sustu. Birkaç yıldır konuşmaya başladılar. Festivallere gidiyorlar. Yeniden söze anlam yüklemeye başladılar. Öte yandan dengbejler köy meclislerinde var oluyorlardı. Ancak ne köy var artık ne de meclis.
Dengbejlerin Kürtler için önemi neydi?
Kürtlerde yazı çok yoktur biliyorsunuz. Ancak yazının olmamasına rağmen Kürtçe yaşıyor. Bunda dengbejlerin rolü çok büyük. Bir başka neden de toplumun nabzını tutmaları. Köyden köye gezerek Kürt kültürünü anlatıyor, insanlar arasında bağ kuruyorlardı. Baktığınız zaman Kürtlerin gelenekleri aynıdır.”

Durmuş Akbulut?un Sayı:102 / Virgül Aylık Kitap ve Eleştiri Dergisine Yazdığı Değerlendirme

?Fazla batıya açılma, yoksa doğuya düşersin!? Ece Ayhan

Bir toplumun ya da bir ulusun tarihini edebiyatla yazmaya kalkışmak, çok değil bundan yaklaşık yüz yıl önce gülünesi bir durumdu. Üstelik bunu sadece sözlü edebiyata ve kültüre dayandırmak, neredeyse bir fantezi olarak görülürdü.
Folklorün, dilbilimin, filolojinin hatta altın çağını yaşayan arkeolojinin henüz bilimden sayılmadığı bir dönemde buna macera olarak bakılması anlaşılabilir bir durum. Oysa Batı toplumunun düşünsel temellerini atan Yunan kültürüne ait en temel anlatı, figür, sembol ve simgeler büyük oranda Homeros?a dayanır.

Onun epik hikayeleri neredeyse beş yüz yıl boyunca sadece sözle dillendirilip aktarılmıştır. Üstelik henüz on dokuzuncu yüzyıla dek bu hikayelerin yüzde yüzünün kurgu olduğu yönünde güçlü bir kanı vardı. Ta ki Heinrich Schliemann İlyada?yı kılavuz alıp Troya kazılarına başlayana ve amacında da başarılı olana dek. Ancak bu durum, dilden dile dolaşagelmiş tüm sözlü anlatıların geride dev ipuçları bıraktığı anlamına gelmez. Kaldı ki, hikayenin ya da geniş anlamda edebiyatın göz kamaştıracak bir kanıta ihtiyaç duyması kendisiyle çelişir.

Sözlü anlatı için edebiyat sözcüğünü kullanmak ilk anda kulağı tırmalayabilir. Bu yüzden sözlü anlatıyla sadece hikaye ve hikaye anlatıcılarını, onların aktarım biçimlerini kastettiğimi belirtmeliyim. Zira sözlü kültürün hikaye ve öyküleme dışında başka kanalları da mevcut. Ama yine de, en güçlüsü ve en dikkat çekeni hikayedir. Hikayeyi destan, masal ya da efsane şeklinde alttürlere ayırma ihtiyacı duymadan, tümü kapsayıcı bir yaklaşımla kullandığımı/kullanacağımı söylemeliyim.

Dünyanın bütün kültürlerinde hikayenin yapısal biçimi, morfolojisi, aynıdır. Vladimir Propp?un Slav halk masallarına uyguladığı yöntem, gerçekte tüm hikaye türleri için ortak bir yapıya işaret eder: Özne konumunda bir kahraman; kahramanın elde etmeyi amaçladığı bir şey, bir nesne; kahramana engel olanlar; ve kahramana yardımcı olanlar. Tüm bu aktörlerin ilişkiye girmesiyle ortaya çıkan sonuç, öznenin kaderi, aynı zamanda hikayenin mesajıdır. Ancak bunların dışında bir aktör daha vardır: kanal, yani iletici. Bu da doğal olarak hikayenin aktarıldığı yoldur. Yani söz. Bu durumda sözü söyleyen kişi, kuşkusuz, hikaye anlatıcısıdır. Kürtçedeki ?dengbêj? sözcüğü de bire bir bu anlamı taşır: deng (ses/söz), bej (söyle).

Abidin Parıltı?nın kaleme aldığı Dengbêjler, Sözün Yazgısı, az önce kısaca özetlemeye çalıştığım bilgilerin tamamını içeriyor. Ancak kitap, didaktik boyutu ağır basacak şekilde hikaye alt türlerine, kökenlerine, biçimlerine, içeriklerine, işlenişlerine baş döndüren bir alıntı bolluğu içinde yer veriyor. Bu durum, ilk başta bir tür yorulmaya, kavram ve tanım bolluğu içinde kaybolmaya yol açsa da, kitabın orta bölümlerinde, bunun pek de yersiz olmadığı görülmekte. Bu anlamda, Dengbêjler, Sözün Yazgısı, Türkiye?de konunun açımlanması için geniş oylumlu bir araştırmaya, ön çalışma olarak değerlendirilebilir. Eserin en özgün yanı ise çoğumuzun ismini dahi bilmediği dengbêjlerle yapılmış röportajlar, onların söyledikleri, hikayelerini anlatma biçimleri, zaman ve mekan ilişkisi, dünya kültürlerindeki diğer hikaye anlatıcıları ve onlarla ortak yönleri, yazarın bunlara getirdiği yorum gerçekten dikkat çekici.

Dengbêjler, gerek gezgin gerekse yerleşik konumda, durmadan hikaye anlatan ve hikaye biriktiren sanatçılardır. Köy köy, mezra mezra, oba oba dolaşıp hikayelerini kendi becerilerine uygun biçim ve enstrümanla icra ederler. Hepsinin sesinin güçlü ve yanık olması tesadüf değildir. Bu sayede anlattıkları hikayenin etki gücü de artmaktadır. Bu hikayeler ?ki Dengbêjler, Sözün Yazgısı içinde çok sayıda örneği mevcut- sözlü kültürün yaratma, geliştirme ve aktarma geleneğine uygun olarak çoğu kez olağanüstü ögelerle, kurgularla ve tanımlarla bezelidir. Aşk, kahramanlık ya da dinsel temalı hikayelerde genelde eğlendirme işlevi ağır basar. Buradaki eğlenme sadece hoş vakit geçirip gülme değil, trajik bir hikaye sonunda yaşanacak arınma hatta rahatlamadır da. Hoş, bu hikayelerin dinlenmesi anında, vecde kapılıp, yanındakine hançerini saplayan tutkulu dinleyicilere rastlansa da, bunu sadece anlatıcının hikaye anlatma gücüne bağlamakta yarar var! İlginç olan, kitapta da vurgulandığı gibi, bu hikayelerde erotik jargonun neredeyse kusursuz, estetik bir dille çok sık kullanılıyor olması. Üstelik hikaye dışı bir kullanımda ?arsız? damgası yiyebilecek sözlerden bahsediyoruz. Örneğin, Kürtlerin önemli halk aşk hikayelerinden biri olan Zembilfiroş?ta, memelere düzülen davetkar bir methiye oldukça dikkat çekici:

??memelerim yayla gibidir, yedi aşiretin yaylası gibi,

Zembilfiroş, Derviş?in oğlu, onlar senindir?? (s.110)

Bu sözlerin, kan davası vs olaylara bakılarak kuşbakışı kültür tarifinin yapılmaya çalışıldığı o pusturulmuş kültürde hoş karşılanıyor olması, doğrusu, insanı bir kez daha düşünmeye davet ediyor. İşte, dengbêjlerin anlattığı bu hikayelerin, ritim ve ezgiyle söyledikleri bu sözlerin, gerçek anlamda bir Kürt kültür tarihinin yazılmasında katkısı büyük olacaktır. Başta sözünü ettiğimiz, edebiyatla tarih yazmak bir ölçüde budur. Bu anlamda dengbêjlere ?canlı tarih taşıyıcıları? olarak bakmak yanlış olmaz. Elbette, hiçbir hikaye, ileride tarihi bir belge olacak şekilde ve bu bilinçle doğmaz. Hikayeler birikir, dönüşür, çoğalır, olgunlaşır ve hepsi birden bir toplumun belleğini oluşturur. Hacmi ve ağırlığı olmayan bu dev kütüphane içinde bir tarihçi için altın değerinde veriler yatar. Bu hikayeler, özellikle ?anal ekol? ismiyle gelişen ve en küçük nesne, deyim ve davranışlardan yola çıkarak tarih inşa etmeye çalışan Fernand Braudel gibi modern tarihçiler; ya da Claude Levi-Strauss gibi yapısal antropologlar için bir toplumu tarifte mutlak öneme sahiptirler. Kürt toplumunun sözlü kültürden yazılı kültüre doğru sancılı bir yolda ilerlediği düşünülürse, dengbêjler ve hikayelerinin bu yolda birer mihenk taşı olduğu su götürmez.

Abidin Parıltı, dengbêjler ve sözlü Kürt kültürünü irdelediği kitabında, çok katı olmamakla birlikte, akademik disiplin içinde kalmayı yeğlerken dilde esnek olmaya ve sıkmamaya dikkat etmiş. Yer yer duygusal bir dil kullandığı bölümler kitabın genel dilinden ayrı, daha yumuşak bir iklim yaratsa da, hemen devamında ele alınan konuyla pek de çelişmediği görülür. Örneğin, Hikaye Anlatıcısı Olarak Dengbêjler adını verdiği bölümün girişinde, okur, iki sayfa boyunca kendini Kuzey Avrupa masallarından birine dalar gibi hissedebilir. Yirminci yüzyılın en büyük söylem analistlerinden, göstergebilimci Jacques Fontanille, Abidin Parıltı?nın yaptığı türden, ayrıksı duran, girişlere ?konum alma? (prise de position) adını verir ve bir söylemde, söylemi aktaran kişinin duruşunu da bir eyleyen (actant) olarak bizzat söylemin içine dahil eder. Bu durumda, hikaye anlatma bir söylem türü olarak değerlendirildiğinde, hikaye anlatıcısının bizzat kendisine bakmakta da yarar var kanımca.

Kürtlerin tarihleri boyunca yetiştirdikleri dengbêjlerin yaklaşık bir sayısı verilemez. Sözlü bir kültürde geleneksel bir sanatın icracılarını rakamla tespit etmeye çalışmak boşunadır. Ancak içlerinden bazıları seslerini daha çok duyurmuştur. Parıltı?nın kitabında adı geçen Evdalê Zeynikê, Karapetê Xaço, M. Arife Cizrawî, Şakiro ve Miradko, yaşam öyküleriyle, geniş bir coğrafyanın yakın tarihine ışık tutarlar. Dengbêj, başka bir dengbêjden aldığı öyküleri anlatmasının yanında, kendi yaşadıklarını da hikayeleştirebilen bir kişidir. Bu anlamda, dengbêjlerin yaşamı da Kürt tarihini, hatta Kürtlerin yaşadığı o geniş coğrafyanın tarihini doğru anlamada muhakkak önemlidir. Yazılı kültüre yüzyıllar önce geçmiş toplumlar, son iki yüzyılda bunun meyvelerini toplamaya başladı. Örneğin, dengbêjlerin akrabaları sayılan trubadur ve truverler Ortaçağ Fransası?nın en gözde hikaye anlatıcılarıydı. Özellikle trubadurların yaşamları 12. ve 13. yüzyıllarda Güney Fransa?nın siyasi yapısını bire bir özetler. Onlar da, tıpkı dengbêjlerin bir dönem herhangi bir aşiretin ?resmi? dengbêji olmaları gibi, derebeylerinin himayesinde, tek bir adama bağlı olarak yaşamışlardır. Onlar elbette gezgin saz şairleriydi; ancak bir derebeyinden icazet almadan gezen trubadurların yollarda katledildiği de bilinmektedir. Trubadurlar, her ne kadar zamanla yok olsalar da, miras bıraktıkları hikaye anlatma geleneği ve serenat, on sekizinci yüzyıla dek varlığını sürdürür. Moliere bile on beş yıl boyunca Güney Fransa topraklarında yaşattığı gezici kumpanyasında, oyunculuk eğitimi olmamış çok sayıda jongleur ve hikaye anlatıcı çalıştırmıştır. Trubadurların, geniş anlamda hikaye anlatıcıların torunları, çok sonraları, Fransız saraylarında kralın resmi şairleri olarak, özü kaybolsa da, varlıklarını devam ettirmişlerdir. Dengbêjler için böyle bir şey söz konusu olamamış zira çoğu kez onların dillendirdiği aşk hikayelerinde bile gizli anlamlar aranmış; sürülmüş, yasaklanmış. Bu sadece dengbêjlere değil, günümüzde bile, aynı hikayeleri yaratan herkese uygulanmaktadır. Resmi bir yasağın artık ayıplanacağı bir dönemi yaşadığımız için çoğu kez kamu vicdanında hapsetme yolu seçilmektedir. Bunları dile getirmemdeki nedenlerden biri, Abidin Parıltı?nın kitabı için seçtiği ?Sözün Yazgısı? altbaşlığı. Zira bu başlık kendi içinde hem kültürel, hem de siyasal bir sürece işaret etmektedir kanımca.

Bu arada, kitabın uzunca bir bölümünde dengbêjlerin hikayeleri nasıl biriktirdiği, nasıl değiştirdiği ve ezberlerinde nasıl tuttuklarına ayrıntılı olarak yer veriliyor:

?Denbejler çözümleme yerine kümelemeye giderler. Belleği güçlü kılmak için kalıplardan yararlanan dengbêjler, söze dayalı düşünce ve anlatım unsurlarını tek başına bir anlam taşımadıkları için, eş ya da zıt anlamlı terimler, deyişler ve cümlecikler kümesi halinde dinleyicisine sunar.? (ss. 111-112)

Şöyle bir düşündüğümüzde, bu yöntemin, modern dil öğretme ve öğrenme yöntemiyle örtüştüğü hemen görülür. Geleneksel dil öğretme ve öğrenme yönteminde, sözcükler tek tek alınır; fiillerin çekimleri öğrenilir; sonra sıfatlarla birlikte harmanlanıp cümleye dönüştürülürdü. Modern yöntemlerdeyse, hiçbir sözcük tek başına anlam taşımaz. Her sözcük, bağlı olduğu bütün içinde tek ve benzersiz bir anlama sahiptir. Bu yüzden, bir sözcük öğrenilecekse mutlaka bir cümle ya da bir kontekst içinde öğrenilmelidir. Bunun dışında o sözcük anlamsız, ham bir yığındır Saussure?e göre. Anlamlandırmayı yaratmak için dengbêjlerin yöntemi olan kalıplar da kullanılabilir. Örneğin sıfat/isim ya da isim/isim buluşması bir kalıptır ve tek bir anlamı ifade ederler. Bu anlam, sonuçta, hem sıfat hem de isim olabilmektedir. Dengbêjlerin de, ?inci dişli, kömür gözlü, armut memeli, rüzgar kanatlı, badem bıyıklı? vs benzetmeleri, hem ezberi kolaylaştıran hem de unutmamayı olanaklı kılan bir yöntem olarak çıkar karşımıza. Modern dilbilimciler bu tip yöntemleri, ?kodlanmış anlam öbekleri? olarak niteler. Doğaldır ki, bir anlatının kodlarını akılda tutmak, açımlanmış halini akılda tutmaktan çok daha kolaydır. Üstelik bunların yüksek sesle tekrarlanmaları, yaratılan hikayenin sözlü kültür içinde yok olup gitmesini engellemektedir.

Denbejler, Sözün Yazgısı, neredeyse her satırında sözün gücünü akla getirir. Bunu, söylemin gücü olarak da açabiliriz. Dengbêjlerle biçimsel de olsa aynı söylemi kullanan hikaye anlatıcıları, tarihin her döneminde sözün gücüne başvurmuşlardır. Bu konuda belki de en çarpıcı makaleleri kaleme almış olan Donald L. Hamilton Musa?yı, İsa?yı ve Hitler?i en güçlü hikaye anlatıcıları arasında sıralar. Kavmine sürekli hikayeler anlatarak, sonunda On Emir?de tüm bu hikayeleri birleştiren Musa; Batı dünyasının yaşam ilkelerini belirlemiş, hala da etkili olmaya devam etmektedir. İsa?nın anlattığı sözlü hikayeler (üstelik edebi anlamda hikaye kalıplarına bire bir uyar) Eski ve Yeni Ahit?i oluşturmuştur. Hitler?in kendi uydurduğu hikayeler, dinleyici olarak tüm bir Alman ulusunun kaderini değiştirmiştir. Belki de Roland Barthes, ?anlatıyla birlikte anlatıcıya ve nasıl anlatıldığına da bakmalı? şeklinde sözler sarfederken, sözün yazgısını da anlatan kişinin yazgısıyla denkliyordu.

Kürtlerin sözlü kültürleri içinde dengbêjlerin yazgısı biliniyor. Çoğu yoksulluk içinde ölmüş. Ancak anlattıkları hikayelerle ve kendi yaşamlarıyla yeni bir öykünün de yolunu açmışlardır. Bunları yazacak, kaydedecek, aktaracak modern dengbêjlerin, aynı zamanda bir ulusun tarihinin yazılmasına katkıda bulunduklarını; aynı anda hem derlemeci, hem de geleneği devam ettirici olduklarını unutmamaları gerek.”

Evrensel Gazetesinin Dengbêjlerle İlgili Ali Rıza Kılınç Söyleşisi
Sözün filozofları dengbejler, Ali Rıza Kılınç
Kürtlerin söz filozofu dengbejler, Abidin Parıltı?nın araştırmaları sonucunda kitaplaştı.
Hikayeleri söz ile başlar, söz ile biter onların? Klamları ağır ağır yürür; Dewreşê Evdiî?den sesiz bir çığlık gibi çıkar yola, Mem û Zin?i rüzgarına alır; bir bakmışsınız Hakkarî Mîrî?nin yüzünde bir başka taht kurmuştur. Kış gecelerinde, köy divanında; bir sır gibi, dili, kimliği, kültürü büyüleyip de taşımıştır? Abidin Parıltı, ?Dengbejler? adlı kitabı hakkında, sorularımızı yanıtladı.

Bugüne kadar dengbejlik üzerine çokça konuşuldu. Ama yeterli yazılı kaynak hâlâ yok gibi?

Evet ne yazık ki öyle. Dengbejlik söz konusu olduğunda, bu konuda kendilerini yetkin sayanlar ?deng? ve ?bej? sözcüklerinin bir araya gelmesi olarak tarif ederlerdi. Ama biliyoruz ki, dengbejlik sadece bu tanıma sığmayacak kadar kapsamlı bir konu. Benim derdim bir yönüyle de bunun böyle olmadığını kanıtlamaya yönelikti. Dengbejlik konusunda kaynaklar taradıkça içine girdikçe, iki noktada derinleşmem gerektiğini düşündüm. Birincisi, girdiğim Türkçe kaynakların hiçbirinde dengbejlik hakkında herhangi bir şekilde söz edilmiyor. İşte Fuat Köprülü?den tutun da, Özdemir Nutku?ya, Naili Boratav?a, İlhan Başgöz?e? Yani Anadolu folklorunu anlattığına inandığımız yazarların hiçbirisi, dengbej ismine değinmemiştir. Sadece Fuat Köprülü?nün edebiyat araştırmalarında 1500?lü yıllarda Osmanlı Sarayında ??bir Kürt aşık Osmanlı sultanına anlattı?? şeklinde bir ibare var. Onun dışında hiçbir şey yok. Ama dengbejlik öyle es geçilebilecek bir şey değil. Dengbejlik, Kürtlerin kültürel oluşumundan beri varlığını sürdüren bir yapı olarak karşımıza çıkıyor. Bunun çeşitli versiyonları vardır. Çünkü hikaye anlatım biçimi kültürün var oluşuyla birlikte ortaya çıkar. Şimdi tiyatronun başlangıcına bile baktığımız zaman, insanlar ava gidip döndüğü zaman, kabilenin geriye kalan insanlarına bir hikaye anlatma gereği duyuyorlar ve böylece tiyatro oluşmaya başlıyor. İşte dengbejlik de bir bakıma Kürtlerin bir ihtiyacını gidermeye, bir eksiğini doyurmaya yönelikti.

Dengbejler nasıl hikayeler anlatırlar?
Kürtlerde kahramanlık ve aşk hikayeleri var. Tabii ki bunlar, toplumun ruhunu var etmeleri gerekir. Bunu tabii ki hikayelerle var edecekler. Mesela kahramanlık hikayelerine baktığımız zaman mutlaka bir model sunma ihtiyacı duyuyor. Örneğin Sîyabend?in hikayesine baktığımızda, Kel Abdin Dino?ya baktığımızda Dewreşê Abdî?ye baktığımızda, hepsinde şu var; kahraman toplumun görmek istediğini toplumun değer yargılarını, mutlaka yerine getirmek zorunda. Çünkü dinleyici o modeli dinledikten sonra o modeli benimsemek zorunda kalıyor. Bugünkü sinema izleyicisi ile film kahramanları arasındaki ilişkiye benzetebiliriz. Seyircinin, film kahramanının davranış biçimleriyle kendisini bir tutmaya çalışması gibi dengbejleri dinleyen kişi de anlatılan hikayenin kahramanıyla kendisini özdeşleştiriyordu.
Tanım olarak baktığımızda dengbeji, genelde okuma yazma bilmeyen, güçlü bir sese sahip, kendi toplumunun geleneklerini göreneklerini, yaşayış biçimlerini, eksikliklerini çok iyi bilen, usta çırak ilişkisiyle yetişmiş ve sanatını sunabilen, köy köy gezebilen, sonbahar, kış gecelerinde hikayesini anlatan kişi olarak tarif edebiliriz. Bu nokta onları meddahlardan ve aşıklardan da ayırır. Çünkü meddah geceleri anlatmaz, gündüz anlatır, ama dengbej hikayesini mutlaka gece anlatır. Dengbejlerin hikayesini sadece geceleri anlatmasının iki nedeni var. Bir tanesi, kışın bu insanlar boştadır. Boş zamanlarını değerlendirmek adına yapılır. Ama bir tanesi şu ki; diğer dünya sözlü kültürlerinden farklı olarak ?kutsal gece? dedikleri bir inanışla ilgilidir.
Kutsal gece kavramı diğer sözlü kültürlerden farkı şudur; hikayeler gece anlatılır, çünkü gece kutsaldır, ritüeldir, büyü ile ilişkilidir. Gerçek dünyadan uzaklaşmadır. Kendi dünyasına sığındığı bir zamandır. Çünkü gerçek dünya gündüzdür ve sen bunun içindesindir. ama geceleyin büyüsel ayin başlar.

Sonuçta dengbejlik Kürt toplumunun bütün değer yargılarının söz ile ifadesidir. Tersten sorarsak, dengbejlik, Kürt dili, kimliği açısından, edebiyatı, gündelik ve aile yaşamı açısından, ya da başka uğraş alanları açısında ne gibi kazanımlar ile ilişkilendirebiliriz?
Hani hep böyle bir karşılaştırma ya da birleştirmeden söz ediliyor da; öncelikle şunun farkına varmamız lazım. Elbetteki dengbejliği söz ettiğiniz bütün alanlarla ilişkilendirebiliriz ve çok da ilgisi var. Ama şu temeli unutmamamız lazım. İki farklı kültürden bahsediyoruz, yazılı ve sözlü kültür. Şimdi yazılı kültür ile sözlü kültürün gelişim değerleri ve estetiği bambaşkadır. Sen sözlü kültürdeki bir yapıyı yazılı kültüre geçirdiğin zaman çok garip, hatta banal durur. Hatta bunun denemeleri yapıldı. Dewreşê Abdî olduğu gibi yazıya geçirildi ve edebi eser olarak sunulmaya çalışıldı. Ama böyle bir şey yok. Çünkü onun estetiği başkadır. Sözlü kültürün kendine göre bir estetiği vardır. Ha sen sözlü kültürden kendine bir yapı oluşturacaksan, onu temel alacaksan elbette olur. Şunu diyebilmeliyiz ki Kürt dili bugün hâlâ varlığını sürdürüyorsa bunun temel nedeni dengbejliktir. Dengbejliğin edebiyata katkısı da dildir. Dengbejliğin inanılmaz zengin bir dili var. Ve bu kelimeler çoğu arkaikleşmiş söz ile bugün durup düşündüğün zaman hayalini düşünce dünyanı geliştirmende ciddi katkıları sunar. Ama diğer türlü, dengbejlik modern edebiyatımızın üzerine oturtalım diyorsak, o zaman edebiyatçının fantezisine haksızlık etmiş oluruz. Çünkü o zaman kendi edebiyatımızı köreltebiliriz. Mesela Türk edebiyatına bakalım, onlar eğer bir aşık ya da meddah geleneği üzerinde edebiyatlarını kurabilselerdi, bugün geldikleri noktayı yakalayamazlardı belki. Cumhuriyet döneminde bunun denemeleri yapıldı. Ama arkası gelmedi. Elbette kendimizi var etmemizin yolu geçmişten gelir. kendi kültürel birikimimizden gelir. Ama bunu olduğu gibi taklit etmenin de bir manası olmaz. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz, edebiyat kendisini dengbejlik üzerinde var edebilir ama illa da onun üzerinde var etmek zorunda değildir. Örneğin Mehmed Uzun dengbejliği çok kullanır. Ama Uzun dengbejliği sözlü kültürün değerleri içinde kullanmaz. Uzun, dengbejliği edebiyat estetiği içinde nasıl değerlendiririm kaygısıyla kullanır.

Dengbejliğin bir yönüne değinmedik sanırım. İzlediğimiz kadarıyla dengbejlik aynı zamanda dayanışma adına, ortak davranışlar, duygular sergileyebiliyor. Hasta olan bir insan için divan kurulması gibi? Doğrudur çünkü, dengbejliğin bir kere birleştirici gücü vardır. En basiti, cemaati divanhanede toplayabiliyor. Ve divanın hakimidir. Bu divanhanede kimler var? En basit köylü de var, ağa da var bey de var. İkincisi imece usulü ile dayanışma gerçekleştirebilir. Üçüncüsü dengbej, akılment olarak değerlendirilir. Akıl veren akıl danışılan kişi olarak öne çıkar. Atasözlerini, anekdotlarını, deyimlerini iyi bilen ustaca kullanan sözün filozofudur.

Son olarak, Kürt toplumu açısından dengbejliğin bundan sonra bir rolü olabilir mi?
Kürt dili ve edebiyatı açısından önemli. Ama sadece edebiyat değil, dengbejlik sanat ve felsefe açısından da derinlemesine ela alınması gereken bir konu. Dediğim gibi Kürtlerin geleneklerini, göreneklerini, davranış biçimlerini yüz yıldan bahsetmiyor, belki 600 yıldan belki 700 yıldan söz etmek gerekir. 2 bin yıllık bir hikayeden bahsediyoruz. Kürt ruhunu kültürünü gayet tabii buluruz.
Bugün için, dengbejliğin arşivlik için, belgelik değeri vardır. Ama bugünün değer yargıları dengbejliği yeterince taşıyamıyor. Çünkü artık görsel kültüre geçtik. Artık küresel bir köydeyiz. Dengbejlik yaşar, ama şekil değiştirerek yaşar. Homeros?un hikayeleri bitti. Ama bugün sinemada da tiyatroda da bu hikayeleri günümüz değerleri içinde görüyoruz. Kürtler de bunu yapabilirler, çok daha iyi yapabilirler. Kürt masallarına, hikayelerine baktığınız zaman, hiçbir masalı, diğer çağdaş masallardan eksik değildir. ?Masalın Biçim Bilimi? diye bir kitap çıktı. Ben o kitaba baktım, Kürtlerin masalları aynısı.
Eğer dengbejlik kültürü doğru bir şekilde ela alınırsa bu hikaye unutulmaz. Ama yok sadece hikayeleri dinlenip, ama sadece festivallerde hatırlanırsa dengbejlik kültürü de zamanla yok olur. Taş çatlasa 20 yıl sonra yaşlı kuşak ölecek. Ki dengbejlik usta çırak ilişkisinde var olabilir. Eğer bunlar sağlanamazsa dengbejlikten geriye bir şey kalmaz.”

Dengbêjler, Sözün Yazgısı üzerine İrfan Aktan?ın Yazısı Radikal Gazetesi / Kitap / Yıl 5 Sayı 293
Önce deng ve bêj vardı!

?Dengbêjler?, geleneksel Kürt ozanlarının dünya edebiyatındaki yerini, geleneklerini inceliyor ve modern kültür karşısında neden yok olup gittiklerini tartışıyor

Abidin Parıltı, Dengbêjler başlığıyla yayımlanan kitabıyla, hayatın hengâmesi içinde arkasına dahi bakmaktan korkarak sürekli ?ileriye? koşan, koşuşturan, hayatı, anlamı, heyecanı, korkuyu, yalnızlığı, aşkı, sözü, yazıyı, sesi, parıldayan ekranların ve alan derinliği olmayan karelerin içine gömülmüş olan bizlere, önemli bir hatırlatmada bulunuyor: Bir zamanlar soğuk ve ıssız Kürt köylerine, ışıksız ve upuzun gecelere misafir olan söz ustaları vardı. Onlar, birbirinden habersiz köyleri, şehirleri, ülkeleri sözlerine işleyip diyar diyar gezer, yapayalnız köylüleri, anlattıkları hikâyeleriyle bir araya getirir, coştururlardı. Ve artık onlar yoklar. Çünkü artık sözün kıymeti yok.

Dengbêj geleneği henüz ölmedi ölmesine ama bundan böyle onlar, olamayacakları bir dünyada yaşadıklarının farkında oldukları için, seslerini (denglerini) çıkarmıyor, sözlerine anlam, anlamlarına söz eklemek için diyar diyar dolaşmıyor, gezdikleri yerlerde karınlarını doyuramıyorlar. Çünkü ?ileri?/ yazı/ ekran sadece onları değil, sözlerinin besleyicisi kahramanlık öykülerini, yüzlerce kişinin hayatına mâl olan aşk maceralarını ve üstü aralanmamış portakal memeleri ortadan kaldırdı. (Erkek dengbêjler kadın memelerini türkülerinde çok abartarak işler, hatta temel fantezi olarak memeleri bilirler. Oysa anlatıcı çoğunlukla kadındır: ?Gül desenli desmalı getirdim/ Sarı memelerimin çiftini içine koyup/ Sundum gönlümün azizine?, Derwêşê Evdî). Sınırlar, savaşlar, mayınlar, o iflah olmaz gezginlerin ayaklarını da prangaya vurdu. Hız, onları da toza-dumana kattı.

Oysa Barry Sanders, elektronik çağda yazılı kültürün krizini ve sözlü kültürün mazisini irdelediği Öküzün A?sı adlı kitabında 1986?da, Amerika?da düzenlenen PEN kongresinde konuşan Amerika PEN Başkanı Norman Mailer?dan şunları aktarıyordu: ?Biz söze âşığız. Onunla gurur duyuyoruz. Söz, devletin kuruluşundan çok daha eskilere dayanır. Söz, yeryüzündeki en eski insan varlığının her dirilişiyle ulaşır bize. (?) Hindistan?da Vedalar bize hâlâ şöyle der: ?Bütün tanrılar kelâma dayanır, tüm hayvanlar ve insanlar; tüm yaratıklar kelâmda yaşar? Kelâm, ilahi dünyanın merkezidir.?
Di?li geçmiş zaman?
İnanması güç ama yazı olmadan önce de hayat vardı! Şehirler insanı, insanın kelamını, sesini, sözünü yutmaya, bütün bir yaşam deneyiminin kaydedildiğini sandığımız ?bilişim teknolojileri? belleğimizi karanlık kuyulara gömmeye, söz üvey evlat olmaya başlamadan önce de hayat, bellek, kelâm vardı. Önce ?deng? (ses), sonra ?bêj? (söyleyen) vardı. Zamanın başka bir hızla aktığı, aşkların savaş sebebi sayıldığı, gecelerin daha uzun sürdüğü, yolların bitmek tükenmek bilmediği, seferilerin karınlarının doyurulduğu, soğan yiye yiye bedenleri çatlayan seyyahların derman olarak sarımsağı bildiği, sesin söz olduğu, sözün kilam, yani stran, yani türkü yapıldığı, kelâmın ?ilahi dünyanın merkezi? olduğu çağda, dengbêjler vardı. Onlar, o eşsiz söz ustaları, gördükleriyle, duyduklarıyla, hissettikleriyle anlattılar tarihi. Kürtlerin, sözlü kültürün egemen olduğu aşiretlerin, bir kalem çiziğiyle birbirinden ayırtılan halkın söz dağarcığı, belleği, aynası ve ama iflah olmaz yalnızlarıydı dengbêjler. Onlar hakkında yazarken, yazık ki çoktandır di?li (belki de apostrof kullanmamak daha yerinde olur) geçmiş zamanı kullanıyoruz. Onlar, onların ?deng?i, ?bêj?i ilah olmaktan çıkalı beri, bizler iflah olamıyoruz işte. İnsanları çiziklerle ayırıp sınırlara hapseden kalem, artık kelâmı da hapsediyor. Yazı, bütün sözlü kültürleri ve onun taşıyıcılarını ölümün soğuk pençesine bırakırken, onun kaynağı olan ?ilerilik?, ?modernite?, yazının da mezarını kazıyor. Çünkü sözün bittiği yerde, yazı da anlamsızlaşıyor. Parıldayan ?söz kutuları?, bilgisayarlar, televizyonlar, yazıyı da modernitenin çöpüne gömmeye hazırlanıyor?

Faydalı ve yetersiz bir tehlike
Abidin Parıltı, Dengbêjler adlı kitabında, yazının ötesinde kalan, teknolojinin yarattığı toz-duman arasında yitip giden, televizyon ekranlarının ışığı altında görünmez olan söz ustalarını, yazıyla bir hayli geç buluşmalarına, televizyonla yeni yeni haşır neşir olmalarına karşın, onların büyüsüne kapılıp -sözlü- belleklerini yitirmeye başlayan Kürtlerin dengbêjlerini, ?eski? veya ?ilkel? dünyanın sözlü kültür deneyimleriyle, söz ustalarıyla karşılaştırarak, sözün gücünü enine boyuna tartıp biçerek irdeliyor, tartışıyor, tanıtıyor. Saussure?ün ?aynı anda hem faydalı, hem yetersiz bir tehlikedir? dediği yazı ile sözü, yazılı ve sözlü kültürü karşılaştırıp derinlemesine irdeleyerek çalışmasına girişen Parıltı, sözlü kültürde anlatıcıların ne anlattığını açımlıyor evvela. Sahi, dengbêj ne anlatır? Aslında, şu anki hengâmeyi, bilgisayarı, televizyonu, radyoyu, interneti, hızı, pısırıklığı, korkaklığı, günübirlikçiliği, itaatkârlığı çıkarın hayattan; geriye ne kalıyorsa, dengbêjler onu anlatıyor işte.
Parıltı, Dengbêjler?de, yazının ?araya? girmediği yaşamların belleklerini, anlatıcılarını, söz ustalarını; yazıyla birlikte kıymetlerini yitiren, yoksulluk ve küskünlük içinde, kendilerini yaratan sözlü kültür gibi zamanla yitip giden dengbêjleri anlatan, -heyecanımı bağışlayın ama- enfes bir çalışmaya imza atıyor. Bu toprakların yazısız halkının sözlü kültür taşıyıcıları olan dengbêjler, ilk defa böylesine kapsamlı, kuramsal bir çalışmanın konusu oluyor. Çok değil, on beş yıl kadar öncesinde bile, dengbêjlerin dinleyiciyi mest ettiği divanhanelerde; büyüklerini sarhoş eden bu anlatıcıların seslerindeki mucizeyi anlamakta güçlük çeken hangi ?çocuk?, bu ses ve söz ustaları üzerine yapılmış böyle bir çalışmayı masasında görünce heyecanlanmaz ki! Dengbêjlerin ölüm ilanını da içeren yazılı- bir çalışmayı, bir zamanlar onların sesinin yankılandığı Hakkâri?nin bir köyünde, bir divanhanede, dizüstü bilgisayarda ?anlatıyor olmak? hangi vicdan sahibine derin bir hüzün kaynağı olmaz ki!

Ömür uzatmak için ölmek
Parıltı?nın, sözlü kültür üzerine çalışan herkesin rehberi sayılan Walter J. Ong?un Sözlü ve Yazılı Kültür başlıklı kitabından aktardığı şu söz bütün hadiseyi özetliyor aslında: ?Sözlü kültür kökenli kişiler, bir bakıma ıstırap çekmektedirler. Çünkü gönülden öğrenmeyi arzu ettikleri okuma yazma yeteneğiyle yepyeni bir heyecan âlemine girmez, eski sıcak, sözlü dünyalarındaki heyecanlara dönemeyeceklerini bilmektedirler. Ömrümüzü uzatmamız için ölmemiz gerekmektedir.?
Parıltı, namı bütün Kürt köylerine yayılmış Evdalê Zeynikê?den, hayatı bir ?kahramanlık? öyküsü olan Karapetê Xaço?ya, erotik kilamlarıyla düğünlerin çiçeği olmuş Miradko?dan çileli yaşamını sözüne işleyen Eyşe Şan?a, yokluk ve yalnızlık içinde ?yazılı dünyaya? veda eden pek çok deng ustasını, dengbêji ve dengbêjliği tanıtıyor bize. Zamanın ?uzun? olduğu çağlarda dünyanın her yerinde hikâyeler anlatarak insanlık tarihini kayda geçiren hikâye anlatıcılarını, (?dengbêjlerin akrabaları?nı) ?rhapsodoi?leri, ?minstrel? ve ?bard?ları, ?jester? ve ?mummer?ları, ?trubadur?ları, onların anlatımlarını, sözlü kültürle yazılı kültür arasındaki geçişte insanlığın uğradığı kaybı irdeleyen Parıltı?nın zengin çalışması insana şöyle bir duygu da veriyor: Yazılı kültürün gazabına uğramış olan dengbêjleri, yine yazılı bir çalışmayla tanımanın hüznü. Bu duygu, çağımızda dengbêjlerin yaşadığı trajedinin de en yalın ifadesidir zaten.
Abidin Parıltı, kitabın bir yerinde bu trajedinin arka planını çok güzel ifade ediyor: ?Dengbêjler kelime avcılarıydılar. Her gittikleri yerden heybelerinde yiyecek yerine yeni sesler ve kelimelerle dönerlerdi. Biliyorlardı ki kendilerine değil sözlerine ve seslerine değer biçiliyordu??
Dengbêjler, artık sözlerine değer biçilmeyen çağa gelip dayandıklarında, ses ve söz de anlamını yitirmişti. Onlar için yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Çünkü kendimiz, belleğimiz, hikâyelerimiz için yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Arada bir Abidin Parıltı veya Mehmed Uzun gibi, dengbêjlerin sihirli dünyasını koklamış olan araştırmacılar, yazarlar çıkıp geçmişimize tuttukları aynayı yüzümüze çevirdiklerinde bu çaresizliğimizi tekrar anımsayacağız, o kadar!

Bir dengbêj portresi: Eyşa Şan
1938?de Diyarbakır?da doğan Eyşa Şan varlıklı bir ailenin kızıydı. Babasının etkisiyle dengbejlik geleneğiyle erken tanıştı. Ancak sonrasında ailesi onun dengbêj olmasına karşı çıkmış ve memnuniyetsizliğini gizlememiştir. Babası sanatı ve dengbejliği, kadınlar için büyük günah olarak kabul ediyordu. Yirmi yaşındayken babasının diretmesiyle evlendi. Ancak kısa bir süre sonra boşanarak Antep?e yerleşti. Aynı dönemlerde Antep radyosunda Türkçe şarkılar söyledi. Kürtçe şarkılar da söylemek isteyince işinden oldu. Hemen sonrasında İstanbul?a gelip Kürtçe ve Türkçe şarkılardan oluşan bir albüm çıkardı. Türkiye?de ilk Kürtçe kaset çıkaran kişi olarak da bilinir ve Kürtlerin önemli kadın dengbejlerindendir. Hikâyeleri kısa ve ezgili biçimde okudu. En bilineni Cemile Horo?yla birlikte icra ettiği Meme Alan hikâyesidir. 1979 yılında Irak’ta yaşamaya başladı. Birçok Kürt sanatçıya aynı sahneye paylaştı. Birçok stranı Türkçeye adapte edilse de adından söz edilmedi. 1996?da İzmir?de kansere yenilerek yaşamını yitirdi.”

Dengbêjler, Sözün Yazgısı üzerine Şeyhmus Diken?in Birgün Gazetesi’nde çıkan yazısı
Sözün Bitmediği Yerden Seslenen Dengbejler

İtibarları, defleri, sesleriyle yeniden varlık bulsa da, şimdinin dengbejleri artık gezmiyorlar. Bir yerlere çağrılmayı bekliyorlar. Ya da şehirde bulabildikleri bir mekânda birbirlerinin kokusunu alıyorlar. Arada bir de seslerine ses katıyorlar.

?Dengbêjler, sözün yazgısı? kitabında söze ?başlarken? Abidin Parıltı, diyor ki; ?Dengbêjlerin modern gündelik hayat içinde yerleri kalmamış görünüyor. Çoktan uzaklaştılar bizden.? Evet, çoktan uzaklaştılar bizden. Onlar mı bizlerden uzaklaştılar. Biz mi modern hayatların hengamesi içinde onları ?çağlar ötesinde kalmış bir zanaatı sürdürenler? olarak küçümseyerek öteledik. 140 sayfalık kitabı okurken sürekli dönerek bu soruyu kendime sordum.

Carkî cara, rehmet li dê û bawê gohdara. Çok û çolistan, berri û beristan, havîn çu hena hat zivistan. Berfê da çokê hespan. Böyle başlardı rahmetli nenem çîroklarına (hikâyelerine). Bazalt ve kadim şehrin eski evlerinin kocaman odalarından birinin ortasına kurulmuş mangalının, ondan daha büyük üzerindeki kürsüsünün en üstüne yayılmış koca bir yün yorganın yarı bellerimize kadar altına girer ve can kulağıyla eski çağlardan kalma binler yıllık hikâyeleri dinlerdik. Çoğu kez o hikâyeleri dinlerken uyuyakalırdık.Bizim dengbêjlerimizdi ninelerimiz.

Sonra biraz büyüdük. Ya da büyüdüğümüz aile içinde kabul gördü. Biz de öyle saydık kendimizi. Bu kez babamız ellerimizden tutup kış geceleri esnaf kahvelerinde dinletti bizlere o gaipten gelen hikâye anlatıcılarını. Hikâyeler nedense hep en heyecanlı yerlerinde kesiliyordu. Nerden bilirdik ki o arkası yarınlı radyo dizilerinin en eski anlatıcılarının o hikâyeciler olduklarını.

Sözlü anlatı, sözlü kültürler üzerine o kadar az çalışma var ki ve bu az çalışmalar içinde ?biz?e ait böylesine özgün örneklerle karşılaşınca insan ister istemez sahiplenip paylaşmak istiyor. Abidin Parıltı?nın Dengbêjler?i* bu türden çalışmalardan. Unuttuklarımı yeniden hatırlattı bana. Bilmediklerimi de öğretti, kavrattı.

Uzun yıllar önce duymuş sonra unutmuştum. Benim dinlediğim dengbêjler de hikaye anlatıcıları da ?bi sê dengan dike gazî,? diye sürekli tekrarla konuşurlardı. Üç sesle sizi çağırıyorlar derlerdi. Sözün inceliği üç sesle başlardı. Ne bir eksik ne de fazla. Neden iki ya da dört ses değil de üç ses. Anlam veremez ve yanıtını da bulamazdım. Hâlâ da bulabilmiş değilim. Unuttuğum sesleri anımsattı bana Dengbêjler.

Kızılderililerin hikâyelerini büyükanneleri anlatırmış. Ne kadar da Kürtlere benziyor. Onu da Abidin?in kitabından öğrendim.

Mehmed Uzun da ?Dengbêjlerim? ismiyle bir kitap yazmıştı. Epeyce sonra Uzun?a, ?Nerden aklına geldi de bu unutulmuşları yazdın? diye sormuştum. ?Yitiyorlardı. Toplum onları dışlamıştı. Adam yerine koymuyordu. Oysa onlar bir zamanlar çok ayrıcalıklıydılar. Her büyük bey?in, aşiretin ünlü bir dengbêji olurdu. Zenginlik ve büyüklüklerinin ölçüsü onlarla olan ünlü bir dengbêjlerinin olması ile orantılıydı. İşte bu nedenle bu yitik zamanlarda sadece Dengbêjlerim kitabını yazmakla kalmayıp, Diclenin Yakarışı?nın başkişisini de onlardan biri olarak Kör Bro?yu seçtim. Olması gereken buydu. Bu dengbêjlere bir vefa borcuydu? demişti.

Abidin Parıltı?nın Dengbêjleri bir hafıza tazeleme, bellek yineleme, hatırlatma kitabı. Geçmişi, geçmiş seslerin tınısını anımsatmanın edebiyat tadında akademik hissiyatı?

Bir zamanların epeyce öncesinde olduğu gibi: Berê gotin hebû, önce söz vardı. Sözün olduğu devirlerde dengbêjler vardı. Vaka ki söz bitti, sözün sahipleri de, dengbêjler de bitti. Onların yeniden dirilişi sanki biraz da siyaseten zuhur buldu. Sonra kültür sanat festivalleri, şenlikleri başladı. Sonra da adı da kendi de yiten dengbêjlerin sanki yeniden ?iade-i itibarı? gündeme geldi.

İtibarları defleri, sesleri ile yeniden varlık bulsa da, şimdinin dengbêjleri artık gezmiyorlar. Bir yerlere çağrılmayı bekliyorlar. Ya da şehirde bulabildikleri bir mekânda (Mesela Diyarbakır?da Dicle Fırat Kültür Merkezinde) birbirlerinin kokusunu alıyorlar. Arada bir de seslerine ses katıyorlar.

Dengbêjler, sözün yazgısı; farklı kültürlerdeki sözlü anlatının da karşılaştırmalı bir çalışması olmuş aynı zamanda. Referansları ile de özgün bir örnek. Kürtlerin Homerosu Ebdalê Zeynikê?den, ?Dengbêj dediğin üç gün üç gece söylediği halde hâla söyleyeceği sözü olandır? diyen Karabetê Xaço?ya; Mehmed Arif Cizrawî?den Eyşe Şan?a, ve Şakiro?dan Mıradko?ya uzanan bir hüzünkâr yolculuk olmuş.

Abidin Parıltı ve Sözün Yazgısı Dengbêjler, ?Çağlar boyunca öğrenmeden öte bir gelenek olan, hikâye anlatıcıları tarafından bugüne taşınan destanlar, her anlatan kişi tarafından üstüne anlatıcının duyguları, düşünceleri, düşleri de eklenmiş ve dilden dile geçerek, yeni mecralarda akarak biçimlenmiş? yaşanmışlıkların bugüne kalan haysiyetli ve hakkı teslim edilmiş yüzüdür. (ŞD/TK)

Abidin Parıltı’nın Yaşam Öyküsü

1978 yılında Mardin/Nusaybin?de doğdu. Üniversiteye kadar olan eğitimini Nusaybin?de tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi G.S.F Sahne Sanatları Bölümü Dramatik Yazarlık Ana Sanat Dalı?ndan 2004 yılında ?Anadolu?nun Sözlü Kültüründe Hikaye Anlatıcıları ve Bir Model Oyun? adlı teziyle mezun oldu. ?Dengbêjler, Sözün Yazgısı? kitabı 2006?da İthaki Yayınları?nca yayınlandı. Radikal Kitap, Virgül, Milliyet Sanat, Kitaplık, Esmer, Nûdem, Kaçak Yayın, Agora, Toplumsal Tarih, Multi Kulti, Artı Gündem ve Ek Gündem?de yazıları yayınlandı/yayınlanıyor. Televizyon ve sinema projeleri yazdı, yayınlandı. TRT?de metin yazarlığı yaptı. ?Anlat ki Seni Göreyim? isimli kadın öykülerinden oluşan oyunu İstanbul ve İzmir?de oynandı. Tiyatro Oyunevi?nde dramaturgluk yaptı. Tol romanının sahneye uyarlanmasında yer aldı. Hiner Saleem?in ?Dol? adını taşıyan sinema filminde yönetmen yardımcılığı ve oyunculuk yaptı. Oyun, senaryo ve öyküler yazıyor. ?Kader? ve ?Ezo Gelin? dizilerinin senaryosunda yer aldı. Öykülerden oluşan ikinci kitabı ?heveskuşu? adıyla yayınlandı? Türkiye PEN ve Uluslararası PEN yazarlar derneği üyesidir. İstanbul?da yaşıyor.

Kitabın Künyesi
Dengbejler Sözün Yazgısı
(Dengbêjler)
Abidin Parıltı
İthaki Yayınları / Tarih-Toplum-Kuram Dizisi
Yayın Koordinatörü:Füsun Taş
Yayıma Hazırlayan:Ahmet Öz
Sayfa Düzeni:Cemile Öz
Sanat Yönetmeni:Murat Özgül
İstanbul, 2006, 1. Basım
147 sayfa

Previous Story

Birini Öldüreceğim (Ez ê Yekî Bikujim)- Firat Ceweri

Next Story

Heveskuşu – Abidin Parıltı

Latest from İnceleme

Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ