Dergiler ve Anadolu Dergiciliği Üzerine – Müslüm Kabadayı

Lise bilgilerimizle bizde Servet-i Fünun dergisi etrafında toplanan edebi topluluğa Edebiyat-ı Cedide (Yeni Edebiyat) dendiğini hemen hatırlarız. İlk beyanname yayımlayan topluluğun da Fecr-i Aticiler olduğunu? Osmanlı dönemi aydınlanma hareketlerinin merkezi sayılan Selanik?te çıkan Genç Kalemler?den de haberdarızdır. Peki, 115 yıl öncesine dayanan bu bilgilere kavuşan insanların ne kadarı bu dergilerin hangi koşullarda, nasıl çıkarıldıklarını merak edip öğreniyor?

Temel soru bu ve bu sorunun okunu hedefine vardırabilirsek, genel olarak ülkemizdeki dergicilik, özellikle de Anadolu dergiciliği üzerine yol almaya başlıyoruz demektir.
Baştan bir saptamayı dile getirerek konunun can alıcı yönlerine değinmek istiyorum. Türkiye dergiler mezarlığı? Başka örnekler vereceğimize kendimizden yola çıkmak daha doğru. 1980?li yıllarda iki dergi çalışmasının içinde yer aldım. Biri Nitelik, diğeri de Yaşamın Tüm Birimlerinde Yoğunluk. Trabzon?da arkadaşlarımızla bin bir güçlükle çıkardığımız Katılım Emek-Sanat geldi 1990?da. Onu, Antakya?da çıkardığımız Amik ve Adana?da yayımlanan Lül dergileri izledi, 2000?de. 2005?te Ankara?da Edebiyat Sanat ve Eğitimde Yoğunluk ve 2011?de de İlkinci Edebiyat dergileri? Bunlar, doğrudan sorumlulukla merkezinde yer aldıklarım, bir de temsilciliğini, yazarlığını yaptığım dergiler var: İnsancıl, Kum, Nikbinlik, Kıyı, Karşın, Eylülce, Zonkişot, Tersakan Toros? Bunların içinde en uzun süreli (21 yıl) çıkan ve devam eden dergi İnsancıl; diğerleri birkaç ay ya da sayı, birkaç yıl çıkanlar. Dolayısıyla ?dergiler mezarlığı? bir ülkede yaşadığımız bir gerçek. Ama devrimci, toplumcu bir kişilik ya da yarına dair bir iddiası, söyleyecek sözü olan bir sanatçı, mezarlığa bakıp kuyruğunu dik tutmaktan vazgeçer mi? İşte o vazgeçmeyenlerdir ki, birçok sıkıntıya, vefasızlığa katlanarak taze fırından çıkmış ekmek gibi üzerinde matbaanın buharı tüten dergileri meraklılarına ulaştırmak için can atarlar. O heyecan ve coşkuyu, güzel bir şeyi paylaşma duygusunu, ancak o anı yaşayanlar bilir.

Heyecan, coşku, estetik üretim-yaratım ve paylaşımın verdiği haz, bir derginin çıkarılması, özellikle uzun ömürlü sürdürülmesi için yeterli mi? Toplumcu-devrimci kişilik, iddiası-sözü olan sanatçı, toplumsal ölçekte diğer aktörlerle ilişkide bulunduğuna göre, Türkiye?nin bugünkü gerçekliğini sağlam değerlendirmek ve ?dergicilik? çerçevesinde mevcut gerçeği, toplumcu gerçekçilik mücadelesiyle eşitlik-özgürlük yoluna dönüştürmek durumundadır. Dolayısıyla kapitalist Türkiye?de niçin dergiler mezarlığı oluştuğunun nedenlerini vurucu yönleriyle saptamakla işe başlamamızda yarar var.

Birincisi; özellikle 1989?dan sonra Türkiye kapitalizmi basın-yayın alanında hızla tekelleşme ve 2003?ten sonra da toplum üzerinde medya egemenliği oluşturma sürecini yaşamıştır. Türkiye İş Bankası, Yapı Kredi Bankası başta olmak üzere finans kuruluşları ?kitap ve dergi piyasası?nı denetimine almaya başlamışlardır. Nâzım Hikmet, Yaşar Kemal başta olmak üzere birçok toplumcu şair-yazarın yapıtları bu tekellerce satın alınmış olup bu müdahaleye karşı sosyalistlerin yaptıkları mücadele de tarihe not düşülmüştür.

İkincisi; kağıt üretimi ve dağıtımı (Seka) kamu hizmeti olmaktan çıkarılıp ithalat ağır bastığından maliyetler toplumcu yayıncılığın belini bükmeye başlamıştır. Dağıtımda meydana gelen tekelleşme de cabası olmuştur. Birçok kitap ve dergi, dağıtım zorlukları nedeniyle okuyucuya ulaştıralamaz hale gelmiştir.

Üçüncüsü; edebiyat-sanat alanına neo-liberal ideolojinin, post-modern felsefenin girdileri o kadar artmıştır ki, ?gerçeklik?ten uzak ve toplumsal duyarlığı olmayan yapıtlar piyasası egemen hale gelmiştir. 1980 sonrası yetişen kuşak, bu kitap ve dergilerin güdümünde edebiyat-sanatı tanımaya mahkum edilmek istenmiştir. Özellikle Sorosçuların kurduğu ?Açık Toplum Örgütü? üzerinden ciddi manipülasyon süreci gündeme gelmiştir. Buna karşı ?Anadolu dergileri? içinde hem anti-emperyalist hem de toplumcu damarı olanların çabasıyla bu manipülasyon önemli oranda etkisizleştirilmiştir.

Dördüncüsü; ülkede yaşanan ekonomik-toplumsal ve kültürel alandaki neo-liberal dönüşümün yarattığı yeni çelişki ve çatışmaları erken görüp, kavrayıp sanat diliyle bunları kitlelere ulaştırma konusunda aktif olması gereken Türkiye solunun yaşadığı kafa karışıklığı da dergilerin kitle bağlarının kurulamamasında etkili olmuştur.

Beşincisi; eskiden dergi yönetmenleri ve kimi şair-yazarları okuyucuyla birebir ilişki kurarken, dergilere ürün gönderenlerle yazışıp onların gelişimlerinde rol alırken, bu gelenek büyük oranda terk edilmiştir. Böylece, dergiler ?okul? özelliğini yitirmeye başlamıştır. Türkiye?de çıkan her edebiyat-sanat dergisinde aynı isimlerin boy göstermesi, giderek bir başka edepsizliğin zemin bulmasına yol açmıştır.

Altıncısı; bizim ?İstanbul dukalığı? dediğimiz ya da Cengiz Gündoğdu?nun deyimiyle ?star sistemi? egemen kılınarak, yoz kültür ve sanat ülkeye dayatılmak istenmiştir. Yaygın basın-yayın kuruluşlarında, kitap eklerinde bunlar pompalanmıştır.

Yedincisi; dergilerin seçtikleri alanlar ve ?hedef kitlesi? bakımından karmaşıklığı yanında Anadolu?da aynı kentte birbirine paralel birçok derginin çıkıyor olmasının yarattığı kimi anlamsız gruplaşmalar, hatta birbirini yıpratan ilişkiler de ciddi zaaflara yol açmıştır. Buna bağlı olarak dergilerin içerik ve estetik yetkinlik bakımından yetersiz ürünlere yer vermeleri de ilgiyi azaltmıştır.

Sekizincisi; şair ve yazar örgütlerinin, yayıncılar birliğinin, telif hakları başta olmak üzere ülkede yaşanan baskı, şiddet ve gericileşmeye karşı güçlü bir duruş sergileyememeleri. Bu örgütlerin nicel ve nitel yönden etkinliğini yitirmesi.

Daha birçok neden sayılabilir.

Dergilerin işlevlerine gelince?

Yanılmıyorsam 1925?te Yusuf Ziya Ortaç, Akbaba dergisinin 25 bin civarında basıldığını ve okuyucu tarafından yoğun ilgi gördüğü için yaşadıkları dağıtım sorunlarına dair yaptığı açıklama ile gündem yaratmış. Ülkede okur-yazarlık oranının düşüklüğü ve savaştan yeni çıkmış bir toplumun Cumhuriyet?in kuruluş sancılarını yaşadığı bir dönemde 25 bin satan bir derginin varlığı, bugün yüzlerle ya da en çok binlerle ifade edilen dergi tirajları dikkate alındığında çok önem arz etmektedir. Yine 1930?lu yıllarda çıkmaya başlayan Varlık dergisinden Garipçiler?i oluşturan şair-yazarların çıkması başta olmak üzere bugüne kadar derginin varlığını sürdürmesi de üzerinde durulması gereken önemli bir veridir. Aynı olguyu, Trabzon?da 1960?lardan beri yayımlanan Kıyı dergisi için de söylemek mümkündür. Başka kentlerde de buna benzer birkaç örnekle karşılaşılmaktadır; bunun nedeni de kurumsallaşma ya da kuşaklar arasındaki bağlantının sürekliliğidir. Demek ki dergilerin birincil işlevi, yeni kuşak şair-yazarların gün ışığına çıkmalarına zemin hazırlamak; okuyucunun estetik beğenisini zenginleştirmek ve kuşaklar arasındaki geçişkenliği sağlamak.
Anadolu dergiciliğinin en önemli işlevi ise, metropollerde çıkan ve elit ilişkilerin dışına çıkmayan dergilere alternatif olarak yerel şair-yazarların okuyucuyla buluşmasını sağlamak; bu dergileri takip eden edebiyat-sanat tarihçilerinin, eleştirmenlerin gündemlerine girmelerine vesile olmak; çıktıkları yerelin kültür-sanat ve edebiyat birikimlerini tanıtmak? Bu açıdan 1930?lu yıllardan itibaren Ankara?daki Ülkü dergisi başta olmak üzere birçok kentte çıkan Halkevleri dergileri çok etkili işlev üstlenmişlerdir. Eğer İlhan Berk edebiyat dünyasında var olabilmişse, bunu Manisa?da çıkan Halkevi dergisine borçludur bir bakıma.
Anadolu dergiciliğinin ne denli önemli olduğunu gösteren birçok örnek verilebilir; özellikle halkbilimi ürünlerinin gün ışığına çıkarılmasında 2000?li yıllarda Antakya?da çıkarılan Amik dergisinin anılmasında yarar var. Bugün belgeselcilerin sanatçılar, şair-yazarlarla ilgili yaptıkları çalışmalarda bu dergilerin sararmış sayfaları büyük arşiv oluşturmaktadır.

Gelelim, bugün genel anlamda dergicilik, özellikle de Anadolu dergiciliğinin ama-araç ve yöntemler bakımından varlıklarını nasıl güçlendirecekleri konusuna? Önerilerimi özetle şöyle sıralamak istiyorum:
– Derginin hangi alanda ve nasıl faaliyet yürüteceğinin net olması.
– Yayın amaç ve ilkelerinin sağlam temele oturması, uygulamada tutarlı davranılması.
– Bazı dergilerin aynı zamanda bir yayınevi işlevi de üstlendiği dikkate alındığında, kitap-dergi dağıtım ağının tekeller dışında kurulması. Bu amaçla Anadolu?daki dergiler arasındaki dayanışmanın kooperatif vb. örgütlenmeler üzerinden örgütlenmesi.
– İlköğretimden üniversiteye kadar öğrenci gençliğin ilgi odağına girecek bir yayın politikasının belirlenmesi. Yeni kuşakla bağ kuracak sanat ve kültür etkinliklerine ağırlık verilmesi. Bu çerçevede sanatlar arasındaki bağlantıların güçlendirilmesi.
– Ürünler ya da anlayışlar üzerinde eleştirel değerlendirme ve ortaklaşmacı tartışma ortamlarının, internet başta olmak üzere olabildiğince verimli kullanılması.
– İhtiyaç duyulduğunda ve besleyici olmak için belli aralıklarla sempozyum, konferans vb. etkinliklerle Anadolu dergilerinin deneyimlerini paylaşacakları, sorunlarına çözüm üretecekleri bir kanalın açılması.

Bu anlamda Terskan Toros?un başlattığı ?dosya? çalışması ve bir sempozyum düzenlenmesi girişimini çok değerli görüyorum. Hepimize kolay gelsin.

Müslüm Kabadayı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir