Devrim İçin Başka Bir Dünya Şart mı? – Elif Kutlu*

Ütopyalar döneminin siyasi, ekonomik ve sosyal değerlerini eleştirmek için yazılır. Bunun ötesinde ?yeryüzünde cenneti kurmak? üzerine düşünülür ve yaşanılan dönemin koşullarının nasıl iyileştirileceğinin/ en iyi hale getirileceğinin üzerine tasarılar oluşturulur. Bu siyasal tasarılar ?tasarlanan rejimlerin nasıl olduğu bir yana- daha iyi bir düzene kavuşmayı umut etmeleri ile ortak bir paydada buluşur. Fakat bu ?umut ilkesi? zamanla yerini derin bir umutsuzluğa ve kötümserliğe bırakır. Yazılan onca siyasal tasarıya rağmen devlet düzeninin iyiye değil de daha kötüye gitmesi ?savaşlar, işsizlik, diktatörlükler vs.- umudun yitirilmesine sebep olur. Bu nedenle ütopyalar yerini karşı ütopyalara bırakır. Karşı ütopyalar, sadece halkın mutluluğuna odaklanıyor gibi görünen rejimlerin ?gün geçtikçe daha çok otomatlaştırdığı- ?insan kitlesi? üzerindeki etkilerinin nasıl sonuçlar vereceği üzerine odaklanır. Sonuç olarak kalan, mevcut duruma bağımlı, umudunu ve bilincini yitirmiş ve gün geçtikçe durumu daha da kötüye giden kitlelerdir. Peki, bu umudu tekrar elde etmek hala mümkün mü? Kötüye giden durumu kurtarmak için başka bir gezegene mi ihtiyacımız var?(2)

Le Guin, Mülksüzler?de Urras ve Anarres adlı iki gezegeni konu edinir. Le Guin her ne kadar metaforlardan hoşlanmadığını söylese de(3) burada Urras?ın ABD ve SSCB? nin (USA ve USSR) harflerinden devşirildiğini, Anarres?in ise Anarşi?yi çağrıştırdığını görmek mümkündür.(4) Öyleyse bir yandan içinde yaşadığımız dünya öte yandan mevcut durumun aşılabileceği bir dünya sergilendiğini görmek zor olmaz. Çünkü Anarres aslında toplumsal cinsiyetin/ cinsiyetçiliğin, kapitalizmin, özel mülkiyetin, militarizmin vs. aşıldığı bir dünyadır. Urras ise kapitalizmi doruklarında yaşayan ve Anarres?in aksi bir yerdir. Her ne kadar ikisi arasında uçurumlar olsa da içlerinde yaşayan insanların karşı gezegene özlem/ merak duyduğu görülür.

Urras, çoğu kez bize içinde yaşadığımız dünyayı çağrıştırır. Sonsuz olanaklar dünyasındaki kapitalizm, özel mülkiyet, eşitsizlik, cinsiyetçilik, baskı, savaş, haksızlıklar ve daha nicesi. Her ne kadar görüntüsüyle ?veya sadece görünen yanlarıyla- bir cenneti andırsa da burası aslında bir cehennem: yüksek olanaklar ve içinde bulunulan ?bolluk?, haksızlık ve baskı ile bir cehennemi aratmıyor.(5) Görünümüyle buranın cazibesine kapılmamak mümkün değil; Anarres gibi kurak, çorak, olanakları yok denecek derece az olan bir yerden gelip de bu cazibeye kapılmayı normal olarak görmek mümkün. Anarres ise kuraklıktan dolayı dışkıdaki suyun bile değerlendirildiği fakat eşitsizliğin, hiyerarşinin, cinsiyetçiliğin, haksızlığın, baskının olmadığı başka bir dünya. İnsanların en verimsiz koşullarda, özgürlükleri uğruna ?kazandıkları? bir dünya. İktidarın, yöneticilerin olmadığı bir yer burası: ÜDE ( Üretim ve Dağıtım Eşgüdümü) ise sadece üretimin yönetildiği bir yer. Buna rağmen kamuoyu vicdanı yaratarak insanlar üstünde bir baskı mekanizması oluşturulmuyor değil.

Bu durumun daha öncesine gidildiğinde -yani Urras?ın Anarres?ten önceki haline- Odo?nun Urras?ın bu durumuna karşı olduğunu, sonrasında Urras?ın bu insanları ?Odocuları- hayatından çıkarmak için ve ?onlara özgürlüklerini vermek için? birçok canlının yaşayamadığı kurak bir gezegende yaşamalarını sağladığı görülür. Bu durumda şöyle bir soru can bulabilir: Odocular, mücadele ettikleri şeye, özgürlüklerine gerçekten kavuşmuş mudur? Odocular?ın mücadelesinin başka bir gezegende tamamen sona ermiş gibi görünmesi oysa hala Urras?a hizmet ediyor olmaları özgürlük müdür? Ya da Urras?ta mevcut düzene tekrar karşı çıkanlar olursa, onlar da bir başka gezegene mi gönderilir? Oysa artık Urras?taki Odocular?ın istediği tek şey adalet.(6) Başka bir soru daha var: özgürlük adına onca mücadele veren Odo, Anarres?te yaşamakla avutulmayı kabul eder miydi?

Shevek?in Ananarres?ten Urras?a çıktığı yolculukta belki bu sorular aklında yok. Ama onun bir amacı var, Anarres?le Urras arasındaki, daha doğru bir deyişle burada yaşayan insanların kafasındaki, ?duvarları yıkmak?. Yaşadığı gezegendeki toplumun karşı çıkışlarına rağmen, Shevek aslında tam anlamıyla özgür olmadığını anlar ve yola çıkar. Anarres, anarşinin resmini çiziyor gibi görünse de baskı kurmaya başlamış insanlar yok değil. Kaldı ki bu insanlar henüz bir hiyerarşi kurmuş gibi gözükmüyorsa da ileride ne yapacakları muallâk. Bu nedenle içine kapamış bir gezegenin özgür gibi görünüp, belli kalıplara sıkıştırılmaktan kurtulması Shevek?in fikirleri ile sağlanabilir. Çünkü Shevek hem Anarres?te hem Urras?ta bir fikiri temsil ediyor: ?Ete kemiğe bürünmüş anarşizm fikri.?(7)

Shevek?in Urras?a gidişi oradaki Odocuları harekete geçirebileceği gibi, karşı ütopyalarda(8) örneklerini gördüğümüz sonuçlara da yol açabilir miydi? Shevek?in dönüşümü Zamyatin?in D-503?ü gibi zihninin ?hastalıklardan arındırılması?, Orwell?in Winston Smith?i gibi türlü işkencelere uğrayarak ?doğru olanla doldurulması?, Burgess?in Alex?i gibi ?topluma kazandırılması? ya da Huxley?in ?Vahşi?si gibi teknik bir uygarlığın ağırlığıyla yok olması gibi durumlar taşımıyor. Fakat Le Guin?in zihinde oluşturduğu ?umut ilkesi?nin yanında bir de bilinmeyenler var. Shevek?in yolculuğunun nasıl sona erdiği bilinmiyor. Okuduğumuz son cümleler ancak Shevek?in amacına tam anlamıyla ulaşamadan geri dönüş yolculuğuna çıktığını betimliyor. Sonrası zihnimizde olumlu/ olumsuz birçok soruya zemin hazırlıyor. Yine de Shevek?in dönüşümünün sonucunun Montag?in(9) mücadelesindeki gibi umut verici olduğu umulur.

Öte yandan Shevek?in Anarres?ten çıkıp Urras?la devam eden ve özgürlüğüne kavuştuğunu umut ettiren serüveninin başkahramanı aslında ?gizliden gizliye- Takver?dir; bir kadındır. Çünkü Shevek?in her şeyin olurunda gittiğini sandığı dünyasında ?gözünü açan? Takver?dir; bir kadındır. Öte yandan Winston Smith?in, D-503?ün ve Montag?in dönüşümlerini sağlayan ve içinde bulundukları uyuşmuş/ her şeyi kabullenen halden dönüştüren de bir kadındır. Zaten Odo?nun da bir kadın olduğunu göz önünde bulundurarak Le Guin?in dönüşümü kadında/ kadınla bulduğunu söylemek mümkündür.

Buradan şöyle bir sonuca ulaşılabilir: her adımda halk için durumu daha kötüye götüren yönetimlerin ilacı kadın olabilir; daha doğru bir deyişle bu etken alında cinsiyetçilik ya da cinsiyet olabilir. Çünkü savaşın, baskının, eşitsizliğin, haksızlığın, kapitalizmin, totalitarizmin, militarizmin vb. zihniyetinin ataerkil olduğu görüşünden yola çıkılırsa cinsiyetçiliğin aşılmasıyla bu durumun da aşılabileceği düşünülebilir. Belki de Shevek?in Urras?ta ?Le Guin?in Karanlığın Sol Eli?nde yaptığı gibi(10) – yapmaya çalıştığı şey aslında ?özgürlüğü başka bir gezegende aramak yerine- kadın ile erkek arasındaki duvarı yıkarak ataerkil zihniyetin yarattığı baskıcı imgeleri yıkmak olabilir.

Notlar
(1*) Elif Kutlu, Kocaeli Üniversitesi, Felsefe Yüksek Lisans.
(2) Ursula K. Le Guin, Mülksüzler, çev. Levent Mollamustafaoğlu, İstanbul: Metis Yayınları, 2009.
(3) Ursula K. Le Guin, Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar, çev. Deniz Erksan, Bülent Somay, Müge Gürsoy Sökmen, İstanbul: Metis Yayınları, 2006.
(4) Bülent Somay, ?Sonsöz?, içinde Mülksüzler, İstanbul: Metis Yayınları, 2009, s. 333.
(5) Ursula K. Le Guin, Mülksüzler, s. 166.
(6) Ursula K. Le Guin, Mülksüzler, s. 252.
(7) Ursula K. Le Guin, Mülksüzler.
(8) George Orwell, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, çev. Nuran Akgören, İstanbul: Can Yayınları, 2010. Aldous Huxley, Cesur Yeni Dünya, çev. Ümit Tosun, İstanbul: İthaki Yayınları, 2010. Yevgeni Zamyatin, Biz, çev. Algan Sezgintüredi, İstanbul: Versus Kitap, 2010. Anthony Burgess, Otomatik Portakal, çev. Aziz Üstel, Ankara: Bilgi Yayınevi, 1973.
(9) Ray Bradbury, Fahrenheit 451, çev. Zerrin Kayalıoğlu, Korkut Kayalıoğlu, İstanbul: İthaki Yayınları, 2010.
(10) Ursula K. Le Guin, Karanlığın Sol Eli, çev. Ümit Aktuğ, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2011

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir