Dostoyevski: Küçük düşürülmekten zevk almaya çalışan bir adamın kendisine saygı duyduğu söylenebilir mi?

Küçük düşürülmekten zevk almaya çalışan bir adamın kendisine saygı duyduğu söylenebilir mi?

Ümitsizlikle dolu bir pişmanlıkla söylemiyorum bunu. Kendimi bildim bileli, “Bağışlayın babacığım, bir daha yapmayacağım,” demekten nefret etmişimdir. Bunları söylemek bana hiç de zor gelmiyor, aksine çok kolay söylüyorum. En kötüsü de, hiç suçum olmadığı halde bilerek yakalanmamdı. Böyle zamanlarda da duygulanır, pişmanlık duyar, ağlardım; kuşkusuz bunlar da kendimi kandırmak içindi. Aslında hiçbir kötülük yapmadığım halde, içimde bunun tohumlarını taşıyordum. Doğa kanunları hayatım boyunca beni her şeyden çok yıprattığı halde, bu kez onu da suçlayamazdım. Şu anda bunları düşünmek ruhuma sıkıntı veriyor; o zamanlar da bunu hissederdim zaten. Aradan bir dakika bile geçmeden, bütün o duygusalıkların, pişmanlıkların, değişeceğime dair verdiğim sözlerin yalan, hem de çok kötü birer yalan olduğunu anlıyordum.

Durup dururken kendimi neden bu sıkıntılara soktuğumu soracak olursanız, boş durmaktan bıkıp, canım sıkıldığı için kendime oyalanacak işler çıkarırdım, diye cevap vereceğim.

Gerçekten de öyle. Sevgili okuyucularım, kendinizi şöyle bir yokladığınızda, bana hak vereceğinizden eminim. Yaşadığımı anlamak için maceralar uydurur, bir tür yaşam oyunu oynardım. Kaç kere, ortada hiçbir sebep yokken gücenmeyi denemişimdir. Sonunda, öylesine büyütürdüm ki bu meseleyi, her şeyin koca bir yalandan ibaret olduğunu bildiğim halde gerçekten gücenirdim. Bu oyunu o kadar ilerletmiştim ki, sonunda kendime hakim olamaz duruma geldim.

Aşık olmayı denedim, hem de bir değil iki defa; inanır mısınız, korkunç acılar çektim. Ruhumun derinliklerinde çektiğim acıyla alay eden bir ses işittiğini halde acı çekmeye devam eder, üstelik delicesine aşıkmışım gibi kıskançlık krizleri geçirirdim. Bütün bunların sebebi can sıkıntısıydı baylar, kesinlikle can sıkıntısı… İçinde bulunduğum tembelliğin verdiği sıkıntı, beni haylazlığa itiyordu. Zaten haylazlık, bilinç altındaki tembellikten başka bir şey değildir. Daha önce bahsetmiştim, şimdi yine tekrarlıyorum: İçlerinden geldiği gibi davrananlarla iş güç sahibi adamlar, dar kafalı olduklarından çok çalışkandırlar. Bu konuyu şöyle açıklayabilirim: Bu dar kafalı insanların akılları pek az olduğundan, karşılaştıkları bir meselenin ilk sebeplerini araştırmadan, önlerindeki ikinci dereceden sebeplere sarılırlar. İçleri rahattır, çünkü kendilerince en doğru hareketi yapmışlardır. En önemli mesele de bu zaten. İnsan, herhangi bir işe girişmeden önce, bütün tereddütlerden sıyrılarak bir iç huzuru sağlamalıdır. Peki ama kendimi nasıl kandıracağım?

Bana destek olacak başlangıç noktalarını, ilk sebepleri nereden bulacağım? Karşıma çıkan her meselede, gördüğüm ilk sebebin hemen ardından bir önceki sebep geliyor ve bu, böylece sürüp gidiyordu. Bütün bunlar, üstün anlayışın ve derin düşüncenin temelidir. Burada, öyle görünüyor ki, doğa kanunlarıyla tekrar karşılaşıyoruz. Size öç almaktan bahsetmiştim az önce, hatırlıyor musunuz? (Belki bunu anlamamıştınız.) İnsanın, hak yerini bulsun diye öç aldığı söylenir. Bu durumda ilk sebebin “adalet” olduğunu söyleyebiliriz. İnsan, içinde bir huzur hissettikten sonra doğruluğuna inanarak rahat bir şekilde öç alabilir. Ben, öç alma duygusunda ne adalet ne de erdemlilik göremiyorum; insan, huysuzluğundan dolayı öç alır sadece. Kafamdaki bütün soruları ortadan kaldıracak bir şey olmadığından, huysuzluğumla temel sebep boşluğunu doldurabilirdim. Ama şu var ki ben, kızgınlık bile duyamıyorum. (Az önce başladığım konu da buydu zaten.) Huysuzluğum, hep o uğursuz doğa kanunları yüzünden kimyasal analizlerden geçiyor. Bakarsınız ki, asıl madde uçmuş, sebeplerin hepsi buhar olmuştur; hakaret, artık kimsenin suçunun olmadığı diş ağrısı gibi masum bir hale gelmiştir. Bu durumda yapılacak tek şey, duvarı daha şiddetli yumruklamaktır. Asıl sebebi bulamayınca da her şeye boş verir, büyük bir bıkkınlık hissedersiniz. Bir defacık da aklını bir köşeye bırakarak, ilk ve asıl nedenleri aramadan, derinlemesine düşünmeden, sadece bir şeyler yapmış olmak için sev ya da nefret et.

Sonuçta koca bir sabun köpüğü ve her zamanki tembelliğin çıkacaktır karşına.

Değerli okuyucularım, kendimi bu kadar akıllı görmem, belki de, yaşamım boyunca başladığım hiçbir işi bitiremememden kaynaklanıyor. Herkes gibi ben de geveze, çekilmez bir boşboğaz olsaydım ne olurdu? Bütün akıllı insanların kaderinde, geveze olması, yani başka bir deyişle, havanda su dövmesi yazılıdır.

 

F. Dostoyevski
V. Bölüm

Yeraltından Notlar
Şule Yayınları

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Arşimet: Dünyayı Kaldıramayan Adam

Next Story

Edebiyatta Eleştirinin Ölçüleri – Antonio Gramsci

Latest from Romanlar

Sarsılmak – Zafer Köse

Sarsılmak, derin ve katmanlı bir roman. Gündelik dilin nüanslarını yansıtan akıcı bir dille yazılmış olması da önemli.Zafer Köse sadece bir depremi değil, toplumsal ve
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ