Dostoyevski’nin ilk romanı İnsancıklar, edebiyat tarihinin tuhaf vakalarından biri – Orhan Pamuk

“Ah şu masalcılar! Yazacak yararlı, hoş, kişiye haz veren bir şey bulamazlar da, ne kadar pislik varsa dökerler ortaya!.. Yetkim olsa yazmayı yasak ederdim onlara! Ne biçim şeylerdir yazdıkları? Okurken ister istemez düşünüyor insan… Kafasını kaşıyor, inan olsun yasak ederdim onlara yazmayı! Basbayağı yasaklardım.” [Kn. V F Odeyevski]

Dostoyevski’nin ilk romanı İnsancıklar edebiyat tarihinin tuhaf vakalarından biridir. Bu romana ilk yazıldığında gösterilen tepkiler, uyandırdığı ilk ilgi ve sonradan arkasından yazılan ve anlatılanların yarattığı efsane bu basit ve içe işleyen kitabın kendisinden çok daha ünlü ve önemlidir. Dostoyevski insancıklar’ı yirmi dört yaşında kaleme aldı. Askeri mühendis olan genç Dostoyevski yirmi üç yaşında okulu bitirdikten sonra, bizimki gibi yoksul ülkelerde iyice gözü dönmüş bir edebiyat aşkı ve cesaret gerektiren bir işi yapmış, yazar olmak için mesleğini terk etmişti.

Balzac çevirdiği, Schiller’in kitaplarını yayımlamayı düşündüğü hayallerle dolu bir edebiyatseverlik döneminden sonra İnsancıkları bir köşede kendi kendine yazmış, el yazmasını edebiyatçı arkadaşı Grigoroviç’e vermişti. Grigoroviç kitabı okuyup beğenince bir başka yazara Nekrassov’a verdi. Bu iki yazar, Dostoyevski’nin kahramanları olan orta yaşlı bir katip ile uzak akrabası genç kadının yalnızlıklarla dolu hikâyesinden öylesine etkilendiler ki, coşkularını paylaşmak için gece yarısı Dostoyevski’nin evine koşup (daha telefonun icat edilmediğini hatırlayalım) onu uyandırmaya karar verip, genç yazarın kapısını vurdular Dostoyevski’nin daha sonra hatıralarında. mektuplarında pek çok kereler anlattığı rüyalardan çıkma bu sahnede, henüz uyumamış olan genç yazar gece yarısından çok sunta karşısında bu iki heyecanlı hayranı görüp kılabilen ne kadar çok sevildiğini anlayınca mutluluktan uçar.

Dostoyevskiyi bir anda saran o inanılmaz hasarı’ hikayesinin ikinci perdesini o sırada Rus edebiyatının yönlendiricisi ve en büyük düşünür ve eleştirmeni olan Belinski açacaktır. Nekrassov’un götürdüğü İnsancıkları okuyan bu hafifçe solcu ve Batılılaşmacı büyük eleştirmen de aşırı bir heyecana kapılacak, daha yayımlanmamış bu “toplumsal romanın” (oysa bugün insancıklar) hiç de toplumsal bir roman olarak görmeyiz) yazarını herkese, her yerde övecek, onun hakkında hem haklı nedenlerle hem de bir çeşit rastlantısal yanlışlıkla ölçüsüz bir övgüyle konuşacaktır. Bugün İnsancıklar’ın Dostoyevski’nin en parlak romanları arasında yer almadığını hatırladığımızda ya da bu romanı esas olarak Dostoyevski’nin her şeyini merak ettiğimiz için bir daha okumayı düşündüğümüzde Belinski’nin şu övgüleri daha da tuhaf gelir bizlere;

“İki gündür kendimi bu kitaptan uzaklaştıramıyorum,” der Belinski. “Yeni bir yazar, yeni bir yeteneğin kalemi bu; onu tanımıyorum, kimdir, neye benzer bilmiyorum, ama bu roman Rusya’da hayatın sırlarını öyle kahramanlarla veriyor ki bize, bundan önce hiçbir yazar bu kadarını düşlerinde bile göremezdi,”

Oysa Belinski de İnsancıklar’ın arkasında kendisinin de hayran olduğu Gogol daha sonra Gogol’un karanlık mistisizmi ve Slaveıltliği onu hayal kırıklığına uğratacaktır) olduğunu çok iyi biliyordu. Bize aynaların tekrarını hatırlatan daha da ilginç şey ise bu aşırı övgülerle onu elinden tutarak edebiyat dünyasına tanılan, romanının yayımlanmasına önayak olan ve bir süre genç Dostoyevski’yi bir masal dünyasında adeta uçurarak yaşatan Belinski’nin hemen sonra, Dostoyevski’nin ilk önemli romanı olan Öteki’yi yazınca ona suratını dönüp burun kıvırmasıdır. Bu aynı zamanda, biranda ünlenen edebi başarıdan yapılmış bir masal dünyasında görgüsüzlükler eden Dostoyevski’ye içerleyen kıskançlar akımının onun işini bitirmesi için de fırsat oldu. Petersburg edebiyat çevreleri başarısıyla artık açıkça gururlanan bu mağrur sonradan görme ve her şeyiyle saf yazardan intikamını çabuk aldılar. Dostoyevski de tıpkı Gogol gençliğinin solcu liberal eğilimlerine olgunluk ve yaşlılık yıllarında sırt çevirdi. Ama yirmi dört yaşında yakalayıp, tadını çıkarıp kısa bir süre sonra kaybettiği o parlaklığı, ünü ve ilgiyi Dostoyevski yeniden ancak yirmi yıl sonra bulabildi.

Orhan Pamuk
İnsancıklar, Dostoyevski
(Önsöz, İletişim Yayınları)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir