Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza”sında Petersburg’un tarihi yeri

dostoyevskiKonu Suç ve Ceza olunca Petersburg’un tarihi de önemli. Dostoyevski’nin Batılılaşma sorgulamasının mekansal boyutudur yeni şehir. 19. yüzyıl Rusya’sı geri kalmışlıktan çıkış yolları aramaktadır. 1700’de denizciliğin ülke için önemini kavrayan Büyük Petro, Rusya’nın Batı’da denize çıkabildiği tek nokta olan Beyaz Deniz yerine daha aşağıda, stratejik bir konumdaki Nyeskans’ı ele geçirir. Bu boş, bataklık arazide 1703’ten itibaren akıl almaz bir işe girişir:

Atlantik’e açılma olanağı olan bir başkent kurmak! “Petersburg’un kuruluşu yukarıdan aşağıya, zorbaca yürütülen ve dayatılan dünya modernleşme tarihinin belki de en dramatik kertesidir… Halkın büyük çoğunluğunun soyluların ya da devletin mülkü durumunda olduğu bir serf toplumunda Petro, neredeyse tükenmez bir emek gücü üzerinde tam yetki sahibiydi… İnsani kayıplar muazzamdı: Üç yıl içinde yeni şehir, sayısı 150 bine yaklaşan bir işçi ordusunu yutmuştu; sakat kalanların ve ölenlerin sayısıydı bu. Devlet, durmak bilmeksizin yenilerini getirtmek için Rusya’nın içlerine uzanıp duruyordu.”5 Taş bulunmayan bölgeye taş temini için bütün Rusya’da taş ile inşaat yapılması yasaklanmıştı. Soylular da nasibini almıştı bu durumdan, onlardan da evlerini yaptırmaları istenmişti. Tüm bu süreç mimarların ve şehir plancılarının kontrolündeydi. 1712’de başkent, resmen Moskova’dan St. Petersburg’a taşındı.

Bermann, Petersburg’u, “19. yüzyıl boyunca Rus toprağında modernliğin en berrak ifadesi” olarak tanımlar. Az gelişmişlik çağında, bir kuşağın yaşam süresi içerisinde dünyanın en büyük edebiyatlarından birisi yaratılırken, bu edebiyatın çok önemli halkalarının mekanı da bu şehirdir: Puşkin, Herzen, Gogol, Dostoyevski. Ayrıca, “modernliğin en güçlü ve uzun ömürlü mitos ve simgelerinden bazılarını da üretmiştir: Küçük Adam, Lüzumsuz Adam, Yeraltı, Öncü, Billur Saray ve son olarak da Sovyet ya da İşçi Konseyi…”

Adeta Rusya’ya gelen yeni moda fikirlerle hesaplaşacak bir yazar için kurulmuş bir şehirdi Petersburg. Dostoyevski, şehri o “zararlı” fikirlerin sahiplerinin bir uzantısı olarak, eleştirel bir şekilde betimler. Şehir hakkında olumlu söz söyleyen bir tek karakteri yoktur. Daha doğrusu, yazar olarak işe karışmaz; kahramanını Petersburg sokaklarına bırakır, her şeyi onun gözüyle görür, gördüklerinin onda yarattığı duyguları öğreniriz. Dostoyevski’nin yaşadığı dönem, özellikle sürgün dönüşü (1859), kapitalist ilişkilerin kökleşmeye başladığı bir döneme denk düşer. 1861’de serflik kaldırılınca, köylülerin büyük kente akını başlar. Özenle planlanmış Petersburg’un çeperlerinde barakalar türer, romanın geçtiği Sennaya Meydanı civarı proletaryanın yaşam alanı haline gelir. Kısa sürede Avrupa’nın en büyük sanayi kentine dönüşen, Batılılaşmanın ve kapitalizmin Rusya’ya girdiği bu en büyük pencerede Raskolnikov’un çehresi her an görünecek gibidir.

Hayati Roman
24-02-2016 http://www.sabitfikir.com/

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir