Dostoyevski’yi Okumak – Victor Terras

dostoyevskiyi_okumak_-_victor_terrasDostoyevski, bir yazar olarak adının ilk duyurmaya başladığı yıllarda (İnsancıklar, 1846), Rus edebiyatıyla birlikte, tüm dünya edebiyatında yeni bir dönem de başlıyordu. Edebiyatla ilgili yeni bir damar bulunmuştu. 19. yüzyılın realitesi göz önünde bulundurulduğunda, insanla ilgili tek yanlı bilgi ve düşünceleri sarsmakla kalmayıp, göz ardı edilen, hatta bilinmediği bilinmeyen gerçekler, edebiyat aracılığıyla dile geliyordu. Dostoyevski, art arda eserler vermeye başladıkça dünya edebiyatıyla birlikte insanlık da yeni bir evreye taşınıyordu artık. Victor Terras, Dostoyevski’yi Okumak’ta, Dostoyevski’nin, başat eserlerinden yola çıkmış.
Terras’ın, Dostoyevski’yi Okumak’ta, onun eserlerini okumak için belli bir yöntem önerdiği sanılmasın. Kendisi de iyi bir Dostoyevski okuyucusu olan Terras’ın, okuyucularla Dostoyevski bilgilerini paylaşmış demek de yeterli olmayacağından, İnsancıklar, Suç ve Ceza, Karamozov Kardeşler, Budala, Ecinniler gibi yapıtların alt metinlerinden, satıraralarından beslenerek, Dostoyevski’yle ilgili bilinenlere yeni bir katkı sağladığına vurgu yapmamız gerekecek. Karakterlerin, kahramanların, anti-kahramanların basit bir çözümlemesiyle karşılaşmayıp, her bir karakterin şekillendiği zeminler ve yaratıcısının beslendiği zihinsel, yaşamsal alanlarla da karşılaştığımız Dostoyevski’yi Okumak’ta, bir yapıtın oluşum süreci ve nedeniyle ilgili de -yan anlamda- çok şey öğreniyoruz.

Metafizik mutlak: aşk
Dostoyevski?nin bir yazar olarak oluşum sürecini takip etmiş kitabında Terras. Çalışmasında, yazarın sanatını besleyen kaynakları bir hayli dikkate alan Terras, onun başka yapıtlar ve edebiyat kişileriyle ilgili referanslarını da önemsemiş. Dostoyevski?yi özellikle yaşamdan etkilendiği alanlarda yakalayarak, onun eserlerinde adeta iz süren Terras, Prens Mişkin, Raskolnikov gibi insanlığa mal olan karakterlerin, yazarda karşılığını bulan mistik, felsefi, varoluşsal ve özellikle de psikolojik olana yoğunlaştırmış bakışlarını.
Dostoyevski?yi, Tolstoy, Gogol gibi çağdaşlarından temel ayrılık noktalarında yakalamış Terras. Özellikle Tolstoy?un, aşk, acı çekmek, yoksulluk motifleriyle, Dostoyevski?nin temaları arasında kurduğu ilişkide yakaladığı felsefi zıtlık oldukça anlamlı: ?Tolstoy?un külliyatında romantik aşka karşı olumsuz bir tutum egemendir. Doğal olan cinsellik dürtüsünden, temiz olmayan, ?uygarlaşmış? yıkıcı bir sapma olarak görülür bu. Tolstoy?un yaklaşımı, aydınlanmacı ve akılcının (rasyonalistin) yaklaşımıdır. Dostoyevski külliyatına ise romantik aşkın her şekline dair olumlu tutum egemendir. Dostoyevski Eros?un romantik biçimde tanrılaştırılmasını, ona tapınılmasını kabul eder, böylece aşk metafizik mutlak olur. Dostoyevski?nin olay örgüsü karakteristik olarak insan ruhunun fenomonolojisi, daha doğrusu insan ruhunun uzun serüvenidir. Hıristiyanlıkta insan ruhunun düşüşüne ve acı çekerek arınmasına yakın, romantik bir olay örgüsüdür bu. Halbuki Tolstoy?un insanı esas olarak toplumla, adalet ve adaletsizlikle, gerçeğe dayalı doğrular ve doğru olmayanlarla ilgilidir. Dostoyevski öznesi kendini bilen bir bireydir, bu da merkezkaç psikolojisine yol açar. Romantik kahramanların genel olarak yaptığı gibi Dostoyevski kahramanları da bizi sürekli şaşırtıp durur. Romantik kahramının kendinin bilincinde oluşu yabancılaşmaya, bölünmeye, kişiliğin parçalanmasına neden olabilir, ki bunların hepsi de Dostoyevski?nin ustalık sahasındadır. Tolstoy?un psikolojisi ise merkezcildir, karakterleri serpilip gelişirler, ama hiçbir zaman kendilerini aşmazlar.?
Çalışmasında, Dostoyevski?nin eserlerinin şekillendiği zeminden hareketle, onun tüm yaratım sürecini besleyen yaşantıların, olguların, düşünce ve duyguların izinden giden Terras, yazarın bazı eserlerinde açıkça kendini hissettiren tez?lerinin antik mitlere karşılık gelen yanlarını, Proust gibi dönemin yazarlarının dile getirdikleri sözcüklerle altını çizmiş. ?İdeal olanla, gerçek olanı biraraya getirmeyi başaran? Dostoyevski, daha da can alıcı olanı, yalıtılmışlık ve yabancılaşmayı yakalamayı başardığı için bugünün olduğu gibi yarının yazar ve okurlarıyla ilişkisi hiç bitmeyecekmiş gibi gözüküyor.
Yazan: Aysel Sağır
Alıntı: 04/06/2010 tarihli Radikal Kitap Eki “Ruhun serüvencisi” adlı yazı

Semih Gümüş’ün 23/04/2010 Tarihinde Radikal Kitap Eki’nde “En sıra dışı gerçekçi” Adlı Yazısı
Dostoyevski’nin bütün yapıtlarından çıkan özgün bir çözümleme olarak okuyabileceğimiz ‘Dostoyevski’yi Okumak’ kitabının da Dostoyevski literatüründe kayda değer bir yeri var.
Dostoyevski üstüne ne çok yazıldığını bilmek için yazılanları görmek gerekmez. Yüz elli yıldan beri hakkında en çok konuşulan, düşünülen, yazılan yazarlar arasında belki de ilk sırada gelir Dostoyevski. Bunda, onu dünya edebiyatının en büyük yazarları arasında görenlerin sayısının çokluğu yanında, yazdıkları üstüne genel bir onay bulunmamasının da payı var. Neredeyse Dostoyevski?nin bütün yapıtlarından çıkan özgün bir çözümleme olarak okuyabileceğimiz Victor Terras?ın Dostoyevski?yi Okumak kitabının da Dostoyevski literatüründe kayda değer bir yeri olduğunu belirtebiliriz.
Victor Terras kendi eleştirisini öncelikle Dostoyevski üstüne yapılmış okumalar üstüne kuruyor ki, birbiriyle çatışan okumalar arasında yolunu bulmak, o yolun daha sıkı örülmesine de kendiliğinden neden oluyor. Sözgelimi Dostoyevski?nin en büyük yapıtının hangisi olduğuna ilişkin düşünceler birbirinden hep farklı olmuş, bu düzeyde nitelikli çözümlemeler yapılmıştır ve bugünkü okumalar Suç ve Ceza?yı öne çıkarırken geçmişte daha çok Karamazov Kardeşler ile Ecinniler?in önemsendiği söylenebilir mi?
Bana kalırsa Dostoyevski?nin en önemli özelliği, çağdaşlarıyla birlikte roman sanatının büyük klasiklerini yazmasına karşın, döneminin tek egemen anlayışı olan büyük gerçekçilikle tanımlanması sınırlandırılması olanaksız bir roman anlayışı yaratmış olması. Victor Terras, Dostoyevski?nin romanlarının gerçeği ne kadar yansıttığının da çok tartışıldığını belirtiyor. Dostoyevski?nin, döneminin büyük gerçekçilik anlayışının hep aradığı tipikleri yaratmak yerine, gerçeği çarpıttığı, sıradan olanı aradığı, bu arada sıra dışı olanı öne çıkardığı, fantastikten ve gizemden yararlandığı elbette belirtilebilir. Sonunda büyük toplumsal durumların taşıdığı büyük dramatik gerçeklikler çokça anlatılmıştır, en çok da yanı başındaki Gogol, Tolstoy ve Turgenyev tarafından. Oysa Dostoyevski, Rus toplumunun kıyıda kalmış, en tuhaf kişiliklerinin dramatiğini, toplumun en olumsuz kişiliklerini, kaybedenleri, sapkınlıkları anlatırken, döneminin yazarlarından ayrılır. Sonunda onu, romanlarının kişilerinden çıkarak yirminci yüzyılın varoluşçuluğunun habercilerinden görenler olmuşsa, bunun da sağlam nedenleri vardır.
O günlerden bugüne sayısız eleştirmen, apayrı yönlerini öne çıkararak Dostoyevski?yi kutsadı bu arada özellikle on dokuzuncu yüzyıl içinde onu olumsuzlayan pek çok eleştirmen de olduğu gibi. Dostoyevski?nin asıl değeri Rusya?da ölümünden sonra anlaşılmıştı, aradan bir yüzyıl geçtikten sonra dünyada da Dostoyevski yeniden keşfedilen, en önemli yazar sayılmaya başladı. Dostoyevski?yi Okumak?ta bu değerlendirmeleri ayrıntılı biçimde sergileyen Victor Terras?ın şu saptamaları Dostoyevski konusunun kuşatılmasının olanaksızlığını, ondan çıkarılacak sonuçların neredeyse sonsuz çeşitliliğini gösteriyor:
?Bakhtin?e göre Dostoyevski?nin sanatı tabiatı gereği ?romansal?dır, romandan ?açık bir biçim? olarak sonuna kadar faydalanır. Yine de, karşı yapısalcı eleştirmenler, Dostoyevski?nin büyük eserlerinde tanınabilen bir düzene dayanarak, güzelce bütünleşmiş, dolayısıyla ?kapalı? bir yapıyı savunageldiler. Gerek lehte gerekse aleyhte taraflı okuyucular bu düzeni hep tanımışlardır. Önde gelen muhafazakârlardan K.P. Pobedonostsev, Dostoyevski?nin eserlerini çarın ailesine önermekte tereddüt etmedi. Radikal Saltıkov-Şçedrin Hıristiyanlık altmetinini dinden hiç mi hiç bahsedilmeyen Yeraltından Notlar?da bile tanıdı. Yakınlarda, Yuri M. Lotman?ın Tartu yapısalcı okulunun takipçilerinden Peeter Torop, Suç ve Ceza?daki çok sayıda ayrıntının, ölüm ve dirilişle, özellikle de Laarus?un diriltilmesiyle ilgili Hıristiyan simgeleri olarak pekâlâ okunabileceğine işaret ederek, kitapta ayrıntılı ve bütünleşmiş ?Hıristiyan-merkezli? bir alt-konu olduğunu ikna edici bir şekilde gösterdi.?

Psikolojik roman
Roman sanatının aslında ne olduğuna ve ne anlattığına ilişkin düşünceler, romancıların kendilerini konumladıkları yere göre farklılaşır elbette. Değil mi ki romanın asıl sorunu insandır, insandan çıkıp gene insana dönen bir anlatı sanatının günümüzde insanın dış hallerini değil de iç dünyasını asıl sorunu seçeceği de kuşkusuzdur. Yaşar Kemal, bazı romanlarından daha farklı bir coşkuyla söz eder ve onların öncelikle insan psikolojisini irdelediğini belirtir. Yaşar Kemal?in romanlarını bu düzeyde okumak, onları bambaşka gözlerle görmeyi sağlar. Sözgelimi Kimseciküçlemesini, yalnızca hikâyesine bakarak okumak, bu üç büyük romanın bir cinayet ekseninde kalmasına neden olabilir; oysa söz konusu cinayeti romanın başında ortaya çıkan bir izlek olarak görüp asıl sorunun çocuk Mustafa?nın psikolojisi olduğunu anlamak, yazınsal anlamı öne çıkaran bir okuma olur. Mustafa?nın korkusu, bir çocuğun dünyasından çıkarak korkunun evrensel doğasına gönderir bizi. Yaşar Kemal?i büyük romancı yapan etmendir bu yaratım biçimi.
Dostoyevski?yi çağdaşı büyük romancılardan ayıran en önemli özellik de bu olsa gerek. Romanın insanlık durumlarının ardındaki psikolojik gerçekliği deşen, anlayan, anlatan bir yazınsal gerçeklik sunması gerektiğini en iyi anlayan klasik yapıtlar, herhalde Dostoyevski?nin romanlarından başkaları değildir.
Victor Terras, ?Bazı eleştirmenler, Dostoyeski?nin romanlarında yiyecek, içecek, giyim, kır ya da kent manzarası gibi dünyevi ayrıntıların eksik olduğunu söylediler? derken, çok önemli bir saptama yapıyor. Klasik gerçekçiliğin anlatım biçiminin hele o zamanlar için çok dışında kalan bir yaratım biçimini seçip, anlattığı gerçekliği dışsal betimlemelerden değil de insanın kişiliğinden ve ruhsal dünyasından çıkarmayı seçmiş olması, onu yirminci yüzyılın modernistlerine yaklaştırır.
Psikolojinin romanın taşıdığı anlam buradadır. Ne anlatılıyorsa, onu, dünyevi belirtilerin ötesinde, insanın iç dünyasına ve ruhsal değişimine bağlanarak anlatmak, apayrı bir yazınsal gerçekliğe karşılık gelir. Döneminin öbür tam gerçekçilerine göre, Dostoyevski gerçeğin belirtisel, simgesel karşılıklarını yaratmıştır. Onun romanlarında hikâye, geleneksel biçimde kurgulanmak yerine, insanların psikolojileri tarafından yönlendirilir. Karamazov Kardeşler, Suç ve Ceza, Ecinniler ve Yeraltından Notlar, geriye dönüp baktığımızda, hep kişilerinin psikolojik sapkınlıkları ve ruh durumlarını eksene alarak okunmuşur.
Vyaçeslav İvanov?un Dostoyevski?yi ?Rus Shakespeare?i? olarak nitelediğini aktarır Terras. ?İvanov?a göre, Dostoyevski trajik bir dünya görüşünün rehberliğinde bazı trajik zıtıkları zıt hareketlerle ifade ediyor.? Bu saptama Dostoyevski?yi çağının büyük tragedya yazarı konumuna çıkarır ki, günümüzün okuma biçimleri içinde de Dostoyevski?yi böyle bir okuma biçimine daha yatkın değil miyiz…
Victor Terras?ın, Dostoyevski?yi Okumak?ın sonuna eklediği bölümde, ?Dostoyevski İngilizceye çevrilirken ne kaybediyor?? sorusuna aradığı karşılıkları da sıra dışı bir eleştirel yaklaşım olarak okuyabiliriz. Değil mi ki şiirin çevrilemezliği gerçek bir tartışmadır, bazı düzyazı metinler için de aynı tartışma yapılabilir. Düzyazıda ses ve ritim çoğu kez rastlantısal sayılır. Oysa sözgelimi Karamazov Kardeşler?in şiiri, Dostoyevski?nin çok sesli dilinin ve anlatım biçiminin yetkin bir örneği olarak okunabilir. Öte yandan, metin içinde gizlenmiş alt-metinler, sözgelimi yinelemeler, simgesel karşılıklar ve pek çok İncilsözü ve Puşkin, Gogol, Turgenyev, Herzen, Saltıkov, Nekrasov gibi yazarlardan edebiyat alıntıları, bunları anlayacak yetkinlikte okuma biçimlerini de zorunlu tutuyor.
Gelin görün ki, Karamazov Kardeşler?i başka dillerde okuyan okurların romanın kaynak kültürüne yabancı oluşu, ister istemez indirgeyici, eksiltici bir okuma alanı yaratıyor. Öte yandan, romanın eğitimli kişileriyle eğitimsiz kişilerinin özel dilleri arasında Dostoyevski?nin yarattığı farklılıkları gözeten çeviriler okuyor muyuz? Victor Terras?ın kitabının bu son bölümünü okuduktan sonra Türkçeye yapılan çevirilerin gözden geçirilmesi gerekir mi, nitelikli Dostoyevski çevirmenlerinin bunun üstünde duracağını sanıyorum.

Tanıtım Yazısı
Dostoyevski?yi artık bilerek okuyacaksınız…

?Dostoyevski?nin sanatına Terras?ınki gibi yaklaşan bir başka kitap daha bilmiyorum.?
Robert Louis Jakson, Yale Üniversitesi

?Bilgece yazılmış pırıl pırıl bir kitap.?
Robert Belknap, Columbia Üniversitesi

?Hem Dostoyevski hem de romanları üzerine yapılmış sağlam bir katkı.?
Gary Rosenshield, Madison Viskonsin Üniversitesi

Dostoyevski?yi Okumak dünyanın en büyük yazarı Dostoyevski?nin eserleri üzerine kışkırtıcı bir kitap. Victor Terras psikolojik, siyasi, mitsel ve felsefi yaklaşımları tartışarak, Dostoyevski?nin derinlikli eserlerine dair çok çeşitli, hatta birbiriyle çelişen yorumları arasında okuyucuya ustaca rehberlik ediyor.
Dostoyevski?nin derinlikli eserlerine dair çok çeşitli hatta birbiriyle çelişen yorumlar arasında okuyucuya ustaca rehberlik ediyor. Terras, ele aldığı her romanın genel bir çözümlemesini sunup, kitabının her bölümünde Dostoyevski?nin sanatının başka bir yönüne odaklanıyor. Suç ve Ceza?nın biçimini inceleyip, Karamazov Kardeşler?in belirsizlikleri içinde keşfe çıkıyor. Dostoyevski?yi Okumak?ı okurken Dostoyevski romanlarındaki zenginliği bir kez daha göreceksiniz?
Victor Terras, L. Goddard Üniversitesi?nde Slav dilleri profesörü ve Brown Üniversitesi?nde Karşılaştırmalı Edebiyat dersleri vermektedir. A History of Russian Literature (Rus Edebiyat Tarihi) adlı eseriyle dikkatleri çekti.

Kitabın Künyesi
Dostoyevski?yi Okumak
Victor Terras
Çeviren: Zeynep Alpar
Kırmızı Kedi Yayınları
2010
249 sayfa

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir