Dünya edebiyatının en büyük aşk romanlarından biri: “Genç Werther’in Acıları”

Genç Werther'in Acıları“Genç Werther’in Acıları” Üzerine Birkaç Düşünce
Goethe, “Genç Werther’in Acıları” romanını 1774 yılının Şubat-Mayıs ayları arasında yazdı. Aynı yılın güzünde ilk kez yayımladı. Okurlar üzerinde beklenmedik yoğunlukta etki yaratan roman, kısa sürede birçok Avrupa diline çevrildi, aynı etkiyi diğer dillerin okurları üzerinde de bıraktı.

18. yüzyıl Almanyası’nda bireysel özgürlüğün gündeme geldiği yetmişli yıllarda bireyin duygusu, gündemin ağırlıklı maddesiydi. Fransa ve İngiltere gibi Avrupa ülkelerinin siyasal örgütlülük ve ulusal birlik, toplumsal gelişmişlik ve ekonomik kalkınma açısından çok gerisinde bulunan, siyasal birliği olmayan Almanya, sanat, edebiyat ve felsefe alanlarında bütün Avrupa’da öne fırlayarak, feodal toplumdan burjuva toplumuna, uyruktan yurttaşa, yığınlıktan bireyliğe geçiş sürecinin sanat ve düşün alanındaki önderliğini üstlenmiştir.

“Werther”, işte böyle bir sürecin ilk romanı olarak henüz yirmi beş yaşındaki Geothe’ye, Almanca’nın ve Almanya’nın sınırları ötesinde ün kazanmanın kapılarını da ardına kadar açmıştır. Bireysel özgürleşme ve aydınlanma sürecinin romanı olam “Werther” günümüze dek etkisinden ve öneminden hiçbir şey yitirmedi.

Genç Goethe, hem kendisinin, hem yakın çevresindeki kişilerin çarpıcı duygusal yaşantılarından yararlanmıştır “Werther”i yazarken, ama bütün eleştirmenlerin ve yazınbilimcilerin saptadıkları ve kanıtladıkları gibi, bu yaşantılardan yola çıkarak, eksiksiz bir kurgu ve roman yapısı ortaya koymuştur. Romanın yayımlanmasından yaklaşık on yıl sonra arkadaşı Eckermann’a, “Werther”in kendi yaşantılarıyla ilişkisini şu sözlerle belirtir:

“Parmaklarımın ucunda yanarak beni sıkıntıya sokan bireysel, çok yakın ilişkilerdi, bunlar beni sonunda Werther’i ortaya çıkaran ruh durumuna soktu. Yaşamış, sevmiş ve çok acı çekmiştim.”

Lahn Irmağı kıyısındaki Wetzlar kentine gelen genç Goethe, 9 Haziran 1772 günü gittiği Volpertshausen’deki baloda Lotte Buff ile tanıştı. Lotte Buff, on dokuz yaşında olup dört yıldır, kendisinden on bir yaş büyük elçilik yazmanı Johann Christian Kestner ile nişanlıydı.

1772 yılının yaz aylarında Lotte Buff’e duyduğu aşk, daha sonra “Werther” romanının kıvılcımı olacaktı. Romanda önemli bir yeri olan veda izleği de, Goethe’nin aynı yılın 10 Eylül günü Lotte ile Kestner’e vedasından kaynaklandı. Bu veda sırasında da Goethe, romanın birinci bölümünün sonunda doruk oluşturan, ayrılık ve öbür dünyada yeniden buluşma üzerine konuşmuştu. Romanın ikinci bölümünün sonunda Werther’in kendini öldürmesi de böylece birinci bölümün sonundaki bu veda konuşmasına bağlanıyor. Zira, Werther, Lotte ile öbür dünyada buluşacağından emin ve bu amaçla intihar ediyor.

Goethe, 11 Eylül sabahı bir daha veda etmeden Wetzlar’dan ayrılır, yolda Ehrenbreitstein kasabasında Laroche ailesini ziyaret ederek, ailenin 16 yaşındaki kızı Maximiliane ile tanışır. Oradan Frankfurt’a dönerek avukat olarak çalışmaya başlayan Goethe, tam Lotte’ye aşkını unutmaya çalışırken, Wetzlar’dan aldığı bir haber, kendisini allak bullak eder. Leipzig’te öğrenim yıllarından tanıdığı, Volpertshausen’deki baloda yeniden karşılaştığı arkadaşı, elçilik yazmanı Jerusalem, evli bir kadına aşkı yüzünden kendini öldürmüştür. Goethe, bu intiharla ilgili olarak Kestner’den ayrıntılı bilgi ister. Kestner gereken bilgileri kasım ayında Goethe’ye yazar.

Kestner ile Lotte, 4 Nisan 1773 günü evlenirler ve Hannover’e taşınırlar. Çiftin nikâh yüzüklerini Frankfurt’tan alıp gönderen Goethe’nin evlilik gerçekleştikten sonra bundan haberi olur. Temmuz 1773 tarihinde de bayan Laroche kızı Maximiliane ile Frankfurt’ta Goethelere konuk olur.

Ancak, bundan altı ay kadar sonra 9 Ocak 1774 tarihinde Maximiliane Frankfurtlu tecimen Peter Anton Brentano ile evlenir ve bu evlilikten Alman edebiyatının önemli adlarından Bettina ve Clemens Brentano doğar, evleri de Alman Romantik Akımı’nın beşiği olur. Böylece Goethe ikinci kez, eğilim gösterdiği bir kızın başkasıyla evlenmesini yaşar, kendi kıskançlığının yanı sıra kocanın ona karşı kıskançlığının da deneyimini derinden duyumsar.

1 Şubat’ta yazmaya başlayıp çok kısa bir süre içinde mayıs ayında tamamladığı “Werther” romanının dış çatısı bu yaşantılardan oluştu. Ama yaratılan yapıtla yaşantılar arasında daha başka bir bağlantı kurmak olası değil. Zira, ortaya gerçekten baştan sona en sağlam biçimde tasarlanmış bir kurguyla bir yazın yapıtı çıkmıştır.

Kurguyu oluşturan “Werther”deki mektuplar, Goethe’nin 1772 yılında gerçekten yazdığı mektuplarla karşılaştırıldığı zaman, yaşamla yazınsal kurgu arasındaki ayrım ve sanatlaşma süreci görülür.

“Genç Werther’in Acıları” romanıyla Goethe, dünya edebiyatının en etkili, en ünlü yapıtlarından birini henüz yirmi beş yaşındayken verdi. Etkisi, böylesine doğrudan olan az sayıda yapıt vardır dünya edebiyatında. Romanı okuyan bazı kişiler, roman kahramanı Werther’in etkisi altında kalarak yalnızca Almanya’da değil, romanın çevrildiği başka ülkelerde de intihar etmişler ya da intihara kalkışmışlardır.

Ama romanın okur üzerindeki büyük etkisi, konusuyla olaylar dizisinden ziyade, Goethe’nin dilinden kaynaklanmaktadır. Bir yandan ev, aile, arkadaşlık ilişkileri, köylü, hizmetçi gibi insanların günlük yaşamları günlük bir dille anlatılırken, bir yandan Werther’in tutulduğu aşk hummaları, coşku ve heyecanları, öfke ve sıkıntıları, duygu ve düşünce dorukları, müthiş bir söyleyiş ve anlatış tırmanışına geçiyor. Zaman zaman bu tırmanışın sonu gelmiyor; dil ve anlatım duygulara, coşkulara, umut ve düş kırıklıklarına, öfke ve kızgınlıklara aynı hızla ayak uyduramıyor; tümce tıkanıyor, kopuyor, ama okuru kendi sezgi ve imgelem gücüyle, algılamasıyla tümcenin kesildiği yerden öteye anlamı ulatmaya götürüyor. Goethe’nin dil ve anlatım zenginliğinin yanı sıra, anlatım öğeleriyle dokuma ve kurgulamayı da dahiyane bir ustalıkla başardığını görüyoruz bu gençlik romanında.

“Werther” romanını Alman Aydınlanması’nın bir ürünü olarak değerlendiren Georg Lukacs, bu romanın yayımlanır yayımlanmaz dünya çapında ünlenmesiyle Alman Aydınlanması’nın Avrupa’da öne çıktığını belirtiyor. Aydınlanmanın özü akılcılık, akılcılık ise birey olmakla olası. Lukacs, “Aydınlanmada aklın özü nedir?” sorusuna şöyle karşılık veriyor: “Aklın özü ‘açıkça dinin, ilahiyatın bulaştığı felsefenin, feodal mutlakiyet kurumlarının, feodal-dinsel erdem koşullarının vb. ödünsüz eleştirisinde’ yatmaktadır.”

Aydınlanmanın neden ve sonuçları arasında burjuva devriminin kesinlikle yer aldığını saptayan Lukacs, genç Goethe’nin, Schiller’in anlayışına göre de devrimci olmadığını, ama “geniş bir tarihsel anlamda, burjuva devriminin temel sorunlarıyla içsel bağıntısı anlamında, genç Goethe’nin yapıtlarının, Avrupa Aydınlanma Hareketi’nin, Büyük Fransız Devrimi’nin ideolojik hazırlığının doruklarından biri” olduğunu söylüyor.

Goethe’nin temel bir ilkesi var. İnsanın sözle ya da eylemle ya da başka bir yoldan ortaya çıkardığı her şey, onun bütün güçlerinin birleşiminden kaynaklanmalıdır; her tekillik sakattır, diyor. Lukacs, “Werther”in yazınsal ana içeriğinin bu ilkenin gerçekleştirilmesi, bunun gerçekleştirilmesinin karşısındaki iç ve dış engellerle savaş olduğunu belirterek, estetik açıdan bu savaşın kurallara karşı verildiğini saptıyor. Aydınlanmaya göre de, kurallar insanlar için yapılır, yoksa insanı kurallara köle etmek için değil. Yasalar da öyle.

Lukacs’a göre, “Werther”deki erdem sorunları hep bu savaşın çerçevesinde işlenmektedir. Goethe, yaşlılık yıllarında, intihar hakkını da, kurallara ve dogmalara başkaldırı, devrimsel tavır olarak niteler. Lukacs da Goethe’nin bu açıklamasına gönderme yaparak, bu hakkı istemenin Montesquieu’ye dayandırılmasını, “Werther” ile aydınlanma bağıntısı açısından çok ilginç olarak değerlendiriyor. Kurallarla ve dogmalarla insan için savaşım, hümanist ideallerin gerçekleştirilmesi açısından, genç Goethe’de halkçılık eğilimiyle iç içedir, diyen Lukacs, “Werther” üzerine şu saptamayı yapıyor:

“Bütün “Werther”, burjuva devriminin hazırlık sürecindeki yeni insana, burjuva toplumunun gelişmesinin ortaya çıkardığı insanlaşmaya, her yönde edim için insanın uyanışına inandır – ve aynı zamanda trajik olarak batmaya yargılı. Bu yeni insanın canlandırılması sürekli olarak sınıflı toplumla ve darkafalılıkla dramatik bir çatışma içinde oluşur.”

Lukacs, “Werther”in dünya yazınındaki yerini belirlerken, bunu geçici, aşırı, abartılı bir duygusallık olarak değerlendirmenin yanlış bir kısıtlama olacağını vurgular, gelenekçi eleştirmenleri eleştirir aynı zamanda. Lukacs için “Werther” çok daha önemli bir yere sahip:

“Werther”deki halkçı-hümanist başkaldırı, Fransız Devrimi’nin hazırlık sürecinde burjuva ideolojisinin en devrimci anlatımlarından biridir. “Werther”de, genç Goethe’nin her yönden gelişmiş, özgür insan için, “Götz” ve “Prometheus” fragmanıyla “Faust”un ilk tasarımlarında vb.de dile gelen çabalarının bireşmesidir.”

Goethe’yi, Richardson ve Rousseau’nun yanında, Fielding ile Goldsmith’in de uzantısında gören Lukacs, “Werther”in, 18. yüzyılın büyük gerçekçi eğilimlerinin sanatsal birleşimini sunduğunu savunarak, romanın dünya çapındaki başarısını da, burjuva devrimi çizgisinin yazınsal bir başarısı olarak değerlendiriyor. Homeros’un öğrencisi olarak gördüğü genç Goethe, “Werther” ile yalnızca 18. yüzyıl yazınının doruklarından birini yaratmakla kalmıyor, Lukacs’a göre, aynı zamanda 19. yüzyıl gerçekçiliğinin de öncüsü oluyor. Balzac ve Stendhal, “Werther”deki gerçek eğilimleri sürdürüyorlar,” diyor.

İnsanın kişilik sahibi olması süreci elbete çelişkisiz ve pürüzsüz yürümüyor. Bir aşk çelişkisi içinde genç Geothe, bireyin kişilik kazanma kavgasındaki büyük sorunları da romanın örgüsüne organik olarak katıyor, yine Lukacs’ın saptamasıyla. Bu aşk çelişkisiyle Goethe, daha da öteye giderek, kişilik geliştirmeyle burjuva toplumu arasındaki derin çelişkileri de ortaya seriyor. Facianın kaynağı da zatenbu Lukacs’a göre: “Lotte, bir burjuva kadını, yetenekli ve saygın bir adamla evliliğine sıkı sıkıya bağlı kalarak, kendi tutkusundan ürküp sendeliyor.”

Ve Lukacs’tan bir son saptama: “Goethe, kendi döneminin yaşamını bütün çatışmalarıyla birlikte bu aşk trajedisinde yoğunlaştırdığı için, “Werther’in Acıları” dünya edebiyatının en büyük aşk romanlarından biridir.”

Birkaç söz de bu çeviriye ilişkin:

“Werther”i Cumhuriyet için çevirmekte olduğumu açtığım, kültür adamı bir Alman dost, kuşku duyan bir bakışla, nasıl becereceksin Goethe’nin o tümcelerini çevirmeyi, demeye getirdi. Yüzde yüz haklıydı. Ben de, yazarının 250. doğum yıldönümünde ve yazılışından, ilk basımından 225 yıl sonra “Werther”i yeniden çevirmenin, Goethe’nin dil zenginliğinin yanı sıra biçem özelliklerinin de günümüz Türkçesinde elden geldiğince yansıtılmasıyla bir anlamı olacağını düşünüyordum.

Goethe’nin anlatım özelliklerini ve tümce yapılarını olduğu gibi korumaya çalıştım. Yoksa, bazı upuzun tümceleri, daha kısa birkaç tümceyle vermek benim de işimi çok kolaylaştırırdı. Ama 18. yüzyıldan bugüne dek Almanca okuyanlar, o tümceleri okuyup hâlâ etkilendiklerine göre, Türkçede de aynı sonuç niçin alınmasın, diye bir çabaya kalkıştım.

Tümce yapılarını korurken, Goethe’nin özel noktalama imlerini de çeviride yansıttım. Özellikle tümce içinde, deyiş ve anlatış biçeminin ve mektup türünün sonucu olarak, ünlem imleri kullanıp, aynı tümceyi küçük harfle sürdürüyor Goethe. Bu ve bunun gibi küçük yazımları ve diğer yazım özelliklerini kolladım.

Ayrıca, 18. yüzyılda yazılmış bu roman, özgün dilinde günümüzde de okunuyor. Bu yüzden, Türkçeye çevirirken, elbette günümüz Türkçesi hedef dil, ama günümüz Türkçesinde kullanılan bazı eskicil sözcük ve kavramla, romanın oluştuğu döneme hafiften imsel gönderme amaçlandı. Oysa, örneğin, romanın sonuna doğru yer alan Ossian metni, arı Türkçeyle roman içinde ayrı bir metin olarak da ortaya çıkarılıyor.

Yüksel Pazarkaya

Genç Werther’in Acıları, Johann Wolfgang Von Goethe
İş Bankası Kültür Yayınları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir