Dünya Tiyatrosu Tarihi 2 – Özdemir Nutku

“On iki temel bölümden kurulu olan Dünya Tiyatrosu Tarihi’nin birinci cildi, tamamlayıcı nitelikte olmasına çalıştığım ikinci ciltte çağdaş tiyatroyu hazırlayan ve geliştiren bir süre üzerinde durdum. Dört temel bölümden kurulu olan bu ikinci ciltte yirminci yüzyılın başından bugüne değin ülkeleri tarayarak geldim. Birinci cildin Önsöz’ünde de belirttiğim gibi öğrenciler için düşünülmüş olan bu el kitabında elimden geldiği kadar özetleri vermeye ve ekonomik davranmaya çabaladım.” Özdemir Nutku

Kitaptan Bir Bölüm
?Eleştirel toplumcu gerçekçi tiyatro olarak epik tiyatroyu kuramsal ve uygulamalı olarak temellendirmiş olan B. Brecht, asıl olarak Meyerhold ve Piscator deneyimlerini özümseyerek, yepyeni bir tiyatro deneyiminin ufuklarını açmıştır.
Aristotelesçi olmayan tiyatro ve dramaturgi anlayışını temellendirmiş, kurumsallaştırmış ve yöntemleştirmiş olan Brecht, bu bağlamda, öğretisel oyun kavramını getirdiği kadar, epik sahneleme, epik sahne tasarımı, epik müzik ve epik dramaturginin ilkelerini de koymuş; epik tiyatro ile Aristotelesçi tiyatro arasındaki karşıtları kuramsal olarak gerçekleştirmiş, sahneyi değiştirebilirliğinin ortamı olarak almıştır.?

Burgen Bertolt Friedrich Brecht, 1898?de Augsburg?da bir kağıt fabrikası müdürünün oğlu olarak dünyaya geldi. Brecht, Koniglisches Realgymnasium?a gitti, ilk şiirleri 1914?te yayımlandı; edebiyata ve tiyatroya ilgi duymasına karşın, Münih?te Ludwig Maximilian Üniversitesi?nde tıp okumaya başladı. 1918?de askere alındı, gezici askeri hastanede çalıştı. 1918?de ?Bavyera?daki Baal?i yazdı.

1919 yılında itibaren siyasetle uğraşmaya başlayan Bertolt Brecht, Münih?te Bağımsız Sosyal Demokrat Parti?ye girdi. Bu dönemde Augsburger Volkwille?e tiyatro eleştirileri yazdı. Tıp öğrenimini bırakarak, Müncher Kammerspiele?ye girdi. İkinci oyunu olan Trommeln in der Nacht (1918?20, Gecede Trampetler) burada sahnelendi ve Kleist Ödülü?nü kazandı. Münih sanat çevresine katıldı, Bavyera halk güldürüsünün temsilcisi olan Karl Valentin?le dostluk kurdu.

1924?te Berlin?e geçti, Deutsches Theatre?da Max Reinhardt?ın yanında yönetmenlik yaptı; 1924?te Marlowe?dan serbest bir uyarlama olan Leben Eduards des Zweiten vom England?ı (İngiliz Kralı II. Edward?ın Yaşamı) sahneledi.

Haşek?in Aslan Asker Şvayk?ını uyarlaması için Erwin Piscator?a yardım etti (1923). Epik tiyatro üstüne görüşlerinin etkisi altında kaldığı Piscator?la işbirliği sonucunda Mann ist Mann?ı (1927, Adam Adamdır) yazdı.

Helena Weigel?la evlendi; yakın işbirliği yapacakları besteci Kurt Weill?la tanıştı; Die Dreigroschenoper (1928, Üç Kuruşluk Opera) adlı ilk epik operası, bu işbirliğinin verimli bir ürünü oldu.

Nazi iktidarı ve vatandaşlıktan çıkarılış
Naziler?in yönetime geçmesiyle birlikte, Brecht?in oyunlarını sahneleme imkanı da kalktı; 1933?te Reichstag yangınından bir gün sonra Prag Üzerinden Viyana?ya geçti; Die sieben Todsünden der Kleinbürger (1933, Küçük Burjuvanın Yedi Günahı) oyununun Paris?te oynanışından sonra, Kurt Weill?la işbirliği sona erdi. 1933 yılı sonunda Danimarka?ya geçti; 1933?te Üç Kuruşluk Opera?ya dayanan Der Dreigroschennovel (Üç Kuruşluk Roman) Hollanda?da yayımlandı. 1935?te Nazi Yönetimince Alman vatandaşlığından çıkarıldı; o yıl New York?ta sahnelenen, Gorki?nin aynı adlı romanına dayanarak yazdığı Die Mutter (Ana) adlı oyununu izlemek üzere ABD?ye gitti.

Nazi yönetimine karşı etkinlikler arasında, Moskova?da yayımlanan Des Wort (Söz) adlı derginin yabancı ülke editörü oldu; bu yıllarda Nazi yönetimini hedef alan Furcht und Elend des Dritten Reiches (1935/38, Hitler Rejiminin Korku ve Sefaleti) gibi oyunlar ile 1938?de uranyum atomunun ilk kez parçalanması üzerine bilim adamının sorumluluğunu işleyen Leben des Galilei?nin (1938/39, Galile?in Yaşamı) adlı oyunu yazdı.

1939?da Hitler?in Danimarka?ya girmesi üzerine İsveç?e, 1940?ta da Finlandiya?ya geçti; 1941?de Helsinki Birleşik Devletler Konsolosluğu?ndan vize alarak Sovyetler Birliği üzerinden ABD?ye (Santa Monica) gitti.

Hollywood için senaryolar yazarak geçimini sağlamaya çalıştıysa da, ancak bir senaryosu filme alındı (Hangman Also Dies, 1942, Cellat da Ölür); burada müzikçi H. Eisler ve Paul Dessau?la yönetmen Piscator ve yazar Heinrich Mann?la buluştu; Charles Kaughton?la ve Joseph Losey? le birlikte Galilei?nin Yaşamı?nı yeniden düzenleyerek İngilizce?ye çevirdi ve sahneye koydu (1947), Charlie Chaplin?le ve kendi düşüncelerinin bir savunucusu olan yazar Eric Bentley?le dostluk kurdu.

1947?de Komünist Parti?yle ilişkileri konusunda Amerikan Karşıtı Faaliyetler Komitesi karşısına çıktı, Hanns Eisler?in kendisinin 1930?da partiye girmiş olduğu yolundaki ifadesini yalanladı ve komitenin sorularını cevaplamadı; ertesi hafta, Gelilei?nin New York temsilini beklemeden İsviçre?ye kaçtı. 2. Dünya Savaşı sırasında Brecht?in üç oyununu sahnelemiş olan Zürich Shauspielhaus kendisine yardımcı oldu ve burada kendi Antigone (1948) uyarlamasını sahneledi.

1948?de Doğu Almanya?dan gelen öneri üzerine Doğu Berlin?e geçti, orada karısı Helena Weigel?le birlikte Berliner Ensemble?ı kurdu (1949); topluluk, 12 Kasım?da Herr Puntila und sein Knecht Matti (Bay Puntila ile Uşağı Matti) oyunuyla sanat yaşamına girdi.

Berliner Ensemble?ın dramaturg ve yönetmeni olarak görev alan Brecht, Berliner Ensemble?ı ?epik tiyatro okulu? ve dünyanın en iyi tiyatrolarından biri yaptı; peş peşe sahnelediği oyunlarıyla, Berliner Ensemble, epik tiyatro pratiği ve estetiğinin merkezi oldu.

1950?de gezi özgürlüğüne kavuşabilmek için karısıyla birlikte Avusturya vatandaşlığına Geçen Brecht, 1953?te PEN Kulüp Başkanı oldu.

Die Tage der Commune?den (1949, Komün Günleri) sonra oyun yazmayı bıraktı; 1939?da yazmış olduğu ve Paul Dessau?nun müziklerini yaptığı Das Verhör des Lukullus (Lukullus Duruşması) adlı operası Berlin Devlet Operası?nda bir temsil yaptıktan sonra kaldırıldı;

1951?de Doğu Alman Devlet Ödülü?nü aldı; 1953?teki komünizm karşıtı ayaklanma üzerine hükümete bir uyarı mektubu yazdı; 1954?te, Berliner Ensemble, Schiffbauerdamm?daki kendi yerine yerleşti; açılış oyunu, Der Kaukasische Kreidekreis (1943/45, Kafkas Tebeşir Dairesi) oldu.

1955?te Moskova?ya giderek (Üç Kuruşluk Opera dışında hiçbir oyunu Sovyetler Birliği?nde sahnelenmemiş olduğu halde) Stalin Ödülü?nü ve Paris Uluslararası Tiyatro Şenliği?nin bir ödülünü aldı. Kendi tiyatrosunda (Farquhar, Hauptmann, Lenz ve Shakespeare?den) oyunlar koymayı sürdürdü; 1956?da kalp yetmezliğinden yaşamını yitirdi.
Brecht, getirdiği kuramlar ve oyunları ile tiyatroya yeni bir bakış açısı getirmiştir. Brecht kendisine kadar süregelen tiyatro anlayışını kökünden yıkmış, epik tiyatro kuramları ile Göstermeci-Epik tiyatronun temellerini atmıştır.

Brecht?in söyleyecek çok sözü, seyirciye göstermek istediği pek çok şeyi vardı. Brecht, seyircinin gözünü boyayıp alkış toplamak değil, seyircinin kafasına yönelmek istiyordu. Seyirciyi koltuğunda uyutmak yerine her an ayık tutmaya çalışıyor, seyircinin kafa yormasını, düşünmesini, fikir üretmesini, olaya eleştirel bir gözle bakmasını istiyordu. Bu yüzden Çin ve Japon tiyatrosundan esinlenerek, çağdaş veriler de kullanılarak epik tiyatronun kuramlarını oluşturdu.

Kendini tüm dünyaya kabul ettirmiş, geliştirdiği kuramlar ve oyunları ile tiyatroya yeni bir bakış getiren bir tiyatro adamıdır. Brecht kendisine kadar süregelen tiyatro anlayışını kökünden yıkmış, yerine yeni tiyatro kuramları ile göstermeci, Epik Tiyatronun temellerini sağlamlaştırmıştır.

Epik Tiyatro
Brecht?in eserleriyle yakından ilişkisi bulunan bir terimdir. Epizodun eserleriyle de ilişkili bir kavramdır. Epizodun doğasını öneren ve yüzey detayıyla uğraşan Almanca kullanımından türeyen anlamı taşır.

Epik tiyatro, ?destansı?yla karıştırılmamalıdır. Brecht?in tiyatrosu, kahramanlarını ele alışından dolayı anti-destansıdır. Brecht?in ?Mahagonny Şehrinin Yükselişi Ve Düşüşü? oyununun notlarında, Brecht, epik tiyatrosunu anti tezler serisi olarak tanımlar.

Epiğin, konudan çok hikaye etmeye odaklandığını söyler. Seyirciyi dünyayla yüz yüze etmeye gelmeye ve dünya hakkında kararlar almaya zorlar.

Oyunun sonunda seyirciyi dünya içinde aktif yapmaya çalışır. Bu, Brecht?in ?Aristoteles Draması? dediği etkiden farklıdır. Bu tür oyunlar seyirciyi ?işin içine? katar, onları oyunun eylemiyle bütünleştirir, kişisel karakterlerle tanımlar, politik yargı için kapasitelerini duyguyla gölgeler.

Brecht, insanı ve insanın durumunu değişmez olarak gösteren, karakterlerin kaçınılmaz bir sona sürüklendiği, bir tür kader olduğu oyunları onaylamaz. Olayların nedenselliğine yakalanmış bir seyirci, oyunun içinde ve dışında bulunan insanların olayların yönünü çevirme ve onları kontrol etme serbestinin bulunduğunu kavrayamaz.

Brecht, daha fazla iyimser olanaklar sunan, ilerici ve belirleyici olmayan bir oyun tercih eder. Bu yüzden dramlarını seyircinin özgürlüğüne çağrıda bulunan, sahneleri birbirinden zaman aralıklarıyla ayıran bir yapıda yaratmıştır, böylece oyunları Alman yazarın belirttiği gibi konuya bağlı ve seyircinin düşünmeye zamanı olacak şekildedir. ?Her sahne kendi içindedir? der Brecht, ?bir sahne diğerini hazırlar? yerine.

Epik oyun montajı kullanır. Doğrusal bir harekete sahip değildir. Seyircinin kurguya fazla dalmasından kaçınmak için ?sıçramalar ve kıvrımlarla? ilerler ve Brecht kendi görüşündeki katharsisi (?Katharsis? seyircinin korku ve acıma duygularından arınmasıdır. Antik Yunan Tiyatrolarının amacıdır. Bu deyimi tiyatroda ilk kullanan (Poetika) Aristoteles?tir.) kullanarak dünyada oyunculuk üzerindeki baskıyı azaltır.

Sahne içindeki ve aralarındaki boşluklarda, uzaklaştırma mekanizmaları kullanılır. Hikaye etme, bloklar halinde perdelerde yansıtılır. Bir arka örtü, oyun dışındaki ?gerçek? hayatı gösterir.

Brecht? in ?Galileo? oyunu oynanırken arkada gösterilen nükleer patlama gibi? Bu yolla, hikaye ve tarih arasındaki bağlantı vurgulanır. Böylece epik drama ve alegori bağlantısı kurulur.

Epik ve ?dramatik? tiyatro arasındaki ayrımı göstermek yararlı fakat çok keskindir. Brecht?in tiyatrosu, ahlaki ve kronik oyunları da kapsayan birçok biçimden oluşan bir sentezdir. Komedi ve Doğu tiyatrosundan alınan teknikleri kullanır. Brecht aynı zamanda Yunan trajedisini ve Shakespeare?in oyunlarını da incelemiştir, bu yüzden Shakespeare, Sofokles ve Çehov?u ?dramatik?, kendi oyunlarını da ?epik? diye adlandırması bir yalınlaştırmadır.

Bunlar ve diğer oyun yazarları, Brecht?in uzaklaştırma mekanizmaları diye adlandırdığı teknikleri kullanırlar ve epik öğelere sahip çıkarlar.

Brecht?in, ?Cesaret Ana? oyununda, dramatik tiyatronun tanımlamaları ve epiğin mesafelemesi ya da yabancılaştırması arasında gerilim vardır. Bu ikisi de güç kaynağı uyandırır, fakat ?Oidipus? ve ?Kral Lear? gibi hemen hemen sahip olduğu her şeyden mahrumdur.

Brecht için soru şudur; ?Ne öğrendi ve cevap ne??
?Hiçbir şey?, seyirciyi uzaklaştırma anlamına gelir fakat pratikte geriye daha çok sempati kalır.

1953 yılında ?Tiyatro İçin Kısa Organum? adlı eserinde şöyle yazar; ?Ağabeyinin savaş dışı kalmasından dolayı ağlayan bir kız kardeş; bu bir köylü savaşıdır, köylülere katılmak için savaş dışı olan bir köylü. Kendimizi onun ıstırabında kaybedecek miyiz yoksa etmeyecek miyiz? Karşılıklı duygularımız çift yöntemi tanımak ve hissetmekten kaynaklanır??

Brecht? in epik tiyatrosu, Shakespeare?inki gibi birçok türü bir araya getirir. Onun orijinalliği karışımın doğasında yatar.

Aynı zamanda Brecht?in biçim ve ideoloji arasındaki ilişkiye verdiği önemde ve belki de özellikle seyircilere kendi sorunlarını kendileri yazmaları çağrısında bulunmasında da bu görülür.

?Sezuan?ın İyi İnsanı (1938?1941)? oyununda bunu açıkça görebilmekteyiz.

Epik tiyatronun ?rasyonel? ve ?soğuk? olduğunu söylemek pek doğru olmaz. Yaşlanan ?Galileo?nun veya ?Cesaret Ana?nın görsel tanıtımı sempatiyi arttırır. Mesafeleme tekniklerinin bu işlemi kestiği doğrudur. Şokları devam eder. Fakat şok, bir hissel etkidir.

Brecht?in yabancılaşma etkisinin iyi kurulmuş mekanizmaları üzerinde kullanımı çoktur fakat onun tiyatrosunda bunlar derin bir insan kavramıyla ilgilidir.

Brecht ilk oyunlarıyla dışavurumcu akımın içindeydi. İlk oyunu olan ?Baal?i yazarken George Büchner?in etkisi altında olan Brecht, başkaldırı içinde entelektüel bir anarşiye yöneldi.

Onun için dünya ?boş bir evren?di. Yazar, ?Baal?i yazarken ?Büchner?in ?Woyzeck? oyunundan etkilenmiş, ?Komün Günü (1948?1949)? adlı yapıtında da yine aynı yazarın ?Danton?un Ölümü?nü örnek olarak seçmişti. Oyunda Brecht?in kendisini temsil eden Baal, ölürken ?dünyanın, tanrının pisliğinden var olduğunu? fısıldıyordu.

I. Dünya Savaşı?nın sonucu yayılan karamsarlık, eski değerlere karşı olma ve anarşik tutum Brecht?in ilk şiirlerinde ve oyunlarında belirgindi.

Yazar, çağının dehşetini ve kokuşmuşluğunu yaşıyordu; ?boğulan kızlar?, ?kokan leşler?, ?öldürülen çocuklar?, ?ölen askerler? onun en çok kullandığı imgelerdi.

Brecht de her çeşit savaşa karşıydı. Ona göre, savaş tutucu insanlarla kaplı dünyada kaçınılmaz bir olaydı ve savaşın sürüp gittiği böyle bir dünyada da adalet olamazdı.

Dışavurumcu akım içindeki Brecht?te kötülük tarafından kirletilen ve akıl dışı güçlerin kör gözleriyle yönetilen bir dünya vardı ve insan bütün bunların karşısına çaresizdi.

Brecht?in gençlik yılarında yazdığı ?Mazeppa?nın Baladı? adlı şiirinde, insanlık, çaresizlik içindeydi ve kör bir güç tarafından sürüklenip götürülüyordu.

İnsanın çevresindeki dünya da bu sürüklenmeye karşı ilgisizdi. Brecht?in ilk oyunu ?Baal?in kahramanı da böyle sürüklenip gidiyordu.

Yazarın ikinci oyunu olan ?Gece Çalan Davullar (1918)?da, insanın kendi denetimi dışında sürüklendiği imgesi tekrar ortaya çıktı. ?Kentlerin Ormanında (1921 ? 1923)? adlı oyununda, iki kafadar, kendi denetimleri dışındaki güçler tarafından sürüklenip gidiyorlardı. Bu oyunda insanın yalnızlığı ve kopmuşluğu vurgulanıyordu.

?II. Edward (1923?1924)? da, kahraman, bilinçaltı güçlerine karşı koyamamaktaki güçsüzlüğü ile kendi kendini yok ediyordu.

?Adam Adamdır?da balyacı ?Galy Gay? öylesine pasif bir insandı ki, üç sert asker onu bütün kişiliğini siliyorlardı (Brecht, bu oyunu, daha sonraki yıllarda, Galy Gay?ın işbirlikçiye dönüşümünü vurgulayarak düzeltti.)

Brecht? in dışavurumculuğun etkisi altında olduğu ilk evresinde yazdığı oyunlardaki kişiler pasif, çevreye karşı koyamayan, kendi yıkıntılarını getiren insanlardı. Bu ilk evredeki oyun kişileri iki belirgin kesimde ele alınabilir:

Vahşeti yaratıp başkalarını yok eden aktif kişiler ve vahşetten korunamayan, kurban edilen pasif kişiler?

Ancak bunların tümü de, ister aktif, ister pasif olsunlar, içgüdülerinin ürünleriydiler.

?Gece Çalan Davullar?da olumsuz baş oyun kişisi asker Kragler, Spartakisler?in yanında yer almak istemez; devrim uğruna savaşmaktansa, sevgilisinin yanında kalmayı yeğ tutar.

Brecht, maddeci felsefenin tiyatro anlayışını ilk kez belli bir estetiğe ve yönelişe oturtan kuramcıdır. XX. Yüzyılın en büyük ozanlarından biri olduğu kadar, öyküleriyle, şiirleriyle de ün yapmıştır. Elli bir oyun yazan Brecht, aynı zamanda çağımızın en önemli kuramcılarından biridir.

Yazar, yönetmen, kuramcı, ozan ve düşünür yönüyle öylesine geniş bir etki alanı yarattı ki, II. Dünya Savaşı?ndan sonraki genç yazarlar ve tiyatro uygulayıcıları bir yandan onun öğrettiklerinden yararlanırken, öbür yandan da, onu yakından izledikleri için yeni bir senteze gitmekte güçlük çektiler.

Brecht, insanların, yalnızca çevreleri yoluyla anlaşılabileceğini ve saptanabileceğini daha ilk yazarlık yıllarında görmüştü. Çünkü insanın kişiliği, değişen dış dünyanın ürünüydü. Kendi kuşağı içinde ?dili kullanmaktaki ustalığı ve ozanlığı ile? ileriye kalacak, dünya çapında tek yazar, kuramcı, uygulayıcı Brecht?in, kendinden sonra gelen Fransız Varoluşçularını etkilemesi de doğal bir sonuçtu.

1918 yılındaki Alman yenilgisi Brecht ve kuşağının ?angajman?ını nasıl getirdiyse, 1940 yılındaki Fransız yenilgisi de sonraki kuşağın Fransa?daki temsilcilerini bir ?angajman?a yöneltti.

Brecht? in maddeci dünya görüşünü kabul etmesinden önceki dönemi ile bu görüşü benimsemesinden sonraki dönemi arasında önemli ayrılıklar vardı. İlk başlarda anarşist, değer tanımaz (nihilist) ve karamsar bir Brecht görürüz.

Bu ilk yıllarında yazar için dünya ?boş bir evren?di. XX. Yüzyılda ?Nietsche?nin ?Tanrı Öldü? sözünün bir yankısıydı bu. ?Üç Kuruşluk Opera (1928)?da dünya yoksul, insan kötüdür, ?Adam Adamdır (1925)?da yaşayan en aşağılık varlık, en zayıf yaratık insandır. Brecht, yazarlığının ilk yıllarında bu düşüncelerle doluydu.

Sonraki oyunlarında da bu dünyayı, benimsediği dünya görüşü içinde değerlendirerek yeni baştan ele aldı.

?Sezuan?ın İyi İnsanı (1938 ? 1940)?nda bu düşünceler Tanrılar tarafından şöyle belirtilir:

?Ne biçim bir dünya ile karşılaştık; bayağılık, pislik. Dağlar, bayırlar bile tanınmaz olmuş. Güzelim ağaçların başlarını tellerle yok etmişler, dağların ardından koyu koyu dumanların yükseldiğini gördük, top seslerini dinledik. Bütün bunların arasında parçasını kurtaran tek kişiye rastlamadık??

Brecht?in ilk oyunlarında tekrar tekrar üzerinde durduğu nokta, bugün acı çeken yoksulun, yarın bir olanak kazanıp da yükselme fırsatını ele geçirirse, bu düzen içinde (kapitalist-burjuva düzeni) ezenler kadar, obur, acımasız olacağıydı.

Yazarın oyunlarında önerdiği ?dünyayı değiştirin, çünkü değiştirmek gerekiyor? sözü tekrar tekrar vurgulanır. Ama Brecht bu değiştirmenin nasıl ve neye doğru yapılacağını bir kez bile net olarak açıklamadı. Şurası muhakkak ki, maddeci dünya görüşünü benimsemiştir.

Ona göre Engels ile Marks modern bir diyalektik ortaya koymuşlar, ama değişimi somut olarak belirtmemişlerdi. Onlar da Brecht gibi etkin eleştirmenlerdi. Onlar da XIX. yüzyıl kapitalizmini incelemişler ve var olan çöküntüye parmak basmışlardı.

Yazarın iki yoldan gelişen bir başkaldırışı vardı. Onun dıştaki başkaldırısı (toplumcu başkaldırı) nesnel, aktif, onarımcı ve gerçekçiydi.

Ama onun içteki başkaldırısı (varlığına karşı) öznel, pasif, çaresiz ve romantikti. İşte bu ikili durumun başkaldırısı ile Brecht? in oyunlarındaki diyalektiğin özü de ortaya çıktı.

I. Dünya Savaşı?ndan sonra, daha önce onda uyanmış olan, burjuvaya ve kurulu düzene karşı olan düşünceler, onu içinde yaşadığı düzeni şiddetle eleştirme yoluna götürdü. Örneğin, ?Mahagonny Kenti?nin Yükselişi Ve Düşüşü (1926 ? 1928)? kapitalist sistemin bir randevuevi olduğunu gösteriyordu. Aşk bile ticaretin kurallarına bağlıydı. Böylesine yozlaşmış bir kentte en büyük cürüm parasızlıktı.

Brecht, faşist ülkeler ile kapitalist ülkeleri şöyle kıyaslıyordu: ?Kapitalist ülkelerde kasaplar, kestikleri eti getirmeden önce ellerini yıkarlar.? Bunun gibi kapitalizmin faşizme dönmeden yaşayabilmesi tamamen ?faşistçe bir tutumdu.? Bu düşüncesini ?Yuvarlak Kafalar Sivri Kafalar (1932?1934)? oyununda belirtmektedir yazar.

I. Dünya Savaşı?ndan sonra, Brecht, Almanların katı ve fanatik tutumunu ve kapitalist düzenin yozlaştırdığı kurumları gördüğünü ve insanlara yeni bir düzen vadeden maddeci dünya görüşünü benimsediğini belirtti.

Yazar, Alman klasiklerine okul kitapları gibi katı ve tek yönden bakılmasına karşıydı. Alman halkının bir devrim yapıp yepyeni bir düzene gitmesi gerekiyordu. Bu halkın artık bir özeleştiriye ihtiyacının olduğunu anlaması zorunluydu.

Brecht?in maddeci dünya görüşünü kabul etmesiyle, yazarlığı ve sanatçılığı gelişti. Çünkü onun anarşist ve nihilist eğilimleri bu öğreti ile önlenmiş oldu, aynı zamanda onu entelektüel bir disiplin içine soktu. Yazarın çok yakın bir arkadaşı, onun Marksçı ilkelere olan bağlılığının, hümanist olmasından ileri geldiğini belirtmişti.

Epik Tiyatro, dram sanatında psikolojinin temelini değiştirir. Stanislavski?nin karakter görüşünü değiştiren Brecht, Stanislavski?nin ortaya çıkardığı yöntemin statik olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu belirtir. Çünkü oyuncuların kendilerini hazırlayışı hareketlerle değil, düşüncelerledir. Oysa Brecht?e göre insan psikolojisi ancak ?taktik?, yani sorunu veren hareketle anlaşılabilir.

Duygular, düşünceler ve ruh durumları, yalnız bilinçaltında kalmış insan psikolojisini verir. Oysa ?taktik? kafanın ve gövdenin amaca uygun olarak aktif çalışmasını sağlar. Epik Tiyatro kişileri, kendilerinden daha büyük olan dramatik durumlara tepki gösterirler; psikoloji de bu tepkilerle ortaya çıkar.

Piscator?a göre tiyatro bir yargı yeriydi. Ama bu düşünceyi ?ahlaksal? olmak kavramıyla karıştırmamak gerekir. Tiyatronun ?ahlaksal bir kurum olduğu? Diderot?nun belirttiği gibi, Fransız burjuva ihtilalinin getirmiş olduğu bir kavramdı. Epik Tiyatro, halk sağduyusunu uyandırmak için, dar anlamda ahlakçılığın değil ?doğru?nun önemli olduğunu ileri sürer.

Brecht, ?Bugünün dünyası tiyatro ile yansıtılabilir mi?? adını verdiği yazısında ?bugünün dünyası ki, çok hızla gelişen bir dünyadır, ancak bugünün insanlarıyla anlatılabilir? diyordu.

Bugünün insanları yaşayış düzenlerinde bir değişim aramakta ve insanca yaşamayı getirecek daha iyi bir düzene özlem duymaktaydı. Yazara göre, bu değişim en çabuk tiyatro yoluyla gösterilebilirdi. Ancak eski anlayıştaki tiyatro değil, yeni bir tiyatro anlayışı ile bu gerçekleşebilirdi.

Dünya Tiyatrosu Tarihi 2
Özdemir Nutku / Remzi Kitabevi
444 sayfa, Baskı Tarihi: 1993

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir