Dünyayı değiştiren filozof: Rousseau – Prof. Dr. Örsan K. Öymen

Monarşi, teokrasi ve feodalizme karşı insanın özgürlüğünü savunan Rousseau 300 yaşında. Güçler ayrılığı ve halk iktidarını savunan Rousseau, epey eziyet çekmiş ama fikirleri dünyayı değiştirmişti.

Ünlü filozof ve siyaset bilimci Jean-Jacques Rousseau, 2012 yılında, doğumunun 300. yılı vesilesiyle, Türkiye de dahil, dünyanın çeşitli ülkelerinde çeşitli etkinliklerle anılıyor. 1776 Amerikan devrimine ve 1789 Fransız devrimine ilham kaynağı olan düşünürlerden birisi olan Rousseau’nun kuramları yeniden incelemeye alınıyor.
Rousseau’yu felsefe ve siyaset bilimi tarihinde önemli kılan neydi? Bir cümlede özetlemek gerekirse: Özgürlük kavramına yönelik yaptığı çözümleme, toplum içinde var olmanın özgürlük ile bağdaşabileceği tezi, özgürlüğün elde edilmesi için, monarşiye, teokrasiye ve feodalizme karşı mücadele verilmesi gerektiği düşüncesi.

Rousseau, “Güçlü olan haklıdır” düşüncesini reddetmiş, gücünü halktan almayan tüm yönetim biçimlerine karşı çıkmıştır. Rousseau, gücünü kraldan alan, gücünü Tanrı’dan alan, gücünü toprak ağalarından alan değil, gücünü halktan alan bir yönetim biçimini savunuyordu. Rousseau’ya göre egemenlik halka ait olmalıydı. Rousseau’ya göre insan doğal haliyle özgürdür. “İnsan özgür doğmuştur, ancak her yerde zincire vurulmuştur.” Rousseau’nun bütün derdi, insanın bu doğal ve özgür halinin, toplum içinde nasıl sürdürülebileceği idi. Çünkü monarşinin, teokrasinin ve feodalizmin geçerli olduğu bir modelde, güçler ayrılığının geçerli olmadığı bir modelde, insanın doğal olan özgür halini koruması olanaklı değildi.
Bu nedenle, yöneticiler ile yönetilenler arasında bir toplum sözleşmesi yapılmalıydı. Bu sözleşmede, yönetenler, halkın çıkarlarını dikkate alarak halkı yönetecekler, bunun karşılığında halk da, yönetenlere yetki verecekti, halkın çıkarları da yasalarla güvence altına alınacaktı. Böylece eşitsizlik de ortadan kalkacaktı. Mülkiyet hırsının, rekabetin ve bencilliğin yol açtığı eşitsizlik ve belli bir sınıfın imtiyazlı olması durumu ortadan kalkacak, adalet sağlanacaktı.
Ancak bu, Rousseau’ya göre, “Halk ne derse o olur” anlamına da gelmemekteydi. Halk, bireyin bencil çıkarlarına veya çoğunluk beklentisine göre değil, toplumsal bir bilinç ile, genel istence göre hareket etmeliydi. Genel istenç, Rousseau’ya göre, herkesin veya çoğunluğun istencinden farklı bir şey idi. Genel istenç, toplumun, kamunun yararına olan şey, toplumun iyiliği için olan şeydi. Bu da ancak, iyi bir eğitim sürecinden geçmiş, bilinçli bir kişi tarafından kavranacak şeydir. Bu nedenle, halkın yetersiz kaldığı ve despotizme kaydığı durumlarda, bilinçli yasa yapıcılar devreye girmeliydi. İnsanların doğru bir biçimde bilgilendirilmesi ve aydınlanmış olması durumunda, genel istenç hiçbir zaman yanılmazdı.
Bu nedenle, Rousseau’ya göre, genel istenç bağlamında, bütünün ve toplumun bir parçası olarak, özgür kalmak, doğal olan özgürlüğü sürdürmek olanaklıydı. Ancak bu herhangi bir düzende olabilecek bir şey değildi. Bunun olabilmesi için mevcut düzenin, monarşinin, teokrasinin ve feodalizmin yıkılması gerekiyordu.
Rousseau, dindar olduğu halde, içinde yaşadığı düzene karşı çıktığı için, laik ve halkçı bir devlet düzenini savunduğu için, kısa bir süre içinde, kralların, kilisenin ve toprak ağalarının hedefi haline geldi. Kitapları meydanlarda yakıldı, hapislere atıldı, sürgüne gönderildi, fiziksel saldırılara uğradı. Bir papazın kışkırtması sonucunda linç edilme tehlikesini atlattıktan sonra, yakın arkadaşı filozof David Hume’un yardımıyla İngiltere’ye iltica etmek durumunda kaldı.
Ancak Rousseau’nun düşüncelerini kimse yok edemedi, bu düşünceler, yeryüzünün çeşitli ülkelerinde devrimlerle sonuçlandı. Rousseau’nun düşüncelerini önemli ölçüde önceleyen 17. yüzyıl İngiliz filozofu John Locke, Rousseau’nun çağdaşlarından Hume, Baron Montesquieu, Voltaire, Denis Diderot, Baron D’Holbach ve Rousseau’nun kendisi sayesinde, siyasetin ve dünyanın dengesi değişti.

Rousseau’nun temel metinleri
Üstelik bu etki Türkiye’ye kadar uzadı. Rousseau’nun kitaplarını ayrıntılı bir biçimde okuyan, 17. ve 18. yüzyıl filozoflarından ve Fransız devriminden etkilenen Mustafa Kemal Atatürk , aynı ilkeler üzerinden Türkiye’de devrim yaptı. Rousseau bu nedenle Türkiye için de ayrı bir önem taşımaktadır. Rousseau’nun temel metinleri ve kitapları olan “Sanatlar ve Bilimler Üzerine Söylev”, “Eşitsizliğin Kaynağı Üzerine Söylev”, “Siyasal Ekonomi Üzerine Söylev”, “Toplum Sözleşmesi”, “Emile” ve “İtiraflar” bu nedenle de mutlaka okunmalıdır.
Rousseau’nun babası, Osmanlı’da saatçi idi ve bir dönem İstanbul’da Galata’da yaşamıştı. Bu da ilginç bir ayrıntıdır. Ancak Rousseau’nun Türkiye ile asıl ilgisi, metinlerindeki düşüncelerde yatmaktadır.
Baba Rousseau’nun Osmanlı için tamir ettiği saatler, Osmanlı’yı kurtarmaya yetmemiş, oğul Rousseau’nun düşüncelerinden uzak kalan Osmanlı İmparatorluğu, kaçınılmaz olarak çökmüştür.

Halkın arasında mutlu oldu
28 Haziran 1712’de İsviçre’nin Cenevre kentinde doğdu. Bir saatçinin oğludur. Babası Topkapı Sarayı’nda saat tamirciliği yapmıştır. On yaşında eğitimine bir din adamının yanında başlayan Rousseau, daha sonra bir gravürcü ustasının yanında çalışmıştır. 1728-1738 yılları arasında, sekreterlik, müzik hocalığı ve tercümanlık yaparak, Fransa, İtalya ve İsviçre ‘de dolaştı. Fransa?da yazıları yasaklanınca, dostu David Hume’un daveti üzerine İngiltere’ye gitti. Daha sonra İsviçre’de Neuchatel’e sığındı. Kalvenist olarak vaftiz olmuştu. Torino’da Katolikliğe geçti, daha sonra tekrar Kalvenist oldu. Bu nedenle doğduğu şehir olan Cenevre’de ateist suçlamalarına mâruz kaldı.
Rousseau’nun yapıtlarındaki karmaşıklık onun; doğal hukuk kuramcısı, doğal hakları yadsıyan biri, aydınlanmacı, aydınlanma ilkelerini yerle bir eden biri, demokrasinin inançlı savunucusu, demokrasiyi ayaklar altına alan biri, burjuva liberal devriminin hazırlayıcısı, öte yandan böyle bir devrimin olumsuzluklarını çok önceden gösteren, hatta reformculuğu bile benimseyen biriymiş gibi birbiriyle çelişen ve çatışan çok karşıt düşüncelerle yorumlanmasına sebep olmuştur. Bu sebeple Rousseau anlaşılması güç bir düşünür olmuştur. Kendisini hep halktan birisi olarak görmüş, halktan kişiler arasında daha rahat etmiştir. Rousseau 2 Temmuz 1778’de öldü.
Prof. Dr. Örsan K. Öymen
(11/05/2012, Radikal Kitap)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir