Düşe Yatmak – Erinç Büyükaşık

Düşlere sığınır mı yüzyıllardan akan gelen mit? Düşlerimiz yeter mi kurmaca anlatıcıları dipdiri yaşatmaya? Sabahın yarı uykulu hallerinde beni bana anlatan bir anlatıcı peydah oldu yeniden. ?İnsanın yeryüzünde yaşamadığı bir zamanlar yer ve göğün mutlu karı kocalığında çocukları Güneş Ay?ı, Sis Güneş?i yakalamaya çalışıyor.? Anlatıcımın aktarımındaki düzlüğe içerliyorum sesli olarak, düş coşkuyla anlatılmalı. İçimdeki evrensel geçmiş anlatılardan uyanmak istemiyor sabahın bu kuytu anlarında. Bitmez tükenmez bir kardeş kavgasında boşluğa hapsedilen çocukların anne ve babaları Yer ve Gök?ü ayırmalarını anlatıyor çocuksu bir masal diliyle içimdeki düşsel anlatıcı.Duygu tonlamalarını arıyorum sesinde, öfkelenmeli ?vicdan?ınını yitiren insana.

Anne karnındaki bir bebeğin annesinin bedenine tutunma öyküsüne benzer bir tutunma hali benimkisi. Düşe yatıyorum, düşü mitle devşiriyorum. ?Sana Ani Harabeleri?nin öyküsünü anlatayım mı?? diyor içimdeki anlatıcı,aceleyle bitirdiği öyküsünü zihnime taşıyorum halbuki. ?Beklemelisin? diyorum.?

Ak sakallı öykü anlatıcısının büyülü halinden uzak çökük gözlerinden yorgunluk akan bir adam benim anlatıcım. Bilgeliğini sözlerinin derinliğinde keşfedebiliyorum ancak. Gece boyunca anlatmaktan yorgun ve bitkin sesi yeryüzü anlatılarını taşıyor kulağıma ,yeryüzünün özeti gibi bu öyküler, yeryüzü insanlarının düşe yatan zihinlerinden taşıyor her biri.

?Urum Paşa, Ani civarındaki Alacadağ?da kuru yapraktan oluşan, kurdun kuşun yanı başından ayrılmayıp sanki gözcülük ettiği, rüzgarın ve güneşin ona hiç dokunmadığı yatağında yatarmış. Yedi yılda bir yatağından kalkar, sis inmiş gözleriyle, olmaz sorular sorarmış:

Göğe direk dikildi mi, diye sorarmış.

Yok, derlermiş.

Denize köprü kuruldu mu, diye sorarmış.

Yok, derlermiş.?

Anlatıcımın bire bin katan sözlerinde yeni bir coğrafyanın keşfindeyim, ?neden?, ?niye? sorularımı öykünün sonrasına bırakmalı. Düşten uyanırsam bu büyülü ülkeyi yarım yamalak anımsamak korkusu sarıyor beni.

?O da uyku denizine dalıp binbir hayal ve rüyayla perdelenmiş halde usul usul nefes almaya devam edermiş. Uyku denizinden büyük anlatı okyanuslarına ulaşıyor zihnim bu sırada. Çapak çapak gözlerim, yumuşak yatağa gömülmüş bedenime uysalca boyun eğiyor, odaya giren gün ışığını görmezden gelmeliyim. Işığın tahakkümüne karşı Zeus?un tanrısal yasalarına başkaldıran Prometheus anlatısının bir kahramanı olamayacağımı anlıyorum uykunun ve yumuşak yatağın kuşatmasında. Yatağın kuytu karanlık noktasını yakalamalıyım. Urum Paşa?nın yazgısına kulak vermeli. Yatak beni ?tembellik hakkımın? savunucusu yapmalı öykünün akışında. Anlatıcım anlatmaktan yorgun, düşsel gözleri uykusuzluğun çapak çapak hallerine bürünmüş, kızıla dönmüş ela gözleri. Benim uyanmamı düşlüyor o da. Şehrazat?ın bin bir gece süren yorgun anlatılarını anımsatıyor anlattıkları, o da canını kurtarmanın öyküye ve anlatıcılığına bağlı olduğunun farkında. Oysa ışığı görmezden gelerek benim boşaltacağım sıcak yatağa gömülebilir o da.

?İnanışa göre, ancak bu yedi olmaz iş gerçekleşirse Ani yeniden insan yüzü görecekmiş.Yoksa sonsuza değin, sadece taş yapıların bulunduğu, içinde insan yaşamayan bir yer olacakmış.?

Olmaz yedi iş, olmaz düşleri canlandırıyorum zihnimde. Godot?u bekleyen iki umarsızın ruh hali bana sinen. Yeni öyküler, insanın ilk yaratmalarından doğmuş, diyor anlatıcım. iNSAN düşleyerek insan olabilmiş. ?Balıklı Göl?ün öyküsünü, bilir misin diyor, yorgun yüzüyle. Yıllar öncesinde Göl?ün içindeki devasa balıkların kutsallığına gülümsemiştim ?modern? zihnimle. Yanımdaki rehber çocuk ezberlenmiş anlatısını paylaşıyordu benimle, çok da ayrımına varmadığım ?İbrahim Peygamber?in yazgısını anlatıcımdan dinlemekti isteğim bu sefer. O uykuya meyilliyken ben uyanmamanın düşsel hallerine sığınmıştım. Babil Kralı Nemrud?un iktidar denen zehirli gömleğe tutkulu bağını anlatıyordu bana. Doğacak bir çocuğun kendi saltanatına son vereceği kokusuyla o yıl doğan tüm çocukları kılıçtan geçiren vahşetine kızmıştım çocuksu bir masumiyetle.

?Hamile kalan Nuna Hatun gidip bir mağarada İbrahim?i doğurmuş.Sonra her gün, duvar diplerinden, ağaç gölgelerinden süzülerek gizlice çocuğu emzirmiş. Gün gelip büyümüş oğlan, anasının yanına gitmiş.

İnsanların heykellere taptığı o çağda peygamberliğini muştulamış halkına. İbrahim?i Urfa Kalesi?nden atan Nemrud, ateşler içindeki yeri Tanrı?nın bir göle çevirdiğini tanık olmuş. Ateş göle, odunlar balıklara dönüşmüş. Öykünün gizemine kaptırmıştım kendimi, düş ülkem ?İbrahim?in kutsallığında izleyen bir göz, tanık bir anlatıcı olmuştu. Cinayete tanık olmanın suçunu üstlenirken, kutsala dönüşen öykünün şaşkınlığını kuşanmıştım.

?Beni yordun bu gece de, uyanmamaya inat ediyorsun. Öykülerime inanan bir ?mistik? de değilsin halbuki.?

Mistik olan değildi beni alıp götüren, düşe yatkın ruh halim uyanmanın da bir zamanı var diyordu tüm direnciyle. Göğün aydınlığına, ışığın tahakkümüne inanmamalı şu an, gecenin kuytusunda yaratıcı bir ?imge?ye dönüşmeli düşlerim. Geceyi bitirmemeli gün.

?Son öykülerimi anlatacağım, benim de uyumaya ihtiyacım var, senin kadar düşe meyilliyim.? diyordu bana. Bin bir gece Şehriyar beklemiş Şahrazat?ı. Öykülere dair dinlemenin ve duymanın hazzıyla kuşanmıştı o ?yalnız? zihni. Anlatıcımsa sabırsızlanmıştı, anlatmanın bıkkınlığıydı kuşandığı. ?Babil Kulesi?nin öyküsüne başlamıştı, yorgun sözcükleriyle. Sözcükleri yoruldukça, zihnindeki bağlantılar dağılmış, anlatımındaki dirilik yerini ölgünlüğe bırakmıştı. Yine de dinlemeliydim.

?Akad dilinde Babil, Tanrı kapısı demekmiş.

Efsaneye göre hummalı bir şekilde yapımına başlanan kule yavaş yavaş yükselmeye başlamış. Enfes bir yapıymış ortaya çıkan. Tanrı?ya yaklaştıkça böbürlenmeye başlamış Babilliler. Buna öfkelenen Tanrı, yedinci kule yapılırken her işçiye ayrı dil vermiş. Anlaşamaz olmuş işçiler.Kulenin yapımı durmuş, Birbirlerinin rüyalarını, düşlerini anlayamaz olmuşlar. Günler uzamış, buzullar kaplamış her yani. İnsanlar buradan göçüp farklı coğrafyalarda yeni ülkeler kurmuşlar bu sefer.?

Bakışımdaki hüznü kavrıyor o an.

?Anlaşamamak hüzün veriyor sana da değil mi, anlaşılmamak??

?Düşlerini anlayan oldu mu bugüne kadar.?

?Anlattığım öyküleri dinleyenler kendi düşlerine gömülüydü hep. Benim düşlerim, düş görme isteğimi unuturlardı. Onlar yataklarının kuytu köşelerindeki sığınaklarında mutluyken benim düş açlığıma hep aymaz kaldılar.?

Utanç duyuyorum bencilliğime. Uyandığım an kendi uykusunda özgürleşecek anlatıcım. Prometheus?un her gün ciğerini yiyen o kartala benzetiyorum kendimi, onun ruhunu, düşlerini, ben?leşme isteğini yiyip tüketmeye başlamışım. Herakles gibi serbest bırakmalıyım kendi ?Prometheus?umu. Son bir öykü istiyorum ondan, ardı sıra açılacak gözlerim. Kuytulardaki halim ışığın gözlerime egemen oluşuyla dağılacak, uyanacağım. Kalabalık bir güne, insansızlığımdan sıyrılarak gireceğim, kalabalıklara karışacağım. Kötücül olandan korkuydu düşe eğilimim, gündüz kötüyü de taşıyordu, insanların düşlerden korkar oluşları, gerçeğin katılığına itaatine öfkemdi beslediğim. Uysallaşmalı ruh evrenim. İçimdeki Pandora?nın kutusunu açmalı, yüzleşmem gereken korkunun farkına varıyorum o an. Tanrıların armağanı ?Pandora?yı açan Prometheus?un akılsız kardeşi Epimetheus?un öyküsünü anlatıyor bu sefer bana anlatıcım. ?Son öykü, ardından ben de düşe yatacağım.?diyor hınzır bir ifadeyle. Düşten yorulduğumu anlıyorum o an, dağınık algımla kulak veriyorum ona:

?Epimetheus?u ağabeyi uyarmış Pandora konusunda. Sakın ola Zeus?tan gelen o armağanı kabul etme, demiş.Edersen, bütün ölümlülerin başı derde girer, diye de eklemiş. Kıt akıllı kardeşiyse kötülüklerle dolu kutuyu açmış çoktan. O güne kadar bilinmeyen hastalıklar, dertler, acılar yayılmış ölümlülerin dünyasına. Pandora?nın kapağını kapatan Epimetheus aslında Zeus?un istediğini yapmış. Dipte kalan ve kutudan çıkamayan tek şey ?Umut?muş.?

?Oldukça karamsar değil mi bu öykü.?

?Kötücül olanın kendi içindeki karamsarlık. Karamsarlık da karşıtıyla vardır unutma.Uyandığında açtığın kutulara dikkat et yine de. Ahmak Epimetheus?a benzeme.?

Kutular, gizemli gelirdi çocukluğumdan beri. Açılması gereken ve içindekilerin keşfinin zorunluğu olduğu nice kutuyla tanışmıştım. Renkleri, üzerlerindeki işlemeler veya taşlar?Bir şeyler vardı beni onlara çeken. Açmıştım onları, belki içinden nice kötülüğü de çıkarmıştım kutunun, belki çoktan Epimetheus?un yazgısını paylaşmıştım. Uyanmalıyım. En azından kapatılan kutuda unutulanı çıkarmalıyım. Sahi ?Umut? hala oradasın değil mi? Bin yıllık bekleyişin sürüyordur umarım.

Bilincimin çocuksu oyunlarında açılıyor gözlerim, yanı başımda çoktan uykuya yatmış düşsel anlatıcı. Özgürleşmiş olmanın huzurlu bir gülümsemesi dudaklarına yerleşmiş. Evde tüm odalarda gözlerim bu sefer düşten arada kalanı arıyor.

?Kutu açılmalı, insanlığın nice ahmaklığına rağmen kutudaki ?umut? göğe ulaşmalı, sokaklarda dolaşmalı?

Erinç Büyükaşık

2 yorum

  1. Siz hiç, Düşleri Aynı Olup,Anlaşabildikleri Halde birbrine Anlatamayan Bir çift Yürek Gördünüzmü?? Ben gördüm, Aynı sabahın ayrı şehirlerinde Aynı gecelerin Aynı saatlerini,Aynı hüznü, mutluluğu , gözyaşını birlikte yaşayıp, ayrı yerlerde Yaşayan Bir çift Yürek gördünüzmü??
    Ben gördüm…
    İçlerinde Hasretin en ağır günlerini yaşayıp, savaşarak özlemle Ve Aşkla Uzaktan hisseden Bir çift Yürek Gördünüzmü ?? Ben Gördüm..
    Umudu Snadıklardan Çıkarıp, Birlikte Elleri Dokunamadan Ama birlikte Aynı yolda yürüyen Bir çift yürek gördünüzmü?? Ben gördüm..
    Hüzünle mutluluğu Bir demet çiçek yapıp,her an onlarla yaşamayı öğrenen Birçift Yürek Gördünüzmü? Ben gördüm..
    Birbrini Aşkla Seven Ama Özlemin İçsel Ağırlığını Taşıyan Birçift Yürek.. Birbrilerini Yüreklerinde Taşıyan Bir çift Yürek…

  2. Düşlerinin Umudunda, Aşklarının Saklı Gerçeğinde Yaşayan Bir Çift Yürek…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir