“Ermenilerin rolü hiçbir yerde Osmanlı İmparatorluğu’ndaki kadar önemli olmadı; Konstantinopolis sarayında yer aldılar. Mimarlar (‘Doğu’nun Mikelanjı’ Sinan), tabipler, müzisyenler, tercümanlar, ressamlar, terziler. Hampartursum Limonciyan’la, Osmanlı klasik müziğine uyarlanacak bir müzik nota sistemi yarattılar…”

Diğer halklar gibi Anadolu topraklarında kök salan Ermeniler’in –tıpkı yaşamları gibi- zengin bir tarihleri de bulunuyor. Varlıklarının üç bin yılının titiz çalışma, bulgu ve araştırmalarla kayıt altına alındığı Ermeni halkının yaşamı, aynı zamanda -bugün- ‘Ermeni meselesi’ konusunun doğru bir perspektife oturması anlamına geliyor. Zira Ermeni halkının varlığı ve yaşamı, -yukarıda da belirtildiği gibi- çok uzun bir geçmişe dayanıyor.
Gerard Dedeyan’ın derlediği Ermeni Halkının Tarihi, Ermeniler’in yeryüzündeki varlıklarını, yaşama kök salışlarını, kültürlerini, duruşlarını, diğer halklarla iç içe olmuş geçmişlerini, bugünlerini… anlatan geniş boyutlu bir yapıt. Ama en çok da, tarihçiler, etnograflar, sosyologlar… için –çoklu verileriyle- bir baş kaynak eser olma işlevine sahip.

Derinlerde gizlenen yanıtlar

Toprak, Halk ve Dil, Ermenilerden Önce: Savaşçı ve Kurucu Urartular, İran ile Greko-Romen Dünyası Arasında Ermeniler, Hıristiyan Ermenistan İddiası, Arap Hakimiyeti ve Ermeni Özgürlükleri, Yeniden Bulunmuş Bağımsızlık: Kuzey Krallığı ve Güney Krallığı, İmparatorluk Yönelimi ya da Diyaspora Yazgısı: Bizans’ta Ermeniler, Haçlı Seferleri Zamanları, Türkmenlerin ve Osmanlı Türklerinin Boyunduruğu Altında, Ulusal Bağımsızlık Yıkıntıları ve Diyaspora, Ermeni Rönesansı ve Kurtuluş Hareketi, Ermenistan ve Uyrukların Uyanışı, 1915-1916 Ermeni Soykırımı ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu başlıklı sekiz bölümden oluşan yapıt, aynı zamanda birbirine eklenen sorulara da yanıt anlamına geliyor.

‘Ermeni meselesi’,–bir çok insan için biraz da bilmemekten kaynaklı- bir düğüm oluşturuyor. Söz konusu düğümün, bilinçli çarpıtmalar, yok saymalar, politik yaklaşımlarla oluşturulduğunu ise söylemeye hiç gerek yok. Ancak, bir halkın varlığı ve yaşamıyla dünyaya bıraktığı zenginlik derinlemesine bir araştırma gerektiriyor. Dedeyan’ın derlediği yapıt ise bu zenginliği yakalamış diyebiliriz. Zira yapıttaki veriler sadece geniş bir coğrafyada gezinmiyor, insanlık kültürünün çağsal derinliklerine dek iniyor.

Çalışma kronolojik bir seyir izlerken; sosyal yaşam(lar), ayaklanmalar, edebiyat, sanat, sermaye ve sınıf yapıları … temel alınıyor. Dolayısıyla da tarih, halkın yaşamı ve olayları üzerinde yapılanırken, sınıfsal bir zeminden hareket ediyor. Çeşitli savaşların, imparatorlukların (Pers, Bizans, Konstantipolis…) Ermeni halkının üzerindeki etkisi ve ilişkisi de –egemenler, yönetilenler- aynı (sınıfsal) perspektif doğrultusunda inceleniyor. Tabii Ermeni Diyasporası bu tabloda önemli bir yerde duruyor. Zira Ermeni Diyasporası, Ermeni ulusal kimliğinin “farkına varılmasında” başat rolü oynuyor.

Saatçi, kalaycı, fırıncı…

Diğer bir yandan, Ermeniler’in “1512 yılında matbaanın kullanımıyla Ortadoğu ülkelerine göre ayrıcalıklı bir konumda bulunmaları” söz konusu çalışmanın olanağının da bir kanıtı niteliğinde. Böylelikle eserin -Ermeniler’in Anadolu’daki köklü varlığından hareketle- Ortadoğu’nun tarihini de görünür kıldığını vurgulamakta yarar var.

“Ermeni zanaatkar ve tüccardan oluşan önemli kent nüfusu Anadolu, Kilikya ve İran köy ve kasabalarında kadim meslek ve ticaret geleneklerini sürdürür. En canlıları arasında Erzurum ve Van bulunan kentlerde, profesyonel hayatın bütün taraflarını düzenleyerek meslekler, bölgelere ve loncalara –Osmanlı İmparatorluğu’nda esnaf, Per İmparatorluğu’nda hamkar- göre gruplandırılır. Çok canlı olan Ermeni esnafı bütün meslek birliklerini temsil eder (terzi, ayakkabıcı, saatçi, kalaycı, değirmenci, fırıncı, vs) ve bütün sanayi üretim kollarına yakın durur: Erzurum, Tokat, Merzifon’da metal, bilhassa da bakır işleme, Van ve Erzurum’da silahçılık, deri, yün, ipek ve neredeyse her yerde pamuk işleme. Van’da kuyumculuk, halıcılık, nakış ve seramik sanatıyla birlikte, zanaat sanat seviyesine yükselir ve Ermeni halkının yaratıcı zihnini kanıtlar. Ticaret yüzyıllardır İsfahan, Tebriz, Tiflis, Trabzon, Erzurum, Van, İstanbul, İzmir ve İskenderiye’de uluslararası büyük ticaret kavşaklarında oluşan, az sayıda fakat zengin bir Ermeni burjuvasinin başında bulunduğu çerçi, seyyar satıcı, dükkan sahibi, çarşı esnafı gibi farklı toplumsal unsurları içinde barındırır…”
Kronolojik zamanı takip eden çalışmada yirminci yüzyıla gelindiğinde ise zaman duruyor. 1915-1916 tüm ağırlığıyla tarihin üstüne çökerek şimdinin gerçekliğini ilan ediyor. Dünya savaşının ardından, umutlar düş kırıklığına uğruyor. Zira Ermeni halkının trajedisi de bu zaman aralığında, “geleceğin Türkiye’sinde” başlıyor.

Aysel Sağır
BirGün Kitap Eki, 159.sayı

ERMENİ HALKININ TARİHİ, Der: Gerard Dedeyan, Çev: Şule Çiltaş, Ayrıntı Yayınları, 2015.

Previous Story

Paramaz ve Osmanlı-Ermeni Sosyalist Hareketi – Umut Bilmez

Next Story

Bir Zamanlar Leonardo da Vinci – Janna Carioli

Latest from Aysel Sağır

Bizi Güneşe Çıkardılar – Aysel Sağır

Türkiye solu 1970’lerde -başta öğrenciler olmak üzere- geniş toplumsal kesimlere ulaşırken, aynı ölçüde kadınları da içine aldı. Yüzlerce kadının sol siyaset içinde yer almasının
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ