Duvar Yazısı – Paul Auster

Duvar Yazısı kitabında 1971-79 yılları arasında yazdığı şiirleriyle karşımıza çıkan Paul Auster, ‘eğitimli bir avare’nin duygu ve düşüncelerini anlatıyor bize.
Paul Auster’ın şiirleri, Duvar Yazısı/ Seçme Şiirler adıyla Can Yayınları’nın yeni oluşturduğu şiir dizisinden yayımlandı. Türkçe okurları tarafından etraflıca bilinen Auster, hayatı boyunca yazar figürünün peşine düşmüş, bu yolda yalnızlığı çekmiş, kendini yeniden keşfetmiş (oluşturmuş da diyebiliriz) ve bir sürü badire atlattıktan sonra kendi metinlerini yazabilmiş. Yazma hevesine kapılanların ya da bilgiyi ve deneyimi sayfaların arasından süzmek isteyenlerin ilk okuduktan sonra çekimine kapıldığı, bu kendine özgü çekiciliğiyle külliyatını devirme arzusu yarattığı yazarın şiirlerine bakacak olursak Auster, yazarken de ozanken de kendi takıntılarına oldukça sadıkmış. Gerçi kitaptaki şiirler, 1971 ile 1979 arasında yazılmışlar, dolayısıyla karşımızda oldukça genç, henüz romancı olarak okurlarla karşılaşmamış bir Auster var.

ŞAİRİN DUVARINDA AŞKIN DİLİ VAR
Bildiğimiz kadarıyla 1970’de Columbia Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra, bir sene boyunca Herman Melville’in izinden giderek bir petrol tankerinde okyanusta denizcilik yapan Auster, 1974’e kadar da Fransa’da yaşamış. Eğitimli bir avare olmak, daha sonra romanlarında da kullanacağı bir motiftir; işte kitaptaki ilk şiirleri -1971-1975 tarihli Duvar Yazısı- bu avarenin Fransız Lacancı düşünce, Amerikan Thoreau ve Emerson etkisiyle doğanın içinde düzenini kuran öncü zihniyeti ve Mallarme ve Joubert gibi şiirlerini çevirdiği Fransız üslubunu katıştırarak oluşturduğu parçalar. Bu şiirlerin içinde kutsal kitapların aşkın dili ve dünyanın gizemine ulaştığına inanan genç yazarın tutkuyla ele alacağı tarihsel idealar da yer alır – Heraklitçi, Lapsaryan, Hiyeroglif, Ahit gibi örnekler verilebilir. Lacan etkisi burada, kişinin dil vasıtasıyla deneyimlerini adlandırabildiği ve ancak doğru sözcükleri bulduğunda bu süreci tamamlayacağı şeklindeki fikrin yansıması olarak gözüküyor. Auster, özellikle bu ilk şiirlerinde, yaşadıklarını anlatacak sözcükleri aradığını belli ediyor, bulabildikleri henüz azınlıkta. 1975 tarihli Gözden Kayboluşlar’da bulunan şiirler, daha önce 2001 yılında Varlık yayınlarından çıkan Mustafa Ziyalan çevirisi Kaybolmalar’ında da yer alıyor, Auster’ın mitik/metaforik/ Beckettvari yapıtı Şans Müziği’nin temel motiflerinden duvarı ele alıyor yoğunlukla. Bir taş/bir taşa razı olacaktır/bir duvar oluşturmak için ya da Yalnızdır/…/ve o sözcük bir duvar örer gibi dizeler Şans Müziği’nin talihle oynayan kahramanlarının pokeri kaybettikten sonra borçlandıkları duvar örme eylemini betimler sanki. Auster’ın duvarı, belki de bir ağlama duvarı, bir halkın metaforu, bir yazarın yalnızlığını ördüğü sözcükleri, yıllar içinde pişen tuğlalarla usul usul örülecektir. 1976 Betimlemeler ve 1976-1977 Soğuktan Parçalar, daha çok doğanın ve kuzeyli bir izin peşinden gidiyor: Knut Hamsun’un Açlık ve diğer yapıtları, belirgin bir şekilde sezilebiliyor. Auster’ın pek çok yapıtı kaybetmenin terbiyesini ve açlığın sınavını barındırır, özellikle Cam Kent, Son Şeyler Ülkesinde ve Ay Sarayı, Auster’ın hayatındaki bazı deneyimleri de içererek, bireysel ve toplumsal kaybolmaların, kentin içindeki sınırın eşiğine yolculukların anlatılarıdır. Açlıkla istiyorsun/dokunmanın yamaçlarının büyük ekmeğini/ve başlamayı, bir kez daha kırmayı/dipsiz taşların alfabesini. Kendi hayatını sözcüklerden inşa etme inadından vazgeçmeyen, bilincini dille oluşturmaya çalışan, yazar figürünü yazarak oluşturmaya ısrar eden Auster, şiirlerinde de bu ısrarını sürdürür aslında, kimi zaman sabırsızlığa düşse bile: ‘kullanmadığın sözcükler’, ‘hiçliğin ipeği’, ‘sözcüklerin sınırlarına takılıp düşen sürgün’, ‘hiçliğin şiiri’ gibi imgeler belki de, yazarın Sisifos halini, her gün yazısının başına geçince boşluktan çıkarması gereken taşların ağırlığını dışavurmaktadır.

ŞAİR AUSTER KENDİNİ BULUYOR
1978-1979 Esinle Yüzleşmek artık neredeyse sabırsızlığın umutsuzluğa dönüştüğünü göstermektedir: Ne hiçbirini/hatırlıyor ne de/yazıyor birini ya da Sözlerim bitmişken/başlayabilirmişim gibi, ben:/söyleyemediğim/bir sözcüğün sesi gibi dizelerde kendisini, sesini, benliğini, figürünü, yapıtını arayan yazarın sözcüklerle taşa çarpmasının izlerini bırakıyor. Şiirlerin sonuna gelindiğinde anlaşılıyor ki, bunlar bir şairin oluşumuna değil, bir yazarın umutsuzluğuna eşlik etmeye yaramış; kendisini kaybedip bulan bu yazar, kitaptaki son şiir Esinle Yüzleşmek’in üzerinden üç sene geçtiğinde ilk yapıtı Yalnızlığın Keşfi’nde kendi sesini bulacak, gün geçtikçe bu sesi kuvvetlendirerek kendi figürünü oluşturarak Paul Auster haline gelecektir. (Mert TANAYDIN, 21 Şubat 2008 tarihli Sabah Gazetesi Kültür Sanat sayfası)

“Duvar Yazısı, okurların New York Üçlemesi, Cam Kent, Yazı Odasında Yolculuklar, Ay Sarayı gibi düzyazı yapıtlarıyla tanıdıkları Paul Auster’ın şair kimliğiyle de tanışmaları için iyi bir fırsat. Auster’ın usta işi romanlarını biçimlendiren incelikli metafiziğin kaynağını, 1960’lardan 1980’lere uzanan dönemde yazılmış bu şiirlerde bulmak olası. O yüzden, Auster’ın şiirleri, tüm yapıtlarının onsuz edilemez bir parçası. Onun romanlarındaki temel izleklerin izdüşümlerini dizelerinde yakalayabilirsiniz.
Bir dönem Mallarmé, Breton, Soupault, Char, Desnos, Tzara, Eluard gibi Fransız şairlerden derinden etkilenmiş olan Auster, şiirlerinde, bilinç ile madde, dil ile yaşantı arasındaki ilişkilerin gizlerini arıyor, giderek varoluşun karmaşalarına, benlik ve aşkın gizemlerine uzanıyor; Amerikan şiirinde benzeri olmayan bir şiir evreni kuruyor, postmodern bilince dizeleriyle bir pencere açıyor.” (Tanıtım yazısı)

Kitabın Künyesi
Duvar Yazısı,
Seçme Şiirler,
Paul Auster,
Çeviren: Gökçenur Ç.
Can Yayınları,
Baskı Tarihi: Şubat 2008
96 sayfa 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir