“Edebiyat” diye bir kategoriden bahsedebilir miyiz? Gerçeklik ile kurmaca nerede birbirinden ayrılır? Çeşitli edebiyat kuramları metnin ne demek olduğu ve ne işe yaradığı konusunda bize ne söylüyor? Kavram ile “şeyler”, söz ile eylem arasındaki ilişki nedir? Kültür kuramları ile politik durumun bir ilgisi var mı? Edebiyat bir strateji midir? Terry Eagleton daha önceki kitaplarında da öne sürdüğü soruları yeni bir perspektifle ele alırken, edebiyatın kültür içindeki yerine, geçerliliğine, işlevine ve sınırlarına dair net bir bakış açısı sağlıyor.

“Edebiyat Olayı”, yalnızca bir edebiyat olayı değil. Edebiyatın doğasına, yapısına, dünya ile ilişkisine dair temel soruları ve çeşitli edebiyat teorilerinin bu konularda verdiği yanıtların ne anlama geldiğini incelerken; dil, kavramlar, gerçeklik, kültür ve ideoloji gibi konularda temel yaklaşımları da sorguluyor ve tatmin edici cevaplar sağlıyor. Edebiyat kuramı, eleştirel teori ve analitik felsefeyi alışılmadık biçimde bir araya getiren Eagleton, ona haklı bir ün sağlayan birikimini ironik bir dille, hiç olmadığı kadar özlü ve bütünlüklü biçimde okuyucularına sunuyor.

“Görgüsüzlük edecek olsam, diyebilirdim ki bu kitap, edebiyatın (en azından bugün için) gerçekte ne anlama geldiğinin makul bir açıklamasını sunuyor ve aynı zamanda hemen hemen tüm edebi kuramların ortak bir yönüne ilk kez dikkati çekiyor. Ama dediğim gibi görgüsüzlük edip bunu dile getirmeyeceğim.” (Tanıtım Bülteninden)

‘Olay’a Eagleton yorumu – Yücel Kayıran
(21/09/2012, Radikal Kitap Eki)
Terry Eagleton?ın bu yıl yayımlanan Edebiyat Olayı kitabı, Sel Yayıncılık tarafından hemen Türkçeye çevirtilmiş durumda. Eagleton, ?Önsöz?de, her ne kadar edebiyat kuramına ilginin nispeten kaybolduğunu söylese de, bir edebiyat kuramı kitabının kendi dilinde henüz yayımlanışından birkaç ay sonra bir başka dile çevriliyor oluşu da oldukça yeni bir durum. Bununla birlikte Eagleton?ın haklı olduğu bir nokta da söz konusu: Anlambilim, post-yapısalcılık, Marksizm , psikanalizm gibi 60?lardan 80?lere gelen bir dönemin önde gelen kuramlarını hesapta tuttuğumuzda, Eagleton?ın ifadesiyle, kuramın bugün öğrenciler için bir ?yabancı dile? dönüşmüş olduğu söz konusu. Ama ?kurama? ilgi azalmış gözüküyor, ?kuramcı?ya değil. Eagleton?ın kitabının birkaç ay içinde hemen çevriliyor oluşunu, sanırım yayıncılık faaliyetinin Türkiye ?de artık gelişmiş olmasıyla açıklayamayız. Satılmayan, ilgi duyulmayan bir kitap neden sıcağı sıcağına tercüme edilsin ki? Eagleton, bir marka. Bu ayrımı, eleştirel bağlamda değil, gençlik ilgisinin, kuramdan kuramcıya kaymış olmasına dikkat çekmek için söylüyorum. Kuram, gitmek istediğiniz yolu sizin açmanızla ilgilidir; kuramcıya bağlılık ise, gitmek istediğiniz yolu bir bilenin göstermesini istemekle. Bu çok önemli bir değişim. Kanımca, Eagleton da bu durumun farkında; son dönem kitaplarındaki yöntemsel biçemi, Edebiyat Kuramı, İdeoloji, Eleştiri ve İdeoloji gibi kitaplarındaki didaktik ve akademik değil, daha sofistçe sorgulayıcı diyeceğim ama değil, sofistçe ters köşeye yatırma stratejisine dayanıyor. Edebiyat Olayı da, tıpkı Tatlı Şiddet ve Hayatın Anlamı?nda olduğu gibi, böyle..
Eagleton?in önemli bir belirlemesi ise, teoriye ilginin azalmasını, solun politik yenilgisiyle ilintili olduğunu dile getiriyor. Ona göre, ?bu tür düşüncelerin zirvede olduğu yıllar, solun da hareketli ve güçlü olduğu yıllardı. Kuram gittikçe zayıflarken, onunla birlikte radikal eleştiri de? yok olmuştu. Bu tezi, Eagleton?ın Kuramdan Sonra?da ileri sürüyordu. Edebiyat Olayı?nda ise bu tezle bağlantılı olarak, önemli ama gizli bir felsefi tez ileri sürmektedir. Eagleton?a göre, bütün edebi kuramların ortak yönü, nominalist bir karakter taşımalarında ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla kuramın zayıflaması, temelde nominalizmin geri çekilmesi anlamına geliyor. Kitabın adındaki ?olay? kavramının, hadise anlamından çok, ?akıbet?, ?hal?, ?durum? anlamlarına vurgu yaptığını da bu arada söyleyelim. Yani Eagleton, edebiyatın veya edebi teorinin, bugün içinde bulunduğu akıbet durumunu tartışmaktadır. Ama tabii burada sorulacak soru, felsefenin ezeli tartışmalarından birini dile getiren nominalizm kavramının, edebiyat teorisiyle ilgisinin ne olduğudur sanırım. Kaldı ki Eagleton?ın, felsefeyi ve filozofları sevmediğini de biliyoruz; en azından pek sevdiği söylenemez. Eagleton, felsefeyi ?paranoyaya? benzetiyor; filozofların ise, ?soruları yanıtlamak yerine onları çözümlemek gibi sinir bozucu? alışkanlıkları olan kişiler olarak görüyor. Bu durumda yukarıda dile getirdiğimiz soru daha da radikalleşiyor: Felsefeyi sevmeyen bir kuramcının kitabında, felsefenin ezeli tartışmalarından birini dile getiren nominalizm (adcılık) kavramının işi ne?

Felsefecilerle tartışmak
Eagleton, kitabının girizgâhında, ?edebiyat kuramcıları? ile ?edebiyat felsefecileri? arasında bir ayrım yapıyor. Ona göre, ?kuramcılar açık yakalı bir gömlek giyerken, hemen hepsi erkek olan edebiyat felsefecileri nadiren kravatsız dışarı çıkarlar. Edebiyat kuramcıları, kurmacanın gerçekliğine, referanslarına, mantıksal durumuna önem vermezken, edebiyat felsefecileri edebi dilin dokusuna karşı belirgin bir kayıtsızlık içindedirler.? Dolayısıyla Eagleton, edebiyat kuramcılarından çok, edebiyat felsefecileriyle tartışmaya giriyor. Ama edebiyat kuramcılarıyla tartışmaya girmemesi dikkat çekici.

Evet, nominalizm ne? Nominalizm, dış dünyada gerçekliği bulunmayan kavramların varlığını reddeden, bu kavramların ?varlık? değil ?ad? olduğunu savunur. Örneğin ?at? kavramı, gerçeklikteki atın kendisi değil, sadece aklın yapıntısıdır. Örneğin ?nelik? sorusu, nominalizme göre olanaklı değildir. Başka bir deyişle nominalizme göre, sözcükler, kavramlar, yani diller, gerçekliğin kendisi değil, insanın nesnelere yükledikleri adlardır ve adlar da uzlaşma yokluyla oluşturulur. Hemen akla Ferdinand de Saussure geldi değil mi? Ama Eagleton, Saussure?ün adını hiç anmıyor? Ama Eagleton, ?kuramcılarla? değil, ?felsefecilerle? tartıştığını belirtmişti. Platon, Ortaçağ düşünürü Ockhamlı William, John Locke, David Hume gibi İngiliz empiristleri, farklı nedenlerle nominalizmin en güçlü temsilcileri olarak görülürler. Postmodernistler, örneğin Michel Founcault, Eagleton?ın karşı olduğu, yirminci yüzyılın önde gelen nominalistleridirler. Ama sözcükler, kavramlar gerçekliğin özünü dile getirmiyor ise, kuramlar da, gerçekliğin kendisi değil ?ad? konumunda yer alan aklın yapıntısıdır. Bu bağlamda roman da, roman teorisi de gerçekliğin kendisi değil, gerçeklik hakkında aklın bir yapıntısıdır, yani ?ad?dır, ?nomina?sıdır. Eagleton bir edebiyat kuramcısı olarak, Eagleton da, bir nominalist. Ama felsefi bir nominalist değil, edebi bir nominalist. Nominalizmin, gerçekçiliğin, kavramcılığın, özcülüğün karşıtı olduğunu hesaba katarsak, ayrım yapmamız gerekir ki, Eagleton, özcülük karşıtı olarak nominalist, gerçekçilik karşıtı olarak nominalist değil. Özcü olarak gördüğü Platon?un, şairleri cumhuriyetten kovmasını da, Eagleton, edebiyat kuramına düşmanlığının başlangıcı olarak açıklar.

Eagleton neden karşı?

Eagleton, edebi olarak nominalist, ama felsefi olarak nominalizme neden karşı?
Varsayım 1: Engels, ?diyalektik, metafiziğin karşıtıdır? derken, ?metafizik? kavramıyla işaret ettiği, mesela Aristoteles?in Metafizik?i değil, 17. Yüzyıl İngiliz nominalizmidir. Eagleton?ın Marksist olduğunu unutmayalım.
Varsayım 2: Edebiyatta nominalist olmak, edebiyatın bir yapıntı olduğun dile getirirken, felsefede nominalist olmak, varlığın, gerçekliğin bir yapıttı olduğunu dile getirmez mi?
Eagleton?ın, kuramcı ile felsefeci arasında yaptığı en önemli ayrım, dile getirmediği fakat gizli olarak ileri sürdüğü ayrım, felsefecinin meselesini bir ?taraf? olarak tartışırken, kuramcının meseleyi ?tarafsız?, yani diğer tarafa da geçebilerek (hadi buna ?paralaks konumu? diyelim) tartışması arasındaki ayrımdır. Eagleton, sanki kuramcının, belki de bugün içinde bulunduğumuz dünyanın belirsizlikler koşulunda, bıçak sırtı olduğunu söylüyor. Dolayısıyla Eagleton, tam da böyle bir bıçak sırtında durarak çok önemli bir tartışmayı açmış oluyor ve felsefedeki bir tartışmayı edebiyat kuramının içine taşıyor.
Burada, Abdullah Kaygı?nın, yayımladığında bir yere konamayan Edebiyat ve Varlık (1995) adlı kitabını anmanın tam yeridir. Eagleton?ın, Kaygı?yla da hesaplaşması gerekiyor, özellikle Aristoteles konusunda.

Kitabın Künyesi
Edebiyat Olayı
Orjinal isim: The Event of Literature
Terry Eagleton
Çevirmen:Başak Yüce
Sel Yayıncılık / Düşünsel Dizisi
Eylül 2012
256 sayfa

Previous Story

Dilya ve Zalar – Mîr Qasimlo

Next Story

Kağıt İnsanlar – Salvador Plascencia

Latest from Edebiyat Haberleri

Van Gogh’un kitap tutkusu

Geçtiğimiz haftalarda Paris’in izlenimci koleksiyonuyla ünlü Musée d’Orsay, Antonin Artaud’un Van Gogh: Toplumun İntihar Ettirdiği kitabından yola çıkarak yazar ile ressamı, Artaud ile Van
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ