Eğitim Bilimleri Felsefesine Doğru ? Editörler: L. Işıl Ünal / Seçkin Özsoy

Eğitimin krizi ile eğitime ilişkin bilgimizin (yani eğitim bilimlerinin) krizi arasında organik bağ kurulamadığı sürece ve ölçüde, eğitimin varolan durumunda olumlu ve kalıcı değişiklikler yapmak da mümkün olmayacaktır. Türkiye?de eğitim bilimleri, kendi üzerine düşünme ve kendine ilişkin bilgi üretme çabasını, diğer sosyal bilim dallarına göre daha az gösteren bir bilim dalıdır. Bu itiraz edilmesi güç saptama, ?eğitim bilimleri felsefesi? konusunda yapılacak çalışmalara duyulan ihtiyacı da açıkça ortaya koymaktadır. Aksi takdirde, eğitim bilimciler toplumsal olarak gereksizleşeceklerinin ve bir eğitim fakültesinin küçük bir anabilim dalında ?unutulmuş bir tanrının son rahipleri olarak anlamsız ayinleriyle vakit öldürmeye mahkûm olacaklarının? bilincinde olmalıdırlar.

Eğitim bilimlerinin ne?liği ve eğitim bilimci kimliği üzerine soru sormamak, önemi ve gereği her geçen gün daha da artan bu disiplinin ve kimliğin kurban edildiği ?sükût suikasti?ne suç ortaklığı etmek anlamına gelmektedir. Eğitim bilimcilerin kendi disiplinlerine ve kimliklerine dair varsayımlarını ve öncüllerini sorgulamaları, denebilir ki, kendilerine, disiplinlerine ve toplumumuza borçlu oldukları en acil hizmettir. Bu kitap her şeyden önce, doğru soruları, tüm doğru soruları ve hepsinden önemlisi olası tüm soruları sorduğu iddiasında bulunmaksızın, eğitim bilimlerine dair bir soru sorma ve soru sormaya yeltenme denemesi ve davetidir.

SUNUŞ
?Günlük hayatta, hiçbir bakkala rastlayamazsınız ki, bir insanın kendi hakkında söyledikleri ile hakiki şahsiyeti arasında fark gözetmesini bilmesin. Ama bizim tarihçilerimiz, henüz bu basit düşünce tarzına bile ulaşamamışlardır.?
Marx ve Engels, Alman İdeolojisi, s. 74

Bu kitap, yaklaşık on yıllık bir süre içinde, eğitim bilimleri üzerine çeşitli zamanlarda ve vesilelerle yazılmış veya tercüme edilmiş metinlerden oluşan bir derlemedir. Böyle bir derlemeyi hazırlamaya ihtiyaç duymamızın çeşitli nedenleri var. Öncelikle, eğitimin içinde bulunduğu durumu daha iyi çözümleyebilmek için, eğitime dair bilgimizin ve bilgilenme biçimimizin, yani eğitim bilimlerinin üzerinde düşünmenin gerekli ve önemli olduğuna inanıyoruz. Eğitimin krizi ile eğitime ilişkin bilgimizin (yani eğitim bilimlerinin) krizi arasında organik bağ kurulamadığı sürece ve ölçüde, eğitimin varolan durumunda olumlu ve kalıcı değişiklikler yapmak da mümkün olmayacaktır. Türkiye?de eğitim bilimleri, kendi üzerine düşünme ve kendine ilişkin bilgi üretme çabasını, diğer sosyal bilim dallarına göre daha az gösteren bir bilim dalıdır. Bu itiraz edilmesi güç saptama, ?eğitim bilimleri felsefesi? konusunda yapılacak çalışmalara duyulan ihtiyacı da açıkça ortaya koymaktadır. Gerçekten eğitim bilimleri üzerine felsefî bir çözümlemeye, yani ?eğitim bilimleri felsefesi?ne son yıllarda duyulan ihtiyaç, eğitim bilimlerinin Türkiye?deki en az 45 yıllık tarihi içinde hiç bu denli hissedilir düzeyde olmamıştır. Eğitim bilimlerinin bunca yıllık kurumsal varlığına rağmen, eğitime ilişkin her şeyin herkes için apaçık olduğu kanısı yaygınlığını sürdürmektedir.

Bütünüyle sosyo-politik bir inşa olan eğitim dünyasına ilişkin bu sahte apaçıklığın sorunsallaştırılmasının, zaten eğitim bilimleri diye ayrı ve özerk disiplinin varlık gerekçesi olduğunu düşünüyoruz.
Eğitim bilimlerinin diğer sosyal bilimciler ve toplum nezdinde meşruiyet kazanamamış olmasının, eğitim bilimciler olarak kendi pratiklerimiz üzerinde yeterince düşünmemiş olmamızla ilişkili olduğuna kuşku yok.
Eğitim bilimleri hakkında bu kitapta savunulan tezler, aslında niçin böyle bir kitap hazırlamaya ihtiyaç duyulduğunu da ortaya koymaktadır. Bilim felsefecisi Kuhn?dan esinlenerek ortaya attığımız ve önemle altını çizdiğimiz tezlerden biri şudur: ?Eğitim bilimleri? diye ayrı ve özerk bir disiplinin varlığı ve toplumsal meşruiyeti, ?eğitim bilimciler topluluğu?nun varlığıyla ve yaptıklarıyla sağlanabilir ve sürdürülebilir. Bu temel tezin mantıksal bir sonucu olarak, eğer eğitim bilimlerinin Türkiye?de (ve dünyada) bir geleceği olacaksa, bunun, eğitim bilimcilerin münferit (ve yerel) çabalarının değil, kolektif bir özne olarak eğitim bilimciler topluluğunun eseri olacağı tezi de yine bu kitapta ısrarla savunulmaktadır.
Zorunlu olarak birbirini gerektiren bu iki tez, elinizdeki derlemenin hazırlanma gerekçelerinden birini oluşturmaktadır. Eğitim bilimcilerin, iradelerini ortaklaştırıp özerk bir ?epistemik cemaat? oluşturabilmeleri için kendi kimlikleri ve yaptıkları ?iş? hakkında eleştirel analizler içeren eserler üretmelerinin, yeterli olmasa da gerekli bir koşul olduğunu düşünüyoruz.
Bu derlemede yer alan yazılar, ilk bakışta okuyucuya, eğitim bilimleri disiplininin birbiriyle alakasız ve seçimleri uyumsuz gibi görünen farklı felsefi temaları üzerinde yoğunlaşmış yazılar gibi görünebilir. Fakat okuyucular, yine de her yazının şu ya da bu biçimde ve ölçüde birbiriyle ilintili olduğunu herhalde kolaylıkla göreceklerdir.
Bu yazılar aslında ?gizli bir mantıkla? birbirine bağlanıyor.
Eğitim bilimlerine dair hayati önemi haiz felsefî sorulara zaman içinde aradığımız yanıtların yavaş yavaş fakat derin biçimde birbiriyle ilişkili olarak ortaya çıkmasının yarattığı gizli bir mantıktır bu. Geniş sayılabilecek bir zaman diliminde yayınlanmış olan bu yazıların bazılarında öncekilerden yapılmış bazı alıntılar görülecektir. Okuyucularca bu durum, bir yinelemeden çok bir vurgulama olarak değerlendirilmelidir. Yazarların eğitim bilimlerine dair hangi düşüncelere ağırlık verdikleri böylece ortaya konmuş olmaktadır.
Bu kitaptaki metinler sistematik bir yapıda olmasa ve bol miktarda tekrarlar içerse bile, yine de bir dizi bütünlüklü problemle boğuşmaktadır. Bu problemlerin, birbiriyle örtüşen üç ana tema etrafında toplanabileceklerini söyleyebiliriz: Birincisi, eğitim bilimlerinin ne olduğu ve niçin varolduğu meselesidir. Bu metinlerde eğitim bilimlerinin başka disiplinler, özellikle de insan ve toplum bilimleri içindeki yeri ve değeri tartışılmaktadır. İkinci olarak, bu metinler, eğitim bilimlerinin Türkiye macerasını konu almakta, dolayısıyla bu disiplinin Türkiye?de kurumsallaşma sürecinde yaşadığı kırılmalar ve olası geleceği gibi konuları kapsamaktadır.
Üçüncü ana tema ise, eğitim bilimci kimliğinin sorunsallaştırılmasıdır; kitapta bu sorunsal ?disiplinleşememe? ya da ?disiplin olamama? gibi ontolojik bir bağlamda tarışılmaktadır.
Bu derlemedeki yazıların ortak özelliklerinden biri, kendini ve yaptıklarını yeterince sorgulamayan bir eğitim bilimci geleneği içinden ve ona karşı yazılmış olmalarıdır. Yazılarda eğitim bilimcilere yöneltilen keskin eleştirilerden yazarlar olarak biz de payımıza düşeni alıyoruz. Yapmak istediğimiz şey, içinden geldiğimiz bu gelenekle hesaplaşarak ve onu geliştirerek eğitim bilimlerine ilişkin kavrayışımızı derinleştirip zenginleştirmektir.
Bizim ?bilim belsefesi? ve dolayısıyla ?eğitim bilimleri felsefesi? anlayışımız son derece yalın ve işlevsel bir tanıma dayanmaktadır:
Bilim felsefesi, bilimsel pratiği aşan, kendini bilimin üzerinde konumlandıran bir üst-söylem (?bilimlerin bilimi!?) değil, ?salt bilme? ve ?hasbî bilgi üretme? etkinliği olarak bilimi anlama; ?bilim insanının ne yaptığını bilme olgusu?dur. Bilim felsefesinin, ?bilim yaparken ne yaptığını bilmek? şeklindeki bu basit tanımından hareketle, ?eğitim bilimleri felsefesi?ni de, eğitim bilimlerini ve eğitim bilimcileri var kılan ilkeler ve değerler ?üstüne? düşünme; bu konulara dair ortaya atılan fikirleri daha yakından ve daha derinlemesine çözümlemeye yönelik bir çaba olarak tanımlıyoruz.
Eğitim bilimleri felsefesi, eğitim bilimleri adına her ne yapılıyorsa onun daha iyi yapılabilmesi ve böylece eğitimsel gerçekliğe ilişkin bilgimizi daha fazla artırabilmesi için yaygın ve yerleşik bilimsellik standartlarının gözden geçirilmesidir. Eğitim bilimlerine felsefî yaklaşım, eğitim bilimcilerin benimsediği açık ya da örtük varsayımları, sorgulanmamış değerleri ve tartışmasız kabullenilmiş başvuru terimlerini keşfetmek ve eleştirel çözümlemeye tâbi tutmaktır. Bunun da, herkesten önce bu bilim dalında çalışanlara, yani eğitim bilimcilere düşen bir görev olduğu aşikârdır. Eğitim bilimlerinin felsefesini yapmanın, eğitim bilimciler için bir ?erdem? değil bir ?görev? olduğu yönündeki tezimiz, bilim felsefesinin bilim pratiğinin ayrılmaz bir parçası olduğu şeklindeki temel sayıltıya
dayanmaktadır.
Derleme metinlerden oluşan bu kitap, doğaldır ki, ?eğitim bilimleri felsefesi?nin tüm konu ve sorunlarını ayrıntılı ve sistematik olmak bir yana, yeterli bir ölçüde bile ele aldığı iddiasında değildir. Kitapta, eğitim bilimlerinin ontolojik, epistemolojik ve metodolojik kimi sorunlarına ve o da ancak satır başları halinde değinilmekle yetinilmiştir. Bu kitaptaki telif makaleleri bitmiş birer proje olarak görmek yerine, her birini eğitim bilimleri üzerine yeni düşünme biçimleri ve fikir kalıpları sunan ve geliştirilmeyi bekleyen birer tasarım olarak görmek daha doğru olacaktır. Ancak bu kapsam ve içeriğiyle bile kitap Türkçe?de bir ilk olma özelliği taşımakta ve Türkçe literatürde bu konudaki büyük eksikliği bir parça da olsa giderme amacı taşımaktadır.
Eğitim bilimlerinin Türkiye?deki disiplinleşmesinin yeni bir sorunsallaştırmasını sunan bu çalışmada, aynı zamanda eğitim bilimlerinin Türkiye?deki felsefi sorunlarının bir gelecek perspektifinde daha iyi anlaşılmasına da katkıda bulunmaya çalıştık. Bu kitapta yer alan yazılarda, bir yandan eğitim bilimciler olarak bugüne dek yapılagelenler üzerinde özgürce düşünmeye çalışırken, diğer yandan da bilim pratiklerimiz üzerinde düşünmenin ne anlama geldiğini tartışmaya çalıştık. Bize göre, her bilim insanı gibi bir eğitim bilimcinin de kendisi ve yaptığı ?iş? üzerine düşünmesi, bugününü ve geleceğini tasarlaması ve bunun için mücadele vermesi gerekir. Biz de eğitim bilimciler olarak bunun ne kadarını yapabildiğimizi tartışmaya çalıştık.

Türkiye?de eğitim bilimlerinin temel sorununun kendini yeterince sorgulamaması olduğunu düşünüyoruz. Eğitim bilimlerine ilişkin sağduyusal bilgimiz ve bu bilgiyle desteklenen inançlarımız, kanılarımız ve sanılarımız bize öylesine sağlam temelli görünür ki, geçerliliklerini araştıran sorular sormaktan kaçınırız.
Böylesi inançlarımızın nereden kaynaklandığını ve güvenirliklerini ne tür bir deneyime ve öğrenime borçlu olduklarını sorgulamayız.
Bu kitabın amacı, deyim yerindeyse, eğitim bilimlerine ve eğitim bilimciliğe dair tanıdık olanı yabancılaştırmak, sorgulamadan kabul edilen düşünce ve inançları sorunsallaştırmaktır.
Böyle bir çaba ne denli gerekli ve yararlı görünse de, bu derlemenin amacı Türkiye?de varolduğu biçimiyle eğitim bilimleri pratiğinin eleştirisi değildir. Derlenen makaleler, yeni bir eğitim bilimleri tahayyülü için bir rehber ya da bir paradigma oluşturmuyor.
Bu kitap, eğitim bilimleri disiplini üzerine her şeyi düşünmüş ve tartışmış olmasıyla değil, daha çok, yeniden ve başka türlü düşünülecek noktalar bulunduğunu göstermesiyle kılavuzluk yapabilir. Başka türlü ifade edilecek olursa, bu kitap, eğitim bilimleri üzerine (yeniden) düşünmeye bir davettir. Kitapta öne sürülen görüş ve tezler ?alternatif? bir eğitim bilimleri önerecek kadar da ileri gitmiyor. Yazarların niyeti eğitim bilimleri üzerine bir tartışma metni ortaya çıkarmaktır. Burada birçok soru, yanıtlanmaktan çok ortaya atılmış ve günümüzdeki eğilimlerin gelecekteki sonuçlarına ilişkin tutarlı bir tahminde bulunma noktasına vardırılmamıştır.
Eğitim bilimlerinin ne olduğu ve niçin varolduğu, eğitim bilimcinin kim olduğu ve kime nasıl hizmet ettiği gibi belli soruları sormamak, gündemimizi işgal eden eğitimsel soru(n)lara yanıt bulamamaktan daha tehlikelidir. Gerçi yanlışlık cevaplar için söz konusudur, soruların yanlışı olmaz. Ama varsayalım ki sorularımız yanlış, bu durum, en fazla eğitim bilimlerinin gerçekten önemli bazı meselelerinin gözlerden kaçmasına neden olur; ama soru sormamanın bedeli daha ağırdır. Eğitim bilimlerinin ne?liği ve eğitim bilimci kimliği üzerine soru sormamak, önemi ve gereği her geçen gün daha da artan bu disiplinin ve kimliğin kurban edildiği ?sükût suikasti?ne suç ortaklığı etmek anlamına gelmektedir.

Eğitim bilimciler olarak disiplinimize ve kimliğimize dair varsayımlarımızı ve öncüllerimizi sorgulamak, denebilir ki, kendimize, disiplinimize ve toplumumuza borçlu olduğumuz en acil hizmettir.
Bu kitap her şeyden önce, doğru soruları, tüm doğru soruları ve hepsinden önemlisi olası tüm soruları sorduğu iddiasında bulunmaksızın, eğitim bilimlerine dair bir soru sorma ve soru sormaya yeltenme denemesi ve davetidir.
Ezcümle, bu derleme, sunuşun epigrafında Marx?ın bir bakkaldan beklediği feraseti gösterebilmeye, yani eğitim bilimciler olarak kendi hakkımızda söylediklerimiz ile hakiki şahsiyetimiz arasındaki farkı ortaya çıkarmaya yönelik mütevazı bir çaba olarak görülebilir. Eğitim bilimleri üzerine sistematik bir sorgulama ve tartışma zemini yaratmaya yönelik bu samimi çabamızın, bundan sonra yapılacak eleştirel tartışmaları ve ampirik araştırmaları özendirmesini, bu kitaptaki analizimizin, daha ileri çalışmaların verimli şekilde ilerleyebileceği bir güzergâh sunabilmesini umuyoruz..
L. Işıl Ünal – Seçkin Özsoy
Mayıs?10
Cebeci/Ankara

Kitabın Künyesi
Eğitim Bilimleri Felsefesine Doğru
Editörler: L. Işıl Ünal / Seçkin Özsoy
Yayına Hazırlayan: Fatih Yaşlı
Düzelti: Fatih Yaşlı
Kapak ve İç Tasarım: Erdem Olcay
Tan Yayınları
Baskı: Kasım 2010
Sayfa: 313

İçindekiler
Sunuş
Bölüm I:
EĞİTİM BİLİMLERİNİN ONTOLOJİK VE EPİSTEMOLOJİK SORUNSALLARI
Fransa?da Eğitim Bilimleri:Sindirilmiş Bir Disiplin, Ortak Bir Kültür, Belirsiz Bir Araştırma Alanı -Bernard Charlot (Çev. Seçkin Özsoy)
Eğitim Bilimlerinin Ontolojik Temelleri: Sorun Odaklı Bir Yaklaşım -L. Işıl Ünal, Seçkin Özsoy, Sabri Güngör, Binali Tunç
Eğitim Bilimlerinin E pistemolojisi ve Metodolojisi -Gaston Mialaret (Çev. Seçkin Özsoy)

Bölüm II:
EĞİTİM BİLİMCİ OLMAK
Yapageliyor Olmanın Rahatlığını Duymak:Türkiye?de E ğitim Bilimcilerin ?Eğitilmiş?lik Hali -L. Işıl Ünal
Eğitim Bilimcinin Politik İşlevi ve Sorumluluğu: ?Yaratıcı Özyıkım? -Seçkin Özsoy

Bölüm III:
EĞİTİM BİLİMLERİNİN TÜRKİYE?DEKİ SERÜVENİ
Toplumsal Bilimlerdeki Yeni Açılımlar Işığında Türkiye?de Eğitim Bilimleri – L. Işıl Ünal, Seçkin Özsoy
Türkiye?de Eğitim Bilimleri ve Öğretmen Yetiştirme: Bir Yol Ayrımı Öyküsü -Seçkin Özsoy, L. Işıl Ünal
Bilimin Piyasayla Ölümcül Dansı: Türkiye?de Eğitim Bilimlerinin Krizi -Seçkin Özsoy
TÜBA ve Eğitim Bilimleri – L. Işıl Ünal, Seçkin Özsoy
Eğitim İktisadının Türkiye?deki Serüveni: Özgün Bir Varoluş Öyküsü -L. Işıl Ünal
Türkiye?de Eğitim Bilimlerinin Eğitimi: Sorun ve Çözüm İçin Bir Çerçeve -Seçkin Özsoy
Eğitim Bilimlerinin Türkiye?de Bir Geleceği Var mı? -L. Işıl Ünal, Seçkin Özsoy
EĞİTİM BİLİMCİLERE ÇAĞRI
Eğitim Bilimlerini Yeniden Düşünelim!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir