Hülya Uçansu’nun festival yılları boyunca kişisel olarak tanıştığı ve İstanbul Film Festivali’nde ağırladığı 12 yönetmeni anlattığı Nisan, Ayların En Güzeli sinemaseverler için bulunmaz nitelikte bir yapıt.

Yüzüncü yılını kutlayan Türk sinemasının bu yılının dolu dolu geçmesi için sinemacılar, kültür sanat çevreleri, sinemaseverler oldukça yoğun bir uğraş içindeler. Türk sinemasının dünya sinema çevrelerinde tanınmasında kimi yönetmen, oyuncu, yapımcı ve sinema eleştirmenlerimizin katkıları oldukça fazla ancak hiç kuşku yok ki en büyük pay İKSV’nin düzenlediği İstanbul Film Festivali’ne ait.

Oldukça ufak bir grup tarafından başlatılan ancak dünyanın sayılı festivalleri arasına girmeyi başaran eski adıyla İstanbul Sinema Günleri çok sayıda ünlü sinemacının İstanbul’a gelmesine vesile olurken Türk sinema seyircisinin de bu sinemacılarla tanışmasına ve onların yapıtlarını izlemesine olanak sağlamıştı.

İstanbul Film Festivali hâlâ bütün ihtişamı ile devam etse de onu en önemli parçası olan Emek Sineması artık ne yazık ki yok. Bir grup duyarlı insanın bütün çabalarına karşın rant uğruna yıkılan Emek Sineması’nın değerini ve önemini en iyi bilen kişilerden biri olan, çeyrek asır boyunca İstanbul Film Festivali direktörlüğünü yürüten Hülya Uçansu yeni kitabıyla Emek’e bir nevi saygı duruşunda bulunuyor.

Uçansu’nun festival yılları boyunca kişisel olarak tanıştığı ve İstanbul Film Festivali’nde ağırladığı 12 yönetmeni anlattığı Nisan, Ayların En Güzeli – Yolu Emek’ten Geçen 12 Sinema Ustası sinemaseverler için bulunmaz nitelikte bir yapıt.

Ülkemizde istenmeyen adam ilan edilen Emir Kusturica ile başlayan Nisan, Ayların En Güzeli öncelikle ünlü yönetmenin 2010 yılında yaşadıklarını ve bu dönem yapılan ikiyüzlülükleri oldukça gerçekçi bir biçimde ortaya koyuyor.

Kusturica’nın sineması ve kısaca hayatı anlatılırken İstanbul Film Festivali’ne katıldığı 1986 yılında yaşadıkları da kitapta yer alıyor. Ayrıca onu tanıyan ve sineması beğenenlerin yönetmenin filmleriyle siyasi görüşünü nasıl ayrı kefelerde tarttıkları da oldukça yalın bir şekilde işleniyor.

Kitapta Kustirica’nın ardından gelen isim ise Elia Kazan. Kayserili bir ailenin oğlu olup, İstanbul’da doğan ve ardından ailesiyle Amerika’ya giden ünlü yönetmen Kazan, McCarty döneminde kimi arkadaşlarının isimlerini ülkedeki komünistleri bulmak üzere kurulmuş komiteye verdiği için uzun yıllar istenmeyen adam ilan edilmişti.

Yolu Emek’ten geçmiş bir diğer yönetmen ise Macar sinemasının en bilinen ismi Istvan Szabo. 1998 yılında, İstanbul Film Festivali’nin Yaşam Boyu Onur Ödülü’nü alan ünlü sinema adamı da tıpkı Kazan gibi arkadaşlarını ihbar etmiştir. Szabo’nun öğrencilik yıllarında yazdığı raporlar 2006 yılında ortaya çıkmış, ilk başta yönetmenin başını ağrıtsa da sonrasında kimseye zararı dokunmadığı anlaşılmıştır.

Yönetmenler ve belaları
Nisan, Ayların En Güzeli’ni okurken ve kitap için seçilen yönetmenlerin hayatlarını, filmlerini, üsluplarını öğrenirken ister istemez bir durum ilginizi çekiyor. O da kitaba seçilen bütün yönetmenlerin bir şekilde kanunlarla, daha doğrusu yöneticilerle başlarının belaya girmesi.

Tabii bunun yanında bütün yönetmenlerin İstanbul Film Festivali’ne katılmış olmalarından dolayı Uçansu ile hoş anıları da mevcut. Bu anılar içinde Elia Kazan’ın 1988’de festival filmlerine de uygulanan sansürü protesto eden basın toplantısına katılması, Costa Gavras’ın ise 7 Nisan 2013’de Emek’in yıkılmasını protesto eden grupla birlikte sinemanın önüne gelmesi ayrı bir öneme sahip.

Emek’in yerinin doldurulamayacağını bilsek de Hülya Uçansu’nun satırlarını okurken sanatın politikadan üstün oluşunu, zaman içinde onu mağlup edişini görmek insanı umutlandırıyor. Özellikle Sergey Parajanov’un hayatını okurken bu realite oldukça belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor. Sovyetler Birliği’nden çıkan en büyük yönetmenlerden biri olmasına karşın iki kere hapse atılan Sergey Parajanov’un filmlerinin gösterimi ülkede yasaklanmıştı. Parajanov dört yıllık hapis hayatında oldukça fazla sayıda resim, heykel ve kolaj yaparak bir şekilde sanatla olan bağını sürdürmüştü. Sergey Parajov’u mahkûm eden, onu sinemadan uzaklaştıranları neredeyse kimse hatırlamasa da onun eserlerinin yer aldığı müze ayakta ve filmleri hâlâ sinemaseverleri büyülemeye devam ediyor.

Nisan, Ayların En Güzeli sadece ünlü yönetmenleri, onların sinema aracılığıyla otoriteye başkaldırışını veya onunla mücadelesini anlatmıyor. Kitapta yer alan kimi anekdotlar ve anlatılar İstanbul Film Festivali’nin de kısa bir tarihçesini de veriyor.

İstanbul Film Festivali daha genç bir sinemacıyken Emir Kusturica’yı davet ederek onun ilk kez uluslararası bir film jürisinde yer almasına vesile olmuştu. Ayrıca Kusturica o yıl festivale yanında en yakın arkadaşı Goran Bregoviç’i de getirmişti. Jane Campion’un yanında gelen kişi ise ünlü oyuncu Harvey Keitel’dan başkası değildi. Hatta Keitel’ın festivalde aldığı onur ödülü CNN International tarafından tüm dünyaya haber olarak geçilmişti.

İstanbul Film Festivali kendisine dünya arenasında bir yer edineceğini daha sekizinci yılında belli etmişti. O sene festival jürisinin başkanı Theo Angelopoulos’tur. Nikita Mikhalkov, Krzysztof Kieslowski, Manuel Guierrez Aragon, Catherine Breillat, Renate Michel, Greta Scacchi, Prof. Dr. Cevat Çapan ve Müjde Ar’dı.

Michelangelo Antonioni hastalığı nedeniyle uzun süre sinemadan ayrı kalmış ancak Wim Wenders’in asistanlığında yaptığı Bulutların Ötesinde (Al di la delle Nuvole) filmiyle yeniden festivallere katılmaya başlamıştı. Bu vesileyle geldiği İstanbul Film Festivali’nde Emek Sineması’nda düzenlenen bir Atilla Dorsay’ın elinden Yaşam Boyu Onur Ödülü almış ve salonda bulunan herkesi oldukça etkileyen duygusal bir konuşma yapmıştı.

Jerry Schatzberg ise ödülü almaya giderken sahnenin ortasında durmuş ve kendisine ödül vermek için bekleyen yöneticilere sırtını dönerek o an salonda bulunan konukların fotoğraflarını çekmişti.

Böyle oldukça hoş anıyı yeniden hatırlatan Nisan, Ayların En Güzeli okura sinemanın büyüsünü bir kere daha gösteriyor.

İstanbul her mevsim ayrı bir güzeldir. Her ne kadar onun güzelliklerini yok etmek için uğraşanlar olsa da, o inatla hala bir parçasını korumayı başarmaktadır. İstanbul her mevsim güzeldir ama Nisan’da ayrı bir güzel olur.

Film festivali için bilet almak, seanslar arasında İstiklal Caddesi’nde koşturmak, izlenemeyen filmleri görenlere sormak… Hülya Uçansu’yun kitabını okuyunca insan hemen Nisan gelsin ve festival başlasın istiyor birden.

ALİ ABADAY
26.09.2014 http://kitap.radikal.com.tr/

NİSAN, AYLARIN EN GÜZELİ
Yolu Emek’ten Geçen 12 Sinema Ustası
Hülya Uçansu
Doğan Kitap
2014, 176 sayfa

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Bir Nietzsche yaratmak 2 – Nazê Nejla Yerlikaya

Next Story

205 aydından Kobanê bildirisi

Latest from Anlatı

Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ