Emma Goldman ‘ın “Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim Değildir” kitabından 23 alıntı

1. “Pek çok insan hayata bakar, ama onu yaşamaz. Onların gördükleri hayatın kendisi değil, sadece gölgesidir.” (s.1)

2. “On beşime geldiğimde karşılıksız bir aşka tutuldum ve bunun acısıyla bir ton sirke içerek romantik bir yoldan intihar etmeyi düşledim. Aşkımdan intihar etmenin beni mezarımda uçuk ve ilginç, solgun ve şiirsel göstereceğini düşünmüştüm. Ama onaltıma geldiğimde daha görkemli bir ölümde karar kıldım. Ölene kadar dans edecektim.” (s.2)

3. “Anarşizm, insanın ufkunu açıp onu serbest kılan ve özgürleştiren bir güçtür, çünkü insanlara kendi yeteneklerine güvenmeyi, onlara özgürlüğe inanmayı öğretir, kadınları ve erkekleri herkesin özgür ve güvende olacakları bir toplumsal hayat için mücadele etmeye teşvik eder.” (s.3)

4. “Ben inanıyorum, hatta aslında biliyorum ki, insanın düşündükleri ve yaptıkları iyi ve güzel olan ne varsa, bunların hepsi hükümetlere rağmen vardır, onlar sayesinde değil!” (s.10)

5. “Evlilik ve aşk birbirleriyle eş anlamlı değildir; tam tersine, birbirleriyle uzlaşmaz bir noktadadırlar.” (s.16)

6. “Evlilik Devlet’i ve Kilise’yi her yönüyle besleyen bir kurumdur; hayatın insanları geliştirip incelten bir alanda tuzağa düşürmek hem Devlet’in hem de Kilise’nin eski çağlardan beri hiç bıkmadan peşinde kovaladığı bir av olmuştur. Aşk, ezelden beri insan ilişkilerinin en güçlü faktörüdür; aşk, insan eliyle yapılan her türlü yasadan üstün gelmiş ve kiliseyle ahlakın dayattığı demir parmaklıkları her çağda kırıp atmıştır.” (s.16)

7. “Evlilik genellikle salt ekonomik bir düzenlemedir, kadına süresi ömür boyu olan bir sigorta poliçesi sağlar, erkeğe de kendi türünü devam ettirmesini sağlayacak tatlı bir oyuncak. Yani evlilik ve bu yolla sağlanan eğitim düzeneği, kadını asalakça, bağımlı olarak ve çaresiz bir hizmetkarmış gibi sürdüreceği bir hayata hazırlarken, erkeğe bir insanın hayatını tapulu mülkmüş gibi sahiplenme hakkını tanır.” (s.16)

8. “Aşk olmadan hiçbir ırk kendini geliştiremez.” (s.17)

9. “Ben, kadınlar kendi kurtuluşlarının altına imzalarını attıklarında, kadının ilk bağımsızlık bildirgesinin, cebinde ne kadar para olduğuna bakarak değil, kalbi ve zihnine duyduğu hayranlıkla bir erkeği sevmek olacağına inanıyorum. Kadının ikinci bağımsızlık bildirgesi de, dış dünyayı araya sokmadan kendi aşkının peşine takılma hakkına sahip çıkması olacaktır. Üçüncü ve en önemli bildirgeyse, mutlak bir hak olan özgürce annelik hakkının tanınmasıdır.” (s.17)

10. “Hiç kuşkusuz bazı evlilikler aşkın meyvesidir. Yine de bunun sebebi, aşkın kendisini sadece evlilikte göstermesi değil, toplumun benimsediği gelenekten tamamen kendini kurtarabilecek durumda olmamasıdır.” (s.21)

11. “Evlilikte, ikramiyesi sadece koca olduğu halde kadın bunun karşılığını kendi adı, özel hayatı, özsaygısı ve ölüm onları ayırıncaya kadar fiilen bütün ömrüyle öder.” (s.22)

12. “Dante’nin Cehennem’e atfettiği bir veciz lafı, evlilik için de aynı derecede geçerlidir. Buraya giren herkes, bütün umutlarını dışarıda bırakır.” (s.23)

13. “Aşk, bütün hayatın en güçlü ve en derin esası, umudun, neşenin, esrikliğin müjdecisi; aşk, bütün kanunlara meydan okuyan; aşk, insan kaderinin en özgür, en güçlü kalıbı; böylesi her şeyi zorlayan bir güç nasıl olur da zavallı minik Devlet ve Kilise çocuğuyla, evlilikle eş anlamlı anılır?” (s.30)

14. “İnsanlar beyinleri satın alabilir ama dünyadaki milyonlarca kişi aşkı satın alamıyor. İnsanlar, bedenleri baskı altında tutarken, yeryüzündeki bütün iktidarlar bir araya toplanıp da aşkı dize getiremiyor. İnsan, bütün ulusları fethetmiş olsa bile, ordular bir türlü aşkı fethedememiştir. İnsan ruhunu zincirleyip prangaya vurdu, lakin aşkın karşısında baştan aşağı çaresiz kaldı. Saltanatında hazinesinin bütün görkemi ve ihtişamıyla hükmetse de, aşk yanından geçip gittiğinde insan yoksul ve perişandır. Şayet aşk yanında durursa, en fakir virane bile sıcaklık, hayat ve renkle ışıldar. Aşkın bir dilenciyi kral yapacak büyülü kudreti vardır. Evet aşk beleştir, başka bir atmosferde mesken tutmaz. Özgürlükte kendisini çekinmeden, bol bol, bütünüyle sunar.” (s.31)

15. “Bir gün, bir gün gelecek, kadınlar ve erkekler isyan edecekler, dağın zirvesine erişecekler, aşkın altın ışınlarının altında büyük, güçlü ve özgür olarak buluşacaklar, almaya, katılmaya, keyifli bir durumun tadını çıkarmaya hazır bir halde yaşayacaklar. Ne fantezi, ne hayal gücü, ne şiirsel zeka, kadınların ve erkeklerin hayatında böyle bir gücün neler yapabileceğini öngörmeye kalkabilir. Şayet dünya, gerçek yoldaşlığı ve tekliği doğuracaksa, böyle bir yoldaşlığın ve tekliğin kaynağı evlilik değil, aşk olacaktır.” (s.33)

16. “Erkek ile kadın farklı mizaçlara, duygulara ve eğilimlere sahip iki farklı insandır. İkisi de kendi fikirleri ve tutumlarıyla hareket eden, kendi çapında küçük birer kozmostur. Eğer iki ayrı dünya özgürlük ve eşitlik içerisinde birbiriyle buluşursa, bu muhteşem ve şiirsi bir haldir. Bu birleşme kısacık sürse bile kıymetlidir. Fakat, iki ayrı dünya, güzellikleri ve rayihaları ellerinden alınmış olarak bir arada durmaya zorlanırsa, geriye ölü yapraklardan başka hiçbir şey kalmaz.” (s.43)

17. “Kadın gerçekten özgür olmayı arzuluyorsa, önce kendini azad edilmekten kurtarma gerekliliğiyle yüz yüzedir. Bu, kulağa bir kısır döngü gibi gelse de, aslında gerçeğin ta kendisidir.” (s.79)

18. “Kadının bağımsızlığı ve özgürleşmesine dair mevcut anlayışların sığlığı; sosyal dengi olmayan bir erkeğe aşık olma korkusu; aşkın, özgürlüğü ve bağımsızlığı ellerinden çalacağı endişesi; aşk ya da annelik hazzının mesleğinde tecrübe kazanmasına engel olacağından duyduğu dehşet; bunların hepsi özgürleşmiş modern kadını, kendi ruhunun duygularının farkına varamayan, acıyı ve neşeyi doya doya yaşayamayan saplantılı bir rahibe yapıyor.” (s.81)

19. “Laura Marholm, kadının zihni gelişimi ne kadar artarsa, kendisini yalnızca karşı cins olarak değil, aynı zamanda karakterinden ödün vermeyecek birey, insan, arkadaş, yoldaş ve güçlü bir kişilik sayacak uygun bir eşle karşılaşma ihtimalinin o kadar azaldığından bahsediyor.” (s.83)

20. “Kadın kendi ayakları üzerinde durarak, kendi sınırlanamaz özgürlüğünde direterek, kendi öz doğasına, -hayatın en büyük nimeti olan bir erkeğe aşık olma dürtüsü, ya da en müthiş ayrıcalığı olan çocuk doğurma hakkı onu çağırdığında- kulak vererek, karşı koymayı öğreninceye dek kendisine özgürleşmiş diyemez. Acaba özgürleşmiş kadınlardan kaçı, göğüslerini zangır zangır titreten, duyulmayı, tatmin olmayı talep eden aşkın çağrısını teslim edecek kadar cesurdurlar?” (s.85)

21. “Eğer aşk, koşulsuz vermek ve almak değilse buna aşk denmez, öyle bir aşk ancak, artılarla eksileri dengelemeyi asla başaramayan bir işlem olur.” (s.86)

22. “Zamanımızın en büyük vatanseverlik karşıtı Leo Tolstoy, vatanseverliği, bütün katillerin eğitimini tatmin edecek bir prensip olarak tanımlar; hayatın gereklilikleri olan ayakkabı, giysi ve ev yapmaktan çok, insan öldürmeye daha uygun donanımı bulunan bir iş; ortalama işçiden daha üstün karları ve zaferleri garantileyen bir iş.” (s.99)

23. “Vatanseverlik, yapay bir şekilde yaratılmış ve yalanlar ile yanlış söylentilerin birbirini beslemesinden kaynağını alan bir hurafedir, insanı özgüven ve değerlerinden kopartırken, ona kibir ve anlamsız bir gurur katan boş bir hurafe.” (s.99)

Hazırlayan: Elif Gizem
http://elifinkutuphanesinden.blogspot.com/

Kitabın Künyesi
Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim Değildir
Yazar: Emma Goldman
Çevirmen: Necmi Bayram
Yayıncı: Agora Kitaplığı
08 / 2006
Türkçe
138 Sayfa

Previous Story

Kürk Mantolu Madonna ‘ya ilişkin – Sadık Güvenç

Next Story

Aslı Erdoğan ‘ın Bir Delinin Güncesi adlı kitabından 32 alıntı

Latest from Denemeler

Orwellvari Bir Cehennem – Ulus Baker

Çağımız, kitleler karşısında duyulan bir korku içinde. Bu korku bir taraftan devletçi bir mutlakçılığın imgelerini, öte yandan kamu vicdanının elektronik bir denetimini de birleştirmekten

İnsan ve Dans – Sevcan Atak

İnsan kendi bilincine vardıktan sonra kendini var etme ve öz savunma mekanizması olarak toplumsallığını oluşturmuştur. Bir yandan doğadan, doğanın bağrından geldiği için onu taklit
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ