Empati / Determinist Hata / İnsan – Nejdet Evren

Empati, bilinen genel tanımı ile davranış bilimlerinde kişinin düşünce düzleminde bir davranışı değerlendirmeye tabi tuttuğunda kendisini o kişi ile özdeşleştirerek, kendisini o kişinin yerine koyarak, içselleştirme yapmak suretiyle ve belki de o-na ilişkin düşünceler ile bir değerlendirme yapması girişimidir.

Ne demiş ana/atlarımız? ?yiğidi öldür, hakkını yeme!? bu ata sözünde doğru olmayan iki yön ve bir empati var sanki… ?öldürmek? asla olmamalı. Bu eylem canlı türünün doğal seçmeciliğinde /seleksiyonunda gözlemlense de insan türüne yakışmamaktadır. Bu nedenle bu ata sözünü şöyle değiştirmek gerekir: ? canlıyı yaşatmalısın, eğer bunu başaramıyorsan, kenara çekil!?

Her sonuç bir yeni başlangıcı içinde taşırken her olgunun, düşünce ve davranışın bir değil birden fazla nedeni vardır. Neden ve sonuç sürekli eklenerek kesintisiz ve sarmal bir süreçte çoğalırlar. Ve düz bir çizgide ilerlemeleri söz konusu değildir. Fizik bilimlerindeki bazı kesinlikler, zorunlu sonuçlar sosyal olgularda her zaman ve çoğu kez doğrudan uygulanamazlar. Gerçi kuantum fiziği ile fizik dünyada da olasılığın geçerli olduğu ortaya konulmuş bulunmaktadır.

Su kaç derecede kaynar sorusuna hemen 100 derece yanıtı gelecektir. Oysa ki bu derece deniz seviyesi için belirlenen bir sabitedir. Rakım arttıkça su daha az derecelerde kaynar ve buhara dönüşür. Ancak her durumda H2O nun kaynama ve buhara dönüşmesi ile hidrojen ve oksijen elementlerine dönüşmeleri kaçınılmazdır.

Empati yapılırken kaçınılmazlık/determinist bir yaklaşım sergilendiğinde her davranışın benimsenmesi gündeme gelir ki o zaman haklı-haksız, yanlış-doğru, güzel-çirkin, iyi-kötü hiçbir zamana ayrıştırılmaz olur. Bu durumda yanlış olana sür-git olanak tanınmış olur ki empati olmaktan çıkar. Empati yapılırken yanlış olana sür-git izin verilmemesi için kişinin içinde bulunduğu etkiler karşı gösterdiği ve gösterebileceği tüm tepkiler sosyal ve psişik olarak değerlendirme kapsamına alınmalıdır. Yanlışa sür-ğit izin vermek aslında o kişiye yapılan bir haksızlık ile sınırlı değildir bu aynı zamanda kendine ve diğerine karşı yapılmış bir haksızlık olacaktır.

Ne kimseden kahramanlık beklenebilir ne de kahramanlığın bir ölçüsü vardır. Kahramana gereksinim duyulmaması daha iyi olmaz mıydı?

Bir kaya tırmanışında aynı ipe tutunan iki dağcının ipin kopmaya/aşınmaya başlaması ile gelişen yaşamsal risk üzerine, her ikisinin aynı ipe tutunmalarının olanaksızlaşması ve yalnızca birini taşımaya elverişli/elverişsiz duruma gelmesi halinde -dikkat edilirse burada ?elverişsiz? tanımı ile gizli bir empati yapılmaktadır- birinin ipin bir ucunu kesmek suretiyle kendisini kurtarmasını sağlayan eylemi yadırganmayan bir koruyucu ve kaçınılmaz davranış olarak değerlendirilmektedir.Burada yapılan açık empati kurtulan kişi ile ilgilidir. -Bu ara örneğin dağcılıktan seçilmiş olması yanlış anlaşılmamalıdır. Örnek çok özeldir ve gizli empatiye önemli bir örnek sunmaktadır. Aynı şey ötanazi, ölüm anının belirlenerek organ nakli vb çoğaltılabilir.- İpin iki dağcıyı da kurtarmaya yetip yetmediği –somut olayda- hem objektif hem de subjektif olarak farklılaşacaktır. Bir de empati kurtulmayan kişi yönünden yapılacak olsa durumun daha karmaşık bir hal aldığı görülecektir. Örnek üzerinde değerlendirmeleri sürdürdüğümüzde ipin yetersizliğinin ancak her ikisinin de hem kendilerini hem de diğerini yaşatma yönündeki tüm çabalarının sonuç vermemesi ile kesinlik kazandığını söylemek mümkün olacaktır. Değilse bu durum hiçbir zaman kesinlik kazanamaz. Bu durum ile ilgili önceden bir takım objektif ölçüler konulmuş olması ve bunun çoğaltılarak her somut olayda değerlendirilmesi ile o andaki kişinin bu sonucu kaçınılmaz görmesi arasında çok büyük bir fark vardır. Kişi o an içinde bulunduğu çok sayıdaki etki altında yanılarak değerlendirme hatası yapmış ve yanlış karar vermiş olabilir.

Olay o an ve o kişinin etkilenme şekli ve nedenlerine göre bir değişkenlik gösterecektir. Etkilenme ve tepki o an ve o kişi ile ilgili olduğundan ne aynı an ve ne de aynı etkilenme sürecinin yenilenmesi söz konusu olmadığından bana göre, sana göre, ona göre diye bir tanım anlamını yitirecektir. Empati salt kurtulan ile değil diğeri ile de yapılmalıdır. Sonuçta bilinmezlerin sonsuzluğu karar ve yargıya varmaya elbette engel olmayacak genel ve objektif değerlendirmeler ışığında bir sonuca varılacaktır. Buradan çok önemli bir sonuç çıkmaktadır ki o da; empatinin bir değerlendirme ve yargıya varma süreci olmadığı, salt insanı anlamaya yönelik bir insancıl çaba olduğudur. Ve bunu iki yönlü yapmak da oldukça zordur.

Küçüksu,
12 Ekim 2007

Şunu rahtlıkla söyleyebilirim ki “en” yoktur. Bu nedenle hem bilgi hem öğrenmemizin/hatalarımızı düzeltmemizin sınırı da yoktur. “o durumda biz olsaydık ne yapardık?” sorusu gerçekten kolay yanıtlanacak türden bir soru değildir. Bunu doğru bir şekilde çözümleyebilmek için çok yönlü düşünebilmemiz gerekir. Asıl olan başkalarının hatalarını görmek değildir; bu işin kolayıdır; asıl olan kendi hatalarımızı görebilmektir.

Karşımızdaki kişinin etkisinde bulunduğu tüm faktörleri ve etkilenme derecesini %100 kesinlikle anlamak sanırsam olanaklı değil. Empati yaptığımızda da o kişinin duygulanma/etkilenme şeklini/nedenlerini düşünür ve bunu genel yargılarımız içersinde bir değerlendirmeye tabi tutarız. Genel yargılarımızın bir kısmı toplumsal yapı tarafından bize empoze edilmiş değerlerdir. Asıl önemli olan bu değerlerin/yargıların düşüncelerimiz çerçevesinde tartışarak yorumlayıp kendimizce yaptığımız değerlendirmelerdir. Empati kanımca her çalışma sonucunda insanı anlama çabasıdır

Tam bu noktada, tüm etkileşimlerin bireyi sürekli etkilenen bir öğeye dönüştürmesi olarak algılanan ve yorumlanan zorunluluk ve bir açıdan determinist yaklaşımın kaçınılmaz bir şekilde kadercilik ile örtüştüğünü görmek gerekmektedir. Olguların toplum tarafından hazırlanmasına karşın bunları gerçekleştirecek öğenin birey olduğu göz-ardı edilmemelidir. Bu nedenle empati yapılırken birey-toplum-ben öğelerinin yerli yerine oturtulması gerekir. Salt bireyi/insanı anlama çabası salt bireye verilen bir önem olmakla birlikte kadercilikten çıkartılmadığı sürece onu/bireyi körelten, anlamlıyı anlamsız bir noktaya taşıyan bir çaba olmaktan öteye geçmeyecektir.

Psikanalist yorumlamaların belirlediği saplantının sağlıklı olmaya değil sağlıksızlığa işaret ettiği ve bunun da toplumsal ve bireysel bir yararlılık göstermediği/gösteremeyeceği açıktır. Anlamaya çalışma çabası insan türüne ilişkin sosyolojik bir olgudur; bunun diğer türlerde de farklı düzeylerde de olsa yaşandığı bilinmektedir. Birey sosyolojik olarak insan tanımına dahildir; insan tanımı bile sosyolojik bir tanımdır; böyle olunca “ben” denilen olgu “öteki” , “o” nun varlığı ile etkileşimden dolayı açığa çıkar. Bu nedenle empati yapmak bir yönü ile kişinin “ben”ini kendisini arayış çabasıdır. Süper-ego son yüzyılların yarattığı tüketim hastalığının diğer adı olsa gerek.

Ben-merkezcil/merkezli düşünme özgür birey tanımı ile ters-yüz/düz edilmiş gibi durmaktadır. Özgürlüğün sosyolojik/tarihsel olduğu göz ardı edilemez. insan türü diğer türdeşleri ile ortak tarihsel bir gerçekliği sürüklemektedir/buna yazgı denemez! öyle ise, insan hem-cinsini anlamak zorundadır. kendi türünü anlamaya yönelik çaba, insanın kendisini yorumlaması ve yeniden yaratmasıdır. İnsan kendisini yeniden yaratan bir tür olarak simgesel düşleminde canlıyı ararken onu önemsemek durumundadır. Özgürlük tanımı ve süper denilen ben-merkezcilik sosyolojik/tarihsel içeriğinden soyutlanacak olursa yer ve zamandan kopar; simülasyon kalır geriye!…”insana ilişkin olan , bana yabancı değildir” özdeyişinin kuru-savunucuları, o özdeyişi tabulaştırmakla onu yok ettiklerini de fark edemeyeceklerdir. Tabular kendisini yok eden düşlemlerdir; sığınak ve mask gibi. Empati yaparken birey tüm bu oluşumların etkisinde kalır ve peşin yargılarını bir kenara bırakmadığı/bırakamadığı sürece yakınlaşmak istediği kişi ve olguya yakınlaşamaz. Ayrıca, genel-kabul görmüş yargıları kendi analitik düşüncesinden geçirmeden benimsemesi durumunda genelin yanılma olasılığının yükünü peşinen üstlenmiş olacak ve bu son durumda yaptığı empati ile varmış olduğu sonuçların yanılgısını belki hiç görme şansını elde edemeyecektir.

Bu çabanın/empatinin sonuçlarından biri de kişinin olası olaylar karşısında yaşanmışlıklardan edindiği deneyimleri biriktirerek ön-görüsünü arttırmasıdır. Böylesi durumlarda ister anlık isterse zamana yayılan bir karar vermesi gerektiğinde, önceki deneyimlerden yararlanma olanağını elde edecek ve yanılma payını/oranını azaltmış olacaktır. Empati bu yönüyle hem bir uzlaşı aracı olurken, bir yandan da bireye kazandırdıkları ile topluma bir geri-dönüştür. Daha da ötesi, ötekileştirme duygusunu azaltarak toplumsal-yabancılığı/hor-görüyü ortadan kaldırır.

Duyumsamak/hissetmek, duygudaşlık ile empati zaman zaman hem içi içe geçerler hem de karıştırılabilirler. Duygulanma ve bunların oluşumuna etkiyen tüm etkenler her kişide bir duygu kümesi oluşturur. Benzer etkiler karşısında benzer duygulanım içinde olanların duygudaş oldukları söylenebilir. Etkilerin yarattığı duyguların karşı taraf üzerinden hissedilmesi ise istencin yönlendirilmesi ile değil olgunun yaşanması ile kendiliğinden ortaya çıkar. Şiddete maruz kalan bir kişi görüldüğünde üzüntü duygusuna kapılmak gibi. Ancak empati bu iki olgudan istencin yönlendirilmesi ve özellikle yoğunlaştırılması ile ayrışacaktır. Empati yaparken o an, o yerde görsel ve işitsel vs. bulunmak ta gerekmemektedir. İstençli olarak o an/yer ve kişi algılanmaya, neler yapması gerektiğine dair düşünmeye, bunları duyumsamaya yönelik çaba anlık değil bir sürece yayılan düşünme evresini oluşturur. Böyle olunca etkiler karşısında gösterilen anlık duygu tepkimeleri empati değillerdir denebilir.

Sonuçta insan kendine varır.

Yazan: Nejdet Evren
23 Mart 2010, Batı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir