İnsanı oluşturan şey akla sahip olmasıdır. Ağaçlar ve vahşi hayvanlar kendiliğinden büyür ama inanın bana insan şekillendirilir.
Eski zamanlarda ormanlarda yaşayan, sadece doğal ihtiyaçlarının ve arzularının harekete geçirdiği, hiçbir kanuna bağlanmadan, toplumlarında belirli bir düzen olmayan eski insanlar daha çok vahşi hayvanlar olarak görülmelidir. Çünkü her şeyin sadece iştahlara göre belirlendiği bir yerde insanlığın işareti olan aklın yeri yoktur. Felsefenin geliştirdiği akılla sağlam biçimde eğitilmemiş bir insan, şüphesiz hayvandan daha aşağı bir varlıktır, çünkü tutkuları, arzuları, kızgınlığı, kıskançlığı veya kanunsuz doğası tarafından bir oraya, bir buraya sürüklenen birisinden daha tehlikeli bir kişi yoktur. Bu nedenle şimdi kendi oğlunun en iyi eğitimi almasını sağlamayan kişiye adam, hatta bir insan evladı bile denemez… Doğa sana bir oğul vererek deyim yerindeyse kaba, biçimsiz bir yaratık hediye etmiştir; senin görevin onu bir insan olmak üzere şekillendirmektir. Eğer bunu ihmal edersen hâlâ bir hayvansın demektir. Dürüstçe ve bilgece şekillendirilirse, neredeyse Tanrı’dan fazla uzak olmayan bir varlık olduğunu ispatlayabilirsin demek istiyorum.
Akılsız bir hayvan içgüdüsel olarak kendi çocuğuna karşı görevini yerine getirirken, akıllı bir yaratık olan insanın doğaya, ebeveynlik sorumluluğuna ve Tanrı’ya olan borcuna karşı kör olduğunu kabul etmekten daha acınacak bir durum olabilir mi? Ama şimdi bireysel gelişimi belirleyen üç koşulu kesinlikle incelemek istiyorum. Bunlar doğa, eğitim ve pratiktir. Doğa derken, kısmen eğitilmeye ilişkin doğuştan gelen kapasiteyi, kısmen de mükemmelliğe yönelik doğal eğilimi kastediyorum. Eğitim derken, öğretme ve kılavuzluğun yetkin biçimde uygulanmasını kastediyorum. Pratik derken, doğa tarafından içimize yerleştirilmiş ve eğitim ile ilerletilmiş faaliyetin kendimiz tarafından serbestçe gerçekleştirilerek pekiştirilmesini kastediyorum. Yetkin bir eğitim olmadan doğa kusursuz değildir, eğitimin verdiği yöntem olmadan pratik yapmak ise umutsuz bir kafa karışıklığına neden olur.
Kural olarak, insanın doğası dendiğinde, akılla yönlendirilmek gibi insanlarda ortak olan nitelikleri kastederiz. Ama bundan daha dar bir şeyi de kastedebiliriz: Her kişinin kendine özgü niteliklerine “kişilik” deriz. Bu nedenle, bir çocuk matematiğe, diğeri ilahiyata, bir başkası retoriğe veya şiire, diğeri ise savaşa doğuştan eğilimli olabilir. Bazı zihinler belirli alanlar tarafından öylesine sahiplenilmiştir ki, onları diğer alanlara çekmek mümkün değildir, bu yöndeki bir deneme kesin bir tiksinmeye sebep olabilir. (…) Bu sebeple öğretmenin böylesi doğal eğilimleri, böylesi kişilikleri çocukluğun erken dönemlerinde gözlemesi gereklidir, çünkü en kolay öğrendiğimiz şeyler alıştığımız şeylerdir. İnanıyorum ki bir oğlan çocuğunun yüzünden ve davranışlarından nasıl bir yaratılışa sahip olduğunu anlamayı denemek ve çıkarsama yapmak değersiz bir çaba değildir. Doğa bu açıdan bize kılavuzluk edecek işaretler bırakmayı unutmamıştır. (Çocukların Eğitimine Dair*)
* W. H. Woodward: Desiderius Erasmus, s. 186-7, 191, 195-6. Telif hakkı: 1904, Cambridge University Press. Cambridge University Press’in izniyle yeniden basılmıştır.