Ermeni ozan Sayat Nova, büyük aşkı Prenses Anna ve ?Bir Sözüm Var Sana? şiiri

1712 yılında doğup 1795 yılında ölen Ermeni ozan Sayat Nova (Harutyun Sayatian), üç dilde şiirler yazmış. Azerice, Ermenice ve Gürcüce. Sayat Nova’yı henüz tanımıyoruz. Çünkü henüz Türkçeye çevrilmiş değil.
*”Ne zaman resimdeki aydınlık yüzlü adama baksam, onun dinlediğim en güzel aşk şarkılarına ve şiirlerine imza atan büyük ozan Sayat Nova olduğu geliyor aklıma ve dalıp gidiyorum bir yerlere, uzun zaman da çıkamıyorum. Dalıp gittiğim zamansızlığın içinde onun yazdığı ezgiler geliyor aklıma ve mırıldanıyorum, hatta yüksek sesle söylüyorum. Aşkını ve duygularını öyle güzel işlemiş ki şarkılarına büyük ozan Sayat Nova; kimi zaman ağlıyor kimi zaman gülümsüyor, kimi zaman da hüzünleniyorum. Ama bu duygu armonisini oluşturan renklerden hangisi ağır basarsa bassın her seferinde onun eşsiz yaratıcılığına ve yüzyıllardır eskimeyen şiirlerine, müziklerine hayranlık duymaktan kendimi alamıyorum. .
Sayat Nova, büyük bir ozanmış; o kadar büyük bir ozanmış ki: Hiç eskimemiş onun sözleri, hiç eskimemiş onun ezgileri: Yüzyıllardır insanları duygulandırmaya, onun ölümsüz aşkının kendini şarkılarda bulan ifadesini yüreklerde yaşatmaya devam ediyor. Aslında Sayat Nova, o büyük ozana sonradan verilen bir isim ve Farsça?da ?şarkı avcısı? anlamına geliyor. Asıl adı ise Harutyun Sayatian, ama biz onu Sayat Nova olarak tanıyoruz. Çünkü yüzyıllar önce onu dinleyen ve baş tacı yapan insanlar haklı olarak ?şarkı avcısı? ismini yakıştırmışlar ona.

Ermenilerin en büyük kusan?ı (kusan ve aşuğ kelimeleri Ermenice?de ozan anlamına geliyor ama iki kelime arasında küçükte olsa bir anlam farkı var: Kusan kelimesi daha ziyade kendi şarkılarını yazıp okuyan ozanlar için kullanılıyor) olarak tanımlayabileceğim Sayat Nova; 1712?de Gürcistan yakınlarında yer alan Sanahin?in bir köyünde yoksul bir ailenin çocuğu olarak açmış gözlerini. Daha o yıllarda müzik konusundaki yeteneği ortaya çıkmaya başlamış. Eline kamançasını alıp halk şarkılarını söyler, güzel lirik şiirler yazar ve becerileriyle dinleyen herkesi kendine hayran bırakırmış. Derken aradan yıllar geçmiş ve küçük Harutyun genç bir delikanlı olmuş. Ailesiyle birlikte içinde yaşadıkları yoksulluktan kurtulmak için şu an Gürcistan?ın başkenti olan Tiflis kentine göç etmiş. O zamanlarda Tiflis gerçekten çok kozmopolit bir şehirmiş. Ermeniler, Gürcüler, Azeriler hatta İranlılar kentin etnik yapısını oluşturuyorlarmış. Aynı zamanda Ermeni kültürünün, özellikle de Ermeni müzik ve edebiyatının en önemli merkezlerinden biriymiş Tiflis kenti. Buraya göç ettikten sonra dokumacılık atölyesinde dokumacı çırağı olarak çalışmaya başlamış Sayat Nova, ancak bir yandan da kamançasıyla güzel şarkılar bestelemeye ve şiirler yazmaya devam ediyormuş. Gerek Ermeni, Fars, Gürcü ve Azeri dillerine çok iyi hakim olması, gerekse eserlerinin etkileyiciliği sayesinde kısa zamanda tüm Tiflis ondan söz eder olmuş. Sadece Ermeniler de değil Gürcüler, Azeriler, İranlılar onu dinleyen her kim varsa sevmiş bağrına basmış Sayat Nova?yı ve böylece ?şarkı avcısı?, ?şarkıların kralı? gibi unvanların da sahibi olmuş. Öyle ki sonunda ünü Gürcistan sarayına kadar ulaşmış. Gürcistan kralı II. Heracle tarafından saray şairi ve müzisyeni olarak görevlendirilmiş. Sarayda görev yaptığı süre içinde popülaritesinin ve becerilerinin artması sebebiyle Kral onu dış devletlerle ilişkiler konusunda danışman olarak görevlendirmiş. Bu işte de büyük bir başarı kazanmış olduğunu İranlıların egemenliğine karşı Ermeniler, Gürcüler ve Azeriler arasında yapılan bir ittifakı örgütlemiş olmasından anlıyoruz.

Kral Heracle?nin sarayına taşınması aynı zamanda onu hayatının en önemli dönemeçlerinden birine taşımıştır: Büyük aşkı Prenses Anna?ya. Gürcistan Kralı II. Heracle?nin kız kardeşi olan Prenses Anna?ya görür görmez aşık olan Sayat Nova?nın şarkılarının çoğunu Anna için bestelediği söylenir. Anlaşıldığı kadarıyla Sayat Nova?nın Anna?ya karşı duyduğu aşk karşılıksız değilmiş; Anna?da bu güzel yüzlü ve duygulu adamı çok sevmiş. Ama onların arasındaki bu duygusal bağı öğrenir öğrenmez Kral II. Heracle duruma derhal el koymuş ve Sayat Nova saraydan, dolayısıyla biricik aşkı Prenses Anna?dan uzaklaşmak zorunda bırakılmış. O saatten sonra belli ki yaşamının anlamını da yitirmeye başlamış Sayat Nova. Uzaklaşmış Tiflis?ten, bir daha hiç geri dönmemecesine çekip gitmiş. Hayatını gezici bir ozan olarak kent kent, köy köy gezerek geçirmiş.

Yaşamının son durağı ise Ermenistan?ın kuzeyinde yer alan Haghpat olmuş: Sayat Nova, 1795 yılında İranlı komutan Ağa Muhammed Han?ın buraya düzenlediği bir saldırı esnasında öldürülmüş. Ama sadece maddi bedeni ölmüş eşsiz ozan Sayat Nova?nın; ismi, şarkıları, şiirleri ve aydınlık yüzünden yayılan ışık resimlerde bile olsa hala yaşamaya devam ediyor. Bugün birçok ses sanatçısının ve müzik grubunun repertuarında onun eserleri en önemli yeri işgal ediyor. Onun adını taşıyan birçok koro ve dans topluluğu var hatta bu korolardan birisi İstanbul?dadır ve ?Sayat Nova Korosu? adıyla faaliyet göstermektedir.

Sayat Nova?ya atfedilen 220 tane şarkı var ancak bunlar sadece günümüze ulaşabilenler. Olasılıkla onun yazdığı eserlerin sayısı çok daha fazlaydı. Eserleri 19. yüzyılda notaya alındı ve böylece günümüze kadar ulaşması sağlandı. Notaya alınmasından önce ise sözlü gelenek sayesinde kuşaktan kuşağa aktarılarak yaşam şansı buldu. Sayat Nova?nın ünlü ?Kamança? parçası Türkiye?de uzun yıllardır ?Çırpınırdı Karadeniz? adıyla söylenmektedir ve bir dönem Milliyetçi kesimin marşı haline gelmiştir. Aslında bu ölümsüz eser, Sayat Nova?nın kendi çalgısı kamança için yazdığı bir şarkıdır ve büyük ozanın en bilinen eserlerinden biridir.

Resimlerde kamançasıyla betimlenmiş olan aydınlık ve güzel yüzlü adama bakıyorum yeniden ve gülümsüyorum, gözlerim dolu dolu oluyor. Sessizce arkama yaslanıyorum ve onun şarkılarını dinlemeye başlıyorum. Hatta söylüyorum. Gözlerimden nehirler akıyor?”

*Özlem ERTAN http://blog.milliyet.com.tr/Blogger.aspx?UyeNo=514282
31.10.2006

Bir Sözüm Var Sana
Bir sözüm var sana, söylemek istediğim ?dinle sabırla, gözümün nuru;
Dolmuştur bu gönlüm dinmez bir cemalin görme arzusuyla, gözümün nuru.
Nasıl bir günah işlemiş bulunmuşum ki küsmüşsün bana, gözümün nuru.
Gözümde tütüyorsun sen, dünya malı kalsın başkasına, gözümün nuru.
Bir kan denizi var kalbimde, gözyaşıyla doludur sonsuza dek gözlerim;
İy?leştiremez yaramı hiç bir merhem, sevdiğimin varlığıdır tek çarem.
Aşktan bütün bütün hasta, yatarım ve arzular gözlerle yolun gözlerim;
Ben öldüğümde gelmişti o, duyan olmadı başkaca, ahlarını, bilirim.

Gelmiştir bahar, buraya bütün bütün, şendir çayırlar yaprak ve çiçekle;
Yayılmıştır tepelere menekşeler, bülbülün gönderdiği, kulübeye.
Fakat neden duyulamaz ki sesi? dikenli ağaç, bu zalim gücün niye?
Gelmiştir dalların, kalbini o?nun; yas tutar durur gül, kendi kulesinde.

Cezbetmeye kalkmış o?nu gelincik ve aklını çelmiş gezinen bülbülün,
Hayal etmekte iken gülü, bir tutam fesleğen ile bağlanıp sarılan.
Kimse acımadı ki o?na; kopardı aldı gülü, vadiye ilk uğrayan.
Yazık, çaresiz bülbül; yakaladı çalı, deldi narin bedenini o?nun!

Bilir tanrı, ömrüm, koca bir hiçtir sadece; zevkle adadım sana onu.
Gel ki, tadalım zevklerini aşk?ın, bırak kıskansınlar başkaları bunu.
Amadeyim her emrine, görür müyüm sandın cemalinden başkacasını.
Mümkünse eğer ölümsüz olman, yalnız benim aşkım ölümsüz yapar seni.

Ve bil ki sen, yaram olsa binlerce, çıkmaz dudaklarımdan bir tek yakınma:
Hükümdarımsın sen benim, hükmetmez hiçkimse bana, senden başkaca.
?Kalpsiz seni, ölüm değil idir ölüm, ölen için? demekte sayat nova
?Lülelerinle, gözümün nuru, kalmış mıdır bir şey, yas tutmaktan başkaca.?

Sayat Nova (1712-1795)

SAÏAT NOVA (BORN 1712; DIED 1795).

LOVE SONG.
I SIGH not, while thou art my soul ! Fair one, thou art to me
A golden cup, with water filled of immortality.
I sit me down, that over me may fall thy shadow, sweet;
Thou art a gold-embroidered tent to shield me from the heat.
First hear my fault, and, if thou wilt, then slay this erring man;
Thou hast all power; to me thou art the Sultan and the Khan.
Thy waist is like a cypress-tree, sugar thy tongue, in sooth;
Thy lip is candy, and thy skin like Frankish satin smooth.
Thy teeth are pearls and diamonds, the gates of dulcet tones;
Thine eyes are gold-enamelled cups adorned with precious stones;
Thou art a rare and priceless gem, most wonderful to see;
A ruby rich of Mt. Bedakhsh, my love, thou art to me.
How can I bear this misery, unless my heart were stone ?
My tears are blood because of thee, my reason is o?erthrown.
A young vine in the garden fresh thou art to me, my fair,
Enshrined in greenness, and set round with roses everywhere.
I, like the love-lorn nightingale, would hover over thee.
A landscape of delight and love, my queen, thou art to me!
Lo, I am drunken with thy love ! I wake, but my heart sleeps.
The world is sated with the world; my heart its hunger keeps.
What shall I praise thee by, when naught is left on earth, save thee ?
Thou art a deer, a Pegasus sprung from the fiery sea !
Speak but one word, to say thou art Saïat Nova?s* love,
And then what matters aught to me, in earth or heaven above ?
Thy rays have filled the world; thou art a shield that fronts the sun.
Thou dost exhale the perfume sweet of clove and cinnamon,
Of violet, rose, and marjoram ; to me, with love grown pale,
Thou art a red flower of the field, a lily of the vale !
___________________
* An Armenian minstrel often weaves his name into the last stanza of his song, in order that he may be known as its composer. The same peculiarity appears in the next poem.

Sayat-Nova (Armenian: ?????-????; Persian/Azeri: ?????????; Georgian: ?????-????) (June 14, 1712 Tiflis? September 22, 1795, Haghpat), or ‘King of Songs’ is the name given to Armenian[1] poet and ashik Harutyun Sayatyan. His mother, Sara, was born in Tbilisi, and his father, Karapet, either in Aleppo or Adana. He was skilled in writing poetry, singing and playing the kamancheh. He performed in the court of Heraclius II of Georgia, where he also worked as a diplomat, and apparently helped forge an alliance between Georgia, Armenia and Shirvan against the Persian Empire. He lost his place at court when he fell in love with the king’s daughter, and spent the rest of his life as an itinerant bard. In 1795 he was killed in Haghpat Monastery by the army of Agha Mohammed Khan.
About 220 songs can be attributed to Sayat-Nova, although he may have written thousands altogether. Most of his extant songs are in Armenian, Georgian and Persian. A number of them are sung to this day. He was also fluent in Arabic.
Sayat-Nova is considered by many the greatest ashough (folk singer-songwriter) that ever lived in the Caucasus (the area between the Black and the Caspian sea). The world-famous Armenian composer Alexander Arutiunian wrote an opera called “Sayat Nova”. There is a street and music school named after him in Yerevan, Armenia, as well as an Armenian-American dance ensemble in the United States, and a pond located in Mont Orford, Quebec, Canada.
The 1968 art film “Sayat Nova” directed by Sergei Parajanov – which was banned in the Soviet Union – follows the poet’s path from his childhood wool-dying days to his role as a courtier and finally his life as a monk. It was released in the United States under the title The Color of Pomegranates. It is not so much a biography of Sayat Nova but a series of tableaux of Armenian costume, embroidery and religious ritual interspersed with scenes and verses from the poet’s life.
In Armenia Sayat Nova is also considered a poet with a considerable contribution to the Armenian poetry of his century. Despite the fact that he lived his entire life in a deeply religious society, his poems are mostly secular and full of Romantic expressionism. A book on his life and work was published by Charles Dowsett, Armenian scholar in 1997 entitled Sayat’-nova: An 18th-century Troubadour: a Biographical and Literary Study.

Bir yorum

  1. muhteşem bir sanat insanı… onu gec tanıdıgım ıcın sanssız olmalıyım..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir