‘Ezilenlerin Tiyatrosu’ isimli kitabın yazarı Augusto Boal?ın Aristoteles?in tragedyasını değerlendirmesi – Gülnaz Bıçakçı

ARİSTOTELES?İN BASKICI TRAGEDYA SİSTEMİ
?[Atina] halk adına, fakat soyluluğun ruhuyla yönetiliyordu… Meydana gelen tek ?ilerleme? soy aristokrasisinin yerini para aristokrasisinin, klan devletinin yerini plütokratik bir rantiye devletinin almasıydı… Bedeli köleler ve halkın savaş ganimetlerinden pay almayan kesimleri tarafından ödenen kazanımları, özgür vatandaşlara ve kapitalistlere dağıtan bir politika izleyen emperyalist bir demokrasiydi.
*****
Tragedya, Atina demokrasisinin karakteristik ürünüdür; hiçbir sanatsal biçimde, toplumsal yapısının iç çelişkileri tragedyada olduğu kadar doğrudan ve belirgin bir şekilde görülemez. Kitlelere sunuluş biçiminin dış görünümü demokratikti, ancak içeriği, yani hayata dair trajik-kahramanca bir bakışa sahip kahramanlık destanları, aristokratikti… Tartışmasız bir şekilde yüce gönüllü bireyin, olağanüstü farklı insanın standartlarını yaymaktadır… Kökenini, şarkıların kolektif icrasını dramatik diyaloğa dönüştüren ?koro başının korodan ayrılması? olgusuna borçludur…
*****
Tragedya oyuncuları gerçekte devletin burslu elemanları ve levazımcısıdırlar. Devlet onlara sahneledikleri oyunlar karşılığında para öder, ancak doğal olarak devlet politikasına ve yöneten sınıfların çıkarlarına karşıt eserlerin sahnelenmesine izin vermez. Tragedyalar açık bir şekilde taraflıdır ve zaten taraflı değilmiş gibi de yapmazlar.?
(Arnold Hauser, The Social History of Art)

Augusto Boal, ?Ezilenlerin Tiyatrosu? isimli eserinde tiyatronun zorunlu olarak politik olduğunu göstermeyi amaçladığını yazar. Tiyatroyu politikadan ayırmaya çalışanların bizi yanıltmak istediklerini ama aslında onların bu tutumun da politik olduğunu söyler.
Tiyatronun politik olmadığını savunanların bu tezlerini çürütmeye ilk önce Aristoteles?in Tragedya sisteminin aslında baskıcı politik bir sistem olduğunu göstermekle başlar. Oysa Aristoteles (lirik, epik ve dramatik) şiirin politikadan bağımsız olduğunu ilan etmiştir. Augusto Boal amacını şöyle açıklar: ?Benim bu eserde yapmayı hedeflediğim şey tam tersine, Aristoteles?in, izleyicilerin ?kötü? ve yasadışı eğilimlerini yok etmek için seyircinin korkutulup sindirilmesine yönelik ilk ve aşırı derecede güçlü poetik-politik sistemi inşa ettiğini göstermektir. Bu sistem bugüne kadar sadece tiyatroda değil TV pembe dizilerinde ve western filmlerinde de bütünüyle kullanılmıştır. Halkın bastırılması amacıyla, sinema, tiyatro ve televizyon, Aristotelesçi poetika ortak temelde birleşmiştir?.

TRAGEDYA NEYİ TAKLİT EDER?
Tragedya insan edimlerini taklit eder. İnsan edimleri sadece insan faaliyetlerinden ibaret değildir.
Aristoteles insan ruhunu iki kısma ayırır: bunlar rasyonel ruh ve irrasyonel ruhtur.
İrrasyonel ruh yemek yemek, su içmek, yürümek gibi fiziksel eylemlerden oluşur.
Tragedya bunları taklit etmez. Yalnızca, insanın rasyonel ruhu tarafından yapılan eylemleri taklit eder:
Bunlar üçe ayrılırlar:
a) Yetiler
b) Tutkular
c) Alışkanlıklar

a) Yeti: İnsanın yapabileceği her şeydir. İnsan aşık olmasa dahi aşık olma yetisine sahiptir. Yani yeti, potansiyel olarak bulunandır.
b) Tutku: Tutku somut eylem haline gelmiş yetidir. Örneğin aşk olasılık olarak kalırsa yetidir ama gerçekleşirse tutkuya dönüşür.
c) Alışkanlıklar: Tutku tekrar tekrar ortaya konulursa alışkanlık haline gelir.

O halde, tragedya insanın rasyonel ruhunun alışkanlıklarının ürettiği eylemleri taklit eder.
Tüm bu eylemler insanların mutluluğunu amaçlar.

MUTLULUK NEDİR?
Aristoteles mutluluğu üçe ayırır:
1) Maddi hazlardan alınan mutluluk
2) Şan ve şereften gelen mutluluk
3) Erdemin doğurduğu mutluluk
Aristoteles?e göre maddi hazlardan alınan mutluluk tragedyada ele alınmamalıdır. Bunlar zenginlik, itibar, gastronomik (iyi ve lezzetli yiyecekler yeme sistemi) ve cinsel hazlar gibi hayvanların da yaşayabilecekleri mutluluklardır.
Şan ve şereften alınan mutluluk ise başkaları tarafından tanınır ve onaylanırsa meydana gelir.
Erdem ise rasyonel ruhun erdemli davranışından meydana gelir.

PEKİ ERDEM NEDİR?
Erdem, verili herhangi bir durumdaki muhtemel aşırı davranışlardan en uzak olan davranıştır. Erdem aşırı uçlarda bulunmaz. Örneğin çok az yemek yemek de, aşırı yemek yemek de sağlığa zarar verir. Erdemli davranışlar değildir. Ölçülü yemek yemek erdemli davranıştır.
?Antigone?da, Antigone?un aşırı aile sevgisi de, Kreon?un aşırı devlet sevgisi de erdemli sevgi değildir.
Aşırı davranış kusurlu davranıştır. Erdemde ne aşırı ne de eksik davranış vardır.
Ama erdemli davranışı kusurlu davranıştan ayırmak için dört koşul gereklidir. Bunlar: İradilik, özgürlük, bilgi ve istikrardır.
Aristoteles?e göre, tragedya erdemli davranışta bulunan, mutluluğu arayan insanın rasyonel ruhunun eylemlerini (alışkanlık haline gelmiş tutkularını) taklit eder.
İnsan eyleminin erdemli olarak değerlendirilebilmesi için dört koşula uyması gerekir.
Bu koşullar şunlardır:
1) İradilik: İnsan rastlantısal olarak değil, kendi isteğiyle eyleme geçmeye karar verdiği için eylemde bulunur.
2) Özgürlük: Erdem, herhangi bir dışsal baskı olmaksızın gerçekleştirilen özgür davranıştır.
3) Bilgi: Bilgi, bilgisizliğin karşıtıdır. Eylemde bulunan bir kişinin önünde koşullarını bildiği bir seçim bulunmaktadır.
4) İstikrar: Yunan tragedyasının bütün kahramanları tutarlı bir şekilde aynı tarzda davranırlar.

Burada da erdemi ne rastlantı ne de şans belirler.

Dolayısıyla, tragedyanın taklit ettiği insanlar, eylemde bulunurken iradi, özgür, bilgili ve istikrarlı davranan kişilerdir. Bunlar, insanı mutluluğa götüren yol olan erdemi uygulamanın dört koşuludur.

Tragedya en yüksek amaca, politik ?iyi?ye yönelik eylemleri taklit eder. O halde, politik iyi nedir? Politik iyi, adalettir.

ADALET NEDİR?
Aristoteles?e göre adalet, olduğu gibi gerçekliğin kendisinde içerilmektedir. Halihazırda varolan eşitsizliklerin dönüştürülmesi olasılığını göz önünde bulundurmaz, sadece onları kabul eder. Ve bu nedenle de, özgür erkekler ve köleler gerçeklikte var olduğundan, eşitsizliğin ilk ölçütü bu olacaktır. Bir erkek olmak fazlalık, bir kadın olmak ise eksikliktir. Somut gerçekliğin gösterdiği budur Aristoteles?e göre. O halde özgür erkekler en üst seviyede olacaktır; sonra özgür kadınlar gelecek ve onları erkek köleler izleyecektir; zavallı kadın köleler de en alt seviyede yer alacaktır.
İşte, Atina demokrasisi buydu.

Buradan çıkan sonuca göre, adalet gerçeklik değildir, adalet orantılılıktır. Bu orantılılığın ölçütleri belirli bir şehir devletinde fiilen hakim olan politik sistem tarafından belirlenir. Adalet daima orantılılık olacaktır, ancak orantılılığı belirleyen ölçütler sistemin bir demokrasi, oligarşi, diktatörlük, cumhuriyet veya başka bir sistem olmasına bağlı olarak değişecektir.

Tragedya, insanın aşırılıklardan uzak, erdemli davranışından ?ki bu erdemli davranışın yüce ?iyi?si adalet, en büyük ifadesi anayasadır ? oluşan mutluluğunu arama sürecinde, rasyonel ruhunun eylemlerini, alışkanlıklara dönüşmüş tutkularını taklit eder.

Son tahlilde mutluluk kanunlara uymaktan oluşur.

TİYATRO HANGİ ANLAMDA BİR ARINDIRMA VE SİNDİRME ARACI OLARAK İŞLEV GÖREBİLİR?
Görüldüğü gibi şehir nüfusu eşit derecede mutlu değildir çünkü çeşitli eşit olmayan sınıflara bölünmüştür. Eşit olmayan sınıflar, sistemden eşit şekilde memnun olamazlar. Ama onların sistem karşısında eşit şekilde edilgin kalmaları sağlanmalıdır. Bu da çeşitli baskı biçimleriyle sağlanır: Politika, bürokrasi, alışkanlıklar, gelenekler ve Yunan Tragedyasıyla.

Yunan tragedyasının ve Aristotelesçi tragedya sisteminin temel özelliği baskıcı işlevidir. Bu baskıcı işlevi de katharsis?le yapar. Katharsis izleyicilerde korku ve acıma duyguları uyandırmaktır. Korku ve acıma duyguları kendilerini trajik karakterlerde değil seyircide açığa çıkarır. Seyirciler kahramanlara bu duygular aracılığıyla bağlanırlar. Seyirciler kahramanlara asıl olarak korku ve acıma duyguları aracılığıyla bağlanır, çünkü Aristoteles?in dediği gibi, kendimize benzeyen bir karakterin başına, hak edilmemiş bir şey gelir. Örneğin, Oidipus büyük bir kraldır ve halk onu sever; yönetimi kusursuzdur ve böylesine olağanüstü bir kişinin bir tek kusurundan, kibirinden dolayı yıkılması karşısında acıma hissederiz. Belki de kibir bizim de sahip olduğumuz bir şeydir: Korkumuz bu yüzdendir.

Sonuç olarak, şunu söyleyebiliriz: İnsan eylemlerinde ?kanunlara uymak olan en büyük erdem aracılığıyla mutluluğu ararken gösterdiği erdemli davranışlarında ?başarısız olduğunda, bu başarısızlığı düzeltmek üzere tragedya ve sanat devreye girer. Arındırma, katharsis aracılığıyla, karakteri amaçlarına ulaşmaktan alıkoyan yabancı, istenmeyen unsurun ayıklanması aracılığıyla olur. Bu yabancı unsur kanunlara aykırıdır; toplumsal bir hata, politik bir eksikliktir.

ARİSTOTELES?İN BASKICI TRAGEDYA SİSTEMİ NASIL İŞLER?
Gösteri başlar. Trajik kahraman görünür. Seyirci onunla bir tür empati kurar.
Eylem başlar. Şaşırtıcı bir şekilde kahraman davranışlarında bir hata, bir hamartia (Trajik hata. Toplumun istenilir olarak kabul ettiği şeylerde uyum içinde olmayan tek özelliktir) gösterir; daha da şaşırtıcı olanı, kahramanın mevcut mutluluk halini yine bu hamartia sayesinde kazandığının öğrenilmesidir.
Empati aracılığıyla, seyircinin de sahip olabileceği aynı hamartia uyarılır, geliştirilir ve etkinleştirilir.

Bir hamartia sayesinde bu kadar yukarılara çıkmış olan karakter, buradan düşme riskine girer. Bu Poetika?da peripeteia, karakterin kaderindeki köklü bir değişim [baht dönüşü anı] olarak sınıflandırılan şeydir. Bu ana kadar ?hamartia?sı uyarılmış olan seyirci giderek büyüyen bir korku hissetmeye başlar. Karakter şimdi felaketine doğru ilerlemektedir. Kreon oğlunun ve karısının öldüğünü haber almıştır.

Karakterin yaşadığı peripeteia aynı zamanda seyircide yeniden üretilir. Ama seyircinin peripeteia anına kadar empati kurup bu noktadan sonra kendisini ondan ayırması da muhtemel bir durumdur. Bunun önlenmesi için karakterin Aristoteles?in anagnorisis ?yani hatasının farkına varma ve akıl yürütme yoluyla onu açıklama ? dediği duruma geçmesi gerekir. Kahraman hatasını kabul eder, bunu yapmaktaki beklentisi kendisiyle empati kurmuş olması sayesinde seyircinin de kendi ?hamartia?sının kötü olduğunu kabul etmesidir. Ancak seyirci sadece vekaleten hata yapma gibi büyük bir avantaja sahiptir: Gerçekte bu hatanın bedelini ödemez.

Son olarak, seyircinin hatayı sadece vekaleten değil, fiili olarak işlemesinin korkunç sonuçlarını zihinde tutmasını sağlamak amacıyla, Aristoteles, tragedyanın katastrofi (felaket) olarak adlandırdığı korkunç bir sonu olması gerektiğini belirtir. Karakterlerin fiziksel yıkımının mutlak olarak gerekmemesiyle birlikte tragedyada mutlu sona izin verilmez. Bazıları ölür; diğerleri sevdiklerinin ölümüne tanık olur. Her iki durumda da her zaman katastrofi ölmemenin ölmekten beter olduğu bir hal alır.

Tragedyanın birbirine bağlı üç öğesi (peripeteia, anagnorisis, katastrofi) seyircide (kahramandaki kadar ya da daha fazla) bir katharsis yaratma nihai amacını güderler; amaçları aşağıda açık bir şekilde tanımlanmış üç aşama aracılığıyla hamartianın arındırılmasını sağlamaktır.

Birinci Aşama: Hamartianın uyarılması. Karakter seyircinin de empatik bir biçimde kendisine eşlik ettiği, mutluluğa doğru yükselen bir yol izler. Sonra birdenbire işlerin tersine döndüğü an gelir: Karakter seyirci ile birlikte mutluluktan felakete doğru yol almaya başlar; kahramanın düşüşü.
İkinci Aşama: Karakter hatasının farkına varır ?anagnorisis. Seyirci empatik ilişki aracılığıyla kendi hatasının, kendi hamartiasının, kanunlara aykırı davranışının farkına varır.
Üçüncü Aşama: Katastrofi. Karakter hatasının sonuçlarını yaşar, bu, kendi ölümü veya sevdiklerinin ölümü gibi şiddetli bir biçim alır.

Katharsis: Katastrofiyi izleyerek dehşete kapılan seyirci kendi ?hamartia?sından arınır.

Aristoteles şiirin, tragedyanın ve tiyatronun, politikayla hiçbir ilişkisi olmadığını söyler. Oysa, Poetika?nın kendisi bunun böyle olmadığını söyler. İnsanın bütün faaliyetleri ? bütün sanatlar, özellikle de tiyatro ? politiktir. Ve tiyatro, baskı oluşturmanın en kusursuz sanatsal biçimidir.

SONUÇ
Aristoteles?in baskıcı tragedya sistemi aslında güçlü bir korkutma ve sindirme sistemidir. Bu sistemin temel görevi toplum karşıtı olanların arındırılmasıdır. Bu nedenle bu sistem devrimci gruplar tarafından devrimci dönemler sırasında kullanılamaz. Baskıcı tragedya sistemi devrimden önce ya da sonra kullanılabilir… Ama asla devrim sırasında değil! Bu sistem bütün değerlerin oluşturulmakta olduğu veya sorgulandığı bir ?kültürel devrim? sırasında uygulanamaz. Çünkü bu sırada, karakterin karşı karşıya kalabileceği toplumun kesin ve benimsenmiş bir değerler sistemi olamaz.
Aristoteles devrim de dâhil genel kabul görmeyen her şeyi gerçekleşmeden bertaraf etmek için çok güçlü bir arındırıcı sistem kurmuştur. Onun sistemi bugün kılık değiştirmiş bir halde televizyonda, sinemalarda, sirklerde, tiyatrolarda görülmektedir. Birçok farklı biçimde ortaya çıkmaktadır. Ama özü değişmemektedir: Bireyi dizginleyecek ve önceden mevcut olana uyduracak şekilde tasarlanmıştır. Eğer istediğimiz buysa Aristotelesçi sistem bu amaca diğerlerinden daha fazla hizmet eder. Tam tersine, eğer seyirciyi yaşadığı toplumu değiştirmesi, devrimci eyleme katılması için uyarmak istiyorsak, başka bir poetika aramalıyız!
Gülnaz Bıçakçı
Kaynak: http://www.grupyorum.net/tavir/goruntu.php?makale_id=860&s_govde=&s_sayi_id=&

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir