Fahrenheit 451 – Ray Bradbury

Guy Montag işini seven bir itfaiyeciydi. On yıldır kitap yakıyordu. Gecenin bir yarısında yola çıkışlarını, alevlerin kitapları yutuşunu hiç sorgulamamıştı… Hiç sorgulamamıştı, insanların korkusuzca yaşadıkları bir geçmişi anlatan o 17 yaşındaki genç kızla karşılaşana dek… Montag’ın hayatındaki bütün yanlışlar doğrularla yer değiştirir o andan sonra… İşini, eşini, yaşayışını yeni bir gözle değerlendirir. Önünü alamadığı duyguları onu, asla tahmin edemeyeceği şeyler yapmaya iter.

Sansüre, totaliter yönetimlere, kültür endüstrisine ve uzunca bir süredir sürdürdüğümüz yaşam tarzına yönelik en keskin eleştirilerden biri. Okuyun ve kendinizi yeni baştan kurun. (Arka Kapak)

Etkin madde: Korku Ürün: Mutluluk aşısı – Ömer Erdem
(29/09/2012, Radikal Kitap Eki)
Bu yaz başında 91 yaşındayken hayata veda eden Ray Bradbury, fantastik ve bilimkurgu edebiyatının popülerleşmesinin önünü açan isimlerden biriydi kuşkusuz. 20. yüzyılın büyük bölümünde aktif olan yazar, hikâyeleri ve romanlarıyla ?kayıp ruhlar?ın edebiyattaki karşılığı gibiydi. Sınır tanımayan düş gücünün ona bahşettikleriyle kaleme aldığı eserleri kimi zaman küçümsense de, her defasında ?yeni bir dünya? yaratmanın üstesinden gelmeyi de başarıyordu. Ona, Stephen King?in öncülü diyebiliriz rahatlıkla.
Ray Bradbury?nin başyapıtı ise tartışmasız biçimde Fahrenheit 451?dir. Çeşitli aşamalardan geçerek kısa hikâyeden romana kadar uzanan bir serüvene sahip olan bu eser, 1953?teki yayımlanışından bu yana bilimkurgu edebiyatının önemli uzantılarından biri olarak kabul edilir. Bunu hak eden bir derinlikle kaleme alındığıysa bir gerçektir. Bradbury?nin 1947?de yazdığı ?Parlak Anka? adlı kısa hikâyenin 1951?de ?İtfaiyeci? adında bir uzun hikâyeye (novella), ardından da 1953?te romanlaşarak Fahrenheit 451?e dönüşmesi gibi ?ilginç? bir yolculuğu vardır bu eserin.
Romanın muhteviyatıysa bu yolculuktan çok daha çekicidir. Distopik bir atmosfer yaratan Bradbury, otorite tarafından kitap okumanın yasaklandığı, bulunan kitaplarınsa ?itfaiyeciler? eliyle yakıldığı bir dünyaya sokar bizleri. Kitapların insanları ?mutlu olmak?tan alıkoyduğu üzerine bir teori geliştiren otorite, neredeyse ?bitki?ye çevirdiği insanlığın düşünmesini engellemek için başvurmaktadır bu yola. ?Gülümseyen? bir faşizmin kendini gösterdiği bu durum, etkiye tepkiyi geciktirmez ve gizli kapaklı kitap okuma/saklamayı da tetikler haliyle.
Hikâyenin başkahramanı ise Guy Montag adlı bir itfaiyecidir. Günlerini kitap yakarak geçiren Montag, 17 yaşındaki komşusu Clarisse?le karşılaşıp ?kitap okuma? merakıyla yüzleştiğindeyse hikâye derinleşir ve karakterin dünyasındaki değişimin ipuçlarıyla şekillenmeye başlar. Onun okuma merakı, okudukça okuma iştahı, okuduklarından öğrendiklerinin yönelttiği ?düşünme? durumu, ?mutluluk?u yeniden tarif etmeye kadar götürür Montag?ı. Artık geri dönülemez bir noktadadır, ?mesut kukla? olma günleri geride kalmıştır. Kaçışsa kaçınılmazdır, kendisi gibi olanların arasına katılmak için…

İki rolde birden Julie Christie

Adını kitap sayfalarının yanma derecesinden alan Fahrenheit 451, kitaplardan yansıyan ?bilgi?nin yerine televizyonun ?aptallaştırıcı? etkisini koyan toplumların alegorisidir bir bakıma. Böyle bakıldığında bilimkurgu falan da değildir aslında, gerçekliğin farklı bir izdüşümüdür. Ray Bradbury, yangınları söndürmek yerine yangın çıkaran itfaiyecilerle her şeyin tepetaklak olduğu bir toplum profili çizer, ki büyük resimde kendini hissettiren en çarpıcı saptama da budur. Faşist otoritenin maşası olan itfaiyeciler, halkları istenen biçimde yoğurmak için gereken unsurlardır. Onların kontrol ettiği toplum, çağlar boyunca yaşandığı gibi ?korku?yla siner, kendini ?mutlu? hissetmeye zorlanır. Türkiye ?den bir örnek verelim isterseniz; 12 Eylül darbesinin ardından yapılan anayasa referandumunda neredeyse herkes onaylamıştı bunu, korkunun etkisiyle ?huzurlu? gibi hissetmişti (hissettirilmişti) kitleler. Şimdi de benzer bir durum var kanımızca; iktidar partisinin oylarının her seçimde artıyor oluşu, ?korku?nun da aynı oranda arttığının bir göstergesi aslında… Fahrenheit 451?i bu bakış açısıyla değerlendirdiğimizde, burada anlatılanların her dönemi ve çağı temsil ettiğini, distopyanın gerçekle buluştuğunu söylemek mümkün. Zamanında Adolf Hitler ?in Alman halkından aldığı destek de başka türlü açıklanamaz, açıklanamıyor da…
Ray Bradbury?nin her topluma uyarlanabilecek alegorisi Fahrenheit 451?in François Truffaut tarafından beyazperdeye uyarlandığı aynı adlı 1966 yapımı filme (zamanında Türkiye?de Değişen Dünyanın İnsanları adıyla gösterilmişti) baktığımızdaysa, yazarın ortay koyduklarının büyük oranda yedinci sanata yansıdığını görürüz. Yeni Dalga?nın yaratıcılarından Truffaut, romanın atmosferine hayranlığını saklamayan bir görüntü sergiler bu filmde. Montag?ın dönüşümünün, distopyanın ütopyaya dönüşmesi anlamına geldiğinin de farkındadır yönetmen. Bu bilinçle oluşturduğu anlatısını Montag üzerine inşa eder, her ne kadar çekimler sırasında bu rolü oynayan Oskar Werner?den nefret etmiş olsa da.
Fahrenheit 451?in sinema versiyonu, romanla birçok noktada buluşmasına rağmen, kimi eksiltmeler de göze çarpar bu çalışmada. Sinema teknolojisinin yeterince gelişmemiş olmasından kaynaklanır bu eksiltmeler, filmi yapaylaştıracak hamlelerden kaçınır Truffaut. Öte yandan, Montag?ın karısını ve onun okuma serüvenini tetikleyen Clarisse?i Julie Christie?ye oynatarak ?iki uç?u aynı bedene hapseder yönetmen. Montag?ın beynindeki ikilemi de ete kemiğe büründürür böylece.
Açılış jeneriğinin yazılar yerine sesle yansıtılması, görsel olarak da televizyon antenlerinin kullanılması, filmin ruhunu baştan gösterir bize. Kitabın yerini televizyonun alması tehlikesini işaret eder bu jenerik, sonrasında izleyeceklerimiz üzerine sağlam veriler sunar. Öte yandan, o dönemde Alfred Hitchcock tarafından kovulan Bernard Herrmann?ın ?soğuk? müzikleri ve Nicolas Roeg?un bu çalışmaya mükemmelen eşlik eden görüntüleri de atmosferi bütünleyen unsurlar olarak öne çıkarlar. Filmin finalinde yazıya dönülüp Son (The End) ibaresinin öne çıkmasıysa, gelecek adına beslenen umudu temsil eder. Finaldeki ?kitap insanlar?, bilgiyi yasaklayan zihniyete karşı durmanın formüllerinin tükenmeyeceğini de gösterir bizlere. Faşizmin ayak seslerine kulağını tıkamak yerine, onu duyup yeni refleksler geliştirmenin resmidir bu final.
Ray Bradbury?nin daktilo kiralayarak yazdığı, François Truffaut?nun türlü zorluklarla boğuşarak uyarladığı Fahrenheit 451?e bugünden baktığımızda, 21. yüzyılda da pek bir şeyin değişmediğini, otoritenin toplumu bilgiden uzaklaştırmak için elinden geleni yaptığını, etkin maddesi ?korku? olan ?mutluluk aşısı?nı enjekte etmeyi sürdürdüğünü görürüz. ?Yanılsama?nın gerçek gibi algılandığı bir hayatın ne ölçüde yaşanır olduğuysa tartışılır tabii, tartışacak cesaret bulunursa…
Not: ?Fahrenheit 451?in DVD?sini raflarda bulmanız mümkün.

Kitabın Künyesi
Fahrenheit 451
Ray Bradbury
İthaki Yayınları / Edebiyat Dizisi
Çevirmen : Zerrin Kayalıoğlu, Korkut Kayalıoğlu
Şubat 2012
238 sayfa

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir