Fethiye Çetin?in ?Anneannem? adlı kitabı, çığır açan ilklerdendir.

Sadece anneannesi Seher?in hikayesiyle bu toprakların hiç deşilmemiş, hiç dile dökülmemiş ortak günahlarından birini usulca önümüze bıraktığı için değil.

O günahın izlerini kendi hayatı peşinde sürerken hepimize çırılçıplak bir dil önerdiği için.

?Anneannem?, birkaç dile çevrildi. Fethiye?nin biricik hikayesinde sınırları ve kimlikleri aşan bir güç, hakikat arayıcısının tevazuu ile sarmalanmış bir içtenlik vardı çünkü.

Fethiye, anne annesinin son günlerini anlatıyordu. Bir gün yaşlı kadının dudaklarından en sevdiğine bir emanet gibi aktarılan o sırla başlıyordu her şey.

Asıl adının Heranuş olduğunu; tehcirde, yani o ölüm yürüyüşünde tanık olduğu zulmü anlatıyordu. Bir ömür saklanarak, örtünerek geçmişti. Üzerinde yaşadığımız topraklara benziyordu.

O kitabı ilk okuduğumda yazmıştım: Giderayak torunundan, ailesinden sağ kalanları bulmasını isteyen, nüfus kaydında muhtedi (dönme) yazan Heranuş?un koskoca ömrünü küçücük bir kız çocuğuyken kucaklarından koparılmış olduğu ailesinin özlemiyle bir ?kertenkele? gibi yaşamışlığını bilmeden, şöyle ya da böyle kökü kazınmış bir halk üstüne hiçbir düşünce, hiçbir duygu geliştiremeyiz. Yalnız aramızda kalmış olan Ermenilerin değil, birbirimizin de yüzüne bakabilmemiz için hiç kimsenin anıları karanlığa gömülmemeli.

Fethiye Çetin?in ikinci kitabını da bir an evvel okumalısınız.

Adı, ?Utanç Duyuyorum. Hrant Dink Cinayetinin Yargısı?

Girişinde, dostu ve müvekkili Hrant?ın ölüm haberini aldığı anı anlatıyor: ?Dünyanın neresine giderseniz gidin her yerde aynı anlama gelen, yürekten kopan o tuhaf ve hırıltılı sesi, kural olarak hıçkırık ve gözyaşları takip eder. Ama sizden kopartılan dostunuz, kardeşiniz, bir yakınınız ise ve siz onun avukatlığını üstlenmiş iseniz, aranızdaki bu müvekkil-vekil ilişkisi devam ediyorsa, yüreğinizden kopup gelen o hırıltıya benzeyen acı sesle ve dudağınızda donan gülümsemeyle kalırsınız. Çünkü görev devam etmektedir ve sizin ağlamaya vaktiniz de hakkınız da yoktur.?

Fethiye Çetin, bu kez yas tutmaya vakit bulamadığı o yılları yazıyor.

Yıllar boyunca şahsen bir çok kez mahkeme önüne çıkmışlığım, sayısız ifade vermişliğim olmasına rağmen yargıya dair akıl sır ermez bir cehaletim vardır. Hakimle savcıyı ayırt etmek bile aklıma gelmez, karşıma dikilmişlerken. Süreç canımı sıkar. Hukuk metinleri, kanun maddeleri, teamül ve benzerine tahammülüm yoktur. Buna rağmen ?Utanç Duyuyorum?u bir solukta okudum.

Hrant Dink cinayetini izlememişliğimden değil elbet. Bütün süreci, Fethiye?nin yanıbaşından izlemenin verdiği güçten.

Her aşamasını, her durağını yakından takip ettiğim bir süreci ilk kez tam olarak anladığımı hissettim. Çünkü Fethiye yargının her aşamasını; her adımı, her düğümünü benimle birlikte ilk kez görmüşçesine sorgulayarak, üstelik lezzetli bir dil ve kurguyla bir gerilim romanına dönüştürebilmiş.

Örtülen her kapının, atılan her adımın ardındaki tarihi okurken 1915?e, hatta daha da gerilere gidiyorsunuz.

Şimdiden oluşan ?Fethiye Çetin Tarihi?nin, gerek takıntılı titizliği, gerek şahsi olanı hep gözeten hassasiyetiyle bir örnek olmasını dilerim. Kişisel olandan çıkarak yazılabilir ancak, bu acılı toprakların kaydı yakılmış tarihi. Fethiye kendi tarihini ararken bu toprakların tarihini yazıyor.

Yıldırım Türker
(http://www.ozgur-gundem.com/, 08.12.2013)

Previous Story

Medya Kültür Para ve İstanbul İktidarı – Mustafa Sönmez

Next Story

Paha Biçilemez – A. Şule Süzük Toker

Latest from Makaleler

Van Gogh’un kitap tutkusu

Geçtiğimiz haftalarda Paris’in izlenimci koleksiyonuyla ünlü Musée d’Orsay, Antonin Artaud’un Van Gogh: Toplumun İntihar Ettirdiği kitabından yola çıkarak yazar ile ressamı, Artaud ile Van

George Orwell’a ilham veren kitap: Biz

George Orwell‘ın 1984’ünü neden sevdiyseniz, Yevgeni Zamyatin‘in Biz‘ini sevmeniz için en az 1984 kadar nedeniniz var. Üstelik Biz, 1984’ten çok daha önce, 1920 yılında
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ