Francis Bacon’un hayatı

İnsanlığın özlediği cennet, geçmişte değil, gelecekte aranmalıdır.” Francis Bacon

Francis Bacon, karlı bir kış günü arabasıyla giderken bir kulübenin önünde durarak sahibinden bir tavuk satın aldı. Hemen oracıkta kestirdi. Kendi eliyle tavuğun içini karla doldurdu. Soğuğun eti kokmadan ve bozulmadan koruyup koruyamayacağını öğrenmek istiyordu. Bu deney yaşamına mal oldu. Ansızın hastalanınca arkadaşı Lord Arundel’in evine götürüldü. Lord, evinde yoktu, bir hizmetçi hemen bir yatak hazırladı. Hastayı yatırdılar. Fakat çarşaflar nemliydi. Bacon daha da kötüleşti, yaşlılığı ve zayıflığı yüzünden iyileşemedi. 9 Nisan 1626’da, altmış beş yaşındayken bronşitten öldü. St. Albans kasabasında bir kilise mezarlığına gömüldü.

Bacon’ın Yaşamı (1)
Francis Bacon 22 Ocak 1561’de Londra’da doğdu. Babası Sir Nicholas Bacon Kraliçe Elizabeth’in Mühür Lordu, annesi Ann ise Sir Anthony Cook’un kızlarından biriydi. Daha çocukken çok ciddi davranması nedeniyle Kraliçe Elizabeth, onu “Küçük Mühür Lordu” diye çağırırdı. Bir öyküye göre bir gün kraliçe kendisine kaç yaşında olduğunu sormuş. Bacon da “Haşmetmeabınızın uğurlu saltanatından iki yaş daha genç” yanıtını vermişti. 1573 yılının Nisanında Cambridge Üniversitesi’ne gönderilmiş ve on altı yaşına kadar orada okumuştur. Öğrenimi sırasında Aristo felsefesinden hoşlanmamaya başlamıştı. “Filozofun değersizliğinden dolayı değil, felsefesinin verimsizliğinden, yalnızca tartışma ve kavgalara yol açmasından, insan yaşamı için yararlı yapıtlar yaratma bakımından kısır olmasından dolayı” beğenmediğini söylüyordu. Yaşamı boyunca hiç değiştirmediği bu kanısı, onun daha sonraki felsefi durumunu belirlemede önemli rol oynadı.

1576 Haziranında hukuk öğrenimini bitirdikten sonra “devlet yönetme sanatını” öğrenmesi için Fransa’ya gönderildi. Babasının öldüğü 1579 yılına kadar orada kaldı. Sonra İngiltere’ye dönerek avukatlığa başladı.

1584’te Parlamento’ya girdi. Rüşvet almaktan yargılanıp suçlu bulununcaya kadar oradaki görevini sürdürdü. Güzel konuştuğu, arkadaşı büyük yazar Ben Jonson’un şu sözlerinden anlaşılıyor: “Hiç kimse ondan daha yalın, özlü ve anlamlı konuşmuyordu, ağzından hiçbir zaman anlamsız ve saçma bir söz çıkmazdı. Söylevlerinin her bölümünde ayrı bir güzellik vardır. Dinleyenler bir sözcüğünü bile kaçırmamak için öksürmezler ya da gözlerini ondan ayıramazlardı… Onu dinleyen herkes sözünü bitirecek diye korkardı.”

Bacon, 1506’da oldukça zengin bir adamın kızı olan Alice Barnham ile evlendi. Düğünleri çok gösterişli oldu. Çağdaş bir yazara göre Bacon, “tepeden tırnağa kadar erguvan rengi giysiler giymiş, kendisi ve eşi için bir sürü altın ve gümüş sırmalı giysi diktirmiş, karısının getirdiği servetin büyük bir bölümünü bunlara harcamıştı”. Bu, onun ev yaşamında gösterişi ne kadar sevdiğini gösterir. Bacon’ın özel papazı Dr. Rawley’e göre “evlilik yaşamı karşılıklı sevgi ve saygıya” dayanıyordu. Fakat Bacon, vasiyetnamesinde karısına bıraktığı çok büyük serveti, sonradan yaptığı ekle, “haklı ve çok önemli nedenlerle” geri almıştı. Bu nedenlerin içeriği henüz açıklanmamıştır.

Bacon’ın siyasal yaşamı yazından çok tarihi ilgilendirir. Kraliçe Elizabeth zamanında kendisine hiçbir büyük memuriyet verilmedi. Çünkü akrabaları olan ve o dönemde yönetimi ellerinde tutan Cecil Ailesi, her zaman ona karşıydılar. Bundan başka kraliçe, Parlamento’dan büyük bir ödenek istediği zaman Bacon, şiddetle karşı çıkmış, onu gücendirmişti. Elizabeth’in gözdesi olan Essex Lordu bile en gözde olduğu dönemde bütün çabalarına karşın kraliçeden onun için yüksek bir orun elde edememişti. Kendisini her zaman korumuş, büyük bir malikane vermiş olan bu cömert adamı, Bacon, kraliçenin gözünden düştükten sonra, idama mahkûm ettirmek için elinden geleni yapmış, ihanet ve tutkusu yüzünden ismini sonsuza kadar lekelemiştir. Saraya bir köle gibi bağlı olması ve hizmet etmesine karşın kendisine yine de hiçbir memuriyet verilmemiştir.

James I. tahta çıkınca durum değişmiş, Bacon bundan sonra hızla ilerlemiştir. 1607’de başsavcı, 1617’de Adalet Bakanı olmuş, 1618’de Baron Verulam sanıyla soylular arasına alınmış, altı ay sonra da buna Viscount St. Albans sanı eklenmiştir. Fakat bunlar, bütün ömrünü memuriyet dilenmek, yaltaklanmak ve dalkavuklukla bir şeyler elde etmeye uğraşmakla geçiren Bacon’a geç gelmişti. Yazgısı onu, daha iyi vurmak, düşmesinin şiddetini daha da artırmak için bu yüksek konumlara çıkarmışa benziyor. Adalet Bakanı olarak görevini kötüye kullanıyor, dostlarına yüksek orunlar veriyor, rüşvet ve armağan alıyor, haksızlıklara göz yumuyordu. Sonunda hakkında Parlamento soruşturması açıldı. Yargılanmasında, Bacon, suçlarını açıkça söyledi, fakat bunları dönemin bozukluğuna bağlayarak yargıçlarının acımasını diledi. Her türlü devlet memurluğunun yasaklanmasına, yaşamının sonuna kadar Londra Kalesi’nde tutuklu kalmasına ve para cezası olarak da kırk bin İngiliz Lirası ödemesine karar verildi. Ertesi gün kral kendisini özgür bıraktırdı. Para cezasını da erteletti. Bacon, bunun üzerine St. Albans yakınlarındaki malikanesine çekildi. Kendi kişisel serveti ve kralın kısa bir süre önce bağladığı yılda bin iki yüz lira tutan emekli aylığıyla yaşamaya başladı.

Bacon, haklı olarak mahkûm edildiğini kabul ediyordu. “Ben rüşveti savunmaktansa rüşvet veren bir kimse olmayı yeğlerim. Elli yıldan beri İngiltere’nin en adil yargıcı ben oldum. Fakat iki yüz yıldan beri de Parlamento, benim hakkımda verdiği karar kadar haklı bir karar vermedi.” Aynı zamanda verilen cezanın ülkede adaletin yararına olduğunu kabul ediyor ve “Bundan böyle bir yargıcın veya memurun büyüklüğü onun suçu için bir sığınak olmayacaktır. Bu benim için az avunulacak şey değildir. Birkaç sözcükle anlatmak gerekirse, bu altın çağın başlangıcıdır” diyordu.

Çekildikten sonra da hiçbir zaman yeniden memuriyet yaşamına girmekten umudunu kesmedi. “Hastalık ve yaşlılığında bile özel yaşayışa dayanamıyordu.” Bir pervanenin ışığa çekilmesi gibi her zaman kendi acısının kaynağına dönmek istiyor, fakat bir memuriyet almak için yaptığı bütün başvurular geri çevriliyordu.

Görevden çekilmesinden ölümüne kadar, kendini tümüyle yazına ve bilime verdi. Zaten, işle dolu bir yaşam sürmesine karşın, inceleme ve araştırmalarını büsbütün savsaklamamıştı. “Tarih”, “De Augmentis”, “Yeni Atlantis” ve “Denemeler”inin üçüncü basımını bu dönemde hazırladı. “Bilginin İlerlemesi”, “Novum Organum” ve “Denemeler”in birinci ve ikinci basımları daha önceki döneminindir.

Bacon, beş yıl sonra 9 Nisan 1626’da, altmış beş yaşındayken bronşitten öldü. Karlı bir kış günü arabasıyla giderken bir kulübenin önünde durarak sahibinden bir tavuk satın aldı. Hemen oracıkta kestirdi. Kendi eliyle tavuğun içini karla doldurdu. Soğuğun eti kokmadan ve bozulmadan koruyup koruyamayacağını öğrenmek istiyordu. Bu deney yaşamına mal oldu. Ansızın hastalanınca arkadaşı Lord Arundel’in evine götürüldü. Lord, evinde yoktu, bir hizmetçi hemen bir yatak hazırladı. Hastayı yatırdılar. Fakat çarşaflar nemliydi. Bacon daha da kötüleşti, yaşlılığı ve zayıflığı yüzünden iyileşemedi. St. Albans kasabasında bir kilise mezarlığına gömüldü.

Bacon’ın Felsefesi (2)

Bütün yanlışlarına karşın Bacon, yeni bir dönemi müjdeliyordu. Başkaları geçmişe özlemle bakıp batan bilgi güneşinin son ışıklarında ısınmaya çalışırken, o yeni ve daha da parlak bir çağın yaklaşmakta olduğunu sezmişti. Ona göre insanlığın özlediği cenneti, geçmişte değil, gelecekte aramalıydı. Platon’un ünlü benzetmesinde olduğu gibi karanlık bir mağarada arkalarını ışığa çevirmiş oturan ve önlerinde yalnızca gerçeğin gölgelerini izleyenlerin gözlerini ışığa çevirdi.

Eleştirileriyle geçmişin kurduğu dizgeleri yıktı, insan aklında doğmaya başlayan yeni düşünceleri dile getirerek bilgide yeni hareketin başarılı olmasını sağladı. Fakat Bacon, büyük ve tam bir felsefi dizge kurmuş bir kişi değildir, daha çok kendisinden sonra geleceklere felsefe ve bilim yolunu göstermiştir. Kendi döneminde bilimin bazı dallarındaki gelişmeleri bile iyice izleyememişti. “Dünyayı harekete getiren zihinleri o harekete geçirdi.” Kendisi, “Ben yalnızca diğer zekâları bir yere toplamak için çanı çaldım” demektedir. Diğer bir yapıtında da “daha iyi ellerin çalabilmeleri için müzik aletlerini akort etmekle yetindiğini” söylüyor.

Bacon’ın ilk işi, zamanında egemen olan skolastik felsefeyi yıkmak olmuştur. 11’inci yüzyıldan 15’inci yüzyıla kadar egemen olan bu felsefe dizgesine göre gerçek zaten bulunmuş, İncil’de ve kilise toplantıları kararlarında bütün açıklığıyla yazılmıştı. Skolastik dizge bu dinsel inançları kabul ediyor, mantık yoluyla bunları usa uygun bir biçime dönüştürmek, onlara bilimsel bir biçim vermek istiyordu. Amacı dinsel düşünceyi tümüyle mantığa uygun bir duruma getirmekti.

Bununla birlikte, bilgiye ilerleyen bir şey olarak bakmıyor, denemelere dönerek yeni gerçekler araştırmaya çalışmıyordu. O dönem üzerinde yetkenin ağır baskısı duyuluyor, skolastik dizgenin temelini oluşturan varsayımların doğruluğu hakkında hiçbir soru sorulmuyordu. Onlar hakkındaki tartışmalar hep bir daire çevresinde dönüyor, gerçeklerle hiçbir ilgisi bulunmuyordu. Bacon, yalnızca “bilimin örümcek ağlarını ortaya çıkardığını, bu ağların ipliklerinin ve işlerinin inceliği bakımından hayran olunmaya değer olduğunu, fakat hiçbir cevher ve yararı olmadığını” söylüyordu.

Bacon’ın amacı düşünmeyi somut deneylerle verimli bir ilişkiye sokmaktı. Bu hedefe varmak kolay bir iş değildi. Tembellikten doğan araştırma isteksizliği yüzünden, zamanın yargısı bütün tartışmalarda son söz oluyordu. Bacon, özellikle bunu belirtmek istiyordu. Bu nedenle eskilerin akıl ve bilgisini tümüyle yadsımak zorunda kaldı. Gerçekten inançlarının çoğunun kaynağı var olan boş inançlara karşı duyduğu tepkidir. Saldırdığı boş inançlar unutuldukları zaman, onun görüşleri de boş ve yanlış bir duruma gelmişlerdir.

Tarih bakımından herkesin görüşüne karşıt bir görüşü vardı. Yaşadığı dönem için diyor ki: “Bu dönem eski dönemdir, çünkü dünya yaşlanmıştır. Kendimizden geriye doğru hesap ederek eski saydığımız dönem, eski değildir.” Bundan şu sonuca varıyor: “Aslında Greklerden aldığımız bilgelik, bilginin ancak çocukluk çağına benzer ve çocuklara özgü özellikleri taşır; konuşabilir, ama soyunu çoğaltamaz; tartışmalar bakımından verimlidir, fakat yapıt bakımından kısırdır.” Aynı neden onu insanların gelişme yeteneğiyle ilgili çok kötümser bir görüşe götürüyor: “Bir ırmak gibi akan zaman bize hafif ve şişirilmiş şeyleri getirmiştir. Ağır ve katı olanlarsa suyun dibine çökmüştür.”

Bacon, doğayı iyice anlayıp, onu insanların hizmetinde kullanmayı sağlayacak güvenilir bir dizge kurmak istiyordu. Bilgi “Yaratanın ün ve görkemini artırmak, insanın durumunu düzeltmek” için aranacaktı. Bacon için biricik doğru bilgi, güç olan bilgiydi. “Bilgi erktir” diyordu, fakat dar yararcılığı da kabul etmiyordu. “Gerçi benim özünde yapıtların ve bilimlerin etkin bölümlerini aradığım doğrudur, ama bununla birlikte ben hasat zamanını bekliyorum, ne yosunu, ne de yeşil ekini biçmeye kalkışmıyorum. Çünkü ben iyi biliyorum ki doğru olarak ortaya çıkarılmış gerçekler kendileriyle birlikte bir sürü yapıt vereceklerdir, onları tek tük, şurada burada değil, kümeler ve salkımlar biçiminde türeteceklerdir. Ve ben hemen elimize gelen ilk meyveleri turfanda, mevsimsiz ve çocukça bir aceleyle toplamayı kesinlikle doğru bulmuyorum.”

Kendi dizgesini kurmaya başlamadan önce Bacon, bütün bilgi alanını baştan başa bir kez daha gözden geçirmeyi gerekli buldu. “Bilimin İlerlemesi” yapıtında bunu yapmıştır. Bu çok büyük bir işti, fakat onun yaşadığı dönem zaten bir düşünsel kahramanlık çağıydı. İnsanların tek isteği her şeyi bilmekti. Onlar bütün bilgiyi kendi alanları içine almakla övünüyorlar, “İnsanım, bu nedenle insanla ilgili olan hiçbir şey bana yabancı olamaz” diyorlardı. Bacon, dönemini böyle bir girişim için pek uygun buluyordu, döneminin üstünlükleri arasında basımevinin, Yenidünya’nın bulunuşunu, ülkesinin barış ve dinginlik içinde olmasını ileri sürüyordu.

Bacon, işin büyüklüğünü ve bunu başarmanın olanaksızlığını çok iyi anlıyordu. Bununla birlikte, bazı kişilere göre, yaptığı bilimler sınıflandırması, felsefeye, o kadar umut bağladığı yeni yöntemden daha büyük bir yardım olmuştur.

Skolastik felsefeyi beğenmeyen Bacon, yeni felsefeyi “Doğa Yorumu” olarak nitelendiriyordu. Geçmişle ilgisini kestiğini, esinini Aristo’nun “Organon”undan alan eski felsefeye düşmanlığını anlatmak için büyük yapıtına “Yeni Organon” adını verdi. “Yeni Organon”, yeni alet demektir. Bu yeni alet, yani düşünme yöntemi, Bacon’a göre, bir tür mantıktı, fakat bu felsefe okullarının mantığından tümüyle ayrı ve onlara karşıt olacaktı. “Çünkü bu benim önerdiğim bilimin amacı, tartışmalar için nedenler bulmak değil, sanatlar yaratmaktır. Amaç başka olunca sonuç da başka olur; birinin amacı bir tartışmada karşı tarafı yenmektir, ötekininse, hareket halindeki doğaya egemen olmaktır.” Bu nedenle Bacon, usa vurma yoluyla kanıtlamayı yadsır, her yerde ve her şeyde tümevarım yöntemini kullanır. Fakat tümevarım kuramını da diğer mantıkçılarınkinden ayırır.

Bacon’ın dizgesi, deneyi inceleyen ve onu parçalara ayıran, sonunda ayıklama ve yadsıma işlemiyle sonuca varmaktan oluşan bir yöntemdir. Bu işlemde ilk aşama incelenmesi gereken örneklerin toplanması, ikinci aşamaysa incelenen olayların temel özelliklerini göstermeyen örneklerin ayıklanıp atılmasıdır. Sonra “tanıtlı, katı, gerçek, sınırları belli bir biçim” kalır. Belirli bir amaçla denemeler yapmak Bacon’ın aklına gelmemiştir.

Çağının bilim kuramlarından çoğunun temelsizliği, Bacon’ın genel düşünüşün bilimsel açıklamada yapacağı önemli hizmeti görememesine neden oldu. Yöntemi kuramlara ya da bütün bilimleri kapsayan görüşlere çok az yer verir. Anlaşılıyor ki, çok kez, toplanmış örnekler çok fazla olursa, ayıklayıp atma yönteminin düşünceye dayanmadan sürüp gidebileceğini ve tümüyle el yordamıyla ayrıntıların kapsadığı gerçeği de çıkarıp atabileceğini sanıyordu.

Novun Organum’da anlatılan yöntemin asıl zayıf yanı buradadır. Bu yöntem doğal eylemlerin karışıklık ve belirsizliğini hiç dikkate almamaktadır.

Fakat Bacon’ın tümevarım kuramına yaptığı yardım asla küçümsenemez: Onun önemi ayıklama veya atma yönteminin uygulamasında ve her zaman gerçek olaylara dayanmakta üstelemesinden ileri gelmektedir.

Bacon’ın Yaşam Felsefesi (3)

Bacon, dinde birlik istiyor ve hoşgörüyü savunuyordu. “Birliğin eski ve gerçek bağları bir din, bir vaftizdir; bir tören ve bir siyaset değildir” diyordu.

Ona göre, ahlak dinin yardımcısıdır. Bacon hiçbir zaman görevin yalnızca görev olduğu için yapılmasını öğütlemez. Bütün idealist dizgeleri beğenmez. Machiavelli’yi açıkça ve içtenlikle insanların neler yaptıklarını anlattığı, betimlediği, ne yapmaları gerektiğine ilişkin düşünce üretmediği için över. Aristo’nun tersine, çalışmayla etkin geçirilen bir yaşamı düşünmeyle geçirilen bir yaşama yeğler. Ona göre bir hareketin doğruluğuyla ilgili yargı, sonuçlarına göre verilir; fakat sonuçlar bireyin değil, devletin iyiliğine yönelik olmalıdır. Felsefesi bu yönden pragmatizme benzemektedir.

Bacon’ın siyasal kuramları, Grek devlet anlayışından, özellikle küçümsediği Aristo’nun görüşlerinden esinlenmiştir. Aristo gibi o da devletlerin doğal olarak birbirlerine düşman olduklarına, savaşın gereğine inanır; dış ticaretle ilgili düşünceleri, Aristo’nun faizle ilgili sözleri gibi, kabul edilmiş ekonomik kurallara aykırıdır. Bacon’da bugünkü demokratik düşünceler yoktur. Demokrasiye inanmıyor, geçinmek için çalışmak zorunda olanları, tıpkı Grekler gibi, küçük görüyordu. Halkının büyük bir bölümü okuyup yazma bilmeyen o dönemin İngilteresinde zaten demokrasinin var olamayacağı açıktır.

Yeni Atlantis (4)

Yeni Atlantis’i Bacon, 1624’te, altmış üç yaşındayken, sağlığı bozulmuş, siyasetten çekilmiş olduğu bir zamanda yazdı. Dr. Rawley, yapıtı 1627’de yayımladı. Önce İngilizce yazılmış, sonra Latinceye çevrilmişti; İngilizce metinde görülen bazı anlaşılmaz yerler, Latince metinle karşılaştırılarak düzeltilebilmiştir.

Yeni Atlantis, kendisinden önce yazılan ve ideal bir devleti anlatan yapıtların etkisinde kalmıştır. Platon’un “Devlet”i gibi siyasal felsefe yapıtı olmadığı gibi Sir Thomas More’un “Utopia”sı ve Swift’in yapıtları gibi ekonomik bir eleştiri ve yerme de içermez. Daha çok kişisel bir ideal ve düşlem ürünüdür. Ben Salem halkının ahlak ve töreler üzerine anlattığı şeyler insanlığın nasıl olması gerektiği konusunda Bacon’ın düşüncelerini göstermektedir. “Bu halkta görülen, akla uygun dindarlık, ağırbaşlı neşe, ince nezaket ve iyilikseverlik, eli açıklık ve konukseverlik, resmi yaşamda bağlılık, özel yaşamda namus, ağırbaşlılık ve terbiye, düzen, nezaket, ciddi çalışkanlık kendisinin olgunluk düzeyine eriştiğini gösterir.” Anlattığı toplumsal kurumlar yeni bir ulusal özyapı oluşumu için birer araç olmaktan çok bu niteliklerin doğal sonucu ve anlatımıdır.

Yapıtın en önemli ve büyük bölümünü kapsayan “Süleyman Evi” kendisinin bütün yaşamı boyunca düşlerinde yaşattığı bir idealdir. On yedinci yüzyıl bilimsel denemeler ve araştırmalar bakımından büyük çalışmaların yapıldığı bir çağdır. Bacon, eyleme dayanan bilgilerimizi genişlettiğimiz ölçüde insanlığın kurtulabileceğine inanıyordu.

Onun dönemi bilgiyi yalnızca bilgi olduğu için aramıyor, insanlara büyük çıkarlar sağlayacağı için bilimsel deneme ve araştırma yapılmasını istiyordu. Yeni Atlantis, hem büyük bir adamın umut ve ülküsünün bir anlatımı, hem de modern bilim ruhunun doğduğu o dönemi en iyi anlatan bir yapıttır.

Bacon’ın Dili (5)

Bacon, “Bir gün gelecek, bu çağdaş diller kitapların değerlerini yitirmesine neden olacaktır” diyordu. Kendi yazılarını unutulmaktan kurtarmak için yapıtlarından İngilizce yazdıklarının çoğunu Latinceye çevirdi. “Denemeler”, “Bilimin Gelişmesi”, “Yeni Atlantis” bunlar arasındadır. Denemeler için “Bunların Latinceye çevrilen cildi (Latince genel bir dil olduğu için) kitaplar yaşadığı sürece yaşayacaktır” demektedir. Fakat Bacon’ın öngörüsü doğru çıkmamıştır. Bugün onların Latinceleri değil, İngilizce çevirileri okunmaktadır. “Denemeler” İngiliz klasikleri arasında yer almıştır. Bu yer alış, içindeki konularının öneminden değil, daha çok yazınsal deyişinin güzelliği nedeniyledir.

“Denemeler”in deyişi “Yeni Atlantis”in deyişinden birçok bakımdan ayrılır. “Denemeler”de anlatım son derece açık ve özlüdür. Değişmeceler, eğretilemeler, karşıtlıklar birbirini izlerler. Metin Latince tümce kuruluşları, Latince özdeyişler ve atasözleriyle doludur.

“Yeni Atlantis”in diliyse daha kıvrak, canlı, akıcıdır. Değişmece ve eğretilemelere çok rastlanmaz. Bu yazınsal süslerin olmayışı deyişi çok yalın, hatta bazen yavan bir duruma da getirir. Fakat esas itibarıyla metinde konuya uygun bir uyumluluk, ağırbaşlılık ve yalınlık egemendir. Fakat Yeni Atlantis plan ve kuruluşu bakımından zayıf bir yapıttır. Bacon roman yazsaydı kesinlikle iyi bir romancı olamazdı. Öykü anlatış biçimi hiç de iyi değildir, olağanüstü şeyleri birbiri ardı sıra sayıp dizmesi, kuru ve can sıkıcıdır. Anlaşılıyor ki, Bacon, yapıtının ilgi uyandırması için düşüncelerinin yeniliğine güveniyordu. Belki bunda da haklıydı, fakat onun bulunacağını öngördüğü şeylerin hemen hepsi bugün bulunmuş, fen onun düşleyemeyeceği ilerlemeler göstermiştir. Bazı öngörülerininse tümüyle yanlış olduğu ortaya çıkmıştır.”
*BACON ÜZERİNE İngilizceden çeviren: Hâmit Dereli

Francis Bacon
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Francis Bacon (1561 – 1626), İngiliz devlet adamı ve filozof.

Hayatı
22 Ocak 1561’de doğan Francis Bacon, Kraliçe 1. Elizabeth’in adalet bakanı Nicholas Bacon’ın oğludur. Her ne kadar Francis Bacon’ın ünü babasınınkini gölgede bıraksa da, babası, Nicholas Bacon da sıradan birisi olmaktan çok öte, döneminin ünlü isimlerindendi. Francis Bacon, oniki yaşında girdiği Trinity College, Cambridge’de skolastik felsefeyle tanıştı ve skolastik felsefeye karşıt görüşlerinin tohumları burada atıldı. 1576’da Hukuk okumaya başladıktan sonra, Fransa’daki İngiliz elçisinin yanında çalışması için bir teklif aldı. Teklifi kabul ederek, öğrenimine ara verdi ve Fransa’ya gitti. Bacon’ın felsefeye olan aşkının iyice filizlenmeye başladığı bu yıllarda, ansızın, 1579’da babasının vefat haberini aldı. Cepleri boş bir şekilde İngiltere’ye döndüğünde yapabileceği tek şey hukuk öğrenimine devam etmek oldu. Öğrenimini tamamladıktan sonra avukatlık yapmaya başladı. Çocukluğundan beri alıştığı lüks yaşama özlem çekiyordu, bu yüzden avukatlık yaparken bir taraftan da siyasi bir kariyer için çalıştı. Nitekim 1584’de Parlementoya seçildi.

Essex kontuyla yakın bir arkadaşlığı vardı. Fakat arkadaşlıkları, Essex kontunun Kraliçe 1. Elizabeth’i devirmek üzere kurduğu planlar nedeniyle bozuldu. Kraliçeye olan bağlılığının büyük olduğunu belirten Bacon, uzun süre arkadaşını fikirlerinden döndürmeye çalıştı. Kraliçeye yapılan başarısız bir suikast girişiminden sonra Essex kontu tutuklandı. Bacon’ın da çabalarıyla salıverilen kont, daha sonra Kraliçeyi devirmek için yeni bir girişimde bulundu. Bu sefer tutuklandığında, suçlu bulundu ve idam edildi. Bu sırada Bacon’ın yıldızı parlamaktaydı, her ne kadar Essex kontuyla olan bu ilişkileri sonucu onu hayatı boyu tehdit edecek düşmanlar edinmiş olsa da Kraliçeye olan bağlılığı hiç kuşkusuz ona kariyer açısından büyük fırsatlar vermişti.

1603’de Kraliçenin veliahtı olarak James I tahta geçince hızlı bir şekilde önemli mevkilere geldi. Önce “Sir” unvanı aldı, sonra 1606’da başsavcı, 1618’de ise İngiltere başyargıcı oldu. Kariyerinin zirvesindeyken, çöküşü kapıyı çaldı. 1621’de rüşvet suçuyla tutuklanıp yargılandı. Suçlu bulundu ve hapis cezasına çarptırıldı. Hapishanede fazla kalmadı ve salıverildi, fakat ne Parlementoda ne de herhangi bir politik konumda bulunması bundan sonra imkansızdı. Siyasetten kopan Bacon hayatının geri kalan yıllarını felsefi düşüncelerine adadı. 1626’da zatürree olduğu varsayılan bir hastalık yüzünden vefat etti.

Düşünceleri
Bacon’ın felsefesinin merkezinden bilim vardır. Bilimin insanları aydınlatma ve geliştirme işlevini öne çıkarmıştır. O’na göre bilim, doğanın özüne yönelmelidir. Doğayı deneyle kavramaya çalışmıştır. Pragmatizm ile sonuçlanacak olan deney temeline dayanan İngiliz felsefesinin ilk tohumlarını atmıştır. Bacon’a göre bilimin başlıca yöntemi tümevarım yöntemidir.

Bacon yapıtlarıyla bilimin ve felsefenin, gelişimini göstermiş, doğa ve akıl arasında bir bağ kurulabileceği fikrini yerleştirmiştir.

Eserleri
Bacon’ı felsefe ve siyaset alanları dışında edebiyat alanında da büyük bir üne ve öneme kavuşturan eseri hiç kuşkusuz ünlü “Denemeler”idir (Essays). 1597’de ilk kez basılan bu eseri, daha sonra genişletilmiş bir şekilde 1612 ve 1625’de tekrar basıldı. Yalın ve berrak anlatımının yanında zekice oluşturulmuş kompleks formlarıda içeren bu eseri Bacon’ı İngiliz edebiyat tarihinin ünlü simalarından biri yapmıştır. Denemeler, birçok farklı konuda Bacon’ın fikirlerinde gezinmemizi sağlayan, onu ve düşünce biçimini anlamamıza olanak verdiği gibi günlük yaşantımız açısından da değerli nasihatlara ve düşüncelere sahip olan önemli bir eserdir.

Denemeler üzerinde birkaç noktada durmamız gerekirse, bunlardan en önemlisi, Denemeler’deki ahlâk felsefesidir. Hristiyan ahlâk yapısının uzağında daha makyavelist bir ahlâk görüşü hakimdir. Yine de pür bir makyavelist tavırdan öte, geleneksel Hristiyan ahlâkı ile makyavelist tutumun ortasında, daha uzlaşmacı ve vasat bir ahlâk yapısı göze çarpmaktadır.

Denemeler’den fazlasıyla anladığımız üzere Bacon’ın ideal yönetim sistemi otokrasidir. Fakat onun otokrasi anlayışı ortaçağdakinden biraz daha farklı, belki de filozof-krala daha yakın bir anlayıştır.

Bacon, Denemeler’de, gençlikten dostluğa, dostluktan siyasete, siyasetten psikolojiye kadar çok geniş bir yelpaze içerisinde birçok farklı görüş sunmuştur.

Bilimin İlerlemesi
Hayatı boyunca üzerinde duracağı felsefi fikirlerinin temelini attığı bu eser, Bacon’ın ilk felsefi çalışmasıdır. Eserin ismi belki de eserin mühtevasını en güzel özetleyen kalıp “Bilimin İlerlemesi” (The Advancement of Learning), zira eser çok geniş bir alanı kaplıyor birçok farklı bilim dalı için yeni yaklaşımlar geliştirilmesini ısrarla savunuyor, tıbba, fizyolojiye değiniyor, psikolojik yorumlarda bulunuyor. Bilimin her yönde, her açıdan gelişmesi gerektiğini savunuyor. Bilim, bilimin ve bilimsel araştırmanın önemi üzerine yazılan onca sayfadan ve bilime yapılan onca övgüden sonra, bilimin bir kılavuz olmaksızın kaybolacağı ve eksik kalacağı sonucuna varıyor. Bilimin kılavuzu: Felsefe. Felsefenin bilime yapacağı kılavuzluğu anlatırken, yeni bilimsel yöntemi de tümevarım yöntemi olarak açıklıyor.

Eser incelendiğinde belki de göze çarpan en önemli unsur Bacon’ın insanlığa, insana olan güveni. Bacon insanı kesinlikle doğadan üstün tutuyor. Bilimle yapılacak keşiflerin insanı doğadan üstün kılacağından emin. Yaşadığa çağa göre çok devrimsel ve hatta hayalperest nitelikte bir söylemdir bu.

Novum Organum
“İnsan, doğanın yöneticisi ve yorumcusu olarak, doğa düzeni üzerindeki gözlemlerinin izin verdiği kadar eylemde bulunabilir ve nedenleri anlayabilir. Daha ötesini ne bilir, ne de bilebilir.” Hiç kuşkusuz, Novum Organum’un bu cümleleri Bacon’un görüşlerini, deneyselciliğini, gözlemciliğini ve insan ile doğaya bakış açısını güzel bir şekilde özetlemektedir. Eserin adından da fark edilebileceği gibi, karşımızda yeni bir Organon vardır, Aristo’ya ve eski yöntemlere karşı, yeni bir yöntem, yeni bir bilim ve mantık sistemi.

Bilimin kılavuzu felsefenin gerektiği konuma gelebilmesi, ve insanın bilim ışığı altında yükselebilmesi için, Bacon’a göre zihnin “putları” yıkılmalıydı. “Put” ile Bacon’ın kastı, gerçeklerin yerine konulmuş, yanlış ve hatalı, akıl-dışı yöntemler ve düşüncelerdir. Bu yanlış yöntem ve düşünceler, sadece yeni yanlışlıkların doğmasına yol açar, böylece bilimin gerçek yolunun ve gerçeklerin üstünü örter. Eserde dört çeşit put ile karşılaşırız: Kabile (Oymak) putları, Mağara putları, Çarşı putları, ve Sahne (Tiyatro) putları.

Kabile (Oymak) putları, tüm putların en önemlisi ve en zararlısıdır. Gelenekten veya doğal yapımızdan gelen görüşleri araştırma yapmaksızın kabul etmeyi içerir. Oysa, Bacon’a göre düşüncelerimiz nesnelerden çok kendimizi, bakış açımızı yansıtır. İnsan olmasını istediği şeye kolaylıkla inandığı için birçok geri dönüşü olmayan yanlış kanılara sapar.

Mağara putları olarak adlandırılan ikinci grup putlar ise, yaratılışıntan ve doğadaki gelişim süreci yüzünden biçimlenen ve daraltılan (limitlenen) bakış açısını ve zihni tanımlar. Oysa gerçek ne dar bir alana sıkıştırılmıştır, ne de tarafgirdir. Mağara putları kişinin gelişmesini, daha geniş bir pencereden bakmasını engelleyen yanlışlıklar, dar bakış açılarıdır.

Çarşı putları ise “insanların birbiriyle ilişkilerinden ve alışverişlerinden meydana gelir”. Anlaşılacağı üzere dil ve insan ilişkileri ile ilgilidir. Dilin, kelimelerin ve insan ilişkilerinin zihni daralttığı noktaları ve doğurduğu yanlışları simgeler.

Son olarak Sahne putları, filozofların eski çağlarda ürettiği temelsiz, dramatik dogmalardır.

Bacon’a göre insan zihnini körelten bu putlar yıkılmadıkça felsefe ve bilim karanlıktan kurtulamazdı. İnsanlığa tanıttığı yeni yöntem ise tümevarım idi. Eserde tümevarım yönteminin bilgilerin biçimlenmesinde nasıl bir teknik üzerine oturtulacağına yer vermiştir.

Yeni Atlantis
Bilimin Nova Organum’da belirtilen yollarla mükemmeleştirilmesi, kemale erdirilmesi ve böylece bunun toplumsal düzeni mükemmeleştirmek için kullanılması… işte bu Yeni Atlantis’e uzanan yoldur. Yeni Atlantis (The New Atlantis) Bacon’ının düşüncelerindeki (ve düşüncelerinin sonucu olduğunu varsaydığı) ideal toplum düzenini yansıttığı eseridir. Felsefi, ütopyacı roman geleneğinin en güzel örneklerinden biri olduğu gibi, eser Bacon’ının özellikle Novum Organum’da belirttiği yöntemlerin sonuçlarının kurgulanışı olarak da ele alınabilir.

Magna Instauratio Bacon’ının kafasında tasarladığı şaheseridir, “Magna Instauratio”, yani “Büyük Yeni Düzen”. Teoriden çok pratik bir yaklaşımla ele alacağı konulara titizlikle karar vermişti. Sadece birkaç bölümünü bitirebilmiştir bu eserin, ve eseri bitiremeden vefat etmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir