Galip Tekin’e Bu Öyküler Nereden Geliyor? – Serdar Kökçeoğlu

Galip Tekin?in sanatı, sancılı büyüme serüvenimin bir parçası olduğu için mi acaba bugün eski öykülerini yeniden okuduğumda onları iddialı olduğu şekilde acayip veya tuhaf bulmuyorum? Olabilir. Belki de en acayip olanı Tekin’in efsaneleşmiş serüvenlerini özenle hazırlanmış büyük boyutlu kitaplarda okuma şansına sahip olmak. Tozlanmış kutuların ve eprimiş torbalardaki dergilerin yerini alan albümler bizim gençlik hayalimizdi ve artık iyice umudumuzu kestiğimiz bir dönemde karşımıza çıktılar.

Galip Tekin kendisini öykülerin parçası haline getirerek, hayatın ve sokakların acı gerçeklerini gerçek olmayanlarla kimyaya sokarak vahşi ve loş bir grafik edebiyat yarattı bize. Bilim kurgusal her şeye ama özellikle de uzaylılara son derece meraklı, uzaylılar tarafından kaçırılma fantezisini ailesine ifşa etmiş olan babam sayesinde paranormal mevzular ansiklopedisi Bilinmeyen daima evimizin başköşesindeydi. Biz evden eve taşındıkça ne kitaplar kayboldu ama nedense bu lacivert renkli ciltler hep bizimle geldi.

Galip Tekin’in öyküleri, hayalgücü Bilinmeyen ciltleriyle şekillenmiş, video dükkânlarındaki fantastik videokasetlerin müşteri listesine adını defalarca yazdırmış bir kuşağa kılavuzluk eden bir ?ışık? gibiydi aynı zamanda. Karanlık öyküler anlatan bir adamın sanatı için aydınlık metaforunu kullanmamı yadırgamış olabilirsiniz, haklısınız.

Galip Tekin öyküleri, orta sınıf mahallelerini ve onların yalnız ve yaralı kahramanlarını Hollywood serüvenlerinde yaşayan hayalperest kuşaklara yakınlaştırmıştı. Artık o sıradan sokaklar daha tekinsizdi, evler kâbus doluydu. Yine aynı okuyucular ders kitaplarında unutmak istediği tarihe, mitolojiye ve bilime özel bir ilgi duydular. Tekin’in bu yönü üzerinde pek durulmaz.

Yoksa siz onun yıllarca kaçış edebiyatı mı yaptığını düşündünüz? Geçelim. Ya da geçmeyelim şunu da ekleyelim; kaçış edebiyatının gizli ilerici gücünü merak edenler, aradıklarını Galip Tekin öykülerinde de bulacaklardır. Tekin okuyucularının, orta sınıfların karanlık dehlizlerine, kişisel ve ideolojik çıkmazlarına dair söyleyecek ilgi çekici sözleri vardır.

Okuyuculardan bahsetmişken; genç kuşakların Galip Tekin’in öyküleri hakkında samimi olarak ne düşündüğünü merak etmemek mümkün değil. Bu soruyu gençliğime dönüp kendime sorduğumda farklar iyiden iyiye belirginleşiyor: Onun fantastik bulduklarını ben son derece gerçekçi buluyorum mesela. Vakt-i zamanında kendi kuşağımca alay konusu edilirken, imdadıma Galip Tekin yetişmişti.

Tekin, geçtiğimiz günlerde ?Akdeniz?den Gerçek Hikâyeler? projesine alınan tek sayfalık Yaşama! öyküsünde bu konuya değiniyor. Onun zihninde hayatın gerçekleri ve fantastik hayaller şeklinde klasik bir ayrım yok. Hayatın fantastik gerçekleri ve gerçekçi hayaller şeklinde bir ayrım daha doğru olabilir. Yaşama! öyküsünde sanatının hangi olaylardan beslendiğini anlatıyor bize:

İstanbul’da mizah dergilerinde giderek mizah dozu azalan öyküler anlatmadan önce Konya’da bir sinemada makinistlik yapardı Tekin. İçinde üç kişinin öldürüldüğü tekinsiz bir sinemadır bu. Bir gün odasının kapısı çalar ve yakın bir arkadaşı elinde bir kurukafa ile giriverir. Kafası farklı çalışan bu arkadaş Tekin?in babasının kurukafasını bulduğunu iddia etmektedir.

Tekin sapasağlam kellenin intihar eden babasına ait olmadığını hemencecik anlar ve isteksizce kabul eder. Odanın bir köşesine konan hediye zamanla Tekin’i rahatsız etmeye, ona kabuslar sunmaya başlar. Önce yakmayı dener, başaramaz ve en sonunda amcasını öldürmeyi düşünen arkadaşıyla beraber bir mezarlığa atar.

Elbette bir öykücüye ?anlattığınız olayın ne kadarı gerçek, ne kadarı kurmaca?? gibi bir soru sormak fena halde abestir. Ayrıca tipik bir Tekin öyküsüdür bu. Ya da Tekin öykülerinin iskeletini oluşturan muazzam bir olaydır. Hikâye(ler) anlatacak olana gelir derler. Belki de o kişiye gelenler çoktan gelmiştir hayatta.

Tekin gerçek hayatın bazen akıl almaz şekillerde fantastik bir hal alabileceğini gördüğü ve bildiği için fantastik öyküler anlatmış ve bu öykülerle bizzat hayatı konu edinmiştir. Savaş, işkence, yalnızlık, fakirlik, cinsel çatışmalar, ailevi sorunlar ve bunların yarattığı dehşetengiz durumlar alelacayip hikayeleriyle gözler önüne serilmiştir…

Aslında bir konu daha var, hiç girmeyeyim diyordum ama sanırım olmayacak; tahmin ettiğimiz çıktı: Tekin öyküleri televizyon evrenine uymadı. Uyamazdı da zaten, ama sorun sadece rating kaygısı nedeniyle öyküleri hafifletme veya fantastik görsel tasarım eksikliği değil. Tekin, global çizgi roman dünyasının tanrılarından eksiği olmayan gerçek bir evren kurucusudur ve evren kurucularını uyarlamak dünyanın en zor işidir. Bir evreni bir yerden alıp başka bir yere taşımak hiç kolay değildir.

Serdar Kökçeoğlu
BirGün Kitap Eki, 124.sayı

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Kültürel Çalışmalara ?Yeni? Penceresinden Bakmak – Cem Koray Olgun

Next Story

Her şey birdenbire oldu, Birdenbire vurdu gün ışığı yere – Funda Demir

Latest from Makaleler

Van Gogh’un kitap tutkusu

Geçtiğimiz haftalarda Paris’in izlenimci koleksiyonuyla ünlü Musée d’Orsay, Antonin Artaud’un Van Gogh: Toplumun İntihar Ettirdiği kitabından yola çıkarak yazar ile ressamı, Artaud ile Van

George Orwell’a ilham veren kitap: Biz

George Orwell‘ın 1984’ünü neden sevdiyseniz, Yevgeni Zamyatin‘in Biz‘ini sevmeniz için en az 1984 kadar nedeniniz var. Üstelik Biz, 1984’ten çok daha önce, 1920 yılında
Go toTop