Geçmişle Hesaplaşma: Unutma Kültüründen Hatırlama Kültürüne, Mithat Sancar

“Her insanın ve her toplumun bir geçmişi vardır; bunun yanında bir de geçmişle bir ilişkisi. Bireyler ve toplumlar ya geçmişlerini hesaba katarak onunla ilişkilerini karşılıklı etkileşim içinde kendileri biçimlendirirler ya da geçmiş kendisi harekete geçer, takip eder, bugünü işgal etmeye çalışır. Geçmişi görmezden gelme tutumunda diretildikçe, geçmişin bugün üzerindeki etkisi artar; bir süre sonra bugün, korkulan ve kaçılan geçmişin bir ürünü haline gelir. Bizde de böyle oluyor; geçmiş yakamızı bırakmıyor; biz onu yok saydıkça, o giderek daha asî ve inatçı oluyor. Oysa geçmişe uysal bir hizmetkâr muamelesi yapmaya çok alışmıştık; onu istediğimiz zaman çağırır, istediğimiz gibi kullanır, işimiz bitince de karanlık odaya hapsederdik?” Mithat Sancar

“Geçmişi tarihsel olarak dile getirmek, o geçmişi “gerçekte nasıl olduysa, öyle” bilmek değildir. Buna karşılık, bir tehlike anında parlıyıverdiği konumuyla, bir anıyı ele geçirmek demektir.” Walter Benjamin

“Sancar’ın kitabının leitmotifini ‘kollektif/toplumsal hafıza’, ‘tarihle ilişki’, ‘kollektif kimlik’, kollektif travma’, ‘hatırlama kültürü’, ‘hakikat’, cezalandırma-affetme’, ‘toplumsal barış’ gibi, günümüzde giderek evrensel hale gelen, ahlaki ve vicdani boyutları olan bu kavramlar etrafında en yalın haliyle geçmişle hesaplaşma oluşturuyor. Bu kavramlar bir anlamda Sancar’ın kitabının söylemsel ve içeriksel kuruluş çerçevesini de oluşturuyor. Kitabın hemen başında, hafıza patlamasının siyasal, toplumsal ve tarihsel arka planını resmeden Sancar, geçmişle hesaplaşma sorunsalının arkeolojisini yaparken akademik bir perspektifi de dikkate alıyor ve bu nedenle kitabını teorik ve ampirik boyutları içeren iki bölüme ayırıyor.
Kitabın birinci bölümünde ‘geçmişle hesaplaşmanın genel teorisi’ bütün hatlarıyla tartışılıyor. Yazar, ‘geçmişle hesaplaşma’ teriminin soykütüğüne ve başka dilllerdeki karşılığına vurgu yapıyor. Zira kavramın böyle bir incelemeye tabi tutulması, kitabın ikinci bölümünde somut ülke örnekleri çerçevesinde ne anlama geldiğinin, semantiğinin ve epistomolojisinin, ülkelerin geçmişle hesaplaşma deneyimleri üzerine etkilerini daha iyi değerlendirmemiz açısından son derece manidar. Bu bağlamda Sancar’ın kalkış noktasını, birinci bölümde vurguladığı üzere, ‘geçmişle hesaplaşma’ ile ilişkilendirilecek çalışmaların bam telini ve mayasını hatırlama ve hesaplaşmanın neden gerekli olduğu, nasıl bir işlev gördüğü, hangi yordamlarla yapılabileceği, hangi yöntemlerin hangi tarihsel şartlar altında ne gibi sonuçlar doğurabileceği ve bu sonuçlarla nasıl mücadele edilebileceği konuları oluşturuyor.  Sancar, yukarıdaki anlatılardan mürekkep bu süreci ‘negatif bir geçmiş’ olarak isimlendiriyor. Buradaki negatiflik paradoksal gibi gözükse de, esas itibariyle geçmişle kurulacak ilişki unutma ve bastırma üzerinden değil; aksine hatırlama (hatırlama kültürü) ve hesaplaşma kavramlarıyla özdeşleşir.

Kitabın ikinci bölümü, genel itibariyle, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan geçmişle hesaplaşma deneyimlerini, birinci bölümde akademik bir titizlikle anlatılan kavramların ışığında ortaya koyuyor. Bu bağlamda, kitabın ikinci bölümü birinci bölüm için bir labotaruvar işlevi görür. Sancar bu bölümde, başta Almanya, İtalya, İspanya, İsviçre, Japonya ve genel olarak Latin Amerika’daki birbirinden farklı geçmişle hesaplaşma deneyimlerine değinmeden önce, böyle bir olgunluğa nasıl erişildiğini, bu sürecin tarihsel dinamiklerini detaylı olarak anlatıyor. Bu bağlamda, 1945’i bir refarans noktası olarak kabul dersek, 45’ten 60’ların ortalarına kadar, XX. yüzyılın acı dolu sorunlu yılları unutturulmuş; bilinen, tanık olunan şeyler, yazarın ‘hafıza boşluğu’ dediği boşluğa bırakılmıştır.
Kitabın son bölümünde, Türkiye’nin geçmişle ilişkisinin tarihine egemen olan, Tanıl Bora’nın deyimiyle ‘nisyan katmanları’ndan bahsediliyor. Bu katmanların harcını ‘unutma’ ve ‘bastırma’ oluşturur. Çünkü nisyan kültürüne karşı hatırlama kültürünün ve geçmişle hesaplaşma politikasının hayati gerekliliğini bu kitap vesilesiyle tartışmak, tüm vicdanlara bir çağrı; sorumlu, olgun ve etik bir birey olmak adına Kantçı bir çaba, ve son kertede Türkiye’de toplumsal demokratikleşme ve bir arada yaşama iradesinin tohumlarının atılması ve yeni nisyan (unutma, unutkanlık) katmanlarının önüne geçilmesi açısından onurlu bir başlangıçtır.”
Ümit Kurt, Virgül Aylık Kitap ve Eleştiri Dergisi, Mart 2008, sayı 116

“Geçmişle hesaplaşma” kavramını Türkiye’de ısrarlı biçimde ve en sık kullanan akademisyen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Mithat Sancar, kavramın özünü şöyle aktarıyor:

“Yakın ya da uzak geçmişte yaşanmış insanlık suçlarının veya ağır insan hakları ihlallerinin varlığını kabul etmek; özellikle yakın geçmişteki suçların faillerini cezalandırmak; mağdurlara maddi ve manevi tatmin sunma; bu suç veya ihlalleri yaratan nedenleri, yapıları ve zihniyeti sorgulamak; ihlallerin ‘bir daha asla’ yaşanmaması için gerekli düzenlemeleri yapmak.”

“Geçmişle hesaplaşma” teriminin ortaya çıkışının 1950’lerin ortalarına rastladığını not düşüyor Sancar. “Alman toplumunun kendi geçmişiyle hesaplaşmaya başlaması ancak 1960’larda gerçekleşiyor. Akademi de, bundan sonra konuyu sistematik bir biçimde ele almaya başlıyor. Kavramın bu özgül bağlamı aşıp evrenselleşmesi ise, esas olarak 1980’lerin sonlarından itibaren söz konusu oluyor.” Sancar bu durumun Latin Amerika’daki askeri diktatörlüklerin çökmesi, Güney Afrika’daki ırkçı yönetimin çözülmesi ve Doğu Bloku’nun dağılmasıyla doğrudan bağlantılı olduğunu da ek yapıyor.

Orhan Miroğlu’nun 07/12/2007 tarihinde Radikal Gazetesinde kitaba dair ‘Geçmişin Yaraları’ adlı yazısı
“Mithat Sancar’ın Geçmişle Hesaplaşma-Unutma Kültüründen Hatırlama Kültürüne isimli kitabı, bu kavramların doğru anlaşılmasına hem bir katkı sunuyor hem de Türkiye’de bu konuda yayımlanan bir ilk kitap olma özelliği taşıyor. Çeviri kitap ve makaleler ile akademik araştırmalara dayalı külliyatın kayda değer düzeyde olmadığı ama ‘iyileşecek yaraları olması’ bakımından da herhalde ancak bir zamanların Şilisi ve Arjantiniyle kıyaslanabilecek durumda olan Türkiye’de; dünyanın ‘geçmişle yüzleşme’ deneyimlerinden örnekleri, özgün modelleri inceleyerek bir kitap yazmak, bir akademik meraktan ve bilgiyi paylaşmak arzusundan ibaret bir şey olmasa gerek.
Yazarak ve konuşarak ortaya koyduğu fikirlerinden hep yararlandığımız ve toplumsal sorunlara, toplumsal sorunların yarattığı mağduriyetlerden kaynaklanan insani acıya ve yasa duyarlı bir bilim insanı Mithat Sancar. Geçmişle yüzleşme meselesinde ele avuca gelen bir tutum ve kültüre sahip olabilmemizde hatırı sayılır katkılar sunmuş gerçek bir entelektüel..
Yaşadığı tarihsel deneyimlerden ve olaylardan kaynaklanan ağır travmaların olduğu ve bu travmaların ateşlediği şoven-ırkçı siyasal tercihlerin bir arada yaşama kültürünü tehdit ettiği, yakın tarihinde de iki askeri darbe ve hâlâ devam eden bir iç savaş yaşamış bir ülke Türkiye. Hakikatle gerektiği gibi yüzleşmemiş, susmayı tercih etmiş, hakikatin acısına katlanmayı göze alamayan bir siyasal kültürün yerine, adil ve demokratik bir hukuk devleti için, geleceğe ulaşabilmek için, insan onuruna ve hayatına saygıya dayalı bir kültürün güçlenmesi gerekiyor. Sancar’ın kitabı bu bakımdan da çok önemli ve kapsamlı bir kitap.
Kitapta yer alan, geçmişle hesaplaşmanın genel teorisi, kavramlar, unutma ve hatırlama kültürü gibi başlıklar, geçmişle hesaplaşmada hukukun rolü, geçmişle hesaplaşmanın hedef ve sonuçlarıyla tamamlanıyor. Toplumsal barış ve uzlaşma konularında Almanya’dan Güney Afrika’ya kadar dünya deneyimlerinin yer aldığı çarpıcı örnekleri, rahat ve okuru zorlamayan bir üslupla okumak mümkün.
Mithat Sancar, kitabını ‘Türkiye’ye Dair Bazı Sorular’ sorarak bitiriyor. Sancar, bu meselede sürüp giden tartışmaları, kamusal ilginin merkezine yerleştirecek çalışmalara yoğunlaştırmadan yana. Çünkü, ona göre “Türkiye’de geçmişle hesaplaşma süreçlerini başlatabilmenin yolu, güçlü bir toplumsal talep yaratmaktan geçiyor” ve bu yol ancak, “toplumun tümünü muhatap alacak bir dil yaratılarak açılabilir.” Geçmişle Hesaplaşma bu dili ve bu yolu keşfetmek isteyenler için.”

Mithat Sancar’ın Yaşam Öyküsü
1963 Nusaybin doğumlu. Diyarbakır Öğretmen Lisesi ve A.Ü. Hukuk Fakültesi mezunu. ??Temel Hakların Yorumu?? konulu teziyle 1995?te doktor, başka çalışmalar yanında ??Hukuk Devleti?? konulu teziyle de 1999?da doçent oldu. Halen A.Ü. Hukuk Fakültesi?nde öğretim üyesi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir