kitap baykuşÇünkü göçmenler çok okuyanın değil çok gezenin, çok görenin daha çok bildiğine inanırlar. Okumak cahil cühela, bir diğer söylenişiyle boşta gezenlerin boş uğraşısıdır. Okumak gereksizdir, yazılan her şey zaten bir gün filmleştirilip televizyon ya da bilgisayar ekranlarıyla önlerine gelecektir. O kadar emindirler. Bunun göçmeni aşağılamak veya hor görmekle bir ilgisi yoktur, ağlanacak halimize gülmek istercesine acı bir olgudur eldekiler.

Köken olarak kırsaldan gelmenin beraberinde getirdiği kaçınılmaz etkilerden biri diye yorumlayanlar, burada doğup büyüyen, yetişen, sosyalizasyonunu burada kuranların da o kadar değişik olmamalarını açıklayamazlar. Hepsi aynıdır diye kestirip atmak işin kolaycı yanı olsa da arada bir istisnaların olması tabi ki heyecan ve sevinç verir. Ama yüzdelik ortalamalara filan vurunca ortaya çıkan rakamlar kan dondurur.

Her şeyin ustası, uzmanı, çok bileni, anlayanı, kavrayanı, yorumlayanıdır göçmenler. Ailesini geçindirmeyi bilmez ülke yönetir, içlerinde kıta ya da gezegen yönetebileceğine inanlar dahi mevcuttur. Değil bir romanı, okuduğu bir öyküden ne anladığını anlamadan yazarına veryansın edenler en entel benim takılırlar. En korkulacak insan tipi, okur takılan göçmen tipidir. Az okumuştan her türlü kötülük beklenir misali ekonomi, politika, felsefe, hukuk, güzel sanatlar, spor vız gelir tırıs gider. Hepsini bilir, her şeyden anlarlar. Hem sosyal medya varken gazete okumak da ne oluyor. Yazarla arkadaş olunur, takip edilir, öyle bir eserinin var olduğu bilinir, bu kadarı herkese yetmelidir. Tuğla kalınlığındaki kitaplar kavgada fırlatılmak içindir, okunmak için değil zannederler.

Para verip gazete alanlar kerizdir, kitaba ancak aptallar para verir. Kitabı okumak için çalmak nedir bilmezler. Birilerine iyi günlerinde kitap hediye etmek lügatta olmayan bir şeydir. Yine de Alman devleti de, Avrupa fonları da göçmenleri kitapla tanıştırmak, ya da yakınlaştırmak için bıkıp usanmadan proje üzerine proje çıkarırlar. Bizimkiler çabuk pes eder onlar etmezler. Zira geleceğin daha da sorunlu cemaati olacaklarını süregelen sağlam devlet geleneğinden çok iyi öngörürler.

Hem göçmen olup, hem kitaplar yazıp yayınlatmak zorunda kalmak tabi ki okur ile okuyan tipler ile okumayanlarla, az, çok ve hiç okumayanlarla ilgili sayısız tecrübe, gözlem, analiz olanağını cömertçe sunuyor. Ya kalemi kırar pes edersiniz, benden bu kadar der, bu sayfayı kapatırsınız, ya da öyle bir an gelir kabak çiçeği gibi açılıp ışıklanır, ihya olur bizimkiler de işte böyle der yola kaldığınız yerden devama çalışırsınız.

Göçmenlerin okumayı sevmemelerinin nedeni kendiniz sanırsanız, kendinizi suçlarsanız yanılır, kendi kendinize haksızlık yaparsınız. Hayata, geleceğe iyimser baktığınız gibi onlara da, gelecek kuşaklara da iyimser bakmak zorundasınızdır. Göçmenler sosyal koşulları gereği, geldikleri kültür gereği, içinde bulundukları olanakların elverdiği ölçüde kitapla, okumayla, edebiyatla bağlarını her geçen gün biraz daha güçlendireceklerdir. Öbür türlüsü tarihin tekerleğinin tersine döndüğünü iddia etmek gibi uydurma bir iddia olurdu. Zamana ihtiyaçları olduğu kesin, bir de kendi yazarlarına, yayınevlerine, dağıtımcılarına, fuarlarına, kitapevlerine, eleştirmenlerine de, demek o kadar yanlış olmayacaktır. Zira bizimkiler kendisinden olanlara daha bir sıcak bakarlar. Uzaktan davulun sesinin hoş geldiğini en iyi yine onlar bilirler.

Homojen yapıdaki göçmenlerin arasında her şeyin kutsal kitapta var olduğunu, gerisinin yalan olduğunu söyleyenler kadar, asıl olanın okumak değil de aktivite yani pratik olduğunu iddia edenlerin arasındaki ip çok incedir. Bu çok çeşitlilik arasında hepsini aynı tencereye atmak haksızlık gibi görünse de en genel itibarıyla sergilenen pratik, yayın dünyasının bulguları, maalesef bu yönde. Çok okumak değil, çok dinlemek de değil, çok konuşmak, boş konuşmak bu yılların meşhur trendlerinden biri. Gelecek yıllar ne getirecek bakalım göreceğiz.

Süleyman Deveci
06.04.2016

1 Comment

  1. Aklıma amcamgiller geldi. Kuzenimle birinde konuşmuştuk uzun uzun. Aynen bu yazıdaki gibiydi anlattıkları. Zaman yok, kitaba para mı verilir, o kadar film varken vs. Üzücü bir durum.

    Meral Aksen

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Kendimce / Aforizmalar 9 – Nejdet Evren

Next Story

Ne Çok İstanbul Var! – Zafer Köse

Latest from Eğitim

ÖDEV ve SORUMLULUK BİLİNCİ – Nejdet Evren

Ev ödevi olarak bilinen eğitim/öğretimin bir parçası haline gelmiş uygulamanın sorumluluk bilincine etkileri, çocukların kişisel ve psikolojik gelişmelerine ne denli katkı sağladığı, aynı öğrenimdeki
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ