Gogol ve Belinski’nin Mektubu – A.Kadir Şahin

Tarih 15 Temmuz 1847 Rus aydınları arasında el altından bir yazı, daha doğrusu bir mektup, dolaşır. Rus otokrasisi ve çarcı düzeninin tartışılmaya başlandığı, halk ve aydınlar üzerindeki baskının tavan yaptığı karanlık birinci Nikola dönemidir. Değil böyle bir mektubu yazmak, onu okumanın bile büyük suç sayıldığı, okuyanların öldürüldüğü yada sürgüne gönderildiği bir dönemdir. Vissarion Grigoryeviç Belinski’nin, sonraları Dostyevski’nin “hepimiz onun paltosundan çıktık” diye andığı Gogol’a mektubudur. Gogol’un çarlık düzenini aklamaya çalıştığı “Dostlarla Mektuplaşmalardan seçilmiş Parçalar” adlı kitabına yanıt olarak yazmıştır. Dostoyevski, heyecana kapıldığı bir toplantıda bu mektubu çıkarıp okur. Bunun çar’a iletilmesi ile birlikte aydınlar arasında tutuklamalar başlar. Dostoyevski önce idama mahkûm edilse de son anda affedilir ve Sibirya’ya sürgüne gönderilir. Belinski bir yıl sonra kaplıcalardayken ölür. Muhtemel bir idam cezası ya da sürgünden de bu şekilde kurtulmuş olur. Ölümünden sonra yazmış olduğu ‘Gogol’a mektup’ el altından çoğaltılıp Rusya’nın dört bir tarafına kopyaları gönderilir. Rusya?daki düzene karşı bir muhalefet ruhunun oluşmasında büyük etkisi olur bu mektubun.

Peki, neydi bu kadar gürültüye sebep olan, egemenleri bu denli rahatsız eden bu mektubun içeriği?

Puşkin sürgünde bulunduğu yıllarda bir gezginden şu hikâyeyi dinlemiştir. Tüccarın biri toprak beylerinden ölmüş köylülerin, köylüler bey’in köleleridir, belgelerini topluyor. Bunları canlı olarak gösterip devletten gelir sağlıyordur. Puşkin bu hikâyeyi sürgünden döndükten sonra Gogol’a anlatır ve yazmasını ister. Önceleri Palto, Müfettiş gibi memur tiplemelerini yazdığı gerçekçi yergi yapıtlarından sonra Gogol, Jukovskiy’e bu hikâye ile ilgili şunları yazacaktır:”yemin ederim ki sıradan bir insanın yapmadığı şeyi yapacağım. Bu kitap yaşamımda büyük değişiklik yapacak ve yeni bir çığır açacak.” Puşkin’e yazdığı bir mektupta ise yazacağı bu romanıyla bir ucundan da olsa tüm Rusya’yı göstermek istediğini söyleyecek ve bunu başaracaktır.

Gogol, Ölü Canlar romanını Dante’nin İlahi Komedya’sına benzer bir biçim ile yazmayı planlar. Birinci cildi cehennemdir. Çiçikov köleliğin kaldırılması tartışmaları arasında, ölmüş canları toprak beylerinden satın alıp canlı gibi gösterir ve bu yolla devletten toprak vergisi almak yoluyla gelir elde eder. 1800’lerin Rusya’sında ölülerin bile satılıp paraya dönüştürüldüğü gerçekçi bir toplumsal yergi kitabı yazar böylece. Doğal olarak muhafazakârların tepkisi sert olur. İlk büyük tepki Moskova Sansür Kurulundan gelir ve kitabın basımı durdurulur, kitap yasaklanır. Sansür kurulu başkanı, böyle bir şeye izin veremem, ölmüş bir canın varlığı kabul edilemez, yazar ölümsüzlüğe karşı çıkıyor diyerek sansürün nedenini açıklar. Sansür kurulunun o dönem saygı duyduğu Rus edebiyatının önemli eleştirmenlerinden Belinski’nin araya girmesiyle birtakım zorunlu düzeltmelerden sonra kitap basılır. Muhafazakâr basının tüm karalama çalışmalarına karşın Ölü Canlar kitabı halkta karşılığını bulur. Bu sırada Rusya’nın hala en büyük ozanı olarak kabul edilen Puşkin planlanmış bir komplo sonucu düello da öldürülür. Bundan sonrası Gogol için tam bir yıkım olur. En yakın dostunu kaybetmiş, yazma gücünü aldığı düşünsel cesareti kırılmıştır. Gogol, mistisizmin karanlığına gömüldüğü dönemde kitabın ikinci cildini yazmaya başlar: Cennet. Cennet bölümünde Gogol, Ölü Canlar’ın kanlı, canlı kendi sözleriyle “bir ucundan da olsa tüm Rusya’yı” gösterdiği kitabındaki Çiçikov tipi, temelsiz roman estetiğinde ölmüş bir karakter olarak çıkar karşımıza. Çiçikov muhafazakârlaşmış, çar?a bağlı dindar bir Slav olarak dönüştürülmeye çalışılmış. Ölü Canlar’da toplumsal olaylarla beraber gerçekliği ortaya çıkarılmış tip olarak yaratılan Çiçikov’un, dönüşümünü temellendirecek sosyal gerçekliği Rus toplumunda yaratmak gerçekçi bir yazar için mümkün olamaz. Yazar, bir canlıyı öldürebilir eserinde ama bir ölüyü gerçekliğe karşı ne yaparsa yapsın diriltemez. Çiçikov gibi Rus toplum yapısının aynası olmuş bir tipi, öldürmek kolay olabilirdi Gogol için. Ama onu gerçekliğe ters bir yönde dönüştürmek mümkün olmayacaktır. Bunun sonucunu yazar çok ağır bedelle ödeyecektir. Muhafazakârlar bile kitabı beğenmeyecektir.

Bu süreçlerin yaşandığı bir dönemde Gogol Belinski’ye sitem dolu bir mektup yazar. Belinski kızgınlığından cevap vermeyi düşünmese de aydın sorumluluğunun gerekliliğini düşünerek Gogol’a sözünü ettiğimiz mektubu yazar.

Belinski, Gogol’dan hala umutludur. Tüm kırgınlığına karşın Gogol’un yapmaya çalıştığının yanlış olduğunu göreceğinden ve yeniden eski kitaplarındaki gerçekçi yapıtları gibi yeni kitaplar yazıp yanlışını düzelteceğinden umudunu kesmemiştir.

“Din perdesi ve kamçı savunması altında yalanı ve ahlaksızlığı hakikat ve erdemmiş gibi yayanlara karşı susmak elden gelmiyor”(1) diye yazar Belinski. Bir aydın manifestosu olabilecek anlatımla sürdürür mektubunu. Gogol çileci, mistik bir havanın etkisinde kalmış, Rus gerçekliğini karanlık, kasvetli kilise camlarının ardından görmeye çalışmıştır. Oysa Belinski’ye göre Rusya’nın kurtuluşu,”mistisizmde, çilecilikte, aşırı dindarlıkta değil, uygarlığın ilerlemesinde, eğitimde insanseverlikte”dir(2).Halka gerekli olan şey boş sözler, dualar değil, “ona gerekli olan şey yüzyıllardır çamurlar, gübreler içinde yitip gitmiş olan insan onurunun uyandırılmasıdır.” Peki bu sırada Rus insanının acısını, gerçekliğini anlatıp onların bilinçlenmesine o kadar katkısı olmuş büyük gerçekçi yazar Gogol ne yapıyor? “Barbar toprak ağalarının, pis suratlı köylülerin iliklerini ve kanlarını daha çok sömürmesini İsa ve kilise adına öğütleyen bir kitap yazıyor.”(3) Köylülerin eğitimsiz bırakılmasını ve tanrı katında hakkettikleri yaşamı sürdürmeleri gerekliliğini zırvalayacaktır. Belinski’den öfkelenmemesini dileyen Gogol’a karşılık olarak Belinski, “Canıma kastetmiş olsaydınız bile size duyacağım kin ve öfke, bu utanç verici kitabınızdan dolayı duyduğum öfkeden daha büyük olamazdı.” diyecektir. Bu kitaba sadece aydın çevreleri değil halkta büyük öfke duymuştur. Günümüze dönüp baktığımızda Gogol’un geçmişine sahip olamadan bu yolu tutmuş yazar çizerlere verilecek en büyük yanıttır bu mektup. Kapitalistlerin erken fark ettiği edebiyatın gücünü kullanmaları doğrultusunda saflarına kattıkları yazar çizerlere bir uyarı niteliğindeki bu mektubun önemi güncelliğini korumaktadır. Dolaylı sansür dediğimiz gerçekçi yapıtların basılmaması, değerli eleştirmenlerin kıyıda köşede unutulmaya bırakılmasına rağmen gerçekçilik savaşı bütün yoğunluğuyla dün sürüyordu bugün de sürüyor. Belinski ve tüm iyi niyetli eleştirmenlerin yazarlarda görmek istediği, halkı baskının, dinin ve milliyetçiliğin karanlığından kurtaracak kahramanlar ve düşünceler üretmeleridir. Yine Belinski’ye göre gerçeklik ve halk, bir yazarın bütün kötü kitaplarını bağışlayabilir ama kötü niyetle yazılmış kitaplarını asla bağışlamaz, bağışlamayacaktır.

Not:İnsancıl dergisinde yayınlanmıştır.

1)Vissarion Grigoryeviç Belinski, Edebiyat, Sanat, Kültür, Tarih Felsefe Üzerine Yazılar. Çev: Mazlum Beyhan, Yön Yayıncılık, İstanbul
2)a.g.y
3)a.g.y

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir