Gogol’ün Dehası ve Dramı – Ataol Behramoğlu

gogolNikolay Googol (1809 – 1852) Aleksandr Puşkin’le birlikte 19.yüzyıl Rus edebiyatını besleyen ve yönlendiren en büyük iki kaynaktan biridir. Çağdaş ve arkadaş olan Puşkin’le Gogol’ün yaratıcılıklan arasında bir karşılaştırma yapmak çok ilginç olurdu. Her birinin etkisi günümüz Rus edebiyatında da duyumsanmakta olan bu iki dev yazardan Puşkin, Rus edebiyatında, yalınlığın, özlülüğün, zekânın, halksal duyarlıkla yoğrulmuş, ince bir alay duygusundan da yoksun olmayan canlı, akıcı bir lirizmin simgesidir denebilir.

Puşkin’in yaratıcılığı ile, Gonçarov’un, Lev Tolstoy’un, Çehov’un yaratıcılıkları arasında doğrudan bir bağıntı olduğu apaçıktır. Bu bakımdan Puşkin, 19. yüzyıl eleştirel gerçekçi Rus edebiyatının ilk ana yaratıcı kaynağıdır. Gogol ise, bu edebiyatın, etkileri başta Dostoyevski olmak üzere, 19. yüzyıl Rus edebiyatının pek çok yazarını kapsayarak günümüze kadar uzanan ikinci ana kaynağı olmuştur. Gogol’ün yaratıcılığında “Rus ruhu”nun (Puşkinsel özelliklerin öte-sinde) ikinci bir yanı, Belinski’nin sözleriyle yinelersek, “kamçılayan bir humor…”, “derin bir hüzün ve neşesizlik duygusunun daima yendiği komik canlılık” özellikleri somutlanmıştır.

Gülünç ve Acıklı Olan
Ukrayna kökenli Nikolay Gogol’ün çocukluğu, ailesinin köyünde geçti. Lise öğreniminden sonra geldiği Petersburg’da başarısız bir aktörlük deneyinden sonra memurluk yaptı. Memurluk yıllarında yakından tanık olduğu bürokrasi, ona gelecekteki yapıtları için gereç sağlayacaktır. 1831 yılında yayımlanan “Dikanka Yakınındaki Çiftlikte Akşamlar” kitabındaki öykülerde, folklor tadı ve romantik bir duygululuk vardır. Humor ve lirizmin özgün birleşimi diye tanımlayabileceğimiz Gogol üslubunun özelliklerini bu ilk yapıtında da görebilmekteyiz. Gogol’ün Puşkin’le tanışması da bu sıradadır.

1835’de “Arabeskler” ve “Mirgorod” adlı yapıtları yayımlandı. “Arabeskler”de, “Neva Caddesi – Portre – Bir Delinin Notları ” öyküleri yer almaktaydı. Başkent yaşamının parlak dış görünüşüyle acıklı içyüzü arasındaki çelişkinin gösterildiği bu öykülerden özellikle sonuncusu Gogol’ün en etkili yapıtlarındandır. “Bir Delinin Notları ”, bürokrasinin, sınıflı toplum düzeninin yok ettiği, kişiliksiz kıldığı bir “insancığın ”, sonuncu dereceden bir memurun gülünç-acıklı öyküsüdür. Daha sonra yazacağı “Burun ” ve özellikle “Palto ” öyküleriyle Gogol yine aynı konunun çarpıcı örneklerini verecektir. “Mirgorod”da yer alan “Eski Zaman Derebeyleri”, “îvan İvanoviç’le İvan Nikoforoviç’in Nasıl Kavga Ettiklerinin Öyküsü” gibi yapıtlarında ise Gogol, taşra derebeyliğinin çökmekte olan durağan yaşantısını (özellikle ikinci öyküde) alabildiğine gülünçleştirerek betimlemektedir. Gogol’ün her iki kitabındaki öykülerde onun belli başlı bir üslup özelliği olan hiperbolizm (abartma) ve grotesk öğelerini görmekteyiz. (Daha sonra Dostoyevski’nin ilk yapıtlarında bu özellikler görülecektir.)

Toplumsal Eleştiri
1836’da Petersburg’da sahnelenen “Müfettiş”, Rus edebiyitında eleştirel gerçekçi yöntemin uygulandığı temel yapıtlardan biridir. “Müfettiş”te konunun ana öğesi olarak bir aşk entrikasının değil de toplumsal eleştirinin kendisinin öne çıkışı; Rus aydınlanmacı yazarlarının (örneğin, Fonvizin’in ve hatta çağdaşı Griboyedov’un) yapıtlarından farklı olarak “Müfettiş”te olumlu bir kahramanın bulunmayışı, Gogol eleştirel gerçekçiliğinin belli başlı özelliklerindendir. “Müfettiş”, yazarın kendi sözleriyle “Bütün kötü… bütün adaletsiz olanı yansıtmak ve bir anda hepsinin üstüne gülmek…” için yazılmıştır.

Kamçılayan Humor
Gogol, “Müfettiş”in sahnelendiği, 1836 yılında (konusunu tıpkı “Müfettiş” gibi kendisine Puşkin’in önerdiği) “Ölü Canlar” romanını yazmaya koyulmuştu. Aynı yıl çıktığı ve uzun süre kalacağı yurtdışında yoğun olarak bu roman üstünde çalıştı. 1842’de “Ölü Canlar”ın ilk cildinin yayınlanışı, Rus edebiyatının en büyük olaylanndan biri olmuştur. “Olü Canlar”da Çarlık Rusyası; taşra yaşamı, bürokratları ve derebeyleriyle baştan aşağı gülünç ve sarsak gerçekliğiyle göz önüne serilmektedir. Gogol’ün her yeni yapıtına Rusya’nın o günkü düzenini savunarak saldıran gerici basın, “Ölü Canlar”a da, “Bize alçak ya da ucube değil, insan gösterin.” sözleriyle karşı çıkıyordu. Gogol’ün önemini ilk kavrayıp savunanlardan Belinski, bu suçlamalara karşı, onun yaratıcılığındaki asıl güçlü yanın, yaşamı bütün tamlığıyla göstermek olduğunu söylüyor, eğer bu tamlık bu denli eksik görünüyorsa, suçun Gogol’de değil Rusya’da olduğunu belirtiyordu.
Gogol’ün yapıtlarında toplumsal eleştirinin “kamçılayan humor” ve lirizmin yanı sıra, toplumun ve bireyin ahlâksal, felsefî sorunlarına bir çözüm arama yönelişi vardır. Olayların yansız bir tanığı değildir Gogol. “Olü Canlar”ın bir yerinde, kahramanı Çiçikov’dan söz ederken “Seçtiğimiz kahramanın okuyucunun hoşuna gitmiş olması çok kuşkuludur” demesiyle, hem gerçekçilik yöntemi konusunda düşüncesini belirtmiş olmakta, hem de kendi yarattığı kahramanlar karşısında kendi duyduğu sıkıntıyı sezdirmektedir… Nitekim yine “Ölü Canlar”da, “can sıkıcı, iğrenç, keder verici varlıklarıyla insanı allak bullak eden karakterleri ’’ anlatmanın yazar için pek de iç açıcı bir şey olmadığını söylemektedir. Belinski’nin söz ettiği “derin bir hüzün ve neşesizlik duygusu”nun kaynağı burada olsa gerek..

Bunalım ve Çatışma
Gogol, 1847’de “Dostlarla Yazışmalardan Seçilmiş Parçalar” adlı yapıtını yayımladı. Yazarın görüşlerinde 1849’larda başlayan dinci-gizemci eğilimler bu yapıtında açık seçik yansımaktadır. Gogol, çoğunluğu yazar arkadaşlarıyla yazışmalarından seçtiği bölümlerden oluşmuş kitabının “evrensel uzlaşmaya bir nüve olabileceği” inancım belirtiyor; daha önceki yapıtlarını “iyice düşünülmemiş”, “olgunlaşmamış ” olarak niteliyor ve toplumsal bozukluklara idealist, ahlâksal çözümler önerirken; yüzyılın ikinci yansında Dostoyevski ve Tolstoy gibi yazarların benzer tutumlarının ilk örneğini veriyordu. Rus edebiyatında eleştirel gerçekçi anlayış içinde yer alan, her biri dünya ölçüsünde büyük bu yazarların, sanatsal sezgileri ve yetenekleriyle düşünsel yönelimleri (ideolojileri) ara-sındaki uyuşmazlıkların yarattığı bunalımların nedenlerini tartışmak bu yazının kapsamını aşan bir çalışmayı gerektirmektedir.

Belinski, “Dostlarla Yazışmalardan Seçilmiş Parçalar”ı yeren bir yazı yayımladı. Gogol’ün bu yazıya ilişkin olarak kendisine gönderdiği mektuba verdiği yanıtta da şöyle demekteydi: “Rusya kurtuluşunu gizemcilik ve sofulukta değil, uygarlığın, aydınlanmanın ve insancıllığın başarılarında görmektedir…” Gogol-Belinski çatışması, bütün 19. yüzyıl Rus toplumsal yaşamında Slavcılar- Batıcılar çatışması olarak sürecek, serpintileri günümüze kadar ulaşacaktır.

Deha ve Dram
Gogol, 1848’de, yıllardır yaşadığı yurtdışından ülkesine döndü. Bu kez Rusya’nın “olumlu yüz”ünü göstermek amacıyla “Ölü Canların II. cildi üzerinde çalışmaktaydı. 1852’de, sıklaşan ruhsal bunalım nöbetleri içinde, ikinci cildin elyazmalannı yaktı ve çok geçmeden görünür hiçbir fiziksel hastalığı olmamasına karşın öldü.

Gogol’ün dehası, (Shakespeare, Cervantes gibi) edebiyatta gerçekçilik yönteminin oluşmasına yolaçan büyük yazarların yaptıklarını Rusya’da gerçekleştiren ilk büyük iki yazardan biri olmasıdır. Dramı ise, sanatsal sezgisinin ve yeteneğinin gücü ve yönelişiyle, düşünsel (ideolojik) yapısı arasındaki çelişkidedir. “Gerçekçiliğin Tarihi’nin bir yerinde, Rabelais’ye ilişkin olarak B. Suçkov şöyle diyor: “Rabelais, ‘hakiki mahiyetinin ve derecesinin farkında olmaksızın’ toplumsal hayatın temel çelişmesini duyabilmiş, bu çatışmayı açığa çıkarmakla da gerçekçiliğe doğru önemli bir adım atmıştır,..’’ Bu saptamanın bir ölçüde Gogol için de geçerli olduğunu düşünüyorum. (Gogol’ün dramı da sanırım, “toplumsal hayatın temel çelişmesini”, “hakiki hayatın mahiyetinin ve derecesinin farkında olmaksızın ” sanatsal sezgisi ile duyabilmesi ve daha sonra, bu yaratıcı sezginin ideolojisi ile çatışkıya düşmüş olmasındadır…

“Milliyet Sanat”, Mart 1979

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir