Tahsin Yücel’in Can Yayınları’ndan 2008’de çıkan öykü kitabı Golyan Devrimi, on dört öyküden oluşuyor. Öykülerde ele alınan kişiler ve olaylar birbiriyle bağlantılı olduğundan aynı zamanda bir roman gibi de okunuyor. Yer Hayristan’dır. Sakın bizim ülkemiz anlaşılmasın. Bu Hayristan dünyanın herhangi bir yerindeki ülkedir. Politikacılarına bakarak da yazarın ülkemiz politikacılarını eleştirdiği sanılmasın. Yok öyle bir şey. Benzerlik kuracaksa o da okuyucunun bileceği şey.

Kitabı hakkında yazarı şunları söylüyor:
“Ben yazarken tam bir bütünlük düşünmedim. Fakat bir bütünlük oluştu sanırım. Gerek bazı yazılarda, gerek karşılaştığım edebiyatçı dostlar: Öykü diye başladık, roman diye bitirdik, dediler. Bunu sağlayan birinci etken, öykülerin aynı ülkede geçmesi. Bu çok da önemli değil, başka başka yerlerde de geçebilirdi. İkincisi, belli olaylar ve kişiler aynı kitabın değişik öykülerinde yer alıyor. O bir roman bütünlüğü veriyor. Bir de bu öykülerin yarattığı dünyanın bütünlüğünden söz edilebilir. Biri diğerinin karşıtı olmuyor. Baştan o ölçüde aramadığım halde belli bir bütünlükten söz edilebilir. Bütünlüğü olan bir kitap: Olaylar aynı yerde geçiyor, bazı toplumsal olaylar var yönetimle ilgili, basınla ilgili, üniversitelerle ilgili. Böyle birbirini tamamlayan şeyler oluştu. Benim fazla bir suçum yok, erdemim de.” (Filiz Ateş- Röportaj- Sanat Cephesi 2008)

Öykü kahramanları Hayristan Cumhuriyeti’nin köşe yazarları, politikacıları, iş adamları, yosmaları, büyük yöneticileri… Bu insanlar değişik öykülerde karşılaşabiliyorlar. Ülkedeki değişen yönetimlerde değişen tavırlarıyla görüyoruz bu tipleri. Böylece de her biri bağımsız öykü gibi dursa da birbirini tamamlıyor ve roman türü çıkıyor ortaya.
Hayristan nerede? Çok mu önemli nerede olduğu? Bize benziyor. Ortadoğu’da bir yerde. Kurum ve kuruluşlarıyla bizden farklı değil.

“Hayristan’da üniversiteler arası kurul var, üniversiteler bir kurum olarak tartışılıyor, alıntı ve çalıntı üzerinden. Bir de köşe yazarları var, bir bölümü iktidarın borusunu öttüren. Hırsızlığın etik hale geldiği bir yer.” (Filiz Ateş- Röportaj- Sanat Cephesi 2008)
Bir köşe yazarı düşünün, bugün “ak” dediğine yarın rahatlıkla “kara” diyebilen. Bugün göklere çıkardığı bir devlet adamı, yarın mevki kaybettiğinde onun kalemiyle yerin dibine sokulabilir.
“Hayristan’ın ünlü gazetesi Halas’ın ünlü köşe yazarı Harun Elmansur’un benzerlerine bizim ülkemizde de oldukça sık rastlanırdı, ama bu denli sevilmesi ve bu denli saygı uyandırması olanaksız olmasa da çok zordu. (…) Okumuş Hayristanlılar’ın büyük çoğunluğu Elmansur’un başarısını her şeyden önce ingilizcesinin kusursuzluğuna ve güzelliğine bağlamakta, etkisinin de düşünsel olmaktan çok dilsel, bir başka deyişle, sanatsal olduğunu ileri sürmekteydi. Ama, Alesabbah’ta yazmaya başlar başlamaz, genç yazar hepsini utandırdı: şimdi Hayristancasıyla büsbütün büyülüyordu okurlarını. Görünüşe bakılırsa, zamanla daha da artacaktı etkisi. Gerçekten çok iyi bir yazar olduğundan mı? Hayır, yazınsal ve düşünsel açıdan bakılınca, yazıları hiç de ağır çekmezdi doğrusu. Moda şarkıların başarısını andıran bir başarıydı onunki; bir de içinde bulunulan konumu en üst düzeye yerleştirerek rahatlığı, devinimsizliği, alışkıyı ve güveni övmesindendi. Ayrıca, gazetesinin öteki köşe yazarları da sık sık onun yazılarına göndermelerde bulunuyor, onun hem büyük bir usta, hem de halkının iyiliği uğruna canını tehlikeye atmaktan korkmayan bir aydın olduğu kanısını yerleştirmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. (s.15).
Hayristan halkı, cümlesinin baş sonu belli olmayan, “iki kere iki dört eder” veciz sözünün mucidi Ahmet Elahmedi’yi başkan seçer. Belediyenin amatör futbol takımını çalıştırmakta olan Ahmet Elahmedi halka daha yakın gözükmüştür. Yeni başkan, kurt politikacı ve bürokratların önüne getirdikleri her şeyi imzalamasıyla kısa zamanda ülkenin en zengin kişisi olacaktır. Özelleştirme adı altında devletin elinde kalan ne varsa paravan şirketler aracılığı ile birkaç kişinin üstüne geçirilir. Bunlar zenginleştikçe halkın yoksulluğu katlanarak artar.

“En geri toplumlar gibi en ileri toplumlar da zaman zaman başlarına öyle uçuk adamlar getirirler ki şaşırıp kalırsınız. Adamın ne edimlerinde en ufak bir tutarlılık vardır, ne söylemlerinde. “Bunda kişi nasıl seçti bu adamı? Koskoca ülkeyi nasıl bıraktı onun ellerine?” dersiniz. Bu arada, okumuş, yazmış, çevresinde tutarlı, bilinçli, örnek yurttaşlar olarak bildiğiniz kişilerin de kahvede iki el pişpirik bile oynamak istemeyecekleri bir adama oy vermiş olmalarını usunuza sığdıramazsınız bir türlü, us düzleminde hiçbir neden bulamazsınız böyle bir tutuma.(…) Erich von Holst adında bir bilim adamının minicik golyan balıkları üzerinde yaptığı bir deneyi gösteriyordu. Nasıl mı? Dostumun bir başka bilim adamının, Konrad Lorenz’in yapıtından aktardığına göre, von Holst genellikle toplum içinde yaşayan bu minicik balıklardan birinin beynini açıp sürüde birlikteliği sağlayan ön bölümünü kesip çıkarmış, arkasından da, herhalde gerekli bakımları yaptıktan sonra beyinlerine ya da başka yerlerine hiç mi hiç dokunulmamış, yani sapasağlam, yani sağlıklı mı sağlıklı türdeşlerinin arasına bırakmış bu yarım beyinli golyanı. O da ötekiler gibi yüzmeye, ötekiler gibi yemeye başlamış. Ancak, ötekilerin terine, içinde yer aldığı sürüyü rahatlıkla bırakıp gidebiliyormuş artık. O başını alıp gitmeye başlayınca da tüm sürü arkasından geliyormuş. Uzun sözün kısası, bizim yarım beyinli golyan tüm sürünün tartışmasız önderi, tüm tam beyinliler de yarım beyinlinin ardında birbirlerinin eşiti oluvermişler. (s. 241)

Sivri dilli köşe yazarlarından biri, bir gün köşesinde yazdığı yemek tarifinin sonuna “yükseliyorsun, yükseliyorsun Amedee, ama benim gözümde yükselmiyorsun!” sözünü yazar. Bu söz birden halk arasında yayılmaya başlar. Diğer yazarlar da bu sözü kullanırlar. Soruşturmalar açılır. Tutuklamalar olur. Kimliği belirsiz kişiler bu sözü şehrin duvarlarına kocaman kocaman yazarlar… İş sıkıyönetime kadar varır. Tutuklananlar arasında başbakan da vardır. Artık Hayristan’da yeni bir golyana ihtiyaç duyulmaktadır.
Bir ülkenin sözümona aydını, politakacısı, sanayicisi ve küçük gündelik çıkarları peşinde koşan insanları tarafından nasıl heba edildiğinin anlatıldığı bir kitap Golyan devrimi. Tam da seçim öncesi okunacak bir kitap.

Golyan Devrimi, Tahsin Yücel, Can Yayınları, 1. basım, Öykü, 272 s.

Previous Story

Müslümanlık ve Nurculuk – Turan Dursun

Next Story

Halk Çağının Şairi Ali Yüce – Müslüm Kabadayı

Latest from Makaleler

Van Gogh’un kitap tutkusu

Geçtiğimiz haftalarda Paris’in izlenimci koleksiyonuyla ünlü Musée d’Orsay, Antonin Artaud’un Van Gogh: Toplumun İntihar Ettirdiği kitabından yola çıkarak yazar ile ressamı, Artaud ile Van

George Orwell’a ilham veren kitap: Biz

George Orwell‘ın 1984’ünü neden sevdiyseniz, Yevgeni Zamyatin‘in Biz‘ini sevmeniz için en az 1984 kadar nedeniniz var. Üstelik Biz, 1984’ten çok daha önce, 1920 yılında
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ