Gönül Çatalcalı’nın Tutunmak’ı – Düriye Ayyıldız

Tutunmak“Ya düşündüğün gibi yaz, ya da yazdığın gibi düşün.” G.Ç.

Gönül Çatalcalı’nın daha önce üç öykü kitabı yayımlanmıştı: Hiçbir Şeyin Beklentisi (2006), Yedi Yeşil Fil (2009) ve Güvercin Beyazı (2011). İsimsiZ adlı ilk romanından sonra yeni öykü kitabı “Tutunmak”, Nisan 2016’da Tekin Yayınevi’nden çıktı, TÜYAP İzmir Kitap Fuarı’nda dumanı üstündeydi.

“TUTUNMAK” önce adıyla etkiliyor sizi. Tutmak değil, tut-un-mak, diyorsunuz… “Tutmak”ta elde bulundurmak, ele geçirmek, yakalamak, alıkoymak, denetimi altına almak… gibi bir güce sahip olma anlamı var; “tutunmak”ta ise tutup bırakmamak, dayanmak, sarılmak, aynı durumda kalmak, kendini kabul ettirmek… gibi, ancak direnirsen, savaşırsan ayakta kalabilirsin duyumsatması var deyip, sonra düşünmeyi sürdürüyorsunuz. “Öyleyse bu öykülerde hem güçlükler hem de güçlüklere direnenler, onlardan pes etmeyenler olmalı” derken dalıyorsunuz öykülerin içine.
Gönül Çatalcalı, önceki kitabı Güvercin Beyazı’nın başlangıcında
“Öykü geliyorum demez, çıkar gelir, diyor, ardından da ekliyordu: “Geldiler… Kimsiniz dedim, biz insana dair her şeyiz, dediler. Biz hayatız…”

Evet, TUTUNMAK’taki öyküler de hayatın ta kendisi. İnsana ilişkin, özellikle de kadına ilişkin her şey… Ayrımında olduğumuz, olmadığımız. Kimisine “Aaa evet, dediğimiz, kimisine de hadi ya, aslında bu da varmış bir köşede” diyerek fark etmeyişimize hayıflandığımız…

TUTUNMAK’a başlarken,
“Hikâyeler hayat gibi akmaya devam eder… Yazı sonsuz döngünün kıyısında olmaktır. Ona b/akmak, uzanmak, biraz dokunmak…Köze değmek, yakın ve uzak iklimlerden gelen rüzgârların harladığı ateşin sesini dinlemek, bitimsiz uğultuyu sözcüklere işlemek(tir)…” diyor Gönül Çatalcalı.

Kitapta, hayat akıp giderken yaşama tutunanlara, tutunma çabalarına, tutunmuşluktan zorla alıkonulmalara tanıklık ediyorsunuz. Yazarın deyişiyle köze değen, ateşi harlayan bitimsiz uğultuyu fark edip duyuyor, dinliyor, tüm bunların sözcüklere özenle nakışlandığını görüyorsunuz.

TUTUNMAK’ta yirmi üç uzun, on sekiz kısa- en kısa (minimal) öykü bulunuyor. Öyküler arasında, başlı başına irdelenmesi gereken etkileyici bir ÜÇLEME var. Yapıt; birkaç öykü dışında, kent öykülerinden oluşuyor. Bunlar, insanlık hallerinin bir harmanı. Boşaltılan köyler, yalnız bırakılmış yaşlılar, çevrelerinden baskı gören kadınlar, siyasi tutukluluklar, işkenceler, çocuk tecavüzleri, hayat kadınları, birbirlerine ötekileştirilenler, sevgisiz büyüyenler, devasa alışveriş merkezlerinde kişiliklerini yitirenler, geçim derdinde olanlar, toprak tutkunları, dünya kavgasından insanlığını unutanla, lüks siteler, eski sokaklar…

Toplumsal konular (düşünce suçları, işkence odaları, boşaltılan köyler, Cumartesi Anneleri, yoksulluk, belediye yardımları ) çoğu kez bireyselliğin içinde eritilip yumuşacık sunulmuş “Ah Asiye, Yan Yana Yana Yana, Kış ” öykülerinde olduğu gibi… Ama yazarın asıl odak noktasında kadınlar var. “Hangi kadınlar?” Anneler var öncelikle, anne kadınlar. Farklı farklı kesimlerden. Evlat yitireni, özverili olanı, işini çocuklarından üstün tutanı, baskıcısı, gelenekçisi, bilgesi, geçmişe bağlısı, sessizliğiyle direneni… Sonra başkaları; yalnız kadınlar, âşık olunan kadınlar, satılan, çevre baskısından soluk alamayan kadınlar, çocuk gelinler; tecavüze, iftiraya kurban edilenler… Ancak; dirençli, onurlu, dimdik ve kimseye minnet etmeyen kadınlar.

TUTUNMAK’ı okurken Sait Faik’ten Nezihe Meriç’e, Füruzan’dan İnci Aral’a uzanan tatlar alıyorsunuz. Geleneğimizdeki olay öyküsüyle, durum – kesit öyküsü ne güzel harmanlanmış derken, farklı kurgularla karşılaşabiliyorsunuz. Bu özgünlük de size “Gönül Çatalcalı öyküleri durağan bir yapıda değildir; gelişmelere, değişimlere açıktır.” gerçeğini duyumsatıyor. Hemen her öyküde anlatıcının dışındaki konuşmalar, karakterlerin iç sesleri, dış sesleri öykülere ayrı bir canlılık katıyor.

Kitapta dil- anlatım yönüyle de çok güçlü öyküler var. Yer yer şiirsel bir dil, su gibi akıp gidiyor. Bu dil ayrıca; sözcüklerin seçimi, dizimi ve de yinelenmesiyle ilgili olarak kimi öykülerde ezgisel bir güce sahip. Onların müziği var, ritmi var (Asiye, Kuşlar, Kıyıda, Kördüğüm…) Bir de “son tümceler” çok etkileyici birçoğunda. “Tutunmak” öyküsünde olduğu gibi.

İçine konuştu yıllarca tek bir tümceyi. “Zaten zorla öğrenmiştim sevmeyi”
diyerek, belleklere kazınacak bir tümceyle bitiriyor öyküyü Çatalcalı.

“Kördüğüm” öyküsü ise yazarın kullandığı ilginç metaforlarla şiir tadında, vurucu ve akılda kalıcı iki tümceyle bitiyor:
“Hayatımın bundan sonrası ördüğümü sökeceğim yün yumağı. / Burnumda ıtır kokusu hafiften, bir de karanfil.”

Çatalcalı öykülerinin özgünlüğünü oluşturan başka bir yan daha var: Çoğunlukla anlatının bir noktasında merak öğesi işin içine girmeye başlıyor, geriliyorsunuz ve ardından gelen bir çarpıcı sonla sarsılıyorsunuz. Ya da kurgu böyle bilindik bilindik giderken, ansızın hiç beklemediğiniz bir şaşırtmacayla karşı karşıya kalıyorsunuz. İşte öteki öykü kitaplarında da olduğu gibi, bu beklenmedik durumlar, şaşırtmalar, Gönül Çatalcalı öykülerinin artık yerleşmiş bir özelliğidir diyebiliriz.

Yazarın kısa-en kısa öyküleri de başlı başına bir inceleme konusu olabilir. Güvercin Beyazı’nda sayısı beş olan minimal öykü, TUTUNMAK’ta on yediye çıktığına göre, yazarımızın bu yapıya ayrı bir ilgi duyduğu sonucuna varabiliriz. Kısa öyküleri de çok çarpıcı. Kimileri bana göre aforizma, Selçuk Oğuz’un deyişiyle “sözece” niteliğinde.
“Soru” adlı minimal öyküde bize soruyor Çatalcalı:
“Köprülerin altından akan sular nereye ulaşır?”
Kitabın tümünü okuduktan sonra şöyle bir yanıt veriyorum ona:
“O sular yaşananları aldı, sakladı, sözcüklere dönüştürdü ve öykülerinizle okurların belleğine yerleştiriyor.”
Son söz;
TUTUNMAK; “Öykücülüğümüzde bir Gönül Çatalcalı vardır ve İzmir’in önemli bir sesidir.” vurgusunu üstlenen bir yapıt. Okurunun bol olmasını dilerken, yeni öykülerin beklentisini de epeyce yüksek tuttuğunu belirtmek isterim.
Hem yazarımız da ne demişti? “Öykü geliyorum demez, çıkar gelir,”
Gelsin, başımızın üstünde yeri var, kitaplığımızda da…

Düriye Ayyıldız

TUTUNMAK, Gönül ÇATALCALI, 152 sayfa,
Tekin Yayınevi, ilk basım Nisan 2016

Previous Story

Sessizce Anlatan Bir Roman – Zafer Köse

Next Story

Tutunmak – Gönül Çatalcalı

Latest from Öykü Kitapları

Trevor’ın çok şey anlatan son öyküleri

William Trevor’ın geçen günlerde yayımlanan ‘Son Öyküler’ kitabı Yağmurdan Sonra’da olduğu gibi yalnız insanların umutsuzluklarını, hayal kırıklıklarını, terk edilmiş kadınların deneyimlerini, kendini dışlanmış hisseden

Boş Kentin Masalı – Ergün Doğan

Bu hikâye aslında bir kentin var oluş ve yok oluş hikâyesidir. O nedenle bu hikâyeyi kadınıyla çocuğuyla, otuyla böceğiyle ve kurduyla kuşuyla bütün bir

Önce Ekmek – Orhan Kemal

Orhan Kemal´in 1968 yılında yazdığı ve 1969 yılında hem Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü hem de Sait Faik Hikaye Armağanı kazanan kitabı Önce Ekmek,

Uyku – Orhan Kemal

Türkiye edebiyatının en özgün ve gerçekçi yazarlarından Orhan Kemal, yazdığı roman, oyun ve öykülerin hepsinde yoksul, hayatla mücadele etmek zorunda olan ama umudunu, yaşama
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ