Grevden Sonra, Hakkı Özkan “Düşündüm taşındım. Bizim için en doğrusu direnmek, hakkımızı aramak”

Hakkı Özkan’ın ?hayatımın bir özeti? olarak tanımladığı 1976 yılında yazdığı Grevden Sonra adlı kitabı, grevci önderliğini yapan ve bunun sonucu işsiz kalan bir basımevi emekçisinin romanıdır. Grev önderliği sonucu boşta kalan emekçinin sonradan girdiği iş de, hiçbir eyleme katılmak istememesine karşın, koşulların ve çevresinin etkisiyle nasıl eyleme itildiği tüm çıplaklığıyla sergileniyor.
*Romanın özeti ise kısaca şöyle: ?Grev yapmışlardı. İşçiler daha ne olduklarını anlamadan soluğu kapı önünde almışlardı. Hakları olan birkaç kuruşu bile kavga dövüş koparmışlardı. Türlü çeşitli oyuna gelmişlerdi. Başlarına gelmedik bela kalmamıştı. Sonra ne olmuştu? Kopan bir tespih tanesi gibi dağılmışlardı.?
Grevin önderlerinden Nuri?nin hayatı, grevin yenilgisiyle birlikte darmadağın olur. İşten atılır, tutuklanır, aç ve işsiz kalır. Daha fazla dayanamayarak İstanbul?a göç eder. İstanbul?da da kolay iş bulamaz ve aylarca işsiz kalır. Ev kirası, bakkal, manav borcu biriktikçe birikir. Hayatın tüm zorlukları adım adım üstüne geldikçe, Nuri hemen her şeyin suçunu greve yüklemeye başlar. Grevin ardından Nuri?nin hayatı, çalışma umudu, hak arama ve mücadele azmi büyük bir sarsıntı geçirir.
Roman Nuri?nin ?Allah belasını versin böyle hayatın! Evimize bile hırsız gibi giriyoruz? cümlesiyle başlıyor. Nuri, artık hiçbir şeye karışmayacağını, grev, temsilcilik, sömürü gibi lafları ağzına almayacağını söyleyerek, grevi ve mücadeleyi hafızasından silmeye çalışır. O sırada, eski bir çocukluk arkadaşı, çalıştığı matbaada işçi aradıklarını haber verir. Büyük bir sevinçle haberi eşine verir ve etliye sütlüye karışmayacağına bir kez daha yemin billâh eder. Gerçekten de işe alındıktan sonra hiçbir şeye karışmayarak gece gündüz uslu uslu çalışmaya koyulur. Fakat henüz bilmemektedir ki uslu uslu çalışmak bile işyerinde tutunmasına yarayamayacaktır.
Romanın burasında yazar okurun karşına Fehmi adında bir işçiyi ve ailesini çıkarır. Bir anlamda Nuri?nin bir benzeridir Fehmi. Sendikalaşma, yürüyüş, grev ve parti örgütlenmesine karışmış ve başına türlü belalar gelmiştir. Fehmi de iş umuduyla iki çocuğu ve eşiyle beraber göç edip Nuri?nin alt katına yerleşmiş ve kiracı olmuştur. Fehmi uzun süre iş bulamamış, borçlandıkça umutsuzluğa düşmüş ve günün birinde evini terk edip meyhane köşelerinden çıkmaz olmuştur. Nuri büyük bir özveriyle aileye yardımcı olur ve elindeki üç kuruş parasını onlarla paylaşmaya başlar. Nuri, Fehmi?yi kendi çalıştığı matbaaya aldırır ve ikisi birlikte gecekondu yapmaya başlarlar. Nuri büyük özverilerle çalışarak, gecekondunun tamamlanmasına katkıda bulunur. Fakat iktidar partisi gecekonduları yıktırmak için adam yollar. Ve Fehmi?yi umutsuzluk kaplar. Fehmi her karşılaştığı zorlukta biraz daha kendine olan güvenini kaybeder, zifiri bir karanlığın içinde yavaş yavaş kaybolur.
Öte yandan Nuri işyerindeki özverisi nedeniyle ustaların, şeflerin dikkatini çekmeye başlar. Usta ve şefler Nuri?nin özverili çalışmasını çekemeyip, türlü oyunlarla ayağını kaydırmanın hesabını yapmaya başlarlar. Nuri hakkında solcu, komünist ve grevci diyerek müdür ve patrona ispiyona başlarlar. İşten başka bir şey düşünmeyen Nuri, etrafında dönen dolapların hiçbirinin farkına varmadan tehlikeli bir oyunun içine hızla yuvarlanır.
Nuri bir yandan etrafındaki haksızlıklara karşı koymaktan korkuyor, diğer yandan da matbaadaki çalışma koşulları yüzünden ne yapacağını bilmez hale geliyordu. ?Bu meslekten kazançta para artacak gibi değildi. Üstelik bu meslek insanın ömrünü yiyordu. Genç yaşta çeşitli hastalıklara yakalananlar sayısızdı. Bilgisizlikten, korunma tertibatı olmadığından, kötü, rutubetli, havasız yerlerde çalışmaktan sıhhatini kaybediyorlar, ayakta durmaktan varis oluyorlar, iyi ışıklandırılmamış işyerlerinde çalışmaktan gözleri bozuluyordu. Antimon, asit canlarına okuyordu.?

Fehmi, Nuri?nin yapmadığı ne kadar iş varsa gizliden gizliye yapmaya başlar. Nuri?nin reddettiği sağcı bir karaborsacının basım işini almak ister, işyerinde Nuri?ye karşı oynanan kumpasa katılır. Hatta Nuri?yi çekemeyenlerle bir olup bir gece dövmek için ardına dahi düşmeye başlar.
Grevden Sonra romanının bize vermek istediği ana mesajın içeriği de o noktadan sonra belirginleşmeye başlar. Bir mücadeleden sonra yenilebiliriz ama asıl tehlike teslim olmak, ihanet etmek veya saf değiştirmektir. Nitekim Fehmi sağcılarla bir olurken, Nuri yaşadıklarından artık grevi değil, yeterince örgütlü olmayışlarını, aralarındaki çürükleri sorumlu tutmaya başlar. Grevden Sonra teslimiyetin romanı değildir. Yenilgiden sonra daha fazla taviz vermeye, boyun eğmeye, alçalmaya karşı çıkan grevci öncü işçinin bir kez daha mücadeleye dört elle sarılmasının romanıdır.
Nuri işverenlerin çoğunun grevleri polis eliyle bastırarak ?suya sabuna dokunmayan, ne verilirse kabul eden, sendika, sigorta gibi sosyal güvenlikle ilişkisi olmayan işçi? çalıştırarak zenginleştiklerini yeniden görmeye başlıyor. İşyerindeki tek güvendiği ?Yağtulumu? dedikleri işçinin sözleri aklından çıkmıyor: ?Mesele boyun eğip kaçmakta değil, karşı koymakta. Haksızlığa karşı koymayı herkes başaramaz. Kaçmamalı, dayanmalı, direnmeli. Beklemesini bilmeli.? Nuri, böyle yapmadıkları, el ele olmadıkları için grevi kaybettiklerini düşünmeye başlayarak, yeniden gerçeklerin ayırdına varmaya, kendine ve işçi arkadaşlarına güvenmeye başlar. ?Dayansalardı, dayanabilselerdi, bir kısım işçiler sarı sendikanın oyununa gelmeselerdi? Neredeyse insanlara olan güvenini tümden yitirecekti.?
İşyerinde aralarında Fehmi de olmak üzere bir gurup işçi Nuri?yi yıldırmak için her yolu denemeye başlar. Her gün Nuri çeşitli iftiralara, ispiyon ve işlerinin sabote edilmesiyle karşı karşıya kalır. Bardağı taşıran son damla müdürlerinin ağır hakaretlerde bulunması olur. ?Kadere razı olanlar hiçbir şey yapamazlar. ? Kabahat bizde. Birleşmemiz, el ele vermemiz gerekli. Hakkımızı aramamız için yürekli olmamız lazım? diyen Nuri, ?grevde yenildik, kötü olaylarla karşılaştık diye ömür boyu direnmeyecek miyiz?? diyerek mücadele bayrağını yeniden, yerden yukarı kaldırmaya başlar. Fakat Yağtulumu da olmasa neredeyse tektir. Düşününce bunun tek sorumlusunun kendisi olduğunu anlar: ?En büyük suçu hak aramaktı. Oysa burada işçileri uyarmamış, uyanık bir işçi olarak değil, yılgın bir işçi gibi hareket etmiş, herhangi bir sendikal çalışma bile yapmamıştı. Siyasi eylemlere, yürüyüşlere, mitinglere sokulmamıştı. Arkadaşları onun bu sinik halini görselerdi ne derlerdi acaba??
Nuri yenilginin, işsiz kalmanın, boyun eğmenin kısaca korkunun izlerini üzerinden atmış, adeta yeniden doğmuştu. İşyerinde olan biteni karısına anlatan Nuri onun ne diyeceğini merak eder. ?Grev? der ve karısı sözü ağzına tıkar:
– Gerekirse grev de yap.
– Sonuç gene olumsuz biterse?
– Bitsin. Gitgide bilinçlenecekler.
– Siz, çocuk?
– Sen bizi düşünme.
– Ne biçim konuşuyorsun?
– Ben işçi karısıyım. Düşündüm taşındım. Bizim için en doğrusu direnmek, hakkımızı aramak.
Ertesi gün işyerine giden Nuri sevinçli haberi Yağtulumu?yla paylaşmak ister. Yağtulumu konuşmalarının ardından şöyle der:
– Dışarıda kar başladı, bak.
– İsterse tufan olsun.
?Nuri yeni bir güçle arkadaşlarından yana baktı ve sonra gözleri pencerelere gitti.?

“Grevden Sonra´yı gözlerim yaşararak bir daha okumuş oldum. Arı, duru bir Türkçeyle anlatılanların göz yaşartıcı bir gerçeklik taşıdığını sizler de göreceksiniz. Çünkü romanın karakterleri terle yoğrulmuş emek insanları. Balzac “Sönmüş Hayaller”inde Paris´in yayın – basım dünyasını nasıl anlatıyorsa bizde de Hakkı Özkan´ın kaleminden yayın-basınımızın başkenti İstanbul´un Cağaloğlu´su anlatılıyor. Türkiye basım emekçilerinin dünyasının ekmek kavgası olan Grevden Sonra´yı Hakkı Özkan´dan başkası yazamazdı elbet. Bu roman, emek insanlarımızı anlatan klasikler içinde en önlerde yer alacak ağırlıktadır kuşkusuz. Anısına saygıyla.” A. Doğan

**Hakkı Özkan, değerini bilemediğimiz yazarlarımızdan birisi? 5 Şubat 1999?da kaybettikten sonra, adı sanı hiç duyulmaz oldu. 35 yıllık dostu Yaba Yayınları sahibi Aydın Doğan, Hakkı Özkan?ın en çok bilinen kitaplarından biri olan Grevden Sonra?yı edebiyatseverlerle yeniden buluşturdu.
Hakkı Özkan?ı az da olsa tanıtmak istiyorum sizlere?
Hakkı Özkan?ı, eşi Süheyla Hanım bakın nasıl anlattı?
Hakkı Özkan ve Süheyla Hanım?ın yolları bir akraba evinde kesişir.
İkinci görüşmelerinde, Süheyla Hanım?ın Çiftehavuzlar?daki evlerine de giderler. Evin salonundaki kitaplıkta bulunan kitapları hayranlıkla incelemekten kendisini alamaz Hakkı Özkan… Süheyla Hanım ve annesiyle uzun uzun edebiyat ve sanat üzerine söyleşirler.
Sonraki buluşmada ise Hakkı Özkan?ın Fatih?te yaşadığı bodrum katına giderler. Hakkı Özkan, o gün için özel çay takımı bile almıştır. (Süheyla Hanım sağlam kalan birkaç bardağı hâlâ saklamaktadır.)
Tiyatrolar için kostümler diken Süheyla Hanım evlenmeyi aklına bile getirmemiştir o güne kadar.
Hakkı Özkan akrabasına, ?Süheyla Hanım?ı Çiftehavuzlar?da oturduğu evden alıp Fatih?teki bodruma nasıl götürürüm. Buna cesaret edemem. Bu iş olmaz? der.
Akrabasının cevabı rahatlatır onu, ?Süheyla ev bark peşinde değil. Onun için önemli olan kültür ve kafa olarak anlaşabilmek? der.
Sonra, 1978?in bir bahar günü Üsküdar Evlendirme Dairesi?nde evlenirler. Konuklarına nikâh şekerinin yanında Hakkı Özkan?ın şiir kitaplarından da armağan ederler.
Hakkı Özkan, Süheyla Hanım?ın kültüründen ve yaşama bakışından etkilenmiştir.
Tabii Süheyla Hanım da?
Kendi imkânlarıyla bastırdığı kitaplarını Ortaköy?de açtığı bir stantta imzalar okurları için? Birlikte giderler Ortaköy?e? Akşam?a kadar da birlikte kalırlar Ortaköy?de; yazın sıcağında, kışın soğuğunda?
?Ortaköy?de herkes çok severdi onu. ?Hakkı Baba, Hakkı Baba? deyip pervane olurlardı etrafında. Özellikle gençler şiirlerini çok severdi. Şiirlerinde ağırlıklı olarak ?sevgi?den söz ederdi. Çünkü sevgisiz büyümüştü kendisi de?
9. evlilik yıldönümlerinde Hakkı Özkan, Süheyla Hanım?ın hiç aklına gelmeyecek bir sürpriz yapar. ?Önce Sevgi? adlı yeni kitabını çok sevdiği eşine ithaf etmiştir: ?Süheyla?ya, Bana seni gerek seni??
?O an nasıl duygulandım bilemezsiniz. Kanepede hep yan yana otururduk. Daktilosu da sehpanın üzerinde olurdu, aklına gelenleri hemen yazar, ilk olarak da bana okurdu. Eleştiri ve önerilerimi de dikkate alırdı?
Süheyla Hanım?ın gözleri bir an yanındaki boşluğa takılıyor. Gözleri doluyor. Sessiz geçen kısa bir andan sonra, duvardan eşinin kendisi için yazdığı bir şiirin tablosunu alıyor ve başlıyor yüksek ve titreyen bir sesle okumaya:
?Senin şiir yazmana
Gerek yok sevgilim
Sen varlığınla hayatımı çiçekledin
Sen şiirin kendisisin
Benim için
Sen cennetimsin
Ben seninim
Sen benimsin
Yeri doldurulmaz eşimsin?
Eşinin kitaplarının yeni baskılarının yapılması çok mutlu eder Süheyla Hanım?ı: ?Çok duygulandım. Onu yeni nesillere tanıtmak için önemli bir adım bu? ?Grevden Sonra? onun için çok önemliydi. Bana ?Hayatımın bir özeti? demişti ?Grevden Sonra? için? Ortaokulu bitiremeden çalışma hayatına atılmıştı. Bu nedenle Cağaloğlu onun üniversitesiydi. Dilerim diğer kitapları da yayımlanır??
Süheyla Hanım?ın bir isteği daha var aslında? Ölüm yıldönümü olan 5 Şubat? ta Hakkı Özkan?ın mezarı başında dostlarıyla birarada olmak ve eşinin şiirlerini okumak…
Şiiri çok sevdiği için, eşinin Merhaba şiirini de yazdırmış mezar taşına:
?Birgün güneşe çağrıldığımda
Gökte yıldız olmaya
Merhaba diyeceğim
Sonsuzluğa merhaba?

Kitaplar evin bodrumunda
Söyleşimizin sonlarına doğru Özkan çiftinin yakın dostlarından Aysel Hanım konuşmamızın özetini yapıyordu belki de: ?Varı yoğu, bütün dünyası Hakkı Bey?di??
Hakkı Özkan?ın şiir kitapları, paketlerinde evin bodrum katında duruyor. Sanmayın ki orada kaderine terk edilmiş. Süheyla Hanım her fırsatta gidip paket halindeki kitapların tozunu alıyor. O kitaplardan bana da verdi. Siz de şiiri seviyorsanız, çalın Süheyla Hanım?ın kapsını ?Hakkı Özkan?ın şiir kitaplarından istiyorum? deyin. Çekinmeyin.
Büyük bir mutlulukla, bastonuna dayanarak inecektir bodruma? Elinde eşinin kitapları, yüzünde büyük bir tebessümle verecektir kitapları size?
Süheyla Hanım kapı önünde Hakkı Özkan?ın Vasiyet?ini de okudu ayaküstü:
?Bir gün uyanıp bakacaksın ki sevgilim
Ben yokum, yıldızlara uçmuşum
Ağlayıp sızlama, dövünüp durma
Ölüm herkesin gelecek başına
Bir şair nasıl ışığı çoğaltıyorsa
Kavga dövüş ayakta kalıyorsa
Sen de öyle savaş hayatla
Yapayalnız kalsan da?
Pes etmek yakışmaz bir şairin karısına
Hele güneşi zapta kalkanların yoldaşıysa??

Alıntılar:
*http://www.uidder.org/grevden_sonra.htm
*Kadir İncesu’nun 24 Ağustos 2008 tarihinde Gazete Kadıköy Gazetesi’nde ?Pes Etmek Yakışmaz Bir Şairin Karısına? adlı yazısı

Grevden Sonra, Hakkı Özkan, YABA Yayınevi, Aralık 2007, sayfa 296

Hakkı Özkan’ın (1926 – 1999) Kendi Kaleminden Yaşam Öyküsü
1926 yılında, Bursa?da dünyaya geldim. Balkanlar?dan göç eden bir ailenin ilk çocuğuyum.
İlkokulu İstanbul?da bitirdim. Ailemin dağılması yüzünden öğrenimimi yarıda kesmek zorunda kaldım. Bir yığın işe girip çıktıktan sonra basım-evlerinde uzun yıllar çalıştım. Bu arada bol bol okuma- yazma fırsatı buldum. Ailemde okuma-yazmayla ilgili kimse olmamasına rağmen delice bir tutkuydu benim için okumak-yazmak. Bunda, çocukluğumda ailemin anlattığı biribirinden güzel masalların, çevremde bulunan aydın insanların etkisi büyük oldu elbette.
1950?de, bugün bir yayınevi sahibi olan bir arkadaşımla birlikte başladığımız haftalık dergi işi üç sayı sonra fiyasko ile sonuçlandı. Bu işte tutturamayınca yine eski mesleğime, basın işçiliğine döndüm ve 1980 yılına kadar bu işte çalıştım. İstanbul Belediyesi Basın Yayın Müdürlüğü?nde raportörlük yaptım, bu işte çalışırken emekli oldum. Bu arada, 1950 yılından beri yazmayı, kitaplarımı yayınlamayı sürdürdüm. Bugüne kadar çeşitli yayınevlerince yayınlanan, hikâye, masal, piyes, roman, şiir kitaplarımın sayısı 40?ı aştı. Bir o kadar kitabım da yayınlanma sırasını bekliyor. Bu arada bazı hikâyelerim, masallarım yabancı dillere çevrildi, yabancı ülkelerde yayınlandı. 1975 yılında, Hürriyet Gazetesi?nin açmış olduğu fıkra yarışmasına kardeşimin adıyla katıldım ve üçüncülük ödülünü aldım. 1984-85 yılı, Sıtkı Dost Çocuk Edebiyatı Yarışmasında ?Her Çocuğun Kanadı Vardır? romanımla birincilik ödülünü aldım. 1986-1987 yılı, Milliyet Gazetesi-Abdi İpekçi-Dostluk ve Barış Ödülü-Şiir Yarışması üçüncülük ödülünü bir arkadaşımla paylaştım. Milliyet Gazetesi, Roman Yarışması, ?Grevden Sonra? romanımla mansiyon aldım. 1986 yılı, Yenice Gazetesi-Sabri Akay Şiir Ödülü?nü kazandım. ?Bir Çiçek Bin Çiçek? adlı piyesimle Sıtkı Dost birincilik ödülünü aldım. Piyeslerimden bazıları özel tiyatrolarda oynandı.”

Yapıtları:
Kuşlar Gibi (öyküler 1957)
Kıvılcım (öyküler 1959)
Dönüş (1968)
Grevden Sonra (roman 1976)
İnci (öyküler 1981).

Bir yorum

  1. Kitabı okuduğum zaman kendimden geçtim gerçekten var mı böyleleri sonra düşündüm. bi baktım etrafımdaki kişilerde aynı kitapda anlatılan şekilde oluyordu inanamadım ama daha sonra hak verdim cok güzel bir kitap ve sınırlı sayıda olması zor bulunması büyük bir kayıp olduğunu düşünüyorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir