Çeyrek asır, başeğmeden ve direnerek
Grup Yorum… bir zaman ve müzik devrimi…

1985 yılında, postalların tozuna tepki amacıyla kurulan grubun 25. yıla yayılan emeğinin, direnişinin ve müziğinin tarihini sayfalara dökelim istedik. Yalnız değiller, yalnız olmayacaklar, bunu bilsinler istedik. Grup Yorum, Cemo’yu duyup da ağlayanların, omuzlarına her daim bir el uzattıklarını bilsin istedik. Nâzım Hikmet de duysun, Pir Sultan da duysun ve bizler, devrimci bir tarihe mürekkeple yayılacak hoş bir ses bırakalım istedik. Haklıydık, kazanacaktık; müzik dizimiz de böyle başlasın dedik. Sözü uçurmadan yazıyı kirletmeden…

Orhan Kâhyaoğlu, 2003 yılında çıkan kitabını bilinen titizliğiyle baştan sona güncelledi, yeniledi, bölümler ekleyip çıkardı. Ortaya, 25. yıllık eksiksiz bir Grup Yorum belgeseli çıktı. Al gözüm seyreyle.
(Tanıtım Bülteninden)

Yalnızca bir müzik grubu değiller – Yücel Kayıran
(27/11/2010 tarihli Radikal Kitap Eki)

Grup Yorum?un protest müzik ya da ?devrimci müzik? geleneği içindeki ayırıcı özelliği; Selda?dan Sadık Gürbüz?e, Livaneli?den Ahmet Kaya?ya, kendisini devrimci ve/veya demokrat olarak tanımlayan sanatçıların, gerek kimi şarkıları nedeniyle gerekse konserleri nedeniyle, komünizm veya bölücülük propagandası yapmak ve/veya bu propagandayı yapan örgütlere destek vermekle suçlanmaları sonucunda, sanatlarıyla devrimci demokrat kimlikleri arasında yaşanılan gerilime son vermiş olmasında ortaya çıkar. Bu gerilim, söz konusu sanatçıların, devrimci demokrat kimlikleri nedeniyle, temelde ?hayır ben böyle bir propaganda yapmadım? savunusu yapmasını etik olarak engellerken, diğer taraftan böyle bir savunma yapılmaması nedeniyle de sanatının, ideolojik harekete ?angaje etmekle? suçlanması neticesi, sanatın özerkliğinin savunusunu yapamaması sonucunda kalmasını dile getirir. Bu gerilime, protest müziğin, 70?li yıllardan 2000?li yıllara kadar gelen süreçte yaşamak durumunda bırakıldığı trajik durum diyelim. Protest müziği, bu trajik yazgısından çekip alan grup, Grup Yorum olmuştur; ?örgütlü sanatçı?lığı üstlenmiş, sanatın özerkliği sorunundan ödün vermemiştir. Başka bir deyişle, Grup Yorum?un, ?protest müzik? ya da ?devrimci müzik? içindeki ayırıcı durumu, devrimci demokratik mücadeleye destek vermek değil, kendisini ?örgütlü sanat? olarak ortaya koymasında ortaya çıkmaktadır. Grup Yorum?un edimselliğine ait bir durumu dile getiren bir kavram olan ?korsan konser? kavramı, sanat ile devrimci muhalifliğin organik bileşenini dile getirmektedir. Grup Yorum?un yaygın imgesi, gençliği ve muhalifliği dile getirir. Grup?un hemen hemen her üyesi devrimci gençlik hareketi içinde siyasal uğraşlar veren genç insanlardan oluşmuştur. Grup?un yirmi beş yıllık geçmişi içinde, sürekli kadro değiştirmiş olması da, temelde gençliğe vurgu yapar. Grup?tan ayrılan üyelerin yerine gelenler hep daha genç sanatçılar olmuştur. Bu, zamanla, grubun müziği oluşurken kadro bakımından kendini hep başlangıç durumunda tutma, dolayısıyla başlangıcın dinamizmini daima yenileme anlayışıdır.
Grup Yorum?un yirmi beş yılını geride bırakmasını sağlayan şey, onun, sadece muhalif bir müzik hareketi olmasından değil, aynı zamanda, sanatsal bakımdan devrimci müzik geleneği içinde bir dönüm noktası olmasından kaynaklanır. Grup Yorum, protest müzik içinde ?ağlak? olana son vermiş ilk gruptur. Folklorik olanla yetinilmemiş, dahası folklorik olan senfonik olana dönüştürülmüştür. Dolayısıyla Grup Yorum?u, sadece devrimci müzik geleneği içinde değil, aynı zamanda 60?lı yıllardan günümüze gelen süreçte bütün Türk müziği içinde ayrıcı kılan özellik, grubun ?senfonik olanı? yakalamış olmasında ortaya çıkar. Senfonik olan söz konusu olduğunda, devrimci müzik içinde kuşkusuz akla gelen Zülfü Livaneli?dir. Ancak Livaneli?nin müziğindeki senfonik olan, senfonik orkestrayla ortaya çıkarken, Grup Yorum?da senfonik olan senfonik orkestrayla değil, sesin, senfonikleştirilmesiyle ortaya çıkar. Sadece çok seslilikle sağlanan bir durum değildir bu. Sesin, tiyatro sahnesinin mekân edilerek konumlandırılmasıyla da alakalı bir durum söz konusudur. Grup Yorum?un, ?tiyatro müziği? deneyimleri içinde şekillendiğini unutmamak gerekir. Ağlak olanı devre dışı bırakan da budur. Grup Yorum?un müziğinde türküyü söyleyen öznenin sesi, hüzünlü bir şarkıyı söylerken bile, kararlılık ile eminliğin yankılanması şeklindedir. Grup Yorum?un, daha dördüncü albümünde, Cemo/Gün Gelir?de (1989) yakaladığı bir durumdu bu.

Her türlü engellemeye rağmen
Grup Yorum?un bir diğer önemli özelliğiyse, toplumcu gerçekçi, sol duyarlılığıyla bilinen şairlerin şiirleri üzerine besteler yapmalarıyla bağlantısında ortaya çıkar. A. Kadir, Enver Gökçe, Ahmed Arif, Gülten Akın, Hasan Hüseyin, Ahmet Telli, Adnan Yücel, İsmail Uyaroğlu, Tuğrul Asi Balkar gibi genellikle 70?li yılların toplumcu gerçekçi şiiri, Grup Yorum tarafından şarkı sözü olarak bestelenmişti. Bu şiirlerin bestesi 70?li yılların devrimci algısını dile getirse de, Grup Yorum, getirdiği müziğin neliği bakımından 70?lerin değil, 90?lı yılların direniş algısını temsil eder. Grup Yorum üzerinde düşünmek, toplumcu gerçekçi şiir hakkında da düşünme imkânı vermektedir. Bu bakımdan dikkat çekici olan, toplumcu gerçekçiliği gelişimi ile Grup Yorum?u gelişimlerinin ters orantılı oluşudur. Grup Yorum?un müziği, her türlü engellemeye karşın gelişirken, toplumcu gerçekçi şiirin gerilemesi ve geri çekilmesi, üzerinde durulması gereken bir çelişkidir.
Bu ayrımları, Orhan Kahyaoğlu?nun ?Grup Yorum: 25 Yıl Hiç Durmadan? adlı kitabından hareketle yaptığımı belirtmeliyim. Kahyaoğlu, estetik ve poetik beğenisinden ödün vermeyen bir şairdir. Şiir eleştirmenliğinin yanı sıra, Jethro Tull, Bülent Ortaçgil, Caz ve Ötesi, Grup Yorum gibi beğeni türü bakımından birbirine ayrıksı duran çalışmalara imza atmış bir müzik kültürü adamıdır.

Ödün vermeden yirmi beş yıl
Kahyaoğlu?nun ?Grup Yorum? kitabı, grubun sadece albümlerinin, dolayısıyla sadece müziklerinin incelenmesini içermiyor, aynı zamanda her türlü polisiye baskı ve engellemelere rağmen, gerek siyasal muhalifliğinden ve gerekse sanatlarından ödün vermeden yirmi beş yılını tamamlayan grubun başına gelenlerin tarihini de inceliyor. Kahyaoğlu?nun kitabı, belgesel ve tarihsel bir niteliğe sahip.
Grup Yorum, bilindiği gibi, devletin huzurunu en çok bozan bir grup. Ancak Kahyaoğlu?na göre, devletin huzurunu bozan, gurubun kendisinden çok, türkülerine gösterilen büyük ilgi ve sevgidir. Bu ilgi ve sevgi, grubun sadece müziklerine yönelik değil, aynı zamanda siyasal tavırlarına da yöneliktir. Dahası, Grup Yorum, Kahyaoğlu?na göre, radikal bir tavrın yanında bir de idealizmi de simgelemektedir. İdealizm derken Kahyaoğlu?nun kastettiği, Yorum?un, parasal sorunları hep ikinci planda tutmuş olduğudur. Yorum?un birçok konseri, parasal niteliği değil, ?gönüllü? niteliği taşır.
Kahyaoğluna göre, Grup Yorum?u, ??örgütlü sanatçı? kimliklerinden vazgeçmeden, devrimci mücadeleden kopmayan, inançlı bir müzisyenler grubu? olarak tanımlamak mümkündür. Dolayısıyla Grup Yorum, Selda?dan Sadık Gürbüz?e, Zülfü Livaneli?den Ahmet Kaya?ya, devrimci demokrat sanatçıların, konserleri ve albümleri nedeniyle suçlanmakla yüz yüze geldikleri durumu, inançlarını inkâr etmeden yıkmış, aşmış, geçmiş tek gruptur.
Bu kitap, Kayhaoğlu?nun yönteminin de belirgin bir şekilde ortaya çıktığı bir eser. Kahyaoğlu?un, müzik eleştirmenliğinin ayırıcı özelliği, maddeci bir yöntem izleyişinde ortaya çıkmaktadır. Kahyaoğlu, epistemolojik veri hakkında konuşuyor, epistemolojik verinin taşıdığı şey hakkında değil. Bu yöntem, sesin ve sesi oluşturan enstrümanların belirlenmesini ve betimlenmesini öne çıkarıyor; sesin taşıdığı metafizik olan ile bu sesin tarihsel bağlamının anlamı sorunu, Kahyaoğlu?nun yönteminin dışında kalıyor.
Son olarak: Grup Yorum, hiçbir albümünün kapağına hiçbir müzisyenini taşımamıştır.
?Gurup Yorum? kitabı Can Yayınları?nın gençlik dizi içinden yayınlanmış; Grup Yorum hakkında yazılan bir kitap, belki de benim kuşağım için gençliğimize yazılmış bir kitaptır aynı zamanda.

Kitabın Künyesi
Grup Yorum (25 Yıl Hiç Durmadan)
Yazar: Orhan Kahyaoğlu
Yayınevi: Can Gençlik Yayınları
Basım Tarihi : 10 – 2010
Sayfa Sayısı: 248

Previous Story

Mezopotamya’nın Yıldız Şehirleri (Urfa, Nusaybin, Diyarbekir, Mardin, Erbil, Kerkük, Süleymaniye, Duhok) – Ephrem Isa Yousif

Next Story

Bilge Sokrates’in Ölümü – Jean Paul Mongin, Yann Le Bras

Latest from İnceleme

Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ