“Gülmek Bir Halk Gülüyorsa Gülmektir” – Müslüm Kabadayı

Önceki gün sendika.org?da Dikmen Vadisi Halkı?nın, bugün 12.30?da Barınma Hakkı Bürosu?nda dost kurum ve kuruluşlarla bir basın açıklaması ve dayanışma toplantısı yapacağı haberi verilmişti, bunu Sevda?ya söylemiştim ama o unutmuş. Biraz da rahatsız olduğu için geç kalkınca hazırlık yapmamız da son dakikaya kadar sürdü. Neyse ki zamanında vadideki barınma hakkı bürosunun bulunduğu yere, İlker Taksi?den Hacı bizi ulaştırdı. Kendisi de bir gecekondu mağduru, daha doğrusu yıkım kurbanı olan taksi şoförünün hikayesini dinledik önce. Bundan 30 yıl önce tapulu arsa olarak satın aldıkları yerin daha sonra tapunsun geçersiz olduğunu öğrendiğinde dünya başına yıkılmış, avukatlar, mahkemeler derken bir sonuç alamamış; üstelik Gökçek ekibinin gönderdiği yazıya boyun eğerek arsa üzerindeki kondusunu kendi elleriyle yıkmış. Şimdi kirada sürünüyormuş. Daha sonra Barınma Hakkı Bürosu?ndaki arkadaşlardan öğrendiğimize göre 2400 civarında Dikmen Vadisi 3. ve 4. Etap?ta gecekondusu olan aile varken 2005?te, değişik vaatler, tehditler, hileler ile bugün bu sayı 608?e gerilemiş. Bu bölgeye yaklaşık 30-50 yıl öncesinden beri yerleşen bu insanların komşuluk, akrabalık, iş ilişkileriyle oturdukları mekanın havası-suyu-yeşilliğiyle bütünleşene doğasına uyum sağlamış oldukları dikkate alındığında, ?Siz evinizi yıkın, biz size en kısa zamanda ev vereceğiz.? vaadine kanıp başka yerlere göç eden ailelerin perişan olduklarını görüştüğümüz birçok insan dile getirdi. Kimisi eşinden çocuğundan ayrılmış, kimisi hastalanmış, hatta intihar edenler bile çıkmış içlerinden. Doğrusu, AKP?nin 61. Hükümet olarak oluşturduğu yeni kabine için düzenlenen bakanlıklardan birinin adının Çevre Orman ve Şehircilik Bakanlığı olması ve bakan olarak da TOKİ?de ustalaşan Erdoğan Bayraktar?ın atanması, önümüzdeki dönemde Türkiye?nin tüm kentlerinde yeni rant alanlarının yaratılması ve buralarda birilerini zengin edecek yapılaşmalarla kentlerin çevresindeki tarım alanlarının daha çok tahribatının gündeme geleceğine işaret ediyor. Kent merkezlerindeki sit alanlarının imara açılmasının da bu adamlarca gerçekleştirilmeyeceğini kimse iddia edemez artık.
Ankara?nın akciğerleri olarak tarif edilen iki önemli hava koridoru var bildiğim kadarıyla; biri Çubuk Tarafından gelip Pursaklar?dan Ankara Ovası?na uzanan koridor, ki Çubuk Çayı bu koridoru takip eder, diğeri de Eymir-Mogan Gölü çöküntüsü üzerinden Gölbaşı hava koridoruna bağlanan Dikmen Vadisi. İlker Mahallesi?ndeki evimizden Ankara?nın her tarafını görmek mümkün olduğundan, bu iki koridorun ?kentsel dönüşüm? süreci başlatıldığından bu yana yüksek binalarla kapatılması nedeniyle AOÇ düzlüğünden başlayıp Sıhhiye-Kızılay-Mamak şeridi ile İskitler-Aydınlıkevler şeridinde her zaman bir kirli hava bulutu görülüyor. Bundan birkaç ay önce ODTÜ ve TMMOB yetkilileri, Meteoroloji Müdürlüğü ile Büyükşehir Belediyesi?nin açıklama yapmayarak halkı zehirli havayı teneffüs etmeye mahkum ettiğini, kirlilik oranının sınırı çok aştığını açıklamışlardı. Oturduğumuz yerden çıplak gözle biz, Ankara?nın hangi semtlerinde hava kirliliğinin yoğunlaştığını saptayabiliyoruz.
Bu değerlendirme ışığında Dikmen Vadisi halkıyla buluşmamıza dair izlenimleri paylaşmak istiyorum şimdi de. 2005?te örgütlü mücadeleye başlayan buradaki insanlar, aile-iş ilişkilerinin onlarca yılda biçimlendiği, çocuklarının ve torunlarının doğup büyüdükleri bu mahalleden koparılmak istemelerine isyan ediyorlar. Altı yıl sonra, ?Bizim buradan ancak cesedimiz çıkar.? diyecek kadar yaşadıkları toprağa bağlı olanlar, barınma haklarını sonuna kadar kullanmak isteyenler, rantiyecilerin tekerine çomak sokarak başka kent ya da semtlerde insanların barınma hakkına saldırılmaması için bu mücadelenin zaferle sonuçlanmasının gerekli, hatta zorunlu olduğunun bilincine varanlar bir arada kalmış. Barınma Bürosu?nun başında, bu mücadelede uzayan sakalıyla sembolleşen Tarık Çalışkan var. Gerçekten de duruşu, sakin ve oturaklı konuşması, soyadına yakışır çalışkanlığıyla mahallelinin doğal lideri olmuş. ?Biz burada tabutları hazırladık. Biz mi yoksa bize saldıranlar mı bu tabutlara girer, göreceğiz.? sözüyle durumun ciddiyetini, sorunun vahametini özetleyen Tarık Çalışkan, gerçeği dile getiren bu sözü nedeniyle yargılandığının da altını çiziyor.
?Emeği, onuru ve geleceği için mücadele veren; bu ülkeyi ve kenti rantçılardan daha çok seven Dikmen Vadisi?ne hoş geldiniz! Dikmen Vadisi Halkı? yazan pankartın önünde toplanan yaşlı,genç çocuk; kadın ve erkeklerden oluşan yüzlerce kişinin katılımıyla 7 Temmuz 2011?de bir basın açıklaması yaptılar. Basın açıklamasının şu bölümündeki son cümle çok önemliydi: ?1970-1980 li yıllardan beri bu bölgede yaşıyoruz; buranın yolunu yapan biziz, ağacını diken biziz, elektriğin kablosunu suyun borusunu döşeyen biziz; ancak şimdi bize, daha dün gelmiş işgalci muamelesi yapılıyor!
Üstelik bu günlerde bütün siyasetçiler ve başta iktidar partisi mensupları, hemen her fırsatta “uzlaşma”dan, “diyalog”dan söz ederken; iktidar partisinin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, Yukarı Dikmen Vadisi’nde yıllardır yaşanan toplumsal sorunu, işte bir kez daha yıkım ve şiddet ile çözmeye kalkıyor. Kendi halkını, yurttaşını düşman bellemek de nedir?? Kendi yurttaşını ?düşman? görmek, ancak Proudhon?un ?Mülkiyet hırsızlıktır? sözünü doğrulayan rantçılara mahsus olabilir. Onlar için tek güç ?kâr?dır, sermayedir. Halk deyimiyle ?para tanrıları?dır.
Burada yaşayan insanlar ise, ?paranın tanrı olmadığı?nı kanıtlarcasına, bahçelerine diktikleri eriklerin, kirazların meyvelerini bizimle paylaştılar. Dönüşte yol üzerinde konuk olduğumuz Ardahan?ın bir köyünden gelip buraya 1970?lerde yerleşmiş Bingöl ailesinden Gülyaz hanım, eskiden buralar cennet gibiydi, her taraf yemyeşil ve cıvıl cıvıldı. Şimdi azaldık ama buraları ölürüz de terk etmeyiz.? diyordu. Gerçekten de buradaki hangi eve baksanız, önünde güller, asmalar, meyveler size gülümsüyor. Capcanlı bir doğa, Çankaya?nın, diğer beton yığınına dönmüş semtlerin ne denli doğadan kopuk bir hayatla kuşatıldığını açıkça ilan ediyor. Yine burada tanıştığımız Malatyalı Şahin ve Siverekli Mehmet beylerin emekçi sıcaklığıyla sundukları çaylar eşliğinde yaptığımız samimi söyleşiyi, hangi lüks binaların birbirinden kopuk dairelerinde bulabilirsiniz? Kümesten çıkan tavuk ve horozlarla oynayan Mehmet Ali adlı çocuğun bedenindeki coşkuyu, hangi apartmana hapsolmuş çocukta bulabilirsiniz? Bunlar, doğadan ve sıcak insan ilişkilerinden kopuk daracık yaşantılara mahkum edilen insanların neden edilgen olduğunu da sorgulamamıza olanak sunan görüntülerdi doğrusu.
Dikmen Vadisi halkı, Erdoğan Bayraktar?ın bakan olacağı Çevre Orman ve Şehircilik Bakanlığı döneminde, tüm kentlerde daha yoğun biçimde sürdürüleceği aşikar olan ?kentsel dönüşüm? rantiyesine karşı, barınma hakkının önemini tüm ülkeye hissettirebilecek bir mücadelenin de sembolü olmuş durumda. Onların bu mücadeleyi kazanmaları, kent yoksulların geleceği açısından da çok önemli. Tam da bu noktada Edip Cansever?in ?Mendilimde Kan Sesleri? şiirinde betimlediği, insanın biraz da yaşadığı yere benzemesi usumuza düşmeli. Ve hepimizin vicdanını, bilincini şu dize kuşatmalı: ?Gülmek, bir halk gülüyorsa gülmektir?

Müslüm Kabadayı

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Fizik-Ötesi/?İdeolojinin Yüce Nesnesi? (*) – Nejdet Evren

Next Story

Edebiyat Deyince Anımsanan(lar) – Temel Demirer

Latest from Makaleler

Van Gogh’un kitap tutkusu

Geçtiğimiz haftalarda Paris’in izlenimci koleksiyonuyla ünlü Musée d’Orsay, Antonin Artaud’un Van Gogh: Toplumun İntihar Ettirdiği kitabından yola çıkarak yazar ile ressamı, Artaud ile Van

George Orwell’a ilham veren kitap: Biz

George Orwell‘ın 1984’ünü neden sevdiyseniz, Yevgeni Zamyatin‘in Biz‘ini sevmeniz için en az 1984 kadar nedeniniz var. Üstelik Biz, 1984’ten çok daha önce, 1920 yılında
Go toTop