Güneş sisteminde güneşin mi yoksa dünyanın mı merkez olduğu neden önemli?

Din ile bilim arasındaki ilk meydan savaşı güneş sisteminde güneşin mi yoksa dünyanın mı merkez olduğu konusundaki uzlaşmazlıktan çıkmıştır.

Dünyanın döndüğünü savunan ilk astronomi bilgini MÖ. III. yüzyılda yaşayan Samos’lu Âristharkos’tar. Galileo gibi o da dine karşı saygısızlıkla suçlanmıştır.

Copernicus (1473 – 1543), “Göksel Cisimlerin Dönüşleri Üstüne” adlı eserinde Güneş merkezli sistemi kanıtlamadan ileri sürmüştür. Astronomi biliminde ikinci büyük adımı alan Kepler (1571 – 1630) dir. Kepler hiç bir zaman kiliseyle çatışmaya girmemiştir. Danimarkalı Tycho Brahe’nin yıllar süren gözlem ve belgelerinden yararlanma olanağını bulmuştur ve bu sayede gezegenlerin güneş çevresinde bir elips çizerek döndüklerini ve güneşin odaklardan birinde bulunduğunu öne süren birinci yasası ile bir gezegeni güneşe birleştiren doğru parçası eşit zaman aralıklarında eşit alanlar tarar diyen ikinci yasasını 1609 yılında yayınlamıştır. Kepler üçüncü yasasını 1618 de yayınlar. Keplerin üç yasasının bilim tarihinde başka ve daha büyük bir yeri vardır. Kepler’in yasaları Nevvton’un yerçekimi yasasının kanıtlanmasına olanak hazırlamışlardır.

Galileo Galilei (1564 – 1642), gerek bulguları ile gerekse Engizisyonla çatışmayı göze almasıyla çağının en dikkate değer bilim adamıdır. Galilei’nin büyük değeri, vardığı her sonucu matematik formüllere aktarabilen bir güç yardımıyla, hem deneysel hem de mekanik konudaki ustalığını birleştirmiş olmasıdır. Cisimlerin hareketlerini yöneten yasaların (dinamiğin) incelenmesi onunla başlamıştır. Pisa’daki eğri kulede yaptığı deneyle cisimlerin serbest düşme yasasını bulmuştur.

Galilei’nin başını daha büyük derde sokan şey teleskop olmuştur. Bir Hollandalı’nın böyle bir araç bulmuş olduğunu işiten Galilei aynı aracı yapmayı başarmış, hemen ardından birçok yeni gökbilimsel gerçek bulmuştur; Ayın yüzeyinin kusursuz ve pürüzsüz değil, kayalıklı dağ ve vadilerle kaplı olduğu görülür. Geleneksel öğretinin gök cisimlerinin yediden fazla (güneş, ay ve beş gezegen) olamayacağı savı, Jüpiter gezegeninin çevresinde Kepler yasalarına göre dönen dört uydusunun saptanması ile bir anda geçerliliğini yitirir.

Kilise adamları Galileo’nun dünyanın güneş çevresinde döndüğü iddiasının Kutsal Kitap’da yer alan Yeşu’nun Güneşe hareketsiz durma emri yolundaki beyanlara ters düştüğüne dikkat çektiler. Engizisyon toplandı ve aldığı karar bilim tarihinde çok önemli bir belgedir.

1. Güneşin evrenin merkezi olduğu ve yerinden hareket edemeyeceği düşüncesi saçmadır, felsefe bakımından asılsız, dine ve Kutsal Kitapça da açıkça aykırıdır.
2. Dünyanın evrenin merkezi olmadığı, günlük hareketle döndüğü saçmadır, felsefe bakımından asılsızdır, teoloji bakımından da imanda yanlış ve temelsizdir.

Galileo 26 Şubat 1616 günü yargıçların buyruğunu yerine getirdi. Copernicus’un görüşlerini benimsemeyeceği, sözle ya da yazıyla öğretmeye kalkışmayacağı konusunda ant içerek söz verdi. Giardino Bruno’nun diri diri yakılmasının üzerinden 16 yıl geçmişti. Papanın buyruğu üzerine, yerin döndüğünü söyleyen bütün kitaplar yasak edildi.

Galilei yine de iyimser bir adamdı, bütün bu süre içinde aptallara aldırmadan düşüncelerini geliştirdi. “Dünyanın İki En Büyük Sistemi Üzerine Konuşmalar” adlı kitabını yazmaya başladı, 1630’da bitirdi. Başarılı bir kitaptı, bütün Avrupa’da kapışılarak okundu.

Bunun sonucunda Galilei, bir kez daha Roma’ya çağrıldı. Roma’ya varır varmaz zindana atıldı, türlü işkencelerle sözlerini geri almaya zorlandı. Sonunda Galilei herkesin önünde diz çöküp düzenlenmiş olan bir yazıyı okuyarak,

“Bütün işlediğim yanlışlardan dönüyorum, bütün dinsizce davranışları lanetliyorum. Gelecekte yazı ya da sözle, üzerime böyle bir şüphe çekecek hiçbir düşünce ileri sürmeyeceğime de söz veriyorum.” dedi.

Kilise, denetimi altında bulunan bütün bilginlerle eğitim kurumlarının, Copernicus sistemini öğretmelerini yasak etti. Yer’in döndüğünü öğretmek 1835 yılına değin baş yasaklardan sayıldı.

Galilei,1642’de öldü.

Galileo Galilei, hem Aristoteles’i hem de Kutsal Kitabı şüphe ile karşılamış, bu yolla ortaçağ bilgi kalesini yıkmıştır. (Russel; 1962, 1972).

Russel’in yazdığı gibi; ”Bilim adamlarının ve bilimsel bilgiye değer veren herkesin açıkça üstüne düşen görev, eski biçim zorbalıkların yok olup gittiğine bakarak, birbirlerini kutlamak değil, ama zorbalığın yeni biçimlerine yiğitçe başkaldırmaktır. Dogmalarının eleştirilmesine katlanamayan bir rejimin yeni bilgilerin bulgulanmasına engel olacağı gözden uzak tutulmamalıdır. Aydınca düşünme özgürlüğüne kişisel açıdan önem verenler, bir toplulukta azınlıkla olabilirler. Ama geleceğin en önemli kişilerinin bu azınlığın içinde olduklarını unutmamak gerekir.” (Russel, 1972, s. 231).

Kaynaklar:
1.Din ile Bilim – Bertrand Russel
2. Bilim ile Din Arasındaki Bitmeyen Kavga – Prof. Dr. Atık Bulu

Matematiksel

Previous Story

Dil zaman algımızı nasıl değiştiriyor? – Panos Athanasopoulos

Next Story

Türler ve Türlerdeki Geometri

Latest from Bilim

Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ