Güneşin Ağladığı Gün / Maraş 78 Katliamını Yaşayanlar Anlatıyor ? Fikret Güneş

Fikret Güneş ?Güneşin Ağladığı Gün?de, 1978 Maraş katliamını, onu birebir yaşayanların anlatımlarına yer veriyor. Katliamdan kurtulanların, ?Güneşin ağladığı gün? dediği o gün, resmi kaynaklara göre 111, resmi olmayan kaynaklara göre ise binin üzerinde insan vahşice öldürülmüştü. Çalışması için Londra?dan Maraş?a, Pazarcık?tan Mersin?e uzanarak çok sayıda insanla görüşen Güneş, insanın kanını donduracak bir katliamda yaşananları, adım adım izliyor. Ellerine Kuran alan, sokaklarda yakaladıkları insanlara namaz kıldıran ve kelime-i şahadet getirten linççilere dair her yaştan insanın anlatımlarının yer aldığı kitapta, okumak için Maraş?a gelen Alevi bir çocuğun tanıklığı da yer alıyor.

Katilam tanıklarının konuşturulduğu kitapta, bir tanık o gün yaşananları şöyle özetliyor:
?Hani gökte bulutlar toplanır ya; küme küme, ortalık kararır, sonra şimşekler çakar, gürültüler bütün alemi tedirgin eder, insanlar kaçar, sığınacak yer arar. Boşalır gökyüzü, seller silip, süpürür; geride korkunç bir boşluk kalır. Bizim de durumumuz tıpkı bir sel baskınının ardında kalan hüzündü, çaresizlikti.?

Bir başka tanık ise, katliamı şöyle ifade ediyor:
?Gözlerim bir şey görmüyor, daha önce bembeyaz olan ova kararmıştı. Nasıl olduysa bilmiyorum kendimi arabanın içinde buldum; köye gelmişiz.. Sabah, doğanın o güzel renklerini taşıyan güneş, karalar bağlamıştı.. Çevreme bakındım; doğadaki her şey ama her şey kapkaranlıktı. Herkes karalar giymişti. Herkes ağlıyordu. Yüzümü güneşe doğru çevirdim; güneş de ağlıyordu. Siz güneşin ağladığını hiç gördünüz mü? O gün güneşin ağladığı gündü..?

KİTAPTAN BİR BÖLÜM
(Fikret Güneş?in ?Güneşin ağladığı gün? adlı kitabından canlı bir tanığın anlatımıdır.)
Kahvaltıdan sonra annem banyoya girmemizi istedi. Genellikle biz cumartesi günleri banyo yapardık. Ben ve ablam banyoya girdik. Başıma bir tas su döktüm, daha başımı sabunlamamıştım ki pencere camını kırarak içeri atılan bir ateş benimle ablamın arasına düştü. O anda evin bütün duvarları vurulmaya başlandı. Ev adeta sallanıyordu, ev başıma yıkılıyor zannettim. Annem hemen banyoya gelerek: ?Çabuk giyinin, ortalık ana baba günü!? dedi. Nasıl giyindiğimi hatırlamıyorum. Kendimi dışarıda buldum. Gece giydiğim pijamalarımı üstüme çekmişim.Evin etrafı olduğu gibi çevrilmişti.
Yüzlerce insan; ellerinde baltalar, sopalar, satırlar, taşlar vardı. Ellerindeki Kur?an?ı havaya kaldıran sakallı birisi kitleye nutuk çekiyor, bir şeyler söylüyordu. O konuştukça hep bir ağızdan ?Koministler Moskova? ya, Aleviler?e ölüm!? şeklinde bağırıyorlardı. Üzerimize yağmur gibi taş yağmaya başladı. Biz taşlardan korunmak için tekrar içeriye kaçtık. Babamın ruhsatlı bir tabancası vardı. Mermileri doldurdu, pencerenin önündeki kanepenin üzerine çıkarak dışarıya doğru uzattı. Annem hemen elinden tuttu. ?Ateş etme, tahrik olurlar. Biraz bağırır, çağırır çeker giderler? dedi. Dışarıdaki sesler gittikçe yükseliyordu. ?Komünistlere ölüm, Kızılbaşlar?a ölüm!? Babam, pencerenin önündeki kanepede dışarıyı gözetliyordu. Elindeki silahı da kanepenin altına sakladı. Pencerenin camları daha önce atılan taşlarla zaten dökülmüştü. Atılan taşlar odaya doluyordu, perde bir ileri bir geri sallanıyordu. Annem babamın kolundan çekerek: ?Öldürecekler bizi? dedi.
Perde aralanınca, biraz önce ekmek aldığım bakkal Cuma?yı elinde silah kalın bir kitapla gördüm. Herhalde elindeki veresiye defteridir, veresiyelerini toplamak için kalabalığın arasına karışmış diye düşünürken, onun da diğerleri gibi evimizi taşladığını gördüm!
Korktum, bir planın olduğunu bakkalın sabahki konuşmalarından anımsadım. Bakkalın böyle bağırmasına, komünistlerden, Ecevit ve Türkeş?ten slogan atmasına bir anlam veremedim. Çünkü bizim ona bir zararımız olmamıştı. Bütün bağıranların arasından bana sanki yalnız Bakkal Cuma?nın sesi geliyordu. Sanki kulağımın dibinde bağırıyordu: ?Kızılbaşlar?a ölüm. Maraş ovası Müslüman yuvası!? O an her şeyi unuttum, kafam bakkala takıldı.
Saldırganlar gazlı bezleri tutuşturarak içeriye atmaya başladı. Annem ve babam onları tekrar dışarıya attılar. Babam biz kızları önüne katarak tuvalet ile banyo arasındaki penceresiz, odun koyduğumuz depoya götürdü ve üzerimize kapıyı kapattı. Orası daha güvenliydi. Orası taşlardan, silah ve yangından etkilenmezdi. Benimse kafam hâlâ bakkal Cuma?daydı; insanları böylesine birbirine düşman yapan neydi? Hiçbir şey anlamıyordum, adeta şaşkındım. Biraz sonra babam annemi de yanımıza getirdi. ?Sakın buradan ayrılmayın? dedi ve gene kapıyı kapattı. Annem yerinde duramıyor, dakikada bir odunluğu terk edip babamın yanına gidip geliyordu. Bazen de babam yanımıza gelerek: ?Korkmayın onlar şimdi gidecekler? diyordu.
Bir ara babamın birileriyle konuştuğunu işittim. Kapı açık kalmıştı. ?Tamam teslim oluyoruz. Yalnız namusuma dokunmayacağınıza söz verin!?dedi. Ara salondaki perdeler, divan ve kilimler tutuşmuştu. Ortalık dumandan görünmüyordu. Bir daha yanımıza gelen babamın üstü başı kan içindeydi. Sol elini göbeğinin üzerine koymuş, parmak aralarından kanlar akıyordu. Sağ elindeyse silahı vardı.
?Korkmayın hiçbir şeyim yok, elimi yaraladım? dedi. Babamın rengi gitmiş, yüzü sapsarı olmuştu. Epey kan kaybettiği belliydi. Babam tekrar ara salona geçti adeta bağırıyordu:
?Çoluğumla, çocuğumla teslim oluyorum. Bize dokunmayacağınıza dair bir garanti verir misiniz?? dedi. Fakat onu kimse dinlemedi. O an içeriye saldırganlar doldu, bağıran bağırana, eşyaları kırıp döküyorlar, birileri eşyaları dışarıya fırlatıyordu. Babam : ?Teslim olduk daha ne istiyorsunuz? dedi. O an biz de bulunduğumuz yeri terk ederek salona gelmiştik. İçeriye giren çocuk yaştaki birisi babamın elindeki silahı aldı ve yanındakiler sopalarla babamın sırtına, kafasına vurdular. Babam yere yığıldı.İçlerinden birisi: ?Teslim aldık, ateş etmeyin, bizleri vurursunuz? diyerek dışarıdakilere bağırdı.
Birkaç silah sesi geldi; babam yerde kıvrandı. Saldırganlar gözlerimizin önünde babamı vurdular. Babam kanlar içerisinde yerde kıvranırken, yangın her tarafı sarmıştı. Saldırganlar ateşten korunmaktan olsa gerek salonu terk ettiler. Annem babamın üzerine çullanmış, durmadan ?Süleyman! Süleyman! Diye bağırıyordu,fakat babam hiçbir tepki vermiyordu. Sağımızda solumuzda alevler yükselmiş, yanan kilimin üzerinde yatan babamın bedeni de tutuşmaya başlamıştı. Ev tutuşup, alevler, dumanlar dışarıya çıktığı halde, saldırganlar hâlâ içeriye gazlı bez atıyorlardı, ellerinde sopalarla bizim dışarıya çıkmamızı engelliyorlardı. Babamı çeke çeke dışarı çıkardık. Saldırganlar sopalarla kafamıza, sırtımıza vuruyorlardı. Alevlerle sopalar arasında bir tercih yapmak zorundaydık. Biz babamı dışarı çekerken: ?Bırakın yansın, o Kızılbaş?ı toprak bile kabul etmez? dediler.

Kitabın Künyesi
Güneşin Ağladığı Gün / Maraş 78 Katliamını Yaşayanlar Anlatıyor
Fikret Güneş,
Belge Yayınları,
anı,
Basım Tarihi : 01 – 2010
268 sayfa

Bir yorum

  1. Ülkemizde değil dünyanın hiçbir yerinde bir daha yaşanmasın o kara günler.
    Alıntılar özensiz seçilmiş.
    280 sayfalık kitaptan alıntı yapılırken aynı bölümleri iki kez yer vermeye gerek var mı?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir