Hacerler – Zafer Köse

Onlar hapishanelerde isyan çıkarmadılar. Silahları falan yoktu. İtirazlarını dile getirmek için açlık grevi dışında bir çareleri de yoktu.
Devletin denetimde, can güvenlikleri de yasalarca devlet sorumluluğunda olan mahkumlardı.
19 Aralık 2000’de, 20 cezaevinde “Hayata Dönüş Operasyonu” düzenledi devlet. 32 kişiyi öldürdü.
Hacer Arıkan, sağ kurtulanlardan biri.

“Hastanede aylar boyunca bakıma muhtaç kaldım. Zaten ayağa kalkamaz durumdayken, ayağımdan zincirle yatağa bağlı tutuluyordum.”

Peş peşe 8 ameliyat geçirdi. 4 ay sonra ilk kez aynada yüzünü gördü. Yıkılmadı.

“Ama hastaneden çıkınca, beni gören sokaktaki çocukların kaçması üzerine yıkıldım… Sonraki günlerde tek bir şeye sevindim; çocuğumun olmamasına.”

Evet, böyle sarsıcı günler yaşadı Hacer, psikolojik açıdan da böyle zorlu süreçlerden geçti. Ve elbette, bütün bu zorlukları aştı; kendisine yakışan kararlı bir tavırla, onurla, dirençle hayatına devam etti. Ediyor… Devrimin güzel yüzü Hacer!

***

Bu yaşananların temelinde, devletin hapishaneleri F tipi haline getirme kararına tutsakların karşı çıkması yatıyordu. Konu mutlaka çeşitli yönleriyle ele alınmalı. Bu yönde bazı çalışmalar da yapıldı. Burada iki küçük örnek sunmak istiyoruz.

Birincisi, “Hayata Dönüş Operasyonu” ile ilgili, o günlerde basında neler yazıldığıyla ilgili küçük bir özet.

İkincisi ise, Semih Sökmen’in yayına hazırladığı Sessiz Ölüm kitabı.

Zafer Köse
zaferxkose@gmail.com

BASINDA:

19-22 Aralık 2000 tarihleri arasında 20 cezaevine eşzamanlı olarak düzenlenen ve toplam 32 kişinin öldüğü ‘Hayata Dönüş’ operasyonu, o günlerde medya tarafından da “hayata dönüş” olarak görüldü.
Operasyona ilişkin Milliyet’in Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Yılmaz “Sahte oruç, kanlı iftar” başlığını atmakta sakınca görmemişti.

Hürriye operasyonu “Devlet Girdi” manşetiyle vermiş, “suçluları” da “Telefonla Yak Emri/ Lider Talimatı: Bir Arkadaş Kendini Yaksın”haberleriyle ilan etmişti.

Dönemin Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, “Hükümetin bu operasyona verdiği, ‘Hayata Dönüş’ adı dün gerçek anlamını buldu” diye yazdı. Aynı gazetede Cüneyt Ülsever “Cezaevi Operasyonlarında Hükümeti Destekliyorum” başlıklı yazısında operasyonda gösterilen “fedakarlık, sevk ve idare becerisi, dirayet”ten dolayı devlet yetkililerini kutluyordu.

Emin Çölaşan da “İnsan Hakları” yazısında “işi gücü vatan ve millet düşmanlığı yapmak olan ‘’insan hakları soytarıları’’ cezaevlerinde yaşanan üzücü olaylardan sonra yine ters taraftan ses veriyorlar!” diyordu.

Güneri Civaoğlu “Zorunluydu” başlıklı yazısında Bülent Ecevit’i övüyor, dönemin İçişleri Bakanı Sadrettin Tantan’dan alıntıyla “hapishanelerde derebeylik görüntüsünün sona erdirilmesi için hazırlıklar” yapıldığına değiniyor,buluslararası insan hakları gözlemcilerini operasyon nedeniyle Türkiye’ye geleceklerinden kuşku duymaksızın uyarıyordu: “Onlar [uluslararası insan hakları çevreleri] da, müdahalenin insani ölçütler dikkate alınarak gerçekleştiğini görmeliler.”

Sabah’tan Güngör Mengi “Devlet Uyandı” yazısında “harekat adalet bakanının dediği gibi ‘insan hayatını kurtarma operasyonu’dur” diyordu.

Zaman Ramazan’a denk gelen operasyonu “Sahur Operasyonu” başlığıyla verirken, gazetenin yazarı Tamer Korkmaz “Nihayet” başlıklı yazısında operasyonun aslında geciktiğini yazıyordu. (BT)

(Kaynak: www.bianet.org)

***

SESSİZ ÖLÜM

Yönetmen Hüseyin Karabey 2000 yılında Türkiye’de F Tipi Cezaevleri ilk kez kamuoyunda tartışılmaya başladığında, Adalet Bakanlığı tarafından bir modernleşme ve ıslah olarak sunulan uygulamanın gerçek mahiyetini araştıran bir film yapmaya karar verdi. Bunun için Frankfurt’tan Bilbao’ya, Belfast’tan Bolonya’ya Avrupa’nın çeşitli merkezlerinde, hücreye kapatılarak sosyal ve duyusal tecride maruz bırakılmış siyasi mahkumlarla konuştu. Sonunda Sessiz Ölüm filmini gerçekleştirdi, ödül aldı ve belli ki çeşitli ödüller toplamaya devam edecek.

Filmiyle aynı adı taşıyan bu kitabında ise uzunlukları nedeniyle orada yer veremediği orijinal video röportajlarını tam haliyle okuyacaksınız.

İlk elden tanıklıklar bunlar. Tanıklık, her türden inkar, demogoji ve yanlış bilgilendirmeyi, bilgisizliği ve toplumun bilme hakkının gaspını bozuma uğratan varlıklarıyla oradalar: “Öldürme”nin beyaz, temiz, modern tekniğini anlatıyorlar…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir