Hadi Başlayalım – Zafer Köse

Sevgili Kardeşim,

Sorumluluklarını yerine getiren bir öğrenci gibi görünmek için ne güzel yollar bulmuşsun! Geliştirdiğin yöntemlerle öğretmenlerini nasıl yanılttığını öğrendikçe, mecburen biraz kaşlarımı çattım, ama inan ki içimden hep gülümsedim.

Hele Din Bilgisi dersinde… Demek, duaların sadece ilk yarılarını ezberledin, öyle mi? Öğretmen sınava kaldırınca, kendinden emin ve hızlı bir şekilde okumaya başlıyorsun;sonuna kadar ezberlediğine inanan öğretmen, bir başka duanın ismini söylüyor. Sen de aynı hızla sonraki duaya geçiyorsun. Böylece, duaların yarısını ezberleyip puanın tamamını alıyorsun.

Peki, doğru mu bu yaptığın? Eh, şimdilik doğru diyelim.

Başka birçok alanda da tembellikle iç içe geçen bir yaratıcılık sergilemen, bana hep şirin görünüyor. Örneğin, telefon mesajı yazarken veya internette canlı sohbet yaparken sözcükleri kısaltman, yeni sözcükler uydurman…

Büyüklerimiz böyle davranışlarına genellikle (senin deyiminle) gıcık oluyorlar. Olsun, bence çok sakıncası yok. Ama konuşma biçiminde, forumlara eklediğin yazılarda, kağıt veya elektronik mektuplarda da böyle şeyler yapman, doğrusu pek hoş olmuyor.

Tamam, hemen kesiyorum; eleştirilmeyi sevmediğini biliyorum. Sitem de etmeyeceğim sana. Biliyorum, sen çabuk sıkılırsın. Filmleri de sahneleri çok çabuk değişecek şekilde çekiyorlar artık sen sıkılmayasın diye. Reklamlar, internet siteleri, her şey senin hızı sevmen dikkate alınarak hazırlanıyor.

Yoksa öyle ürünler mi neden oluyor senin hızı sevmene?

Neyse, şimdi derin konulara girmeyelim, değil mi? Dilinin ucuna geldiğini tahmin ediyorum, sesini duyar gibi oluyorum: ?Edebiyat yapma?.

Biliyor musun, hayatın hızı değişse de, bazı davranış özellikleri kaybolup yerine birçok yeni alışkanlık gelse de, senin de sıkça kullandığın ?edebiyat yapma? sözünün yaygın biçimde kullanılması pek değişmiyor bu memlekette. Edebiyatın hayatta pek gerekli olmadığı, okulda zorunlu olarak görülen bir ders ve sonraki yıllarda hep ?zamanım yok? mazeretiyle geçiştirilen bir ?boş zaman uğraşı? olduğu düşüncesi, kuşaklar boyunca aynı kalıyor.

Kuşaklar boyunca değişmeyen bir nedeni olmalı bunun. Eğitim sistemi olabilir mi? Onca yöntem ve müfredat değişimine rağmen özünde değişmeyen; eğitim veren anlayış için uygulanan, hammadde olarak gördüğü öğrenciyi yetersiz öğretmenlerin eline teslim edip kendi anlayışına uygun biçimde şekillendirmek isteyen eğitim sistemi…

Bizim okullardaki edebiyat dersi olmasaydı, herhalde edebiyatı daha çok severdim.

Aslında eğitim sisteminin bu kadar başarısız olmasını, senin edebiyat dersini ve başka birçok dersi sevmeyişini çok da büyütülecek sorunlar olarak görmüyorum. Bir açıdan bakınca, bu durum umut verici olarak görülebilir. Onların istediği gibi olmuyorsun sonuçta.

Okuldaki sorunları halletmenin, sınıf geçmenin bir yolunu nasılsa bulursun. Hayata atıldığında, çevrende, çok kitap okumuş ve kültürlü bir kişi olarak tanınmanın kolay yolunu da ben sana göstereyim mi?

?Yüz Yılın 100 Türk Romanı? var ya, Fethi Naci?nin kitabı, al onu oku. Epeyce kalın ama ne yapalım, onlarca kitap okumuş gibi hava atmak için biraz katlanacaksın.

Fethi Naci?ye göre, yazınsal nitelik açısından ilk gerçek Türk romanı, 1900 yılında yayımlanmış olan Aşk-ı Memnu. Evet, şu dizisi olan roman. Halit Ziya Uşaklıgil?in…

100 roman hakkındaki yazıları okudukça, birçok yazarı ve kitabı okumuş gibi olacaksın. Çünkü Fethi Naci, ele aldığı romanları hem özetliyor, hem dilini ve anlatım biçimini tanıtıyor hem de geniş açılardan bakarak yorumluyor.

Böylece, hayatın boyunca onlarca kez boynunu büküp ?aslında okumayı çok severim ama hiç boş zamanım yok? demek zorunda kalmayacaksın. Üstelik kitabın başındaki uzun önsöz sayesinde, genel olarak edebiyat ve Türk roman tarihi üzerine söyleyecek sözlerin de olacak.

Sadece bir iki hafta boyunca, ?serbest? zamanını bu şekilde kullanıp, bir ömür boyu hava atmanın yolunu gösteriyorum sana, daha ne istiyorsun! Din dersinde bulduğun çözümden alışkınsındır…

Ha, bu arada Fethi Naci?nin tanıttığı ve eleştirdiği kitapları da okuma isteği duyarsan, önsözdeki konular ilgini çekerse, hiçbir fayda beklemeden, sadece okumanın mutluluğunu yaşamak için okumaya devam etmek istersen, hatta bir süre sonra, yeni çıkan kitapları da takip etmeye kalkarsan, karışmam.

Ben buradayım; bir süre bu sayfalarda okuyup yazacağım. Bir kitaptan yola çıkıp düşüncelerimi paylaşacağım. Sen de buralarda olursan sevinirim. Hatta yorumlarınla bana yol göstermeni, bir de okuduğun kitaplar hakkında görüşlerini bildirmeni beklerim. Birlikte düşünürüz, bakarsın yeni düşünceler üretiriz.

Düşüncelerimizi büyüklerimiz belki vulgarize bulacak, sevmeyecek. Olsun, biz bizeyiz burada. Hem eğlenelim hem de biraz sorumluluklarımızı yerine getirelim.

Zafer Köse
zaferxkose@gmail.com

Sanat Cephesi, sayı:35, 2010

***

Yüz Yılın 100 Türk Romanı, Fethi Naci, 635 sayfa, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2009 (ilk baskısı 1999, Adam Yayınları)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir