Hakan Savaş’ın dikkat çeken çalışması: “Sinema ve Varoluşçuluk”

Hakan Savaş?ın ?Sinema ve Varoluşçuluk? başlıklı çalışması, okuyucuya bir yandan felsefe ve sinema arasındaki yakın ilişkiyi yakından görmesinin yolunu açarken felsefi eleştirinin sinemanın gelişimine sağladığı katkıyı gösteriyor. Kitabı, Haluk Erdem değerlendirdi…

Felsefe ve sinema ilişkisine varoluşçuluk açısından bakış

Sinema ve Varoluşçuluk başlıklı kitap üç bölümden oluşuyor: ?Eleştirinin Görevi ve Felsefi Eleştiri?, ?Varoluşçuluk ve Düşüncenin Dramı? ve ?Sinema ve Varoluşçuluk.? Özünde bir değerlendirme çabası olan eleştiri denilince ön plana çıkan bakış felsefi eleştiridir.Octavio Paz, Stefan Zweig, Berna Moran, Nermi Uygur, İoanna Kuçuradi, Sıtkı M. Erinç ve Afşar Timuçin gibi felsefe ve sanat dünyasının önemli temsilcilerinin eleştiri üzerine dile getirdiklerinden yararlanan Hakan Savaş ?resimden sinemaya, romandan tiyatroya, şiire kadar tüm bir yirminci yüzyıl sanatının ve sanatçılarının dile getirmeye çalıştıkları şeyin, özünde insanın özgürlüğü ve bu özgürlüğün yitirilişi (yabancılaşma) sorunuyla ilgili?? olduğu sonucunu çıkarır (1). İnsanın kendisini arama çabasına girmesiyle sanatın insanın özgürlük sorununa yönelmesi beraber gider.

VAROLUŞÇULUĞUN ASIL KÖKENİ

?Varoluşçuluk ve Düşüncenin Dramı? bölümünde yazar, varoluşçuluk düşüncesinin kaynaklarını ve temel problem alanlarını inceler. J. P. Sartre, A. Camus, Merlau-Ponty, Simone de Beauvoir, Gabriel Marcel gibi Fransız düşünürler, varoluşçuluk sahnesinde ön plana çıksa da Bryan Magee?ye göre varoluşçuluk gerçekte Fransa?da değil, Almanya?da ve İkinci Dünya Savaşı?nı değil, Birinci Dünya Savaşı?nı izleyen dönemde başlar. Bu açıdan bakıldığında akımın öncüsü Sartre değil, Heidegger ve Karl Jaspers?tir. Varoluşçu sayılan Kierkegaard, Heidegger, Marcel, Jaspers, Sartre, Nietzsche gibi filozofların üzerinde anlaştığı bir ilkeler topluluğu olmasa da Copleston?a göre varoluşçulukta dikkatler, özgür ve sorumlu özne üzerine çekilmiştir. Varoluşçu felsefenin çıkış noktası kavramlar ya da sözcükler değil, yaşamdır. Bu düşüncenin arka planı ?maskelerin birer birer düştüğü, varoluşsal sorunları içinde insanın çırılçıplak kalarak acıyla, ölümle, yaşamla ve her şeyden önce de kendisiyle yüzleştiği, provası hiç yapılmamış bir oyuna benzer (2).

Batı felsefe geleneği içinde yer alan analitik felsefe ya da mantıksal deneyci düşünce varoluşçu felsefeyi bir kenara iter. Anglosakson dünya görüşünün bir uzantısı olan analitik felsefe, varoluşçu düşüncede metafizik yönler bulur, oysa varoluşçu yaklaşım insanın açıklanmasından değil, betimlenmesinden hareket eder. Bunu sağlayan yöntem de Edmund Husserl?in geliştirdiği fenomenolojidir. Savaş, varoluşçuluğun fenomenolojiyle olan ilişkisini şu sözlerle dile getirir: ??(?) Söylenmesi gereken bir başka şey de fenomenoloji olmaksızın çağdaş varoluşçuluğun görme özürlü olacağıdır çünkü varoluşçu düşünce insana, yaşama bakan gözlerini fenomenolojiden almıştır (?) Varoluşçulukla fenomenoloji arasındaki yakın ilişkinin son derece önemli bir başka özelliği de düşüncenin sanatla buluşmasıdır. Iris Murdoch?un da vurguladığı gibi bir fenomenologun görüsü ile şairin ve ressamın görüsü arasında hemen her zaman ortak bir nokta vardır. Çünkü her ikisi de özü görmek, bir başka deyişle gördüklerimizi yeniden görmek, keşfetmek ister ve gerçekten gördüklerimiz ile görünür-dünya hakkındaki önyargılarımız ya da kupkuru kavramlarımız arasındaki bağdaşmazlık üzerinde durur? (3).

İnsanın aradığı anlamı kendi dışında değil, kendi içinde bulacağı iddiasında olan varoluşçu felsefenin sonucu, kendi değerlerini kendisi yaratmak isteyen insanın anlam arayışındaki başkaldırıdır. İnsanın anlam arayışının en güzel örneklerini sanata yansıttığı düşünce ve duygularda görülebilir. Yazar kitabının ?Sanatta Varoluşçuluk ve Varoluşçu İzlekler? bölümünde felsefe ve sanat ilişkisinin önemli örneklerini okuyucuya gösterir. ?Özgürlük?, ?sorumluluk?, ?rastlantı?, ?zorunluluk?, ?yazgı? ve ?kötü niyet? gibi kavramlar ve değerler sanatçıların eserlerinde konu edilir. Bu örneklerden anlaşılacağı gibi varoluşçuluk romandan şiire, resimden heykele, tiyatroya kadar çağdaş sanatın her alanında etkili olur.

VAROLUŞÇU FİLMLER

Savaş, ?Sinema ve Varoluşçuluk? başlıklı üçüncü bölümde, varoluşçu düşüncenin sinemadaki örnekleri üzerinde durur ve şu soruların yanıtlarını arar: ?Acaba varoluşçuluğun felsefede gösterdiği insanlık durumu ile beyaz perdeye yansıyan insanlık durumu arasında bir fark var mıdır? Sinemaya felsefeyle varoluşçu felsefe ile bakıldığında nasıl bir insan, nasıl bir insanlık durumu ile karşılaşılır? Film dili felsefi bir söyleme dönüşebilir mi?? (4) .

Tarkovski?nin ?Ayna? (The Mirror, 1976), Ingmar Bergman?ın ?Utanç? (Shame, 1967), ?Anna?nın Tutkusu? (The Passion of Anna, 1969), ?Aynadaki Gibi? (Through a Glass Darkly, 1961) ve ?Fanny ve Alexander? (Fanny and Alexander, 1983), Luis Bunuel?in ?Özgürlük Hayaleti? (The Phantom of Liberty, 1974), De Sica?nın ?Bisiklet Hırsızları? (Ladri di biciclette, 1948), Michelangelo Antonioni?nin ?Gece? (La Notte, 1960), Orson Welles?in ?Şangaylı Kadın? (The Lady From Shangai, 1948), Howard Hawks?ın ?Büyük Uyku? (The Big Sleep, 1946) adlı filmleri ve Yeni Dalga Sineması içinde gösterilen Godard?ın ?Serseri Aşıklar? (À bout de souffle, 1961), Antonioni?nin ?L?eclisse? (Batan Güneş, 1962), Alain Resnais?in ?Hiroşima Sevgilim? (Hiroshima, mon Amour, 1959) filmleri varoluşçu felsefenin eserleri arasında sayılır.

Sinema ve Varoluşçuluk eserinde Hakan Savaş, felsefeyle sinema arasında kurulacak bağa önemli bir katkı sunuyor. Özellikle kendi sinemamızın gelişimine de olanak sağlayacak felsefi bakış bu yapıtta hareket noktası konumunda. Her alanda karşımıza çıkan felsefesizliğin getirdiği olumsuz sonuçların sinemaya da yansıdığı bir gerçek. Bu kitap genelde sanatın özelde sinemanın düşünsel ve estetik boyutlarıyla zenginleşmesinin olanağını yeniden düşünmemize fırsat veriyor. Felsefi düşüncenin yoğunlaştığı dönemlerde sanatın da güçlendiği iddiası gerçeklik kazanır. Unutulan ya da değersizleştirilen insanın tekrar merkezde yerini alması felsefi bakışla sağlanabilir. Felsefi bakışı sinemanın unutulmaz eserleriyle ilgisinde değerlendiren Hakan Savaş?ın kitabını okuyucuya ve izleyiciye önermek yerinde olur.
(29 Ağustos 2014,http://www.cumhuriyet.com.tr/)

Sinema ve Varoluşçuluk/ Hakan Savaş/ Sözcükler Yayınları/ 384 s.

Previous Story

Prof. Dr. Naci Görür, Türkiye?deki üniversitelerde evrensel ölçütlerde bilim üretilmediğini ve bunu kimsenin dert edinmediğini söyleyerek istifa etti.

Next Story

Yeni dünya bu değil midir zaten?

Latest from Felsefe

Nietzsche

FRIEDRICH NIETZSCHE: Felsefede “Akıl”

Felsefede “Akıl” 1 Soruyorlar bana, nedir filozoflardaki bütün bu alerji diye?… Sözgelimi tarih duygusu eksiklikleri, oluşun düşünülmesine bile duyduktan nefret, Mısırcılıkları.[17] Bir davayı tarihsellikten
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ