hamletHamlet Shakespeare’in yalnız kendi ülkesinde değil, başka ülkelerde de yazıldığı 1601 yılından bu yana en çok oynanan, en çok başka dile çevrilen ve en çok tartışılan oyunudur. Bunun nedeni de yalnızca olay örgüsü, karakter, oyun dili ve benzeri dramatik öğeleri şaşırtıcı bir ustalıkla bir araya getirmesi değil, insan denen varlığı olanca ruhsal karmaşıklığı ile yaşam sahnesinde eşsiz bir oyuncu gibi canlandırabilmesidir. Hamlet öylesine meslekten bir oyuncu gibi karşımıza çıkar ki, gördüğümüz gerçek bir insan mı yoksa rol yapan bir sanatçı mı anlayamayız. Eleştirmenlerin ortak kanısı onun kendi oyununun hem yazarı, hem yönetmeni, hem de kahramanı olduğudur. Ama bu oyun aynı zamanda insanlığın birçok özelliğini ve birçok başka insanın duygu ve düşüncelerini de yansıtan bir aynadır.

Olmak ya da olmamak,
İşte bütün mesele bu.
Gözü dönmüş talihin sapanına, oklarına,
İçin için katlanmak mı daha soylu,
Yoksa bir dertler denizine karşı silaha sarılıp
Son vermek mi onlara?

Ölmek, uyumak?
Hepsi bu? ve bir uykuyla
Yürek sızısına ve bedeni bekleyen
Binlerce doğal darbeye son verdik diyebilmek?
Hangi insan gönülden istemezdi bu bitişi!
Ölmek, uyumak? uyumak, belki rüya görmek.
Ha! İş burada. Çünkü o ölüm uykusunda,
Şu fani bedenden sıyrılıp çıktığımızda,
Göreceğimiz rüyalar bizi duraksatır ister istemez.
İşte felaketi onca uzun ömürlü kılan da bu
Kim katlanırdı yoksa zamanın kırbaçlarına, küfürlerine,
Zorbanın haksızlığına, kibirli adamın hakaretine,
Hor görülen aşkın acılarına, adaletin gecikmesine,
Devlet görevlisinin kendini bilmezliğine;
Sabırla bekleyen erdemli kişinin,
Değersiz insanlardan gördüğü muameleye,
İnsan yalın bir hançer darbesiyle hesabı kesebilecekken?
Kim katlanırdı, bu yorgun yaşamın yükü altında
Homurdanıp terlemeye,
Ölümden sonraki bir şeyin korkusu olmasaydı?
Sınırlarını bir geçenin bir daha dönmediği
O bilinmeyen ülkenin korkusu kafamızı karıştırıp
Bizleri, tanımadığımız dertlere koşup gitmektense,
Başımızdakilere katlanmak zorunda bırakmasaydı?
İşte bunları düşündükçe
Ödlek olup çıkıyoruz hepimiz,
Ve işte böyle kararlılığın doğal rengi,
Endişenin soluk gölgesiyle bozuluyor;
Bulutları hedef alan büyük ve iddialı atılımlar
Bu yüzden yörüngesinden sapıyor
Ve bir girişim olmaktan çıkıyor adları.
Hey, o da kim? Güzel Ophelia!
Peri kızı, dualarında benim günahlarımı da unutma.
Hamlet’in kendi kendine konuşması

Kitabın adı : Hamlet
Yazan: William Shakespeare
Kitabın türü: Tiyatro
Kitabın konusu: Trajik-Komedi
Sayfa sayısı: 228
Yer: Danimarka Elsinore kenti, Kronberg kalesi surlan
Danimarka Sarayı
Polonilıs’un evi
Sarayda bir salon
Danimarka ‘ da bir ova
Bir kilise avlusu
Zaman : Kraliyet Danimarkası
Dil-anlatım: Şiirsel anlatım

Kişi-kişiler:
Hamlet-
Ölen Kral Hamlet’in ve Kraliçe Gertrude’nin oğlu. Şimdiki kral Claudius’un yeğeni. Hamlet karakteri Shakespeare oyunlannın en zor oynanan karakterlerinden biridir. Tutarsızdır kral Hamlet ve onu bir kalıba koymak imkansızdır. Kendi kendine .sorular soran, beklenmedik tepkiler veren, hem acı çeken hem de çektiren ve acıyı engellemeyen bir yaradılışı vardır. Tanırnlanmakta bu kadar zorlanan bir karakteri oynamak da bir o kadar zordur. Öyle ki , Hamlet’i üç veya dört aktörün oynaması gerektiğini söyleyenler bile olmuştur .Hatta Hamlet oyununda Hamlet karakterini oynayan kadın oyuncular da olmuştur. Bu yüzden Hamlet’in fiziksel özelliklerinin tanımlaması da pek mümkün değildir .

Hayalet- Önceki Danimarka Kralı Hamlet’in hayaleti. Kendisini öldüren kral Claudius’tan Hamlet’in intikam almasını isteyecek kadar savaşçı, yeni kralla evlenen kansı Gertrude’ye bir şey yapmamasını ernredecek kadar romantik bir yapıya sahip.

Kral-Claudius. Ölen Kral’ın kardeşi. Şimdiki Danimarka Kral’ı. Hırslı ve düzenbaz bir yapıya sahip. Hatta bu hırs ve düzenbazlık kardeşini öldürtecek kadar ruhunu sahiplenrniştir. Oyundaki kötü karakteri temsil ediyor.

Kraliçe-Gertrude. Danimarka kraliçesi. Ölen Kral’ın dul eşi. Şimdiki Kral Claudius’un karısı. Kral’ın sözlerine kanacak kadar saf ancak oğlunu çok sevmesiyle izleyicinin de sevgisini kazanan bir anne.

Polonius- Kral’ın danışmanı. Tam bir dalkavuk ve güç hırsıyla yanıp kavrulan bir kötü adam.

Laertes- Polonius’un oğlu. Kendini bir kahraman zanneden ve bu özelliğini göstermeye çalışan bir insan. Çok üstün bir kılıç savaşçısı, Harn1et’in kardeşine yaptıklarından ve babasım öldürmesinden dolayı ondan nefret ediyor .Krala bile baş kaldıracak bir çılgın. Sonunda Hamlet’le yaptığı düello sonucu ölür.

Ophelia- Polonius’un kızı. Genç ve güzel Ophelia aslında Harn1et’i seviyor ancak onu iyileştirmek için oyun içindeki oyunun farkında olrnadan Kral ‘ ın yanında görünüyor .

Reynaldo– Polonius’un hizmetkarı. Her cürn1esinin sonunda ”evet,sayın lordum” diyen bir yağcı.

Horatio- Prens Harnlet’in yakın arkadaşı. Oyundaki en iyi ikinci karakter olarak göze çarpan Horatio hep Harnlet’in yanında yer alıyor. Harn1et’in yakın arkadaşı ve sırdaşı. Ancak o da Harnet’in oynadığı oyunun pek farkında değil.

Saraylılar- Voltemand, Cornelius, Rosencrantz, Guildenstem, Osrick, Lord, Soylular,
Kral’ın adamları- Tipik saraylı karakterleri. Çıkarları için her şeyi yapan ,kurnaz görünen , basit insanlar .

Askerler- Francisco, Barnardo, Marcel1us= Ham1et’i seven ve ona hayaleti gösteren, şaşkın, biraz saf ama iyi niyetli askerler .
İki haberci- Karakterleri önem1i olmayan, sıradan habercilik yapan görevliler .

Gemici- Sıradan denizci, Horatio’ya mektup veriyor

İki soytan- Hayatla ve Shakespear’in hep yaptığı gibi feodal düzenle alay eden karakterler .Oyunda görevleri mezarcılık.

Rahip- Dininin kurallarım uygulayan, ancak bunu Kral ‘ dan aldığı emirlerle değiştirebilecek kadar uyum1u! Bir rahip. Çağımn rahipleriyle uygunluk gösteriyor. .

Fortinbras-Norveç Prensi. Tam bir savaşçı ve centilmen. Savaş içinde bulundukları durumda bile oyunun sonunda ölenlere üzülüyor .

Yüzbaşı- Prensin sadık eri.

İngiliz elçileri- İngiliz asaletine sahip görevliler .

Olay:
Tahtta bulunan Danimarka Kralı Claudius, tahta kardeşi Kral Hamlet’ i öldürerek çıkar. Hamlet babasımn ölümüne çok üzülmüştür ve bunun yamnda annesi Kraliçe Gertrude’nin de Kral Claudius ile evlenmesi olayın tuzu biberi olmuştur. Hamlet bunu farkında değildir ancak askerlere görünen bir hayalet ortaya çıkar. Bu hayalet Hamlet’in babası olan ölü Kral Hamlet’ tir. Oğluna , başına gelen olayı anlatır ve bu cinayetin faili olan şimdiki Kral Claudius’ dan intikamım almasım ister .Hamlet ilk başta normal olarak çok şaşırır .Ancak bir oyun kurar ve plamm uygulamak için deli rolü yapar. Bu arada güç hırsına bürünen ve bu yüzden Kral’ a yalakalık yapan Polonius da kızı Ophelia ‘ ya Hamlet ile evlendirmek istemektedir .Hamlet bir an hayaletin kendisini kandırmış olabileceğini düşünür. Zaman zaman Hayalet’ in sözlerinden şüphe eder. Bunun için bir ispat ister hayaletten. Hayalet de ona Kral Claudius’ un kendisini nasıl öldürdüğünü anlatır. Hamlet kentteki bir tiyatro kumpanyası oyuncularından yazdığı bir senaryoyu oynamalarım ister. Hamlet bu senaryoda babasımn ölümünü canlandırmıştır. Bu oyunu Kral Claudius’ un önünde oynadıklarında; Kral yerinden kalkar ve çok heyecanlamr. Bu kadar çok etkilendiğini fark eden Hamlet’de artık emİn olmuştur. Bu arada Poloriius, Hamlet’ in deli olduğunu ispatlamak için oyunlar yapmakta ve onu gizlice dinlemektedir. Yine böyle olurken: Hamlet annesiyle konuştuğu bir sırada, Kral Claudius’un perdenin arkasında gizlendiğini sanarak perdeye bir kılıç darbesi vurur. Fakat perdenin arkasındaki Kral Claudius değil Polonius’ tur. Kral bu cinayeti kul1anarak Hamlet’i İngiltere’ ye gönderir. Bir mektup yazar ve Norveç Kralı Fortinbras’tan onu öldürmesini ister. Fakat Hamlet mektubun farkına varır ve geri döner. Bunlar olurken Ophelia çıldırmış ve bir nehirde boğularak ölmüştür ve Laertes Paris’ten gelir. Babasım Hamlet öldürmüş ve kız kardeşi de Hamlet’in karşılık vermediği sevgisi yüzünden ölmüştür ona göre. İntikam almaya karar verir. Kral Claudius; Laertes ve Hamlet için bir düello hazırlar. Laertes çok iyi bir silahşör olmasına rağmen yine bir hile ile Laertes’in kullanacağı kılıca zehir sürer. Yaptığı işi şansa bırakmamak için ayrıca zehirli bir içecek hazırlayarak bunu Hamlet’e ikram eder. Düello sırasında ancak bu içkiyi yanlışlıkla Kraliçe Gertrude içer ve ölür. Düello sırasında Leartes Hamlet’i zehirli kılıçla yaralar. Hamlet dövüşün kızıştığı bir anda zehirli kılıcı kapar ve hem Kral Claudius’ u hem de Laertes’i öldürür. Fakat Hamlet de zehirlenmiştir ve o da ölür. Dostu ve sırdaşı Horatio geride kalanlara olan biten olayları anlatır. Norveç Prensi Fortinbras Danimarka’ ya gelir ve tahta çıkarak ülkeye düzen getirme görevini üstlenir.

Hamlet hikayesine, ilk olarak, on üçüncü asır Danimarka yazıcılarından Saxo Grammaticus?un ‘Historiae Danicae – Danimarkalılar Tarihi’ isimli eserinde rastlanıyor. Bizim vekayinameleri andıran bu eser o zaman yazılmışsa da ancak 1514 tarihinde basılmıştır. Histoires Tragiques – Acıklı Hikayeler adlı altında bir sıra tarihî hikâye toplayan Fransız yazıcısı Belleforest 1570 yılında bu Amleth hikâyesinin de Fransızca serbest bir tercümesini çıkardı. Shakespeare?in oyunu rağbet kazandıktan sonra (1608) bu Fransızca tercüme de bir iki küçük değişiklikle, The Hystorie of Hamblet – Hamblet’in Hikâyesi adı altında İngilizceye çevrilmiştir.

Tarihle karışık Ambleth hikâyesi şudur:
Horvendil ile Fengon adlı iki kardeş, Danimarka kırallığına bağlı olmak üzere, Jutland’ı beraberce idare etmektedirler. Bunlardan Horvendil bir döğüşte Norveç kıralını öldürüyor ve mükâfat olmak üzere Danimarka kıralının kızı Gerutha’yı alıyor. Bir oğulları oluyor, adını Amleth koyuyorlar. Sonra, kıskançlığa kapılan Fengon, karısına çok eziyet ediyor iddiasiyle kardeşini öldürüp Gerutha ile kendisi evleniyor. Bunun üzerine Amleth aptal hali takınıyor; ata ters biniyor filân. (yasak kelime kullandınız) aslında intikam çareleri aramaktadır. Bu arada, sırrını öğrenmeye çalışan saray adamlarını muammalı sözlerle şaşırtıyor. Beraber büyüdüğü bir kızı ona karşı tuzak gibi kullanmak istiyorlar; fakat süt kardeşinden hakikati öğrenerek bu tuzağa düşmüyor. Amcasının dostlarından biri, Amleth ile annesi konuşurken dinlemeye kalkıyor. Daima kuşkuda olan Amleth horoz gibi ötüp oradan oraya sıçrarken adamın örtü altında gizlendiğini anlıyor, kılıcını saplayıp bu hafiyeyi öldürüyor, parça parça kesip haşlıyarak etlerini domuzlara yediriyor. Annesine de, mahsus deli gözüktüğünü ve intikam almak azminde olduğunu haber veriyor. Annesi, eski kabahatini anlayıp oğlunun tarafına geçiyor. Öbür yandan, şüpheleri büsbütün artan amcası, Amleth?i iki kişiyle birlikte İngiltere’ye yolluyor. Bu elçilere verdiği mektupta (mektup o zamanın usulünce bir tahta parçası üzerine kazınmıştır) ora kıralından Amleth?in öldürülmesini istiyor. Fakat, Amleth mektubu değiştirdiği için, sonunda İngiltere kıralı onu değil yoldaşlarını asıyor, ona da kendi kızını veriyor. Ayrılışından bir sene sonra Amleth memleketine dönüyor. Bir ziyafette herkes onu öldü zannedip keyfeder içerken birdenbire karşılarına çıkıp saraya ateş veriyor. Amcasını da odasında bularak başını kesiyor. Sonra, halk önünde, olanları açıkça anlatıyor. Amleth, daha birçok maceralar ve kahramanlıklar sonunda, dayılarından birine karşı cenk ederken ölüyor.

İngiliz edebiyatına bu hikâye herhalde Belleforest’nin ilâveli tercümesi yolu ile geçmiştir. Fakat Shakespeare’in oyunu bu mevzu üzerine yazılan ilk oyun değildir. 1594 yılında bu isimle bir eserin, hem ilk defa olmamak üzere, oynadığı hakkında bir kayıt vardır; eser ele geçmemiştir, kimin yazdığı bilinmiyor. Shakespeare’den hemen önceki dramcılardan Fransızca bilen biri -birçoklarının tahminine göre Thomas Kyd- yazmış olacaktır. Bu mevzu üzerine bir de Der Bestrafte Brudermord, oder Prinz Hamlet aus Dennemark ? Cezasını Çeken Kardeş Katili, yahut Denimarka Prensi Hamlet adlı Almanca bir eser vardır. Ama bunun, on yedinci asırda Almanya?da sık sık temsil veren İngiliz kumpanyalarından biri vasıtasiyle o memlekette tanınıp tercüme edilen bir eser olduğu hükmüne varılmıştır. Eserin basitliğine bakılırsa Shakespeare’inkilerden önce aynı mevzu üzerine Kyd’in yazmış olduğu ileri sürülen -ve bazılarınca Ur – Hamlet diye anılan- eserden tercüme edilmiştir. Bu almanca metnin eldeki tek kopyası 1710 tarihlidir.

Shakespeare metnine gelince: eser bastırılmak üzere kayda 1602 temmuzunda geçirilmiş, 1603 yılında ilk baskısı çıkmıştır. 1604 yılında çıkan ikinci baskısı ise “doğru ve kusursuz kopyasına göre yeniden basılmış ve hemen hemen iki misli genişletilmiş” olmak iddiasındadır. Gerçekten, ilk baskıda cümle yanlışları, kelime yanlışları çoktur, uzun konuşmaların kimi kısaltılmıştır (bütün eser gözönünde tutulursa yarıya yakın bir kısaltma vardır) birçok mısraların bölünüşü sakattır. Bundan başka, sonraki metinlerde (Polinius yerine Crambis adının kullanılma, Kıraliçenin cinayetten açıkça habersiz bulunması, meç ucunun zehirlenmesini Kıralın düşmesi? gibi noktalarda) esaslı ayrıklar vardır. Bu baskıdan göze çarpan bir taraf da sahne hakkındaki izahların etraflı oluşudur. Bütün bu hususiyetler, metnin, temsil esnasında bir veya, birkaç kişi tarafından acele not alınmak suretiyle elde edilmiş olacağı fikrini uyandırıyor. İlk iki perde için hattâ kumpanyanın nüshası da ele geçirilmiş olabilir; çünkü bu kısım ikinci baskıdaki şeklinde pek az farklıdır. Belki iş meydana çıkınca, “korsanlar” ile tabi, oyunun geri kalan kısmını kendi stenograflı nüshalarından bitirmeye mecbur olmuşlardı. Kimi tefsircilerin iddiası da şudur: bazı ayrılıklar (nazım olgunluğu, Hamlet’in düşünce derinliği sahnelerin yerlerindeki değişiklik” bakımından) çok esaslı olduğuna göre,birinci baskı eserin ilk şeklini göstermektedir; Shakespeare sonra bunu değiştirmiş, ikinci baskıda şekline sokmuştur. İkinci baskı dikkatsizce dizilmişse de Hamlet dramının en tam metnidir. Sonraki baskıların en mühim olan 1623 toplu baskısında oyunu, oynamak bakımından daha elverişli kılacak kısaltmalara raslanıyor; meselâ, uzun hitabeler bazan kesilmiş. Yoksa, metinde pek bozukluk görülmüyor; noktalama işaretine de dikkat edilmiştir. Kullanılan Hamlet metinlerinin hepsi işte bu 1604 baskısı ile 1623 baskısı karşılaştırılarak hazırlanmaktadır. Tercüme için de böyle bir metin kullanılmıştır.

SHAKESPEARE VE HAMLET HAKKINDA
XVII. asır

Shakespeare beğeniliyor, en büyük İngiliz şairi olarak tanınıyor. Yunan ve Lâtin şairlerine karşı çıkarılabileceğini söyleniyor. Hâkim fikir şu: eserlerinin kuvveti tabiîliklerinden geliyor; sanat tarafları (oyunların kuruluşu, sahnelerine gülünçlükler katılışı? bakımından) bazan kusurludur. Oyunların 1623 ilk toplu baskısına katıldığı şiirde çağdaşı ve meslektaşı şöyle diyor:

“O bir çağın değildi, bütün çağlar için yaratılmıştı!” Ben Johnson (1573 – 1637)

“Onu bilgisizlikle suçlandıranlar daha çok övmüş oluyorlar: o doğuştan bilgiliydi, tabiatı okumak için kitapların gözlüğüne muhtaç değildi. O, içe bakmış, tabiatı orada bulmuştur. Her yerde aynı kuvvettedir diyemem; eğer öyle olsa onu insanlık tarihinin en büyükleriyle kıyaslamam haksızlık olurdu. Tatsızlaşıp yavanlaştığı seyrek değildir; tuhaflıkları zorlanma derecesini bulabilir, ciddi olacağım derken mübalâğaya düşer. Ama fırsatını ele geçirdi mi, daima uludur.” Dryden (1631 – 1700)

Hamlet, Sophokles’in yazdığı Elektra ile hemen hemen aynı mevzudadır. İkisinde de genç bir hükümdar oğlu babasının intikamını almak işine girişir. İkisinin de anneleri aynı derecede suçludur, kocalarının öldürülmesinde elleri vardır, sonra da bu cinayetin katiliyle evlenmişlerdir. Yunan tragedyasının ilk kısmında Elektra’nın kederi insana çok tesir ediyor; fakat? oyunun son kısmında şair hükümdar kızı ile Orestes’e öyle şeyler yaptırıyor ki, insan tabiata ve sağduyuya aykırı bulunuyor. Orestes’in eli anasının kaniyle bulanıyor; hem bu barbarca iş sahnenin üstünde değilse bile o kadar yakınında işleniyor ki seyirciler Klytemnestra?nın Aegisthos?u imdada çağırdığını, oğlunu merhamete getirmek için yalvardığını duyuyorlar; hem kızı, hem bir hükümdar evlâdı olan (ve bu vasıflarının her ikisiyle de daha asîl olması gereken) Elektra ise sahnede durup, annesini öldürsün diye kardeşine gayret veriyor. Bu halin insanda uyandıracağı dehşeti düşünün Klytemnestra hain bir kadındı, ölümü hak etmişti; zaten hikâyenin aslında da oğlunun eliyle ölüyor. Ama bu türlü bir hareketi sahnede göstermek, sahneye yaraşan şahısların gözetmesi lâzım gelen usul ve erkâna muhakkak ik aykırıdır. Halbuki bakın Shakespeare ne yolda davranıyor. Hamlet de babasına Orestes kadar saygı ve sevgi besliyor, ölümünün intikamını almak kararı onunki kadar kât’i annesinin suçundan duyduğu nefret de onunkinden farksızdır. Fakat şair, insanı hayran eden bir sanat ve muhakeme isabetiyle Hamlet?i annesine el kaldırmaktan alıkoyuyor: böyle bir şeye meydan vermemek için babasının hayaletine, annesinden intikam almayı yasaklıyor.

“Yalnız, Bu İş İçin Hangi Yola Başvurursan Vur, Sakın Annen Hakkında Bir Fenalık Düşünme; İçinden, Onun Zararına Olacak Bir Niyet Geçirme. Onu Tanrıya havale et; bırak onu kendi göğsündeki dikenler iğnelesin.”

Dehşet ile korku denen şeyleri yerinde olarak birbirinden ayırt etmek işte budur. Bunların ikincisi tragedyalara uygun düşen bir duygudur, halbuki birincisinden daima dikkatle kaçınmalıdır, şu muhakkak ki hiçbir dramcı seyircilerin zihninde korkuyu uyandırmakta Shakespeare?den daha iyi muvaffak olmamıştır. Rowe (1674 – 1718)

“Derdimi iki kat eden, beni dehşet içinde bırakan şey: vaktiyle, herkesten önce, bu Shakespeare’den benim bahsetmiş olmam. Onun bu koca gübre yığınında bulduğum birkaç inciyi Fransızlara evvelâ ben göstermiştim. Ama bir gün, barbar bir oyuncu parçasının alnı süslensin diye, Racine ile Corneille’in taçlarının ayaklar altında çiğnenmesine sebep olacağını hiç düşünmedim.” Voltaire (1694 – 1778)

“Shakespeare tabiat şairi olmakta bütün yazıcıların, hiç değilse bütün yeni devir yazıcılarının üstündedir; okuyucularına göreneklerin ve hayatın en sadakatli bir aynasını tutar.” Johnson (1709 – 1884)

“Fazileti rahatlığa feda eder; bir şey öğretmektense eğlendirmeye öylesine bakar ki ahlâki hiçbir gaye gözetmiyor hissini verir.” Johnson

“Shakespeare öbür yazıcıların hepsinden esaslı şekilde ayrılıyor: onu anlamaktan ziyade hissettiğimizi söyleyebiliriz; birçok hallerde biz onu kavramaktan ziyade o bizi kavrıyor demek doğru olur. Şaşılacak bir şey değil bu: her şeyin tohumunu öylesine saçıyor, şahısların ve hareketlerin sebeplerini öyle ustalıkla (fakat görünüşte öyle tasasızca) serpiştiriyor, duygularımıza hâkim olup muhakememizden kendini öyle kaçırıyor ki her yaptığı şey bir üstünlük kazanıyor. Tutturduğu yolu seçemiyoruz, sebep netice münasebetlerini fark edemiyoruz, bilmeden hayran kalıyor, kendimizden geçiyoruz.” Morgan (1726 – 1802)

?Dünya çığrından çıkmış. Ah kör talih, onu düzene sokmak için ne yazık ki ben doğmuşum!? Hamlet?in hareket tarzının izahı bu sözlerdedir sanıyorum. Bence aşikâr ki, Shakespeare, gayet ağır bir işin, üstesinden gelemiyecek bir insanın sırtına yüklenişini göstermek istemiştir. Oyun baştan başa bu düşüncelerle yazılmıştır. Ancak hoş çiçekler koymak için yapılmış olan kıymetli bir vazoya bir meşe dikiliyor; ağaç kök salınca tabiî vazo kırılıyor.” Goethe (1749 – 1832)

XIX. asır

Romantik çağın yazıcıları Shakespeare’i, yaratılıştan eşsiz olduğu kadar sanatkârlığında da eşsiz buluyorlar. Hâkim fikir şudur: oyunlarında hiçbir şey tesadüf eseri değildir: Shakespeare duyuşu ile de düşünüşü ile de bütün insanlığı temsil edebilecek kudrette bir filozoftu; zaman kayıtlarına bağlı kalmıyan bir insan ve hayat anlayışı vardı; bize çok şey öğretebilir; Shakespeare bir üstün insandır.

“Shakespeare, öyle anlaşılıyor ki, Hamlet?te hislerimizin hedefi olan şeylere dikkat etmek ile zihnimizden geçen şeylere fikir yormak arasında bir muvazene -gerçek olan ile hayali olan âlem arasında bir denklik- gözetmenin zaruretini göstermek istemiştir. Hamlet?te bu muvazene bozuluyor; düşünceleri, hayalinin yarattığı şekiller, gerçekten gördüğü şeylere nispetle çok daha canlıdır. Hattâ, gerçekten gördüğü şeyler bile, hemen düşüncelerinin menşurundan geçiyor, geçerken de kendi bünyelerine yabancı bir renk ve şekil alıyor.” Coleridge (1772 – 1834)

“Belki aykırı bir söz gibi görünecek ama, Shakespeare’in oyunları sahnede oynanmaya, bütün dramalarınkine nispetle, daha az elverişlidir, diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Onları öbür eserlerden ayırt eden mükemmellikler böyle olmalarını da zaruri kılıyor. Onlarda oynanamıyacak, gözle sesle hareketle ilişiği olmıyan o kadar çok şey var ki.” Lamb (1775 – 1834)

“Bana ondan (Garrick’ten [On sekizinci asır oyuncularından Garrick (1771 – 1779) bilhassa Hamlet temsiliyle büyük bir ün kazanmıştı.]) bahsedenler gözlerini, gözlerindeki büyüyü, sesindeki azameti anlatıp dururlar. Bunlar öyle bedeni vasıflardır ki bir oyuncuda çok aranır, bunlar olmaksızın oyuncu sözlerinin mânasını seyircilere sezdiremez “ama bunların Hamlet ile ne ilişkisi var? Zekâ ile ne ilişkileri var” Gerçekten, tiyatro temsillerinde gaye seyircinin dikkatini oyuncusunun şekli ve hareketleri üzerinde toplamak, böylece, söylenen sözleri daha alâka ile dinlemesini temin etmek. Temsilde ehemmiyet verilen, karakterlerin ne olduğunu değil nasıl gözüktüğünü; ne söylediğini değil nasıl söylediğini.” Lamb

“Hamlet bir isimdir. Sözleri, hikmetleri şairin aklından uydurduğu şeylerdir. E öyleyse, gerçek şeyler değiller mi? Hem de kendi düşüncelerimiz kadar gerçek. Onların gerçeklikleri okuyucunun zihnindedir. Hamlet olan biz kendimiziz. Bu oyunun gerçekliği peygamberce; tarihin gerçekliğini aşıyor. Kim kendinin yahut bir başkasının başına gelenlerden kedere düşüp dertlenmişse; kim düşüne düşüne yaslanmış ?fazla güneşte olmaktan? rahatsızlık duymuşsa; kim içindeki kara kuruntularla günün altın ışığının karardığını, karşısında dünyanın bir şey belirmez bir karanlık halini aldığını görmüşse; kim “karşılıksız kalan aşkın ıstırabına, mevki sahibinin kibrine, sabırla gösterilen liyakatin değersizlerce hor görülmesine katlanmışsa; kim ta içinden çöktüğünü, gönlünün hastalığa tutulur gibi kedere tutulduğunu hissetmiş, ümitlerinin kırıldığını, beklenmedik şeyler karşısında gençliğinin solduğunu duymuşsa; kim, etrafında kötülük bir hayalet gibi dolaşıp dururken, rahat edemiyorsa; kimin hareket kudreti düşünceye yem olmuş, gözünde kâinat sonsuzlaşmış fakat kendi hiçleşmişse; kim yüreğindeki acılıkla bir şeye aldırmaz olur, yahut hayatın kötülüklerini bir derece uzağına atmak için onların uydurma bir temsilini görmeye tiyatroya giderse? asıl hamlet işte odur.” Hazlitt (1778 – 1830)

“Her şeye rağmen, bu adamın neşeli sükûnu insanın gözüne çarpıyor? Dert görmüş olduğuna şüpheniz olmasın? Bir adam, kendi kahraman yüreği hiç acı çekmemiş olsa, nasıl eder de bir Hamlet bir Coriolanus bir Macbeth tasvirini başarırdı? Halbuki, bunların hepsiyle tezat halinde olan neşesine bakınız; kahkahaya olan candan ve taşkın sevgisine bakınız. Denebilir ki, Shakespeare gülmekten başka hiçbir hususta mübalâğaya düşmüyor. Ateşli hitabeler, insanı yakan ve içine işliyen sözler onda yok değildir; ama bunlarda hep ölçüyü gözetir? Fakat kahkahası tufan halinde dökülüyor? Hem, her zaman en ince tarafından olmasa bile, her zaman dostça bir kahkaha? Gülmek halden anlamak demektir? Ahmaklığa gösterişe bile bu Shakespeare ancak dostça olan bir kahkahayla gülüyor? Bu türlü gülüş, benim için, derin sular üzerinde pırıldayan gün ışığı gibi güzel bir şeydir.” Carlyle (1795 – 1881)

“Dediğimiz gibi, iki yaman Âdem örneği Aiskhylos’un yarattığı Prometheos ile Shakespeare?in yarattığı Hamlet?tir. Prometheos harekettir, Hamelt tereddüt. Prometheos?ta engel dıştadır, Hamlet?te içte, Prometheos?ta irade ellerinden ayaklarından tunç çivilerle mıhlanmıştır,kımıldanamaz; üstelik yanında iki bekçisi vardır: Kudret ile Hâkimiyet. Hamlet?te irade daha çok köleleşmiştir: düşünceyle, kararsızlıkların sonu gelmez zinciriyle, kıskıvrak bağlanmıştır.” Hugo (1802 – 1885)

“Hamlet’in gayesi yalnız cinayetin kurucu intikamını almak değildir, Danimarka?a yeniden doğrulukla adalete yer vermektir: aynı zamanda hem intikam almak, hem adalet göstermektir. Bunu ise, kıralı rasgele öldürmekle yapamaz.” Brandes (1842 – 1927)

XX. asır

Shakespeare?in eşsizliğinde yine birleşiyorlar. Ama onu tanrılaştıran romantik görüşten yavaş yavaş vazgeçiliyor. Hâkim fikir şu: Shakespeare?in eserleri eline geçen ham malzemeden, o devrin yaşayışından izler taşır. Şairin zamanını, edebi içtiami ahlâki ve siyasi şartlariyle tanımak, eserlerini anlamak için mutlaka lâzımdır. Böylece sanatkârın kusurları ile birlikte dehası da daha iyi belli olur.

“Hamlet dramında kahramandan başka bütün şahıslar ikinci derecede kalıyor, tragedya şahısları denecek seviyeye yükselemiyor.” Bradley (1851 – 1935)

“Hamlet rolünü oynıyan oyuncu kahramanın her bir sözünü, her bir hareketini nasıl mânalandırdığına karar vermiş olmalıdır. Bazı noktalarda iki mânadan hangisinin doğru olduğundan emin bulunmasa bile birini seçmeye mecburdur. Halbuki tenkitçinin böyle bir zorluğu yoktur. Emin değilse olmadığını söyliyebilir; hattâ o nokta mühimse, söylenmelidir de. Hamlet?in Ophelia?ya olan sevgisi bakımından ben kendimi bu vaziyette buluyorum. Hamlet?in bazı sözleri ve hareketleri hakkında bir kanaate varamıyorum, oyunun sadece metninden güvenilir bir mâna çıkarmaya da imkân olmadığını zannediyorum.” Bradley

“Hamlet?in tragedya oluşu bir adam öldürülmekle başlayıp bir yığın adam öldürmekle bitişinden değildir; onda daha derin daha mânevi bir şey vardır. Dünyada en acıklı en dokunaklı şey asil ruhlu bir insanın mahvoluşudur. Hamlet?in mevzuu da budur; bu eser muvaffakiyetsizliğin, aşağılık bir muhite düşen yüksek bir insanın tragedyasıdır ? yüksekliği, hayatın tersliği yüzünden, tesirsiz kalan hattâ kendi felâketine sebep olan bir insanın tragedyası.” Chambres (1866)

“Hamlet karakterlerinin ana vasfı zihninin fazla işlemiş olmasıdır.” Chambers

“Onların (Shakespeare ile yakın zaman dramcılarının) eskilere benzer bir din felsefesi yok; tragedyada, eskiler gibi, insan ıstırabının Tanrı iradesiyle bir ahenk göstermiyorlar. Çünkü artık iman sarsılmıştır: hayat eskisinden çok daha karışık çok daha esrarlıdır. Yalnız Tanrı ile tabiatın hayırseverliği değil, insanın mesuliyeti fikri de kökünden baltalanmıştır.” Stoll (1874)

“Shakespeare -aykırı bir fikir gibi görünecek ama- sonunda Hamlet?i drama sokamamıştır. Daha önce kaç defa olgunlaştırmadan, parça parça denediği bir karakter nihayet canlı ve bütün olarak burada önümüze çıkıyor? Fakat onu, oyunun bölünmez bir parçası haline getirecek surette, ölçüye vuramamıştır.” Granville – Barker (1877)

“Hamlet?in karakterinin ana vasıflarından biri hakikate delicesine düşkünlüğüdür? Ne bahasına olursa olsun hakikate ulaşmak ister; o türlü düşünen bir kafası vardır ki, içinden geçenleri söylerken kendi şahsına bile zalim davranmaktan çekinmemesini bize yadırgatmaz.” Schücking (1878)

“Shakespeare her seyircisinden, her okuyucusundan kahramanına (Hamlet?e) muhabbet göstermesini, onun duyduklarını duymasını, kendisini onun yerine koymasını, ne vaziyette olduğunu anlamasını ve muhayyilesinde onun müşkülüne bir hal çaresi bulmaya çalışmasını bekliyor.” Dover Wilson (1881)

HAMLET, William SHAKESPEARE, Çevirmen; Orhan BURİAN, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, 2001, 6. Basım, Sf. 1-31

Sevgisinin kepaze edilmesine,
Kanunların bu kadar çabuk yürümesine,
Kötülere kul olmasına iyi insanın
Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken?
Kim ister bütün bunlara katlanmak
Ağır bir hayatın altında inleyip terlemek,
Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa,
O kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya
Ürkütmese yüreğini?
Bilmediğimiz belâlara atılmaktansa
Çektiklerine razı etmese insanı?
Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:
Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor
Yürekten gelenin doğal rengini.
Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar
Yollarını değiştirip bu yüzden,
Bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.
Ama sus, bak güzel Ophelia geliyor.
Peri kızı dualarında unutma beni,
Ve bütün günahlarımı.

1 Comment

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Macbeth – William Shakespeare

Next Story

Shakespeare’in Oyunlarını Kim Yazdı?

Latest from Shakespeare

Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ