Hasretinden Prangalar Eskittim – Ahmed Arif

Eşitlikçi bir dünya düşü Ahmed Arif şiirinin damarlarıydı. Doğu’nun yoksul, emekçi halkının yaşadığı, duyumsadığı her şey bu şiirin kaynakları olacaktı. Daha önemli olan bu duyarlılıkları şiire dönüştürürken, bu kültürlerin efsaneleri, türküleri, masalları ve ağıtlarından kıyasıya yararlanarak kurmuştu kendi imgelemini. Anadolu’nun halk şiiri de belki kısmi bir esin perisiydi. Bu şiirde benzersiz bir sözcükler dünyası oluşmuştu. Ve bu sözcükler yoluyla ortaya çok ilginç bir ses ve anlam beliriyordu. İmge sisteminde yararlandığı sözcük ve dizelerde hiçbir şairin şiirinde rastlanmayan bir ritim oluşturmuştu.

Hasretinden prangalar eskittim
Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni, anlatabilmek seni,
Namussuza, haldan bilmez,
Kahpe yalana.

Ard-arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül-gürül akan bir dünya…
Bir ben uyumadım,
Kaç leylım bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana…

Seni, bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.

Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamlardan,
Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
Seni, anlatabilsem seni…
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır Üşüyorum, kapama gözlerini…
Ahmet Arif

*Orhan Kahyaoğlu’nun 28/03/2008 tarihinde Radikal Gazetesi’nin Kitap Eki’nde yayımlanan ‘Eskimeyen Prangalar’ adlı yazısı
Türkiye’de hak ve özgürlük mücadelelerinin büyük bir yükseliş yaşadığı 1960’lardan 1980’e uzanan zaman diliminde, kendini bu mücadelenin içinde varsaymış hemen her bireyin kitaplığında bir dönem mutlaka bulunan bir şiir kitabını anımsatalım; Hasretinden Prangalar Eskittim. O zaman diliminde, geçmiş on yılların toplumcu duyarlılığını simgeleyen şairlerin eski ve yeni kitaplarıyla tanışırken; sayısı bunları çoktan aşan, katlayan yeni şairler ve kitapları da beliriyordu. 1940’lardan bu yana, toplumcu kimliğini şiirine direkt taşıyan hemen her şairin öncüsü, atası hep Nâzım Hikmet şiiri oldu. Bu etki, inanılmaz bir riski de beraberinde getirecek, yazılan şiirlerde Nâzım’ın şiirinin büyük esinleri olacak ve belki birkaç istisna dışında, toplumsalcı şiirini yenileyen, dönüştürebilen şaire pek rastlanamayacaktı.
Ahmed Arif ve şiiri, bu bağlamda inanılmaz bir ayrıcalığı temsil eder. Bu toplumcu ve gerçekçi şairler, yaşadıkları dünya savaşının yarattığı kaosun da etkisiyle, şiirlerini büyük ölçüde yenileyemediler. Yine aynı zaman diliminde, birçok şairi etki alanına alan bir Garip şiiri doğmuştu. Garip şairleri, şiirin geleneksel formlarını değiştirip, şiire Batı esinli bir serbestlik kazandırıp, bir tür yeni halk şiiri ortaya çıkarınca, birçok yeni şair de onların şiir diline hapsolup, yeni açılımlara gidemediler. Birkaç istisna hariç. Onlar zaten Garip şiiriyle hiç akrabalık kurmamışlardı.
Ahmed Arif, 1950’lerin başına gelindiğinde, Garip’ten hemen hiç etkilenmemenin yanında, Nâzım Hikmet ve onun etkisiyle beliren şairlerin toplumcu kanalın tamamen dışında bir şiir damarı oluşturacaktı. Nazım, başlangıç cümlesinde, onun da ustasıydı. Ama, bu dönem, şiirinin dili, imge sistemi ve kaynakları noktasında, Nâzım şiirinden de kopan yeni bir şiir yapısını oluşturuyordu. Bambaşka şiirsel kaynaklara evrilmişti. O dönemin şiirdeki modernleşme sürecinde Batı ve Divan şiiri önemli referanslardı. Şiirde farklı modern deneyimler kıyasıya Türkçe yazılan şiirin bir parçası oluyordu. Bunlar tabii ki çok genel bir saptama ama, çok başarılı, yeni şairlerin de ürediği bir zaman dilimiydi. En azından, bunlar, Garip’in yeniliğine bir tepki olarak da biçimlendiler.
Ahmed Arif, bu dönem, baştan beri andığımız hiçbir etkilenim odağına yaslanmadan, tamamen kendisinin olan bir şiiri ortaya çıkarmıştı. Özü, toplumsalcı duyarlılığa yaslanan bir şiirdi bu. Ancak; kaynaklarını, duyargasını ve imgelemini Doğu ve Anadolu kültürlerine yaslayan, ama bu kültürlerin şiir geleneğine tam olarak eklemlenemeyen, tamamen kendine ait bir toplumculuğu üretiyordu. Sevda, umut ve eşitlikçi bir dünya düşü bu şiirin de damarları durumundaydı. Anadolu’nun ama özellikle de Doğu’nun yoksul, emekçi halkının yaşadığı, duyumsadığı her şey bu şiirin kaynakları olacaktı. Daha önemli olan bu duyarlılıkları şiire dönüştürürken, bu kültürlerin efsaneleri, türküleri, masalları ve ağıtlarından kıyasıya yararlanarak kurmuştu kendi imgelemini. Anadolu’nun halk şiiri de belki kısmi bir esin perisiydi. Bu şiirde benzersiz bir sözcükler dünyası oluşmuştu. Ve bu sözcükler yoluyla ortaya çok ilginç bir ses ve anlam beliriyordu. İmge sisteminde yararlandığı sözcük ve dizelerde hiçbir şairin şiirinde rastlanmayan bir ritim oluşturmuştu.
Bu özel şiir evreniyle kurduğu şiirler uzun yıllar saklı durdu. O dönemin birtakım dergilerinde yayımlananlar da oldu. Ahmed Arif, tevkifat dönemi ve hemen sonrası bir komünist olarak tutuklandı, hapislerde yattı. Şiirinde bir suskun dönem yaşandı. Şairin eski çıkan şiirleri 1967’de Soyut dergisinde toplu olarak tekrar yayımlanmasının ardından, bu şiirlere gösterilen ilgi, 1968’de tek ve efsane kitabı Hasretinden Prangalar Eskittim’in yayımlanmasına neden oldu. Ve bu kitap, yıllar içinde en çok ilgi gören, sol kültür geleneğinin kopmaz bir parçasına dönüştü. Bu kitaptaki şiirler dillerden hiç düşmedi. Birçoğu bestelenip, türkü ve şarkı olarak belleklere kazındı. Sosyalist hareketin kutsal kitaplarından biri oldu.

Darbe de durduramadı
Hasretinden Prangalar Eskittim, 40. yılında, özel bir basım olarak, kısa süre önce tekrar yayımlandı. Bu kitap, 12 Eylül darbesi sonrası da okunmaya devam etti. Ama, 1980’e kadar yarattığı büyülü atmosfer sonraki yıllarda aynı ilgiyi görmedi. Ancak yeni kuşak sosyalistler; müzik grubu ve şarkıcılar için yine kaynak olmayı sürdürdü. Birtakım şiirleri belleklerden hiç silinmedi. Dolayısıyla, baskı yapmaya hep devam etti.
Metis Yayınları’nca hazırlanan bu özel baskının özenli hazırlanışında, çok eski baskılarında da yer alan Arif’in şiirine dair yazı ve röportajlar özenli bir iki yer oynamasıyla bu baskıda da bulunmakta. Arif’in adına yazılan iki oldukça güzel şiir de yer almakta. Elimizdeki kitabın eski, 1978 yayını 16. baskıya baktığımızda, burada bulunan Yaşar Kemal ve Gülten Akın metinlerine rastlanmıyor. Bunlar yerine, yeni baskıda Metin Demirtaş’ın anı yazısı ve Adnan Binyazar’ın özgün metniyle karşılaşılıyor. Ama, bu şiiri duyumsama ve kavrama noktasında Cemal Süreya’nın Ahmed Arif denemesi son derece çekici bir örnek.
Özel baskının bir başka önemli yanı, bu kitaptaki tüm şiirler yanında Ekler adlı özel bir bölüme de rastlamamız. Şairin oğlu Filinta Önal’ın hazırladığı bu Ekler’de kitapta yer almayıp, şairin ilk ve son dönemlerinde yayımladığı şiirleri bir arada buluyoruz. Örneğin, Ekler’de çoğunun kaynağı belli olan yedi şiiri yer alıyor. Bunlardan ilk olan Kalbim Dinamit Kuyusu, Arif şiirinin tam bir devamı. Buna benzer bir-iki örnek daha var. 1952’de Yeryüzü dergisinde çıkan Tutuklu şiiri ise yapı olarak biraz daha farklı özelliklere sahip. Bizi en çok şaşırtan ve ilk kez karşılaştığımız Basübadelmevt adlı şiir, Arif şiirinden çok uzak bir örnek. Hem de ilk gençlik yapıtı olmadığı halde. Yapı olarak güçlü olmasının yanında, ilk kez 2. Yeni esinli bir Arif şiiriyle karşılaşılıyor. Şairin kumaşındaki yetkinliğin yanında, meşhur kitaba niye almadığı da anlaşılıyor. Ekler’de, bu yedi şiirin yanında, dört tane de isim verilmemiş şiir var. Bu on bir şiirin neredeyse hepsinin kaynaklarının, yıllarının tespit ve dipnot açıklamaları, özellikle araştırmacılar için yapılan özenli bir çalışmayı gösteriyor.
Bu tanıtım yazısı, Ahmed Arif şiiri üzerine örnekler düzeyinde bir değerlendirme yazısı yazmamızı önlüyor. Bu kült kitap, yoksul ve emekçi halkının yaşadığı drama bir isyan özelliği taşıyor. Cumhuriyet dönemi modern şiirinin ilk has ‘Doğu Şiiri’ olarak anılmaya değer bir kitap bu. Ulusalcığın ön planda olduğu bir duyarlılık bu. Halkın özel dil ve hatta argosundan bile tüm hakikiliğiyle yararlanıyor şiirinde. Benzersiz bir ritim ve tonlamalarla biçimlenen bir şiir bu. Daha da önemli olan artık kırın kentin değil, dağın duygusu bir metafor olarak çoğu şiirine yedirilmiş durumda. Topyekün okunduğundaysa, tüm kaynakların bileşeni olan bir destansılık bu şiirin ana özelliği. Yarım yüzyılı aşan bir geçmişi olan bu şiirler, yine de haslığını, hakikiliğini, heyecanını koruyor. Öte yandansa, her şiirin aynı yetkinlikte olduğunu söylemek zor. Teknik, yarattığı ses, ritim ve sorunsalı açısından daha zayıf duran örnekler de var. Ama, bu şiirler bile, bugünün toplumsalcı şiirini okuduğumuzda, daha ileri bir noktada durabiliyor.
Hasretinden Prangalar Eskittim, bu teknik, ruhani ve siyasal gücüyle, kırk yıldır ardından gelen birçok şairi etkiledi. Has bir Doğulu duyarlılığın yollarını açtı. Önümüzdeki zamanlarda da bu rolü üstleneceğe benziyor. Ahmed Arif, tek ve kendinin olan bir şiir yazdığı için önemli. Şiirde ustalık da bu noktada başlasa gerek. “

Ahmet Arif Üzerine 28/03/2008 tarihinde Radikal Gazetesi’nin Kitap Eki’nde Yayımlanan ‘Dosya’
Ahmed Arif 1927 yılında Diyarbakır’da doğdu. Ortaöğrenimini Afyon Lisesi’nde tamamladı. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde felsefe eğitimi yaparken 141. ve 142. maddelere aykırı eylemde bulunma savıyla ilki 1950, ikincisi 1952-53 olmak üzere iki kez tutuklandığından öğrenimini tamamlayamadı. Çeşitli gazetelerde çalıştı. Şiirleri 1944-55 arasında dönemin dergilerinde yayımlandı. İlk ve tek şiir kitabı Hasretinden Prangalar Eskittim 1968’de basıldı. Bugüne kadar defalarca baskı yapan Hasretinden Prangalar Eskittim, başta 68 ve 78 döneminin sosyal muhalefet hareketleri olmak üzere geniş bir okur kesimi tarafından benimsendi. Şiirlerin büyük çoğunluğu çeşitli müzisyenler tarafından bestelendi. Ahmed Arif 1991 yılında öldü.

Ahmed Arif’i tanışmadan tanıdım!
AYDIN ENGİN

Bende 9 baskısı var. Dokuzuncu değil dokuz ayrı baskısı. Birinci, bir arkadaşa armağan edilmiş, bir tane daha alınmış. Polis evi basıp Marx’ın, Engels’in yanı sıra Ahmet Arif’i de götürmüş. Bir tane daha alınmış. Sevgilin armağan etmiş, iç sayfaya incecik bir soru düşmüş: “Uğruma ölümlere gidip gelir misin?” Bir başka baskısı: Elden ele geçerken lime lime olmuş, kapağı kırılmış. Sonra ben el koymuşum; Selimiye Askeri Cezaevi’ndeki ‘komün kitaplığı’ndan tırtıklamışım. Almanya’daki on iki yıllık siyasal göçmenlik günlerinin boğuntusunu kırmak için Türkiye’den onu istemişim. Bir arkadaşım 12 Eylül koşullarına meydan okumuş; Dale Carnegie’nin Dost Kazanma Sanatı adlı ‘masum’ kitabının kapağının içine gizleyip yollamış.
Şiire gözünü Nâzım Hikmet’le açan ve ondan başka şair tanımamayı marifet sayan ’68 gençliği’ne -galiba- Ferit Öngören cevap vermiş: “Nâzım ovaların şairidir, Ahmet Arif dağların…” Koca bir kuşağın epey büyük bir kesimi Ahmed Arif’le 12 Mart hapishanelerinde tanışmış. Maltepe Askeri Cezaevi’nin duvarları eminim hâlâ Haberin var mı taş duvar/ Demir kapı, kör pencere dizeleriyle meydan okuyanların sesleri yankılanıyordur. (Merhaba Harun Karadeniz!)
Ve şairin kendisi… Ankara Yenigün gazetesindeki arkadaşlarla bir rakı sohbeti. Gazetenin düzeltmeni de gelmiş. Kel kafalı, suskun ve somurtkan bir adam. Söz şiirden açıldı. O, susuyor. Söz, arkadaşların muzip gülücükleri eşliğinde Ahmed Arif’e geldi. O, susuyor. Ben “Ankara’nın İncesu Deresi’ne onun dizeleriyle vurgunum ve o dere Ankara’nın neresinde bilmiyorum. Hatta öyle bir dere var mı, onu da bilmiyorum” dedim. Suskun ve somurtuk adam, “Bir gün gel de sana göstereyim” dedi. Boş bulundum, “Biliyor musun sahiden” diye sordum. O “İyi bilirim” demekle yetindi. Sonra sohbet başka dallara atladı. Gece evinde kaldığım arkadaşım zalim bir gülücükle dalgasını geçti: “O adam Ahmed Arif’ti” dedi. Yazık, ben, Ahmed Arif’i tanışmadan tanıdım!

Türkçe ve şiir var oldukça anacağız
ENVER ERCAN

Hasretinden Prangalar Eskittim, 1980’li yıllarda çoktan kült kitap olmuştu zaten; ve hepimizi çok etkiliyordu. İstanbul’a kitap fuarı nedeniyle geldiğinde kendisiyle de tanıştım. İçim ısındı. Şiirindeki gibi rüzgârlı ve dikti. Kendisiyle yaptığım söyleşi nedeniyle birkaç kez mektuplaştık. Heybetine karşın çok incelikliydi: Genç bir şiirseverin sorduğu, çoğu acemi sorulara bile bıkmadan usanmadan yanıt verecek kadar. Yakın dostu Cemal Süreya’yı tanımış olmam da şanstı benim için. Ahmed Arif’e ve şiirine ilişkin pek çok şey öğrendim. Ahmed Arif’e ilişkin en çarpıcı incelemelerden birini o yazmıştı zaten.
Hasretinden Prangalar Eskittim’i, Türkçe ve şiir var oldukça, her on yılda bir anacağımıza inanıyorum.

Okunmadıysa büyük eksiklik
TUĞRUL ERYILMAZ

O dönemi hatırlayalım. Marksizm ve Egzistansiyalizm, Çimento, Paris Düşerken gibi kitaplar okunuyor. Nâzım Hikmet’ten başka şair pek ciddiye alınmıyor. Ve birdenbire, şimdi tam hatırlamıyorum, ya şair Özkan Mert ya da Hüseyin Cevahir bana bir şiir kitabı veriyor. 68 sonlarına doğru olmalı. Benim gibi, maalesef şiirden fazla anlamayan biri bile kitabı aylarca elinden bırakamıyor, dönüp dönüp tekrar okuyor. Adı, Hasretinden Prangalar Eskittim. Kim bu Ahmed Arif? Tek bildiğimiz yaşlı (40’ını geçmiş ya) ve Kürt olduğu. 10’lu yaşların sonunda olan bizler bu aşk ve kavga üzerine inanılmaz sözler söyleyen adamın ölünceye kadar hayatımızda kalacağını o çağımızda bile anlıyoruz. Bir de Ahmed Arif’in kitabının çıkışının ardından Ankara SBF’ye gelip şiirlerini okuduğu geceyi hiç unutamam. O sert yüzün altında müthiş sevecen bir yürek. Bizle sohbet edip abuk sabuk sorulara cevap vermesi. İyi ki onu okudum ve gördüm. Hasretinden Prangalar Eskittim eğer okunmadıysa bu hayatta ciddi bir eksikliktir, dersem inanın bunda bir gram abartma yoktur.

Kim bu adam yahu!
SENNUR SEZER

Hasretinden Prangalar Eskittim, 1968’de yayımlandığında Ahmed Arif şiiri yabancım değildi. ‘Ahmed Arif’ imzasıyla ilk kez ‘Büyük Gazete’de karşılaştım. Ay Karanlık şiiriyle. Çarpıldım. Koçaklamayı andırır bir aşk şiiri. Yıl 1960’tı. On yedi yaşın cahilliği. Nâzım Hikmet’i pelür kopyalardan okuyorum/okuyoruz. Sabahattin Ali’yi eski baskılardan. Ama Ahmed Arif adına yabancıyım. İyice kızdığımı anımsıyorum, “Kim bu adam yahu… benim yazacaklarımı yazmış?”
Sonra Ay Karanlık’ı tekrar tekrar okumaktan ezberledim:
Maviye
Maviye çalar gözlerin,
Yangın mavisine
Rüzgarda asi
(Kültür magazin dergisiydi Büyük Gazete. Derginin sahibi Faiz Turhan’dı. Avukat Füruzan Hüsrev Tökin, Afif Yesari dergiyi yönetenler arasındaydı. Orhan Kemal, Eskici ve Oğulları adlı romanını orada tefrika ediyordu. Ahmed Arif’in kimliğini sorduğumda anlattılar.
Ben aşk şiirinin bir çığlık yerine öfkeli bir sesle de yazılacağını ondan öğrendim.”

Kitabın Künyesi
Hasretinden Prangalar Eskittim
1968 – 2008 40. Yıl Özel Basımı
Ahmed Arif
Kapak Tasarımı: Emine Bora, Semih Sökmen
Metis Yayıncılık
Mart 2008,
184 sayfa

“Hasretinden Prangalar Eskittim, ilk kez 1968 yılında yayımlandı. O tarihten günümüze defalarca baskı yaptı. Birbirini takip eden birkaç kuşak sosyalist ve devrimcinin ellerinde, sözlerinde ve şarkılarındaydı. Birçok kişinin acı tatlı hatıralarında unutulmaz, özel bir yeri oldu.
Ahmed Arif şiirleri bizce, hem şairin kendi kuşağının hem de ardından 68-78 kuşaklarının memleket ve halk sevgisini, isyancı ruhunu ve başkaldırı etiğini simgeliyor. Kitabın bu 40. yıl özel basımıyla Ahmed Arif’in dizeleriyle, eski kuşaklara bir kırmızı karanfil vermek istedik. Daha da önemlisi, gözlerden silinmeye çalışıldıkları bu çağda, bu fikirleri ve değerleri genç okurlara taşımak, hatırlatmak istedik.” Tanıtım Yazısı
İçindekiler

HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM
Sevdan Beni
İçerde
Karanfil Sokağı
Yalnız Değiliz
Merhaba
Hani Kurşun Sıksan Geçmez Geceden
Akşam Erken İner Mahpusâneye
Suskun
Ay Karanlık
Vay Kurban
Unutamadığım
Kara
Bu Zindan, Bu Kırgın, Bu Can Pazarı
Uy Havar!
Anadolu
Leylım – Leylım
Hasretinden Prangalar Eskittim
DİYARBEKİR KALESİNDEN NOTLAR
VE ADİLOŞ BEBENİN NİNNİSi
OTUZÜÇ KURŞUN

ÜÇ YÜREKTEN
Ahmed Arif, Cemal Süreya
Ahmed Arif, Nedret Gürcan
Ahmed Arif, Yılmaz Gruda

EKLER
Sunuş, Filinta Önal
Kalbim Dinamit Kuyusu
Onur da Ağlar
Yurdum Benim
Şahdamarım
Tutuklu
Basübadelmevt
Rüstemo
Kara Sevda

AHMED ARİF VE ŞİİRİ ÜZERİNE
Ahmed Arif’le Bir Konuşma Veysel Öngören
Ahmed Arif’le İlgili Bir Anı, Bir-İki Not Metin Demirtaş
Öfkenin ve İnceliklerin Şairi Adnan Binyazar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir