Hava Kurşun Gibi Ağır / Nazım Hikmet’in Romanı – Hıfzı Topuz

Nâzım Hikmet’i aşkları, acıları ve tutkularıyla anlatan bir roman…
Nâzım Hikmet’i ve dostlarını yakından tanımış olan Hıfzı Topuz, bu romanda şairin bir yandan uğradığı haksızlıkları, çektiği acıları, yurt özlemini, halkına olan sevgisini, bir yandan da tutkularını, aşklarını, mutluluklarını anlatıyor.

Hava Kurşun Gibi Ağır’ı okurken, 1940’lı yılların karanlığına yeniden tanık olacak, yıllar boyu cezaevlerinde yatan büyük Türk şairinin sönmeyen umudunu, açlık grevindeki direnişini, özgürlüğe kavuşma sevincini, Moskova’daki coşkulu, bazen de fırtınalı günlerinin heyecanını, ölümü bekleyişinin hüznünü onunla paylaşacaksınız.
(Tanıtım Yazısı)

Aşklar, acılar, tutkular… – Asuman Kafaoğlu-Büke
(03.06.2011 tarihli Radikal Kitap Eki)
Hıfzı Topuz yeni kitabı, ?Hava Kurşun Gibi Ağır?da, Nâzım Hikmet?in hayat öyküsünü 1920?lerden başlayarak anlatıyor. Nâzım o yıllarda henüz on sekiz-on dokuz yaşlarında ve işgal altındaki İstanbul?dan kaçmak, Anadolu?ya gitme özlemi içinde bir genç. Galatasaray lisesinden sınıf arkadaşı, yakın dostu Vâlâ ile birlikte, yanlarına aldıkları birkaç parça çamaşırla Anadolu?ya gitmeye karar verirler. İnebolu?ya doğru başlayan macera dolu yolculukları onları daha sonra Karadeniz?e, Tiflis?e ve sonunda Moskova?ya kadar götürür.
Hıfzı Topuz, Nâzım?ın hayat öyküsünü ailesi, yakın dostları ve aşklarını temel alarak anlatmayı seçmiş. Ne şairin eserlerine ne de ideolojisine teorik bir bakış görüyoruz bu kitapta. Bu şekilde ortaya akademik ya da soğuk bir biyografi çıkmamış, aksine Topuz kendi dostlarından dinlediği, yıllar içinde anlatılarak büyümüş bir efsaneyi anılar derlemesi şeklinde sunmuş. Zaten kitabın içinde bazı karakterlerin öne çıkışlarından bu eserin bir anı derlemesi olduğu kolayca anlaşılıyor.

Onaylanmak isteyen bir erkek
Nâzım Hikmet?in hayat hikâyesi, çoğu insan gibi, beni de her zaman duygulandırmıştır. Onun şiirlerinde uzun yılların acısını görmeden edemez insan. Sadece Türk dilinin usta şairi olarak değil, büyük serüvenlerin ve aşkların adamı olarak severiz onu. Belki de başka hiçbir şairin, yazarın ya da sanatçının hayatını bilmediğimiz kadar iyi biliriz onun hayatının detaylarını. İşte bu yüzden, Hava Kurşun Gibi Ağır, okurun belli bir bilgiye sahip olduğunu varsayarak başlıyor anlatıya. Nâzım?ın aile fertlerini ya da dostlarını betimlemiyor, fakat bu karakterlerin davranışları kişiliklerini ortaya koymaya yetiyor.
Hıfzı Topuz?un anlatışıyla Nâzım Hikmet, bir dostlar grubu içinde algılanıyor. Özellikle Orhan Kemal, Kemal Tahir, Sabahattin Ali gibi genç yazarlarla birlikte toplu bir Türk aydını portresi çıkıyor karşımıza. Hepsinin hayatı hapis ve sürgünle geçiyor. Ayrıca hepsi Nâzım?ın kişiliğinden ve kaleminden etkileniyor. Topuz?un bu satırlarında Nâzım?ın dostlarına değer verişini, onların yazdıklarıyla ne denli ilgili olduğunu görüyoruz. İniş çıkışlar, küslükler ya da kırılmalar olsa da Nâzım?ın kin tutmayan kişiliği sayesinde dostluklar ömür boyu sürüyor. Hıfzı Topuz özellikle dostların anılarını derlediği için bu kitabın özelliği olarak bunu görebiliriz. Dostlarının yanında, onların anılarında bir Nâzım Hikmet.
Elbette Nâzım?ın hayatı söz konusu olduğunda sevdiği kadınlar çok önemli bir yer tutar. İlk eşi Nüzhet?le başlayan, Lena, Piraye, Semiha, Münevver ile süren ve son yıllarının Vera?sına kadar tüm kadınları hakkında çok sayıda kitap ve yazı yayımlandığı için, okur hepsini adeta tanır. Topuz, hiçbirine ayrı bir yer vermemiş, sadece Nâzım?ın hayatına girdikleri bölümlerde yer alıyorlar kitapta. Peş peşe ilişkilerini okuyunca Nâzım?ın farklı bir yönünü de görmeye başlıyoruz: kadınlardan ilgi görmeye muhtaç kişiliği öne çıkıyor. Piraye?nin içe kapanık, fazla iltifat etmeyen, duygularını kendine saklayan kişiliği yüzünden belki de başka kadınlara gereksinim duyuyor, çünkü Nâzım belli ki kadınlar tarafından (en başta annesi tarafından) sürekli onaylanmak isteyen bir erkek. Yakışıklılığını, şairliğini öven kadınlara karşı tamamen savunmasız sanki.

İki gurbet kurbanı
Kitapta bazı bölümler özellikle ilgimi çekti. En başta daha önce detaylarını pek bilmediğim Budapeşte ve Varşova yolculuklarının anlatıldığı satırlar hoşuma gitti. Nâzım 1954?te yakın dostu Zekeriya Sertel ile birlikte Varşova?ya gittiğinde, Chopin?in müze haline getirilen evinde bir konser dinliyor. Konser çıkışı Sertel Chopin?in George Sand ile aşkından söz etmeye başlıyor. Ardından Polonyalılar için Chopin?in öneminden bahsediyorlar. ??…biliyorsun, Chopin?i hiç unutmadılar, onunla gurur duyuyorlardı. Paris?e bir heyet yolladılar. Kendisini yurda davet etmek istiyorlardı. Ona hediye olarak bir torba içinde vatan toprağı yollamışlardı.? Nâzım bunları dinlerken derin düşüncelere dalmıştı. ?Zekeriya? dedi, ?elbet bir gün bize de bir torba vatan toprağı getiren olur, değil mi??? Hıfzı Topuz Nâzım?ın hayatı boyunca çektiği vatan hasretine çok sık değiniyor. Chopin?in hasretini hissetmiş olmasında ayrı bir hüzün bulmuş olması belki bu yüzden hoşuma gitti. Aynı Varşova günlerinde sokakta bir gece önce operada dinledikleri Leyla Gencer ile karşılaşmaları, ona kendilerini ?iki gurbet kurbanı (…) vatandan uzak ve vatan özlemi içinde yaşayan iki Türk? olarak tanıtmaları yine hoş anılardan biri.
Kitapta ayrıca Hıfzı Topuz Nâzım Hikmet?in bazı efsanevi hazırcevaplığına da yer vermiş. Bunların başında eski Bahriye Nazırı Cemal Paşa ile aralarında geçen bir konuşma var. Nâzım?ın devrimci düşüncelerine kızan Cemal Paşa?nın sonunda soğukkanlılığını yitirip ?Nâzım, şayet eski durumum olsa, ben seni astırır, darağacının altında ağlardım? diyor. Nâzım bu sözlere sinirlenip sert bir yanıt veriyor: ?Aramızdaki fark şu ki paşa, ben seni astırır ama altında ağlamazdım.?

Şair dediğin böyle olur
Bir başka ilginç hikâye Mustafa Kemal şiirlerini duyduktan sonra Nâzım?ı tanımak istediğinde yaşanıyor. Şairi yakından tanımak ve şiirlerini bizzat kendisinden duymak istediğini söyleyince, gece yarısı Nâzım Hikmet uykusundan kaldırılıp Cumhurbaşkanının huzuruna çıkartılmak isteniyor. Bu daveti beklemeyen Nâzım, ilk başta şaşırıyor fakat sonra daveti geri çevirmeyi daha doğru buluyor. ?Reisicumhur hazretlerine benden selam söyleyin. Ben Denizkızı Eftalya değilim? diye mesaj yolluyor Atatürk?e. Bu sözlere Atatürk?ün tepkisi ise ?Aferin çocuğa, işte şair dediğin böyle olur? şeklinde oluyor.
Hıfzı Topuz, ?Nâzım Hikmet?in Romanı? altbaşlığı verdiği kitabını kronolojik bir düzende kurgulamış. Şairin hayatını en yakından bilenlerin ağzından anlatarak, okura da yakın duran bir anlatı çıkarmış ortaya. Sohbet tadında, konuşma dilinde yazılmış olması sayesinde çok rahat okunan bir metin olmuş. Bir aile büyüğünün macera dolu hayatını dinler gibi okunuyor. Ayrıca İstanbul?un işgali ile başlayan, cumhuriyet tarihinin önemli ilk yıllarını ve yaşam koşullarını görmek açısından da önemli bir eser. Bu kitabı özellikle çocuklara ve gençlere öneriyorum, okulların tatile girmek üzere olduğu şu günlerde daha uygun bir kitap düşünülemez.

Hıfzı Topuz?a mektup – Sennur Sezer
(01.06.2011 tarihli http://www.evrensel.net)
Sayın Hıfzı Topuz,

Nâzım Hikmet ile ilgili çalışmanız için sizi kutluyorum. Hava Kurşun Gibi Ağır?ı ustamızın anısına sunulan bir buket sayıyorum. Türk Basın Tarihi?ni, Başın Öne Eğilmesin?i, Özgürlüğe Kurşun?u bütünleyen bir karanfil buketi.
Sizin demokrasi tutkunuz, bu konuda yazarak, bir bellek yaratarak verdiğiniz savaşım, basına baskıların ağırlaştığı günümüzde çok önemli ve değerli. Ayrıca Nâzım Hikmet?le ilgili anılarınızın benim (ve benim gibi pek çok edebiyat tutkununun) Nâzım Hikmet bilgilerine çok önemli katkılarının olduğunu söylemeliyim. (Kimi anlattıklarınızı o kadar ustaca canlandırmışsınız ki, bilmeyen hapiste Nâzım?ın yanı başında olduğunuzu sanır.)

Sevgili Hıfzı Topuz, Nâzım Hikmet, çocukluğumdan beri hakkında efsaneler dinlediğim bir şair. Bu efsanelere karışan küçük anı kırıntıları da var elbet. Bir efsane de onun soyadıyla ilgilidir. Nâzım Hikmet?in soyadı konusunda anlattıklarınız, belki de ilk kez yazılıyor. ?Nâzım?ın cezaevinde bulunduğu dönemde, 1934 Haziranında soyadı yasası çıkarılmıştı. Bütün yurttaşların yıl sonuna kadar soyadı almaları gerekiyordu.?Hikmet?, Nâzım?ın babasının adıydı. Nâzım da yeni bir soyadı almak zorundaydı. Herkes Öztürk, Safkan, Yılmaz, Eğilmez, Türksoy, Kahraman gibi iddialı soyadları seçiyor, Nâzım bundan hiç hoşlanmıyordu. Karar veremedi. Cezaevinden çıktıktan sonra da Nâzım bu konuda kararsızdı. Bir şiirinde soyadı konusunda şöyle diyordu:

?Hasep mezhep, kan, soy sop işinde yoğum. Çünkü ne soyu sicilli bir buldoğum ne de tecrübelik tavşan.?
Nâzım Piraye?yle de soyadı konusunda anlaşamıyordu. Bir gün; ?Sen istiyorsan git kendine bir soyadı al. Ben de gerekirse onu kullanırım,? dedi.

İleride ayrılırlarsa soyadı Piraye?de kalacaktı. Birlikte bir soyadı düşünmeye başladılar. Piraye ne bulsa Nâzım gülüyordu. Sonunda anlamsız bir soyadı almaya karar verdiler. Piraye ?Ran? soyadını önerdi. Nâzım da bunun bazı fiillerin sonuna eklenebileceğini anımsattı. Örneğin başaran, kurtaran, saldıran, coşturan… Buna çok güldüler, ?İsteyen kendine göre yorumlasın? dediler. Ertesi gün de nüfus idaresine başvurup Ran?ı nüfuslarına işlettiler.

Bazılarının uydurduğu gibi Ran hiç de Nar?ın tersten okunuşu değildi. Nâzım isteseydi Nar?ı pekâlâ soyadı olarak alabilirdi. Yıllar sonra Memet Fuat annesine Ran?ın ne anlama geldiğini sorduğu zaman Piraye; ?Hiçbir anlamı yok, ben aldım onu,? diyecektir.

Memet de;?Ran tersten okununca Nar oluyormuş. Nar da kırmızıymış, kırmızı da kızıl demekmiş. Ran sözcüğü komünistin kısaltılmasıymış,? deyince, Piraye;?Neler düşünüyorlar, nelerle uğraşıyorlar,? der?.

Sayın ve Sevgili Hıfzı Topuz, Nâzım Hikmet insanlığın ortak hasretini en derinden duyan ve en güzel dile getiren ustamız. Bu hasreti belki de sonsuz sevdasını insan güzelliklerine dağıtarak avutmaya çalıştı. ?Ekmeği tuza banıp yer gibi? . Bu yanıyla göründü bana kitabınızda.

Sağolun. Emeğiniz varolsun.

Kitabın Künyesi
Hava Kurşun Gibi Ağır – Nâzım Hikmet?in Romanı
Yazar: Hıfzı Topuz
Yayınevi: Remzi Kitabevi
Mayıs 2011
326 sayfa

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir